DSİP: HDP’li tutsaklara özgürlük!

Hasta mahpus Celalettin Can: Devletin sorumluluğu altındaki cezaevlerinde insanca yaşamı sağlayın

Düşünce ve ifade özgürlüğünün ihlali sonucunda 108 gündür hapiste tutulan Celalettin Can, kendisine Adli Tıp Kurumu  3. İhtisas Dairesi’den ‘gerekli sağlık kontrollerin yapılması’ kaydıyla cezaevinde kalabilir raporu verildiğini açıkladı Celalettin Can; cezaevinde yaşadığı sorunları ve son durumunu açıklayarak sorunların çözümünü talep etti. Devamla;   “Yaşadığım coğrafyanın güçlükleri içinde demokratikleşme ve özgürlük mücadelesi için gazetecilik, yazarlık yapmaya çalışıyorum. 31 Ağustos’ta infazımın gerçekleştiği günden bugüne 5275 sayılı kanunun 89/3 maddesi kapsamında “Denetimli Serbestlik Hakkım” oluşmuşken, cezaevinde kendilerini ikinci bir yargı merci yerine koyan “idare ve Gözlem Kurulu” tarafından hukuksuz bir şekilde sağlık sorunlarıma rağmen ve de Yargıtay’ın bu konudaki kararına rağmen “bağımsız koğuş”da kalmayı istemediğim için beni 108 gündür rehin tutuyorlar.  Rahatsızlığım nedeniyle götürüldüğüm Cezaevi Kampüs Hastanesi, Silivri Devlet Hastanesi, Adli Tıp ( 2 kez), Yedikule Göğüs Hastanesi ve cezaevi revirinde bana söylenen “uyku apnesi kalbi zorluyor, ciddi risk altındasın” teşhisine rağmen Adli Tıp Kurumu cezaevinde kalabilir raporu vermiştir Coğrafyamızda cezaevleri çoğu kez ağır insan hakları ihlallerinin yaşandığı merkezler olurken, ben ve birçok hasta mahpus İstanbul Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu siyasi bir tutum izleyerek, sağlık sorunu yaşayan mahpusların tam teşekkülü devlet hastanelerinden almış oldukları raporları da kabul etmeyerek, verdikleri kararlarla yaşam haklarımızı ihlali etmekle birlikte sağlık sorunu yaşayan biz hükümlülerin tahliyelerine engel olmaktadırlar. Buradan Adalet Bakanlığına çağrımdır; ATK verdiği bu raporla 19 Arlıkta cezaevinde toplanacak kurulun kararlarını etkilemeyi amaçlamaktadır. Bu bir yaşam hakkı ihlalidir… Adli Tıp Raporuna göre özgürlüğümü engellemeyin… Cezaevlerinde sağlık sorunu yaşayan mahpusların yaşam ve sağlık hakkının korunması, tahliye koşullarının sağlanması ulusal ve uluslararası mevzuatın, sözleşmelerin gereğidir.  Bu belgelerle ‘mahpuslara yönelik kötü muamele ve işkencenin mutlak suç olduğu ve bu suçların zaman aşımına uğramadığını, mahpusların tüm haklarının devletin koruması altında olduğunu, insan hakları çerçevesinde muamele görmeleri sağlanmalıdır’ diyerek koruma altına almıştır. Tüm bu yükümlülüklere rağmen Adalet Bakanlığı, Adalet Bakanlığına bağlı Ceza ve Tevkifevleri Müdürlüğü, TBMM vekilleri kamuoyunda yapılan sayısızca açıklama, başvuru, çağrı ve raporları görmezden gelerek, cezaevlerinde işkence ve kötü muamelenin, yaşam hakkı ihlallerinin ve ölümlerin sorumluluğunu taşıyanlar olarak görüleceklerdir.” Celalettin Can, taleplerini şöyle ifade etti; “Devletin sorumluluğu altındaki cezaevlerinde insanca yaşamı sağlayın. Devlet olarak yükümlülüklerinizi yerine getirin. İhlalleri yapanlar hakkında gerekli soruşturmaları yapın. ATK’nin yaşam hakkını hiçe sayan kurul kararlarını inceleyin.   Hipokrat yemini ettiğini iddia eden Adli Tıp hekimleri hakkında işlem başlatın. Mecliste, Cezaevleri ile ilgili çalışmalar yürüten sivil toplumla koordineli de çalışacak çok acil cezaevlerini izleme komisyonu kurun.  Bizler siyasi mahpuslarız, haklarımızı biliyoruz… Bizleri ıslah etme yöntemlerinizin tümü kötü muameledir. Vazgeçin… Tüm hasta mahpusların özgürlüğünü sağlayın!” Celalettin Can Marmara L Tipi 5 No’lu Kapalı Ceza ve İnfaz kurumu C-12

Hayvan, Yaşam, Özgürlük İnisiyatifi’nden kampanya: Sokak hayvanlarına özgürlük! Hayvan hakları kanunu istiyoruz!

Hayvan, Yaşam, Özgürlük İnisiyatifi sokak hayvanlarına dönük artan nefret kampanyasına karşı yeni bir kampanya başlattı.

Durdurun bu soykırımı

İzmir Mülteci Dayanışma Platformu, İzmir Barosu ile birlikte “Durdurun Bu Soykırımı” sloganıyla Gazze ile dayanışma için basın açıklaması yaptı. Savaş suçları işleyen İsraili kınandı ve Filistin’e özgürlük istendi.

İstanbul'da Filistin'le dayanışma eylemi: Soykırımı durduralım!

Filistin'e Özgürlük Girişimi, Kadıköy'de sokağa çıktı. Gazze'de katledilen çocukların isimlerinin yazıldığı bir pankartı açan eylemciler, küresel mücadeleyi büyütme çağrısı yaptı., Bahariye Caddesi insan zinciri kuruldu. Filistin bayrakları ve birçok pankart açıldı. Eylemde Hidayet Şefkatli Tuksal, Hacer Ansal ve Nuran Yüce tarafından okunan açıklamanın tam metni: "Gazze benzeri görülmemiş bir saldırı altında. Tam iki aydır yakılıp yıkılıyor. Filistin halkı haftalardır bombalanıyor, katlediliyor, her bir saatte 10 çocuk İsrail ateşiyle öldürülüyor. Yaşanan, Gazze’nin insansızlaştırılması girişimidir. 21. yüzyılın ilk çeyreğinde tüm insanlığın gözü önünde yeni bir soykırım gerçekleşiyor. 7 Ekim’den itibaren öldürülen Filistinli sayısı 17 bini aştı. Birleşmiş Milletler ve  Dünya Sağlık Örgütü raporlarına göre Gazze’de öldürülenlerin 6 bini ( yüzde 40’ı) çocuk, 4 bini aşkını (yüzde 22’si) kadın ve yüzde 4’ü yaşlılar, yani öldürülenlerin yüzde 60-70’ini kadınlar, çocuklar ve yaşlılar oluşturuyor. İsrail savaşın bile hiçbir kuralını tanımıyor. 7-27 Kasım tarihleri arasında Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı çalışanlardan 104 kişi İsrail saldırılarında hayatını kaybetti.  Bu tek bir savaşta BM yardım çalışanları kaybında en yüksek sayı. BM sığınakları da İsrail saldırılarına hedef oldu. 19 kişi öldü, 310 Birleşmiş Milletler çalışanı yaralandı. Yine Birleşmiş Milletler’e ait 42 sığınak ve acil durum merkezi de bombalandı ve çok fazla can kaybı yaşandı.  Gazze’nin 2,3 milyon olan nüfusunun 1,8 milyondan fazlası -nüfusun yüzde 80’i- evini terketmek zorunda kaldı. İnsanların büyük çoğunluğu hastanelerde, Birleşmiş Milletler binalarında, okullarda ve camilerde yaşamaya çalışıyor. İki aya yaklaşan İsrail saldırılarında Gazze’deki sivil yerleşim yerlerindeki evlerin en az yüzde 60’ı harap oldu veya ciddi zarar gördü.  12 Ekim’den bu yana Gazze’nin elektriği kesilmiş durumda. Elektriğe bağlı tüm hastane, fırın, su pompası, su sanitasyon merkezlerinin faaliyetleri durdu. Temiz içme suyu kesintisi yaşanıyor. 14 hastane ve 51 birinci basamak sağlık merkezi çalışamaz durumda. Hastanelerin yüzde 70’i, birinci basamak sağlık hizmetlerinin ise sadece yüzde 30’u çalışır durumdadır. Saldırıların başlamasından bu yana sağlık merkezlerine 137 İsrail saldırısı oldu. Bu saldırılarda hayatını kaybeden sağlık çalışanı sayısı 130’a yükseldi. İsrail askeri yetkilileri 10 bin kez saldırı gerçekleştirdiklerini hiç utanmadan açıklayabiliyor. Dile kolay, dünyanın en ağır baskısının uygulandığı açıkhava hapishanesi olan Gazze on bin kez bombalandı. Binlerce patlama, ölüm, yaralanma, yıkılan binalar, ölen canlılar, yok olan ekosistem, bir bölgenin topyekun yaşanamaz hale getirilmesi, bölgede yaşayanların yok edilmesi, sürülmesi, evsiz bırakılması, biz burada, şuanda bu basın açıklamasını yaparken süregiden dehşet sahneleri. Bu yüzden tüm dünyada İsrail bir soykırım yapmakla suçlanıyor. Bizler, İsrail’in hemen durdurulması için tek bir saniye bile kaybetmeden harekete geçilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Tüm yurttaşları, sivil toplum kuruluşlarını, sendikaları, barışı savunanları, savaşlara, işgallere ve ırkçılığa karşı olanları, İsrail’in ABD destekli savaş suçlarıyla dolu işgaline karşı, Filistin’in özgürlüğü için birlikte, yan yana ses çıkartmaya çağırıyoruz. Dünya İsrail’in yarattığı yıkımın sona ermesi için ayakta. Milyonlarca insan, bu işgalin hemen, pazarlıksız sona ermesini istiyor. İsveç’te, Londra’da, Glascow’da, Paris’te, Belçika’da, Güney Afrika’da, New York’ta, Jakarta’da, Tunus’ta, Almanya’da, Manchester’da, Avustralya’da, Pakistan’da, Japonya’da, Washington’da, Edinburgh’ta, Somali’de, Bosna’da, Kosta Rika’da, Portekiz’de, Kanada’da, Danimarka’da, Norveç’te, Mauritius adasında, Fas’ta, Mısır’da, Yemen’de, Atina’da, Barselona’da, Brezilya’da, Meksika’da İrlanda’da, Arjantain’de, Yeni Zelanda’da, Finlandiya’da Gazze’yle dayanışma eylemleri örgütlendi. Birçok ülkede, İsrail’i destekleyen devletler, Filistin halkıyla dayanışan savaş karşıtlarını antisemitist olmakla suçlayarak hareketleri bastırmaya, bölmeye çalışıyorlar. İklim aktivisti Grtea Thunberg Gazze halkıyla dayanıştığı için Avrupa’da istenmeyen kişi ilan edildi. Ama Greta, her zamanki cesaretiyle “İşgal altındaki topraklarda iklim adaleti olamaz!”diyerek Filistin için ses çıkartmaya devam ediyor. Biliyoruz ki ölen Filistinliler, çocuklar, kadınlar sadece bir istatistik değil, kaybettiğimiz tüm insanların bir hikayesi var. Ölen çocukların isimleri var, hayatları vardı. Gördüğünüz bu büyük pankarta sığdırmayacağımız kadar çok. Anne karnında bebekler, çocuklar aralıksız bir şekilde öldürülüyor.  Gelin hep birlikte Netanyahu’nun ve İsrail devlet mekanizması içinde savaş suçu işleyen herkesin savaş suçlarından yargılanması için ses çıkartalım. 9 Aralık ayrıca Uluslararası İnsan Hakları Haftası. Hiçbir insan hakkı ihlalinin unutulmayacağını ısrarla vurgulayalım. Yaşam hakkı elinden alınan çocukların, artık sesini çıkartma şansı kalmayan insanların sesi olalım. Tüm dünyada, özellikle bölgede yaşayan halklar, ne kadar güçlü, ne kadar etkin, ne kadar kararlı, ne kadar ısrarlı olursak, İsrail’in sürekli saldırılarını durdurmak için yıllar önce ABD’in Irak işgaline karşı çıkarken söylediğimiz o önemli mesajı bir kez daha hatırlamamız çok önemli: “Şimdi değilse ne zaman? Biz değilsek kim?”  Bir sözümüz de burada, iktidara. Türkiye bir yandan Filistin halkının yanında gibi görünürken bir yandan da İsrail’le ikili ilişkilerini, askeri ve ticari işbirliklerini sürdürüyor. Son 20 yılda Türkiye-İsrail arasında ticaret hacmi yüzde 530 arttı. Türkiye’nin dış ticaretinde İsrail 10. sırada. Türkiye’den şirketlerin İsrail’de enerji yatırımları var. İsrail’le devlet düzeyinde yapılan ikili anlaşmalar hemen askıya alınsın. Türkiye, bölgede tüm ülkelerle barışcı ve diyaloğa dayalı bir ilişki kurarken, 75 yıllık işgal politikalarını durdurmak için İsrail devletinin yalnızlaştırılması, tecrit edilmesi ve savaş suçlarına cüret edecek cesareti aldığı dünya politik arenasındaki desteği ortadan kaldıracak girişimlerde bulunmalıdır. ABD’nin İsrail’e verdiği yayılmacı desteğin sorgulanmasını sağlamanın yolu, bir yandan bölgede barışçıl politikalarla öne çıkmakken aynı zamanda ABD’nin Türkiye’deki askeri üslerinin kapatılmasıdır.  Bugün etkinliğimiz boyunca sık sık ırkçılığa dur de sloganlarını attık, atmaya da devam edeceğiz. Bunun çok önemli bir nedeni var. İsrail’e karşı çıkarken genel olarak Yahudileri, özel olarak da Türkiyeli Yahudileri suçlayan, ırkçılık yapan, antisemitist yaklaşımları benimseyenlere artık dur demenin zamanı geldi.  İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırısına karşı duyulan haklı öfkenin, antisemitizmle hedefinden şaşırtılmasına, barış isteyen kalabalıkların mücadele isteğinin ırkçı fikirlerle bölünmesine izin vermeyeceğiz Halkların eşit koşullarda eşitliğinden söz eden herkesi, İsrail devletinin saldırganlığıyla Yahudileri ve Türkiyeli Yahudileri eşitlemeye çalışan yaklaşımlarına karşı sessiz kalmamaya davet ediyoruz. Gazze’de hastaneleri vurarak Filistinlilere “burada kalırsanız ölürsünüz” mesajı veren israil’e, savaş suçlularına karşı hep birlikte ses çıkartalım. Soykırımı durduralım/Savaş suçlularını yargılayalım Gazze’de ateşkes, Filistin’e özgürlük!"

Tabip Odaları: 'Seçimle geldiler, yargı yoluyla görevden alınmalarını kabul etmiyoruz'

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi’nin görevden alınmasına karşı çıkan Tabip Odaları ortak bir açıklama yaptı. Açıklama şöyle:

Irkçılık soruşturması genişliyor: 'Kızılay'da Arap kanıyla duş alacağız'

Sosyal medyada örgütlenen ırkçıların dosyasından çıkan korkunç bilgiler basına sızdı. Tutuklu sanıklarla bağlantılı olan ırkçı Ümit Özdağ hakkında  soruşturma başlatıldı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, Zafer Partisi Ümit Özdağ hakkında "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme" ve "Yanıltıcı bilgiyi alenen yayma" suçundan soruşturma başlattı. Sık sık Suriyeli mültecileri hedef gösteren video ve haberler paylaşan, bunların büyük çoğunluğunun yalan olduğu teyit edilen ırkçı Özdağ'ın, sosyal medyadaki ırkçı örgütlenme soruşturmasında tutuklu bulunan İran vatandaşı Ramin Saeidi ile yazışmaları ortaya çıktı "05/07/2021 tarihindeki yazışmalar: Ramin: Selam, Hocam ben malzemeleri yeniden gözden geçirip Bekir Ali beyle Whatsappdan atıp değerlendireceğiz... Saygılar... Ümit Özdağ: Tamam bekliyorum. Ramin: Hocam bir video yaptım uygun bulduysanız yayınlayın.. değişiklik gerekirse yaparım.. Suriyelileri siyah beyaz yaptım... ayyıldız baştan eklemiyorum ki her kes izlesin... yoksa bazıları başta ayyıldız görünce izlemezler Ümit Özdağ: Ramin bunu revize edelim, Benim konuşmamı en sona al. Kilis bölümünü çıkar, kalacağım diyen Suriyelileri çıkar, işsiz Türkler ile başlasın ve devam etsin. 01/08/2021 tarihindeki yazışmalar": Ramin: ambargo.tv, ambargo.com, ambargo.org, ambargo.org.tr birini kapsak fena olmaz, ileride işimize yarar. Ümit Özdağ: Sen al ben parasını veririm. Ramin: Tamam hocam yarın hallederim.” İnternetteki ırkçı örgütlenme sadece bu patron ve çalışanından ibaret değil. Soruşturma dosyasında Süha Çardaklı, Hüseyin Dicle, Ramin Saeidi, Eray Ertürk, Ahmed Abdelaal, Adem Enes Gezer, Murat Erkek, Batuhan Çolak, Furkan Uludağ, Serkan Kafkas,  Serdar Sönmez, Ümit Yasin Perinçek, Efe Emirhan Konaşoğlu, Ali Derviş Antal, Kutluhan Erol, Kutsal Yusuftaş, Abdullah Aslan, Abdulrazak Çoban, Kemal Muhammet Karaçuka, Mahmud Elosman, Muhammed Elmuhammed, Furkan Güngör, Anıl Berkay Çetin, Adnan Özer Koş, Furkan Özbek, Harun Aytekin, Seval Göçer, Ayşe Toprak, Nilgün Tap ve Hikmet Kemal Köse gibi isimler yer alıyor. Silah ve cephane temini, saldırı ve katliam hazırlığı Şüphelilerden Hikmet Kemal Köse’nin konuşmaları soruşturma dosyasına yansıdı. Hikmet Kemal Köse’nin 15.09.2023 tarihli 20.23 saatli ses dosyasında şu ifadeler yer aldı: “-Nerde oturuyorsun kardeşim. -Tamam hali hazırda silahlı mısın? -Var mi ekipmanın donanımın? -Ne tedarik ediyorsun? -Tamam cephane de tedarik et. Eğer eğitimin yoksa teorik eğitimlere burudan başla. Bende Antalya'dayım. Bir hafta içinde İstanbul'dayım. İstanbul'dan kendime yeni bir tabanca alacağım. Ondan sonra tekrar Antalya ya döneceğim. Geçerken Ankara'ya uğrarım. Sen hızlı trenle İstanbul'a gelirsin alem yaparız." Hikmet Kemal Köse’nin 15.09.2023 tarihli yazışmaları ise şöyle: "Afiş asmak duvar boyamaktan başka şu an Suriyeli avcılığı yapıyorum, bu Araplaştırma politikası düzenleyen hükümeti uyarmak çok zor tamda bunun mücadelesini vermek uğruna sana yazdım, aynen öyle, ben silah çözüyorum bolca, tedarik kaynaklarım çok" şeklindeki yazışmalardan sonra uzun namlulu, kısa namlulu tüfek görselleri paylaştığı, "harika beraber bu yolda ilerleyelim dostum, şahsım adına da kaybedecek bir şeyim yok, hiç kimsem yok, tek başımayım. Ankara yarın olacak silah, tabanca kısaca bakacağım yarın konuşuruz." Hikmet Kemal Köse’nin 06.07.2023 tarihinde Telegram uygulaması üzerinden yapıldığı anlaşılan yazışmalarda ise, şu diyalog dikkat çekti: "-Bu kadar (tabanca görseli) yakında gelir -Kimseyi öldürme de -Öldürsem ne olur? Ben kimseyi öldürmem reis" Hikmet Kemal Köse’nin 07.07.2023 tarihinde gerçekleştirdiği şu diyalog da soruşturma dosyasına yansıdı: "-Dürbüne bıçak'a bir şey demedin lazere mi yasak diyon, -Reis yani nerden aldin? -Sen yaptın reis ya -500 TL reis AŞTİ'den aldım -Lazer mi? -10 km gidiyor -İslam olmasın -Yok, ya budist ya hristiyan -Reis karıştırmak gibi değil yanlış anlama beni ilgilendirmez sadece terörist olma diye -İmkanı yok -İslamdan nefret ediyorum reis -Çok kötü -2020de karar verdim" “Sadece Korkutmak Lazım Bıçak Var Ama Silah da Güzel Olurdu” Hikmet Kemal Köse’nin 05.09.2023 tarihinde yaptığı yazışmalarda ise şu konuşmalar dikkat çekti: “-Reis şimdi sadece korkutmak lazım bıçak var ama silah güzel olurdu -Reis no problem -Eos adamsin sadece silah yaninda olsun -Reis öldür de öldürelim sıkıntı yok -Reis bunları hallederiz problem değil savcı adliye bizde problem değil anladıkları dil silah ise no problem ona da hakimiz. Onların yanlarına ben ve kendi dostlarım giderim. Sen asla gelme bizimle telefonla da konuşma artık nasıl ayarlarsın sana kalmış.” Hikmet Kemal Köse’nin 09.09.2023 tarihinde yaptığı yazışmalarda ise tehditlerle dolu şu satırlar dikkat çekti: "-Bunlar bu ülkeyi milyonlarca doldurdu iç savaş çıkacak -Bence bilerekten yaptılar öyle -İran'ı s***riz, araplar zaten s*****lerim Türk milletini ayağa kaldıracağım merak etme, -B*k gibi buyuyolar -Kızılay'da arap kanıyla duş alacaz"

'Biz TTB’yiz, görevimizin başındayız!'

TTB Davası sonuçlandı, Merkez Konseyi’nin haksız ve hukuksuz biçimde görevden alınmasına karar verildi. Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi’nin haksız ve hukuksuz bir biçimde görevden alınması talebiyle açılan davanın yedinci duruşması 30 Kasım 2023 günü Ankara Dışkapı Adliyesi’nde görüldü. Duruşma öncesi adliye önünde bir basın açıklaması yapıldı. Açıklamaya TTB Merkez Konseyi ve seçili kurulların üyeleri, tabip odalarının yönetici ve üyeleri ile hekim ve hak örgütlerinin, emek-meslek örgütlerinin, demokratik kitle örgütlerinin, siyasi partilerin temsilcileri ve milletvekilleri katıldı. Açıklamada “Susmuyoruz, korkmuyoruz, hiçbir yere gitmiyoruz”, “Direne direne kazanacağız”, “TTB susmadı, susmayacak”, “Yaşamak, yaşatmak istiyoruz” sloganları atıldı. Duruşmada ilk sözü alan TTB Hukuk Bürosu avukatları, hakimin tahkikat aşamasını bildirmesi üzerine beyanlarına başladı. Davaya gerekçe yapılan maddenin Anayasa’ya aykırı olduğunu, dolayısıyla bu usulsüz yargılamanın durdurularak dosyanın Anayasa Mahkemesi’ne gönderilmesi gerektiğini belirten avukatlar; TTB’nin bir meslek örgütü olarak kendi içinde yaptırım yapma hakkına sahip olduğunu, davanamenin meslek örgütü özerkliğini zedelediğini ifade etti. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın ifadesi alınmadan davanamenin açılmasına tepki gösteren avukatlar; Merkez Konseyi üyelerinin görevden alınmasının ölçülük ve seçme-seçilme ilkelerini zedeleyeceğini dile getirdi. Avukatlar ayrıca TTB’nin Dünya Tabipleri Birliği kurucu üyelerinden biri olarak tutum belgeleri doğrultusunda hareket ettiğini de sözlerine ekledi. Dr. Şebnem Korur Fincancı da TTB’nin pandemiden şubat depremlerine toplum sağlığı için yürüttüğü çalışmalardan örnekler verdi. Mesleki sorumluluklarına sahip çıkan bir hekim ve bir adli tıp uzmanı olarak bilimsel bilgi paylaşmasının “kişisel görüş” denilerek kırılamayacağının altını çizen Korur Fincancı, davanamedeki usulsüzlüklere de dikkat çekerek “Bu örgütün hakkını teslim etmek, davanın esastan reddedilmesidir” dedi. Duruşmaya verilen kısa aranın ardından kararını açıklayan mahkeme, TTB Merkez Konseyi üyelerinin görevden alınmasına karar verdi. Duruşma öncesi TTB Merkez Konseyi Başkanı Dr. Şebnem Korur Fincancı tarafından okunan açıklama ise şöyle: Biz TTB’yiz, Görevimizin Başındayız! Hukuki temelden yoksun bir siyasi davanın yeni bir duruşması için tekrar Dışkapı Adliyesi önündeyiz. Seçilmişleri yargıyı kullanarak görevden almaya çalışmak, meslek örgütleri ve demokratik kamuoyu temsilcilerini susturmak iktidarın siyasi ajandasında önemli bir yer tutuyor, bunu biliyoruz. Anayasa’yı tanımayan ve hukukun üstünlüğü ilkesini rafa kaldırmış olan iktidar hukuksuzlaştırmayı anayasasızlaştırma ile taçlandırmakta, her bir kurum ve birey için hayati olan anayasal hakların ilga edilmesine uğraşmaktadır. Aynı zihniyet, bugün yine benzer yollarla TTB Merkez Konseyi’ni “amaç dışı faaliyet gösterme” gerekçesiyle görevden almaya çalışmaktadır. Amaç dışı faaliyet gösteren TTB değil, Anayasa’yı ve adaleti korumakla görevli olan kurumlardır. TTB’nin amacı; meslektaşlarının güvenli çalışma ortamlarında çalışmasını sağlamaktır. TTB’nin amacı; koruyucu sağlık hizmetlerinin güçlendirilmesidir. TTB’nin amacı; akademik özgürlüklerin tesisi ve nitelikli tıp eğitimi için mücadele etmektir. TTB’nin amacı; nükleere karşı yaşamı savunmaktır. TTB’nin amacı; pandemide toplumdan gizlenenlerin açığa çıkarmaktır. TTB’nin amacı; deprem bölgesinde dayanışmayı örgütlemek, yıkılan bir kentin çocuklarının sağlıklı büyümelerini sağlamaktır. TTB’nin amacı; kadın sağlığını koruyup geliştirilmektir. TTB’nin amacı; savaşa karşı barışı savunmak, sağlık emekçilerinin ve kurumlarının dokunulmazlığını sağlamaktır. TTB’nin amacı; Kaz Dağları’nı, Cudi’yi, Akbelen ormanlarını yaşatmaktır. TTB’nin amacı; toplum sağlığını bütüncül olarak ele almak ve geliştirmektir. TTB’nin amacı; hekimlerin mesleki bağımsızlığını korumaktır. Topluma kendi söylediğini tekrarlatmak dışında bir amaç gütmeyenler için TTB’nin faaliyetleri amaç dışı gibi görünebilir. Aldırmıyoruz! Biz görevimizin başındayız. TTB Merkez Konseyi tüm baskılara rağmen bilimsel bilginin kılavuzluğundan, hekimlik mesleğinin etik ilkelerinden taviz vermeden; toplum sağlığı, meslektaşları ve tüm sağlık emekçilerinin hakları için mücadele etmeye devam edecektir. Verilecek karar ne olursa olsun; hekimlik mesleğinin toplumsal sorumluluğunu yürekten hisseden TTB dün susmadı, bugün de susmayacaktır!

'Lekelenmemeli' dediler: Alenen tehdide soruşturma bile yok

Ülkücü faşist mafya lideri Alaattin Çakıcı, HEDEP Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu'na hakaret edip tehdit etmişti. Savcılıksa konuyu sadece hakaretten ele alıp, takipsizlik kararı verdi. Gerekçe: "Lekelenmeme hakkı" Cinayet gibi birçok suçtan yıllarca hapiste yatıp, erken tahliye edilen, devletin güvenlik birimlerinde organize suç örgütü lideri olarak kayda geçen ülkücü faşist Çakıcı, meclisteki bir tartışmaya taraf olmuş ve Gergerlioğlu'nu sosyal medyadan şu sözlerle tehdit etmişti: “Densiz herif. Aklını başına al, sakın bir daha boyundan büyük laflar etme.” Ömer Faruk Gergerlioğlu, bu hakaret ve tehdit üzerine suç duyurusunda bulundu.  Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, "kovuşturmaya gerek olmadığı" sonucuna vardı. Savcılık, takipsizlik gerekçesinde, Gergerlioğlu’nun isminin zikredilmediğinin belirtilmesi ve kovuşturma açılması durumunda Çakıcı’nın lekelenmeme hakkının ihlal edileceğini vurguladı! Takipsizlik kararını eleştiren Gergerlioğlu, şunları söyledi:  “Biz hakaret ve tehdit ile ilgili başvuru yaptık, sadece hakaret açısından değerlendirmiş. Tehdit ile ilgili bir değerlendirme yapmamış. Bu konuya itiraz edeceğiz. Olacak iş değil. Bu kadar apaçık yanlış karar ve yanlış ötesi bir karar olacak bir karar değil. Savcı İ.A. bu kararı vermiş. Kamuoyu dikkatine sunmak istiyorum bu kararı. Nasıl olur da apaçık ismim geçtiği halde matufiyet yoktur kararı verebiliyor. Bu olacak iş değil. Bu savcının daha önceki kararlarında da kendisi hakkında Hakimler ve Savcılar Kurulu’na şikayette bulunduğum bir savcı. Öncesinde kendisini şikayet ettiğim bir savcıya suç duyurusu metni iletilmiş ve kararı bu savcı vermiş."

Hrant Dink'in katili Samast hakkındaki davalar birleştirildi

Ermeni gazeteciye yapılan suikastın tetikçisi Ogün Samast'ın tahliyesine tepkiler sürerken, yeniden hapse girmesine yol açabilecek hukuki süreçler hızlanıyor.

Geri 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 İleri

Bültene kayıt ol