İşçi sınıfı hayat pahalılığının her geçen gün artmasına rağmen, düşük ücretleri dayatan patronları protesto ediyor. TÜİK’e göre yıllık enflasyon yüzde 36.08, bağımsız iktisatçılardan oluşan ENAG’a göre ise yüzde 82.65 iken işçilere ortalama yüzde 10-15 oranında zamlar dayatılıyor. Para gerçek anlamda pula dönüşmüş durumda. Faturalar insanları çıldırtıyor. Buna karşın patronlar düşük ücret zammı dayatmaya devam ediyor.
Divriği'de 600 demir madeni işçisi maaşlarının ve sosyal haklarının günün koşullarına göre düzenlenmesi talebiyle üretimi durdurdu, işçilerin direnişi devam ediyor.
Divriği'de OYAK-ERDEMİR işletmelerinin alt taşeronu ERMADEN ve bunun da alt taşeronu ÇİFTAY Madencilikte çalışan 400'ü yer altı, 200'ü yer üstü 600 demir madeni işçisi, maaşlarının ve sosyal haklarının günün şartlarına göre düzenlenmesi talebiyle 17 Ocak’ta iş bıraktı.
Direnişin üçüncü gününde Çiftay Madencilik yöneticileri, işçileri şantiye alanının dışına çıkardı. Şantiye alanının kapısında polis ve jandarma birlikleri beklemeye başladı.
Yaklaşık 600 maden işçisi eksi 10 dereceye varan soğuk ve karlı havada Cürek-Divriği karayolu üzerinde eylemini sürdürüyor. Devam eden direnişe Divriği esnafı da kendi arasında oluşturduğu komite aracılığı ile işçilere yemek sağlayarak destek oluyor.
Yüzde 51 zam teklifi işçilerce reddedildi
İşçilere yüzde 51 zam teklif eden işveren, sosyal haklarda da bazı iyileştirmelerin yapılacağını taahhüt etti. İşyeri temsilcileri ise patronun önerdiği yüzde 51 oranındaki zamma ilaveten, maaşlara her ay bin lira seyyanen ek ücret ödenmesini, ikramiye ve yemek ücretleri ile birlikte işçilerin işten atılmalarının önlenmesi şartını bildirdi. Patronun teklifini kabul etmeyen işçi temsilcileri, talepleri kabul edilene kadar direnişe devam edeceklerini bildirdi. İşçiler halen asgari ücret alıyorlar.
İşveren temsilcileri son olarak 250 lira seyyanen zam yapmayı kabul etti, ancak işçiler bin liralık zamda ısrarcı, bu nedenle anlaşma sağlanamadı.
“İşçinin iş güvencesi birliğidir, yasa değildir”
Direnişin ikinci gününde Bağımsız Maden İş Örgütlenme Uzmanı Başaran Aksu, ana galeri önünde toplanan işçilere bir konuşma yaptı. Patronlar yasanın dışına çıkarak, arkasından dolaşarak servet biriktirmeyi en iyi bilen insanlardır diyen Aksu, işçilerin yaptığının da yasal ve meşru olduğunu ifade etti. “İşçinin iş güvencesi kendi arkadaşlarıdır, kardeşleridir. İşçinin iş güvencesi, birliğidir. Yasa değildir” diyen Aksu, işçilere birlik çağrısı yaptı.
25 günlük demir stoku kaldı
Divriği’de üretilen demir cevheri İskenderun ve Karabük Demir Çelik Fabrikalarına taşınıyor. İşçilerin Divriği Demir Madeni Ocaklarına inmemesi, üretimi durdurması İskenderun ve Karabük Demir-Çelik Fabrikalarında üretimi fiilen durdurma noktasına geldi.
BBC İstanbul Bürosunda yerel sözleşmeyle çalışan gazeteciler, işverenle yürütülen toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin uzlaşmazlıkla sonuçlanması üzerine greve çıktı.
Grevin birinci gününde BBC İstanbul Bürosu önünde açıklama yapan TGS Genel Başkanı Gökhan Durmuş, 9 Ağustos 2021 tarihinde başladıkları toplu sözleşme görüşmelerinde anlaşma sağlayamadıklarını belirterek, "Bugün burada greve başlarken, hakkımız olanı almadan vazgeçmeyeceğimizi de ilan ediyoruz" dedi.
Toplu sözleşme görüşmeleri devam ederken çalışanların alım gücünün düştüğünü sürekli dile getirdiklerini söyleyen Durmuş, "Taleplerimiz her geçen gün kötüleşen ekonomik koşullarda gerçekçi ve insaniydi. Ancak resmi enflasyonun yüzde 14,6 olduğu 2020 yılında İstanbul’daki çalışanlarına yüzde 7 zam yapan BBC işvereni, 2021’de de benzer bir teklifle masaya geldi. TÜİK'in yüzde 36 enflasyon açıkladığı, ancak bağımsız ekonomistlerin oranı yüzde 82 olarak hesapladığı bir ortamda, BBC görüşmeler sonunda yüzde 20 zam önerdi. İki yıl üst üste resmi enflasyon oranının çok altında zam teklif eden BBC işvereninin durumun ciddiyetini anlayamadığını görüyoruz" diye konuştu.
Konuyu masada çözmek istediklerini ancak işverenin uzlaşmaz tutumunun ısrarla devam ettiğini ifade eden Durmuş, "Bu uzlaşmaz tutum nedeniyle bugün grev uygulamasını başlatıyoruz. Adil bir teklif gelmediği müddetçe grev pankartımız burada kalmaya devam edecek, grev gözcülerimiz her gün burada nöbetlerini tutacaklar. Taleplerimiz makul ve BBC açısından karşılanabilir taleplerdir. Kararlıyız, kazanacağız, çünkü haklıyız. Gazetecilerin birlikte güçlü olduklarını bir kez daha göstereceğiz" dedi.
Grevin ikinci günündeyse grev gözcüleri işyerinin önünde yerlerine aldı.
KESK üyesi kamu emekçileri pek çok ilde düzenledikleri eylemde, zamlara ve dayatılan düşük zam artışına tepki göstererek maaş bordrolarını yaktı.
Ankara'da KESK’e bağlı Büro Emekçileri Sendikası (BES) Ankara Şubelerinin üyeleri, SGK Sıhhiye Sosyal Güvenlik Merkezi önünde bir araya geldi. Markette faturalara astronomik zamlar geldiğine dikkat çekilen eylemde, “Buna rağmen biz kamu emekçilerine önümüzdeki altı ay için yüzde 7,5’lik maaş zammı dayatıyorlar. Enflasyon farkını öne çekmekten ibaret yüzde 2,5 artışı ‘refah payı’ diye yutturmak istiyorlar” denildi.
Açıklamada konuşan BES Ankara 1 No'lu Şube Başkanı Ercan Erdoğan kamu emekçilerinin bin bir türlü zorluk içinde borçla harçla ayakta kalmaya çalışırken yeni yıla da fahiş zamlarla girdiğini söyledi. Yılın ilk dakikalarında elektriğe, doğal gaza, akaryakıt ürünlerine, ulaşıma yapılan astronomik zamlar yapıldığını belirten Erdoğan, “Her alışverişte cebimizden çıkan para artarken poşetlerimiz küçüldükçe küçülüyor. TÜİK rakamları bile son 19 yılın en yüksek enflasyonunu gösteriyor. Ancak çarşıya, pazara, mutfağa yansıyan zamlar yaşadığımız hayat pahalılığının TÜİK enflasyonun en az iki katı olduğunu gösteriyor. Hem açlık hem de yoksulluk sınırı yüzde 55 arttı. Dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 4 bin TL’yi, yoksulluk sınırı 13 bin TL’yi, bekar bir çalışanın yaşam maliyeti 5 bin TL’yi aştı. Halkın cebinden alınıp piyasaya sürülen milyarca dolarla döviz kuru 3-4 puan düşürüldü. Buna rağmen yılın başında 7,40 TL olan dolar kuru 13 TL üzerinde kalmaya devam etti” dedi.
Erdoğan bu karanlık tablodan çıkış yolunun hangi sendikaya üye olursa olsun tüm kamu emekçilerinin ortak mücadelesinden geçtiğini belirterek, “‘Geçinemiyorum, insanca yaşamaya yetecek bir ücret istiyorum’ diyen tüm kamu emekçileri bugün, yoksulluğumuzun belgesi olan bordrolarımızı yakıyoruz” dedi.
KESK eylemleri İzmir’de de yapıldı
Eğitim Sen İzmir 1 No’lu Şube, Neval Salih İşgören Kampüsü, Agah Efendi İlkokulu, Küçükyalı Meslek Lisesi, Tahir Merzeci Ortaokulu, Karabağlar Nevvar Salih İşgören Anadolu Lisesi, Şehit Muzaffer Erdönmez İlkokulu, Ahmet Ragıp Üzümcü İlkokulu, Necati Bey İlkokulu gibi örgütlü olduğu birçok okulda gelen zamlara tepki göstererek maaş bordrolarını yaktı.
Öğle arası okul önlerinde bir araya gelen eğitim emekçileri, “Geçinemiyoruz, artık yeter. TÜİK enflasyonuna göre değil, gerçek enflasyona göre zam istiyoruz. İnsanca yaşamaya yetecek bir ücret için bordrolarımızı yakıyoruz” diyerek eylemlerini gerçekleştirdi.
Büro Emekçileri Sendikası (BES) İzmir Şubesi de insanca yaşayacak ücret talepleri için bordro yakma eylemi yaptı.
Sendikalarla MESS arasında imzalanan toplu iş sözleşmelerini, metal işçileri kabul etmiyor. Mersin'deki Çimsataş metal fabrikasında sözleşmenin imzalandığını duyan işçiler gece vardiyasında dövme bölümünde işi 2 saat durdurdu. Eylemler sabah ve öğleden sonra vardiyalarının da katılmasıyla iş bırakmaya dönüştü.
Çimsataş metal fabrikasında işçilerin işi durdurması üzerine fabrikaya gelen Birleşik Metal-İş Sendikası Anadolu Şube Başkanı Deniz Ilgan, işçilerle görüştü. İşçiler imzalanan sözleşmeyi kabul etmediklerini ve talepleri kabul edilene kadar direneceklerini söylediler.
Şube Başkanının "İşçinin birlikte aldığı kararın arkasındayız" demesi üzerine "Ne zaman arkasında durdunuz? Madem öyleydi sözleşmeyi niye imzaladınız? İşçinin isteği bu muydu?" diye tepki gösterdiler. Sendikanın işçinin taleplerine kulak vermesini istediler.
3 vardiyada da yapılan toplantılar sonucu sözleşmeye ek protokol yapılması talebinde ortaklaşıldı.
Ek protokol talebi
Birleşik Metal İş Anadolu Şube Başkanı, Çimsataş'ın 3 işyeri temsilcisi ve işçilerin arasından seçtiği 2 işçi temsilcisi birlikte işverenle işçilerin taleplerini görüştü. İşçiler 7 talep üzerinden ek protokol yapılmasını istedi. Talepler şöyle:
Sözleşmede birinci 6 ay için kabul edilen yüzde 27'ye artı olarak yüzde 35 daha zam verilmesi, ikinci altı ay için enflasyon oranında zam yapılması,
Mesai ücretlerinin hafta içi yüzde 100, hafta sonu yüzde 300 olarak belirlenmesi,
İşçinin kendisini kapsayan özel sağlık sigortasının aileyi de kapsaması,
Sosyal haklara net olarak yüzde 100 zam yapılması,
Kıdem farkı,
Ara dinlenme ve çay molası verilmesi,
Uzun süredir eksik yatırılan banka promosyonlarının tam olarak verilmesi
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin 2021 yılı iş cinayetleri raporu yayınlandı. Raporun ortaya koyduğu acı gerçek 2021 yılında en az 2170 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybettiği. Geçen sene iş cinayetlerinde ölen işçi sayısı 2 bin 489 oldu. Her yıl iş cinayetlerinde 1700-2000 arası işçi ölürken pandemiyle birlikte bu sayı ciddi sıçrama göstermişti. Geçtiğimiz yıl da en az 2170 işçinin ölmesi, Türkiye’de kapitalizmin işçi sınıfına her açıdan bir savaş açmış olduğunu gösteriyor.
Ay, ay cinayet
Rapor, 2021 yılında iş cinayetlerinin aylara göre dağılımı şöyle gösteriyor:
Ocak ayında en az 205 işçi, Şubat ayında en az 142 işçi, Mart ayında en az 144 işçi, Nisan ayında en az 258 işçi, Mayıs ayında en az 240 işçi, Haziran ayında en az 180 işçi, Temmuz ayında en az 155 işçi, Ağustos ayında en az 178 işçi, Eylül ayında en az 189 işçi, Ekim ayında en az 167 işçi, Kasım ayında en az 177 işçi ve Aralık ayında en az 135 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti.
İşçi sınıfı zenginler daha zengin olacak, iktidar sermayeye daha fazla kaynak aktaracak diye acımasız çalışma şartlarında hayatını kaybediyor.
İş cinayetlerinin işkollarına göre durumunda ticaret, büro, eğitim ve sinema alanında 345 emekçi öldü. Tarım, orman işkolunda 318 işçi ölürken, inşaat, yol işkolunda 335 işçi hayatını kaybetti. Belediye, genel işler işkolunda 113 işçi ölürken, metal işkolunda 102 işçi hayatını kaybetti. Konaklama, eğlence işkolunda 81 işçi, güvenlik işkolunda 79 işçi hayatını kaybetti.
İş cinayetlerinin nedeni
ISİG Meclisi Raporu iş cinayetlerinin nedenlerini şöyle gösteriyor: Covid-19 nedeniyle 625 işçi; Trafik, Servis Kazası nedeniyle 342 işçi; Ezilme, Göçük nedeniyle 296 işçi; Yüksekten Düşme nedeniyle 254 işçi; Kalp Krizi, Beyin Kanaması nedeniyle 156 işçi; İntihar nedeniyle 98 işçi; Zehirlenme, Boğulma nedeniyle 77 işçi; Elektrik Çarpması nedeniyle 74 işçi; Şiddet nedeniyle 72 işçi; Patlama, Yanma nedeniyle 56 işçi; Nesne Çarpması, Düşmesi nedeniyle 23 işçi; Kesilme, Kopma nedeniyle 22 işçi; Diğer nedenlerden dolayı 75 işçi hayatını kaybetti.
Covid nedeniyle 625 işçinin ölmesi, ölen işçilerden 342’sinin servis ve trafik kazalarında hayatını kaybettiğini düşündüğümüzde, özellikle salgın nedeniyle artan evlere servis sırasında yaşanan kazalarda ölen işçi sayısındaki artış, devletin işçileri salgına karşı hiçbir şekilde korumadığını gösteriyor.
İş cinayetlerinin yaş gruplarına göre dağılımında ise ölen işçilerin 1091’i 28-50 yaş arasında. Ölen işçilerin 143’ü 65 yaşının üstünde. İşçilerin artık emekli olması ve rahat bir şekilde hayatını sürdürmesi gereken yaşlarda çalışırken ölmesi siyasal tercihlerin bir sonucu.
14 yaş altında çalışmak zorunda bırakılan çocukların 21’i iş cinayetlerinde öldü 2021’de.15-17 yaş arasında 41 çocuk ve genç işçi yaşamını kaybetti.
Mülteci düşmanlığının gemi azıya aldığı Türkiye’de 42 Suriyeli işçi, 17 Afganistanlı işçi, 7 Rus işçi, 7 Türkmenistanlı işçi, 5 Pakistanlı, 3 Somalili, 2 Azerbeycanlı, 2 Gürcistanlı, 2 İranlı işçi ve 1’er Bulgaristanlı Bulgaristanlı, Güney Koreli, Macaristanlı, Moldovyalı, Sırbistanlı, Ugandalı ve Ukraynalı olmak üzere 94 mülteci/göçmen işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti.
Raporun iş cinayetlerinde ölen işçilerin sadece yüzde 6’sının örgütlü, yüzde 94’ünün ise sendikasız olması sendika mücadelesinin gerçekten de bir ölüm kalım mücadelesi olduğunu gösteriyor. Örgütlü olmak yaşatır.
DİSK-AR İşsizlik ve İstihdamın Görünümü Raporu yayınlandı. Ocak ayı raporu çarpıcı verileri ortaya seriyor. Raporun sonuçları şöyle özetleniyor:
• Geniş Tanımlı İşsizlik yüzde 22,1!
• Dar Tanımlı Genç İşsizliği yüzde 22,3!
• Dar Tanımlı Genç Kadın İşsizliği Yüzde 30,7!
Rapor, bir yandan da TÜİK ve İŞKUR’un işsizlik verileri arasındaki uçurumun derinleştiğini gösteriyor. DİSK-AR tarafından hesaplamaya göre mevsim etkisinden arındırılmış geniş tanımlı işsiz sayısı ise Kasım 2021’de 8 milyon 45 bin kişi olarak gerçekleşti.
İŞKUR ve TÜİK verileri arasındaki uçurum çok ilginç: İŞKUR verilerine göre kayıtlı işsiz sayısı Kasım 2020 ve Kasım 2021 arası bir yıllık dönemde 3 milyon 4 binden 3 milyon 182 bine yükselerek 178 bin kişi arttı. TÜİK’e göre ise son bir yılda dar tanımlı işsiz sayısı bu dönemler arası 284 bin azaldı. Rapora göre Kasım 2019’da 6 milyon 326 bin mevsim etkisinden arındırılmış geniş tanımlı işsiz sayısı, Kasım 2021’de 8 milyon 45 bine yükseldi.
Kadınları işsiz bırakan kriz
DİSK’in çalışmasına göre “Cinsiyete göre işsizlik oranlarında kadın işsizliğinin tüm işsizlik türlerinde en yüksek kategori olarak görülmeye devam ediyor. Mevsim etkisinden arındırılmış dar tanımlı işsizlik oranı erkeklerde yüzde 9,6 iken kadınlarda yüzde 14,5. Zamana bağlı eksik istihdam ve işsizlerin bütünleşik oranı erkeklerde yüzde 13,7 iken kadınlarda yüzde 18,9.”
İşsiz ve potansiyel işgücünün bütünleşik oranı erkeklerde yüzde 14,1 iken kadınlarda yüzde 26 seviyesinde. Geniş tanımlı işsizlik (âtıl işgücü) ise erkeklerde yüzde 17,9 ve kadınlarda yüzde 29,8 düzeyinde. Geniş tanımlı kadın işsizliği ile geniş tanımlı erkek işsizliği arasındaki fark 11,9 puan.
Kadın hareketinin yükselttiği eşitlik talebinin ne kadar anlamlı olduğu bu araştırmadan da görülüyor. Kasım 2021 itibarıyla kadınlarda mevsim etkisinden arındırılmış dar tanımlı işsiz sayısı 1 milyon 597 bin ve geniş tanımlı işsiz sayısı 3 milyon 805 bin. Erkeklerde ise dar tanımlı işsiz sayısı 2 milyon 179 bin ve geniş tanımlı işsiz sayısı ise 4 milyon 268 bin.
Kadınlar açısından sorunun ne kadar katmerli olduğu şu verilerde çok açık: “Kasım 2021 HİA verilerine göre işsizlik türlerinin en yüksek olduğu kategori bu ayda yüzde 30,7 ile genç kadın (15-24) işsizliği oldu. Yüzde 29,8 olan geniş tanımlı kadın işsizliği ise ikinci sırada yer aldı.”
Raporun sonunda, işsizlikle mücadele için bir dizi önerisi var DİSK-AR’ın. Güvencesiz çalışma biçimlerine son verilmeli, tüm taşeron işçilere kadro verilmelidir. Kamu taşeron işçileri kamu işçisi olarak kadroya alınmalıdır. Sendikal hak ve özgürlüklerin kullanımı güvence altına alınmalı, sendikal barajlar kaldırılmalı, herkesin sendika hakkını özgürce kullanabilmesi için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Kadın istihdamının artırılması ve işsizliğinin azaltılması için işgücü piyasalarındaki cinsiyetçi uygulamalara son verilmeli, ev içi bakım hizmetleri devletin gereken nitelikli, yaygın ve ücretsiz bakım hizmetlerini sağlaması ile kadının üzerinden alınmalıdır.
Raporun tamamına ulaşmak için tıklayın
DİSK'e bağlık Emekli Sen, Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Antalya başta olmak üzereTürkiye genelinde "Geçinemiyoruz" diyerek sokağa çıktı, basın açıklamaları yaptı. Emeklilerin açlığa mahkûm edilmesini ve sendikalarına yönelik saldırıları boş tencere kaynatarak protesto etti.
Emekli-Sen açıklamasında “Emeklileri devletin sırtında kambur olarak gören iktidar, yükünü hafifletmek için emeklilerin cebindeki üç kuruşa göz dikmiştir. TÜİK'in açıkladığı yüzde 36 enflasyon kandırmacadır, gerçek rakam yüzde 82'dir. Emekli maaşı, asgari ücretin altında olmamalıdır. Açlık sınırı 4600 TL. Emekliye açlık reva görülüyor. 8 milyon emekli açlık sınırının altında yaşamaya mahkûm. İktidar, yükünü hafifletmek için emeklilerin cebindeki üç kuruşa göz dikmiştir. Soframızdan bir dilim ekmeğimizi daha nasıl azaltacağının peşine düşmüştür" denildi.
Birlikte mücadele çağrısı yapan Emekli-Sen üyeleri "Özgürlük ve demokrasi mücadelesi kaçınılmaz görevimizdir. Emekliyi yok sayanlar, emeklilerin örgütü sendikamızı kapatmaya çalışıyor. Ancak güçleri buna yetmeyecek, kesintisiz mücadelemiz devam edecektir" dedi.
Emekliler boş tencere kaynattı
DİSK Emekli Sen Adana Şubesi de Gençlik Meydanı’nda bir araya geldi. Emekliler, bir yılda yüzde yüzün üzerinde zamların geldiği elektrik, doğalgaz, su ve telefon faturalarını gösterip boş tencere kaynattı, tencere tava çalarak insan onuruna yaraşır maaş talep etti.
Tencereye patates soğan yerine ceplerini yakan faturaları koyan emekliler, "Derdimize mum yaktık, halimize ağlıyoruz”, "Bizi bu duruma düşürenlere yazıklar olsun” dediler. Bir emekli de tencere tava çalıp “Tencere boş, bugün pişirecek yemek yok” diyerek TÜİK rakamlarını ve fahiş fiyatları protesto etti.
Tüm-Emekli-Sen üyeleri 8 Ocak Cumartesi günü saat 14’te Kadıköy’de “Artık yeter, insanca ve onurlu yaşamak istiyoruz!” sloganı ile bir basın açıklaması yapacak.
Eğitim Sen üyesi öğretmenlere, Öğretmenlik Meslek Kanunu'nu sorduk. İşte verdikleri yanıtlar:
Kabul etmiyoruz
MEB’in “düzensiz” olarak yaptığı Milli Eğitim Şura’sında görüşülen Öğretmenlik Meslek Kanunu meclise geldi. Bu kanun teklifi öğretmenleri aday öğretmen, öğretmen, uzman öğretmen ve başöğretmen olmak üzere kariyer basamaklarına ayırmayı hedefliyor.
10 senesini doldurmuş ve sınavlarda başarılı olmuş öğretmen uzman öğretmen unvanını alacak. Uzman Öğretmenlikte 10 senesini doldurmuş öğretmen ise tekrar sınava girip başarılı olması halinde başöğretmen unvanını alabilecek.
MEB’in bu yasa teklifi, öğretmenlerin bilgisi dışında, onlara danışılmadan, görüşleri ve önerileri alınmadan, kapalı kapılar ardında hazırlanmış bir yasa teklifidir. Kapsayıcı ve demokratik olmaktan çok uzaktır.
Bu sınavlar ve unvanlar öğretmenler arasındaki mesleki dayanışmayı ortadan kaldıracak, çalışma barışını bozacak uygulamalardır. Bu yasayla öğretmenlik mesleğinin saygınlığı, öğrenci ve veli değerlendirmeleriyle polemiğe açılacak ve itibarsız hale getirilecektir. Aynı işi yapan öğretmenler arasında hiyerarşi yaratarak, farklı ücretlendirme politikasıyla eşit işe eşir ücret ülkesi hiçe sayılacaktır.
Öğretmenlik mesleğiyle ilgili çıkarılacak yasa, öğretmenlerin temel haklarını, taleplerini güvence altına alan bir içeriğe sahip olmalıdır.
Eğitim emekçilerine ve tüm eğitim bileşenlerine danışılmadan düzenlenen, öğretmenleri bölen, öğretmen odalarını huzursuz eden, mesleklerini itibarsızlaştıran bu yasayı kabul etmiyoruz.
Ebru
---
Bu bir reform değil
Taslağa bakıldığında en çok tartışılan iki maddeden biri sözleşmeli ve kadrolu öğretmen ayrımının kaldırılacağı belirtilmiş. Ancak sözleşmeli öğretmen istihdamı uygulamasına son verileceği belirtilmemiştir. Biz yıllarca sözleşmeli-kadrolu ayırımına karşı çıktık. Sözleşmeli öğretmenlik uygulamasının kaldırılıp tüm öğretmenlerin kadroya geçirilmesini savunduk. Zaten Eğitim Sen de yaptığı açıklamada “Bu ifadeden sözleşmeli öğretmen istihdamının devam edeceği anlaşılmaktadır” dedi. Dolayısıyla iş güvenliğinin olmadığı sözleşmeli ve ücretli öğretmenlik tamamen kaldırılmalıdır.
İkinci madde ise öğretmenlikte kariyer basamaklarına göre ücretlerde iyileştirme yapılması. Bir taraftan sözleşmeli-kadrolu ayırımını kaldırdık derlerken diğer tarafta ise uzman-başöğretmen ayırımını yaptılar. Kariyer sınavı her şeyden önce, çalışma barışını bozan, öğretmenler arasındaki mesleki dayanışmayı ortadan kaldıran, eğitim emekçileri arasındaki rekabeti arttırarak, aralarındaki güven ilişkisini zedeleyecek özellikler içermektedir. Ayrıca öğretmenler arasında hiyerarşi yaratmak, aynı işi yapan öğretmenlere farklı ücret politikası uygulamak, ‘eşit işe eşit ücret’ ilkesine de aykırıdır. Ayrıca bu düzenleme yüksek lisans ya da doktora yapan öğretmenleri öğretmenlik kariyer sınavından muaf tutarak da yüksek lisans ve doktora diploması veren özel üniversitelere para akıtılmasının önünü açıyor. Daha şimdiden birçok öğretmen yüksek lisans yapacak özel üniversite arayışı içine girdi.
Biz öğretmenler kamu hizmeti veriyoruz. Bu nedenle eğitim alanındaki düzenlemeler, kâr amacı güdülmeden yapılmalıdır. Çalışma ve yaşam koşullarına yapılan iyileştirme tüm eğitim bileşenlerine yapılmalıdır. Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun diğer maddelerinde de tartışmaya açık bir dizi şey var. Öğretmenlerin lehine düzenlemeler yapılmak isteniyorsa, bu kanunların hazırlanmasında siyasi partiler değil öğretmenlerin kendi örgütleri, sendikaları olmalı. Ancak o zaman bir reformdan bahsedebiliriz.
Berna
---
Bütün paydaşlarla birlikte hazırlanmalı
Öğretmenlik Meslek Kanunu adıyla meclise sunulan tasarı özü itibarı ile yeni bir içeriğe sahip olmamasının yanı sıra daha önce Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen kariyer basamaklarında yükselme sisteminin yeniden yürürlüğe konulmasıdır.
24 Haziran 2018 öncesi seçim vaadi olarak sunulan 3600 ek gösterge sadece 1. Derece olan memurlara verilmekte ve yine bir seçim vaadi kılıfındadır.
Son dönemde “sözleşmeli öğretmenliği kaldırıyoruz” söyleminin gerçeğe dönüşmeyeceği anlaşılmakta, öğretmenler arasındaki ayrıştırma türleri kaldırılmamakta, özel okullarda çalışan öğretmenlerle ilgili bir madde bulunmamaktadır.
Adaylık kaldırma sınavı yerine bu sürecin bir komisyon üzerinden gerçekleştirileceği önerisi ise, her yıl KPSS’de derece yapmasına rağmen mülakat-torpil komisyonlarında atanma hakları ellerinden çalınan öğretmen adaylarını hatırlatmaktadır.
Öğretmenlikle ilgili ciddi bir düzenlemeye ihtiyaç olduğu bariz bir gerçektir. Ancak, böylesi hayati bir kanunun kapalı kapılar ardında sarı sendikalarla hayata geçirilemeyeceği de aşikardır. Yapılması gereken ILO ve UNESCO ortak belgesi olarak kabul edilen ve Türkiye tarafından da onaylanan “Öğretmenlerin Statüsü Tavsiye Kararı” doğrultusunda bir düzenlemenin, eğitim alanındaki bütün paydaşlarla birlikte hayata geçirilmesidir.
Ferhat
---
Kapalı kapılar ardından gelen kanun
Öğretmenlik Meslek Kanunu” düzenlemesi gündeme geldiği ilk günden itibaren tartışılmakta. Bu konudaki hazırlıklar, bugüne kadar geçen kısa sürede yürütülen tartışmalar ve ağırlıklı olarak iktidara yakın sendika, dernek ve çevrelerin talep ve önerileri doğrultusunda yapılmıştır. “Öğretmenlik Meslek Kanunu” gibi önemli bir düzenleme kapalı kapılar ardında, kanunun muhatabı olan öğretmenlerin ve sendikaların iradesi dışında, onların görüşleri, önerileri, hakları ve talepleri dikkate almadan hazırlanmıştır. “Ben uygun gördüm” oldu mantığı her konuda olduğu gibi bu konuda da sürecin muhataplarına inmeden eğitim emekçilerine reva görülen bir mantık. Bu kanun, emekçilere muazzam kazanımlar sunacakmış gibi ballandıra ballandıra anlatılıyor ancak kanunun içeriğinde neoliberal politikaların işçi sınıfı bölmek için geliştirdiği açık olan, sınıfı birden fazla ayrışmaya sürükleyecek sözde düzenlemelerden başka bir şey yok.
Aynı işi yapan emekçiler kendi içerisinde birden fazla statüde konumlandırılıyor, uzman öğretmen, baş öğretmen, sözleşmeli öğretmen, kadrolu öğretmen vb gibi. Maaşına zam istiyorsan sınava girmelisin. Bu kanun, aynı işi yapan öğretmenler arasında hiyerarşi yaratmanın peşinde. Farklı ücret politikası uygulamak ‘eşit işe eşit ücret’ ilkesine temelden aykırıdır ve bunun kabul edilebilirliği yoktur. Ayrıca öğretmenlik mesleğinin ve öğretmenin saygınlığı, öğrenci ve velilerin farklı değerlendirmeleriyle polemiğe açılacak, öğretmenlik mesleği daha da itibarsız hale getirilmiş olacaktır. Yandaş sendikanın dilinden düşürmediği konu tam da budur. Meslek kanununun hazırlık süreci ve gündeme getiriliş biçimi, içeriğinden bağımsız olarak son derece antidemokratiktir. Öğretmenlere dayatılan bu tarz suni gündemler eğitim emekçilerinin en temel sorunu olan geçim sıkıntısı, yoksullaşma sorununu göz ardı etmek üzerine kurulu. Yoksulluk sınırı 13 bin lirayı geçti, eğitim emekçileri yoksulluk sınırının altında maaş almaya devam ediyor. Temel sorunlar zamlar, hayat pahalılığı giderek derinleşen ekonomik krizdir.
Şafak