DSİP: HDP’li tutsaklara özgürlük!

Direndiler, kazandılar: Cumartesi Anneleri Galatasaray Meydanı'nda

1995'den bu yana her Cumartesi kayıplarının hesabını soran aileler beş yıldır meydana sokulmuyordu. Her hafta ısrarla haklarını savundular, darp edildiler, gözaltına alındılar. Vazgeçmediler. İnsan Hakları Derneği'nin sosyal medya hesabında yayınlanan mesajlar: "Cumartesi Anneleri eylemi ile ilgili Anayasa Mahkemesi'nin vermiş olduğu hak ihlali kararının uygulanması yönündeki ısrarlı çabalarımız sonuç verdi. Yeniden Galatasaray Meydanındayız."  "700. haftadan bu yana ilk kez Galatasaray’da açıklamamızı yaptık, karanfillerimizi bıraktık. Abdülkerim Yurtseven, Mikdat Özeken, Münür Sarıtaş ve tüm kayıplarımızı aramaktan, faillerin yargılanarak cezalandırılmasını talep etmekten vazgeçmeyeceğiz" 

İzmir'de söyleşi: Seyyid Rıza ve Dersim Tertelesi

16 Kasım Perşembe 19:00'da başlıyor. Konuşmacılar: Hüseyin Ozan - Fırat Ali

Yargıtay müdahalesine destek verdi, eleştiren AKPlilere seslendi

Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nin Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkındaki suç duyurusuna tepkiler büyürken, Cumhurbaşkanı Erdoğan sürecin hızlandırılmasını istedi. Gazetecilerin sorularına yanıt veren Erdoğan şu vurguları yaptı: - "AYM, yanlışları arka arkaya yapar hale geldi... Yargıtay’ın aldığı karar asla bir kenara atılamaz, itilemez.” - "Anayasa Mahkemesi de bu konuyla ilgili olarak Yargıtay’ın attığı bu adımı hafife de alamaz, almamalıdır.  - "Eğer partimden bazı arkadaşlar da burada Yargıtay’ı yerip, Anayasa Mahkemesi’ne övgüler düzüyorsa onlar da yanlış yapıyorlar." Birçok AKP'li Yargıtay müdahalesine karşı çıkmıştı. Erdoğan bu çıkışıyla parti içindeki eleştirileri bastırmış oldu. Öte yandan Yargıtay suç duyurusunun arkasında Devlet Bahçeli ve Tayyip Erdoğan'ın olduğu belirginleşti. CHP'den meclis eylemi CHP Genel Başkanı Özgür Özel, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş'u arayarak meclisi toplamasını istemişti. Kurtulmuş bu talebe önce olumlu yanıt verdi. Fakat genel kurul toplantısı gerçekleşmedi. Bunun üzerine CHP'liler meclisi terk etmeme eylemi yaptı. HEDEP'ten açıklama Mecliste basın açıklaması yapan HEDEP'liler "Yargıtay 3. Dairesinin aldığı tutum bir yargı darbesidir" dedi.  Barolardan eylem Türkiye Barolar Birliği bugün (10 Kasım) Ankara Ahlatlıbel'deki Yargıtay'a protesto yürüyüşü gerçekleştirecek. Birçok baro bulundukları şehirlerden otobüsler kaldırdı ve Ankara'ya geliyor.

Osman Kavala: 'Yargıda düşman hukuku uygulamalarını meşrulaştıran söylemler'

Altı yıldır hapiste tutulan ve daha önce beraat ettiği Gezi Parkı davasında ağırlaştırılmış müebbetle cezalandırılan Osman Kavala, kendisini casuslukla suçlayan Devlet Bahçeli'ye yanıt verdi. Osman Kavala'nın açıklaması şöyle: MHP Genel Başkanı, benim “Sorosçu ve casus” olduğumu söylemiş. George Soros’la Açık Toplum Vakfı’nın diğer yönetim kurulu üyelerininkinden farklı bir ilişkim olmadığını daha önce çeşitli vesilelerle anlatmıştım. Casusluk suçlamasının ilk Gezi davasının beraatle sonuçlanmasının ardından beni hapiste tutmak için yaratılmış olduğu biliniyor. Alenen yasalarımıza aykırı bir şekilde kurgulanmış olan bu çirkin suçlama çürütüldü ve düşürüldü. Hukuksuzlukla malul iddiaların siyaseten kullanılması, en başta demokrasi kültürümüze zarar verir. Bunlar, yargıda düşman hukuku uygulamalarını meşrulaştıran, düşman algısını besleyen söylemlerdir. Ne olmuştu? Geçen hafta sonu yapılan CHP Kongresi'nde Kemal Kılıçdaroğlu ve Özgür Özel, Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala'yı selamlamıştı. Bunun üzerine faşist partinin lideri,  “CHP ve yönetimine diyorum ki; Selahattin Demirtaş teröristtir, bölücüdür. Osman Kavala Sorosçudur, casustur ve cezasını çekecektir” demişti.

Siyasallaşmış yargıda iç savaş, anayasal düzenin tanınmaması ve adaletsizlik

Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nin Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunması, sadece Can Atalay'ın değil hepimizin hak ve özgürlüklerine karşı bir tehdittir. Anayasaya göre en üst yargı organı olan ve aldığı kararların mutlak uygulanması gereken Anayasa Mahkemesi'nin üyeleri Yargıtay tarafından suçlanıyor. 14 Mayıs seçimlerinde TİP Hatay Milletvekili seçilen Can Atalay'ın milletvekilliği dokunulmazlığına rağmen hapiste tutulması AYM Genel Kurulu'nda oy çokluğuyla hak ihlali olarak değerlendirilmişti.  Gezi Parkı davasında 18 yıl hapis cezasına çarptırılan ve cezası Yargıtay tarafından onanan Atalay'ın serbest bırakılması gerekirken yerel mahkeme bu karara uymadı ve topu Yargıtay'a attı.  Yargıtay ise AYM kararını tanımadığı gibi "hak ihlali" kararı veren hakimler hakkında suç duyurusunda bulundu. Bu durumda hak ihlali kararı veren başkan da dahil olmak üzere 9 AYM üyesi hakim yine AYM tarafından soruşturmaya uğrayabilecek. Yasalara göre AYM kendi üyeleri hakkında delile dayalı suç duyurularını işleme almak durumunda. Delile dayanmaya farazi suçlamaları ise reddedebilir. Fakat soruşturmanın başlatılması AYM Genel Kurulu'nun en az 10 üyesinin oturumu ve kararına bağlı. Haklarında suçlama yapılan üyeler, genel kurula katılamıyor. Can Atalay için hak ihlali kararına hayır oyu veren 5 üyede dahil toplam 6 hakim geride kalırken, 10 üyelik genel kurul açılış çoğunluğu imkansız hale geliyor. Bu, anayasal düzenin yüksek yargının bir kanadı tarafından tanınmaması, yüksek yargı organlarının çatışır hale gelmesi ve seçimlerle oluşan TBMM iradesinin tanınmaması demektir. Gezi Parkı davasında "hükümeti ortadan kaldırmakla" suçlanan Can Atalay'ın özgürlüğü ve milletvekilli olarak meclise gelişinin engellenmesi büyük bir adaletsizlik iken AYM'ye yapılan birçok başvuru ve hak ihlallerinin saptanması imkansız hale getirilmek isteniyor. Yani yargıda adaletsizliğe uğramış bir kişinin (ki Türkiye'de bu pek çok kişidir) bunu düzeltme hakkı elinden alınacaktır. Peki bunu kimler istiyor? En başta faşist MHP. Devlet Bahçeli, durmadan kapatılmasını istediği AYM hakkında birkaç hafta önce "Statüsü kökten değişmeli, mevcut yapısı tasfiye edilmelidir" demişti. Can Atalay üzerinden AYM üzerinde baskı kuran başlıca kişi ise MHP İstanbul Milletvekili Fethi Yıldız. Yıldız, Gezi Parkı davasında ileri sürülen suçlamaların ve bunlara dayalı cezai kararlarının milletvekili dokunulmazlığını ortadan kaldırdığını iddia ederek tartışmayı başlatmıştı. İstedikleri Yargıtay 3. Dairesi tarafından hayata geçirilirken MHP'ye en büyük destek Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın danışmanı ve başkanlık rejiminin mimarlarından Avukat Mehmet Uçum'dan geldi. Uçum, MHP'liler gibi AYM başkanı ve üyelerini "milli yargıya" karşı "yargısal aktivizm" yapmakla suçladı. Aralarında eski Adalet Bakanı Abdülhamit Gül'ün de bulunduğu bazı AKP'liler ise Yargıtay'ın AYM üyelerini yargılatma girişimine karşı çıkıyor. Fakat elbette söylediklerinin Saray'ın istekleri karşısında bir hükmü yok.  Daha önce AYM kararlarını uygulayacaklarını söyleyen şimdiki Adalet Bakanı Yılmaz Tunç'un, Yargıtay kararına sessiz kalışı Külliye'nin de MHP'nin isteklerine sıcak bakmasının işareti gibi. Başkanlık rejimiyle birlikte yargıdaki siyasallaşma ayyuka çıkmış, yargı sopası iktidarın istekleri doğrultusunda kolayca kullanılmıştı. Yargıtay'ın AYM'ye bayrak açması ise bazı yargı mensuplarının meslektaşlarını rüşvetçilikle suçlaması üzerine geldi. Yerel mahkemeler AYM ve AİHM kararlarını uygulamamakta direnirken şimdi Yargıtay ile AYM savaşa girdi. Toplumun çoğunluğu gibi işler açısından da durum vahimdir. Haklarımız tehdit altındadır. Adalet taleplerinin önü zorla kesilmektedir. Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nin girişimine karşı çıkmamız gerekir.

Birlikte konuşalım: Filistin'e özgürlük

İsrail’in soykırımcı saldırıları Gazze’yi yerle bir ediyor. Gazze’yle, Filistin halkıyla dayanışmak için şimdiye kadar olduğundan çok daha büyük, etkili, birleşik ve sürekli  bir mücadelenin adımlarını atmak çok önemli. Bu perspektifle 10 Kasım saat 19.30’da nasıl bir kampanya, mücadele örgütleyeceğimizi konuşmak için bir araya geliyoruz. Birlikte konuşalım, birlikte mücadele edelim. Kaybedecek tek bir saniyemiz  yok. ►10 Kasım Cuma 19:30 Adres: Söğütlüçeşme Cad. Kalem Sk. No: 11  Arif Bey İşhanı K: 3, Osmanağa - Kadıköy ►İletişim: 05558631636

İzmir'de söyleşi: Emperyalizm, siyonizm ve soykırım

9 Kasım Perşembe 19:30'da başlıyor. Karakedi Kültür Merkezi'nde... 1471 Sk. No: 21 Kat: 3 Alsancak

Antisemitizme geçit yok

Filistin halkıyla dayanışma mücadelesine vurulan en büyük darbe, ırkçılardan, antisemitistlerden geliyor. Irkçılar, tartışmayı halklar arasında düşmanlık zeminine çekmeye çalışıyorlar. Türkiye’de antisemitizmin bayraktarlığını tüm faşistlerin yanı sıra gazeteden çok AKP’nin bültenini andıran Yeni Şafak yapıyor. İsrail’e yönelik öfkeyi Yahudilerin üzerine boca etmeye çalışanlar iki hedefe sahipler. Daha önce de yazdığımız gibi, ırkçı bir devletin katliamını böylece bir halkın sırtına yüklemiş oluyorlar. Sadece Filistin’de yaşayan, dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan Yahudileri değil, özellikle Türkiye’de yaşayan Yahudilere yönelik bir nefret kampanyası örgütlüyorlar. Öncelikli amaçları, ırkçı nefretlerine bir hedef yaratmak. Ama bu ırkçılığın bir işlevi daha var: İsrail’in katliamlarına karşı gelişen öfkeyi bölmek, bu öfkeye sahip insanların dikkatini dağıtmak, iktidarın İsrail’le ilişkilerini sorgulayacak bir hareketin yanı başında yaşayan Yahudilere düşmanlık yapmasını sağlayarak, öfkeyi devletlerden alt kata çekip, emekçilerin kendi aralarındaki bölünmüşlüğünü derinleştirmek. Bu yüzden ilk hatırlatmamız gereken nokta şudur: İsrail'de yaşayan herkes Yahudi değildir.İsrail içinde veya dışında yaşayan bütün Yahudiler Siyonist değildir. Bütün Yahudiler Yahudi dininden değildir. Türkiye’de İsrail’in Filistin’e yönelik ağır saldırıları başladığından beri köpürtülen antisemitist hava nedeniyle sinagogların olduğu sokaklar kapatılıyor. Yahudi öğrenciler okullarına gidemiyor. Çünkü okullar saldırı korkusu nedeniyle kapatılıyor. İsrail’de sınıfsal farklılık İsrail’in yok edici saldırısının başından beri İsrail içinde savaş karşıtları kendi devletlerinin işgal politikalarına kesin bir şekilde karşı çıkıyorlar. ABD’de Filistin’le dayanışmak için örgütlenen gösterilere binlerce Yahudi katılıyor ve İsrail’e en net cevabı “Benim adıma savaşma!” diyerek veriyor. Antisemitistler, bu gerçeklerin görülmesini engellemeye çalışıyor. Görülmesini engelledikleri bir diğer gerçek de İsrail içindeki sınıfsal farklılıklar. Marksist ekonomist Michael Roberts son makalelerinden birisinde bir dizi veriyi aktarıyor. İsrail'deki zenginliğin az sayıda zengin ailesinin elinde yoğunlaşma düzeyi batı dünyasında ikinci en yüksek seviyede.Bu aileler toplu olarak İsrail'in önde gelen şirketlerinden elde edilen gelirin beşte birini kontrol ediyor ve bu ilk 500 şirket,iş sektörünün yüzde 40'ını ve ulusal gelirin yüzde 59'unu oluşturuyor. Nüfusun en üst yüzde 10’u, en alt yüzde 50’lik dilimden 19 kat fazla kazanıyor. Halkların kardeşliği İsrail ne zaman Filistin’e saldırsa Türkiyeli Yahudilerin korku ve kaygı içinde yaşamasına neden olan, bir devletin saldırısını o devletin sınırlarında yaşayan ya da başka ülkelerde, başka ülkelerin vatandaşı olarak yaşayan insanlara yüklemeye çalışan antisemitistler, çok açık ki Siyonistlerin ikiz kardeşidir. Filistin’le dayanışma kampanyalarında tüm halkların eşit koşullarda kardeşliğinden hiçbir gerekçeyle ödün verilemez. Türkiye’de yaşayan Yahudiler, Kürtler, Ermeniler, Suriyeliler, Türkler Filistin halkının çektiği acılara aynı öfkeyle tepki gösteriyorlar.

Öfkeliyiz

Aydın’da geçtiğimiz hafta gerçekleşen asansör faciasının ardından öğrencilerin son yıllarda şiddeti artan barınma, beslenme gibi temel sorunları gündemin merkezine oturdu. Antikapitalist Öğrenciler Platformu’ndan İzmir’de üniversite öğrencisi Oktay’la sorunları konuştuk. Aydın’da yurtta meydana gelen asansör faciasını Antikapitalist Öğrenciler olarak nasıl değerlendiriyorsunuz? Oktay: Aydın’da meydana gelen kazayı öğrendik, üzüldük, öfkelendik. Herhangi bir öğrenci olabilirdi o asansörde, herhangi birimiz olabilirdi.Bu türden bütün cinayetlerin sebebi politik elbette. Kapitalizmin, iktidarın bireyi yalnızca işine gelmediğinde kenara atabileceği bir şey olarak gören yaklaşımının sonuçlarını yaşıyoruz her geçen gün. Bu yüzden asansör kazasının bir kaza değil bir cinayet olduğunu düşünüyorum. Bu cinayette örgütlü hareket etmenin ne kadar önemli olduğunu gördüm. Eğer başından itibaren örgütlü bir mücadele verilseydi belki bir arkadaşımızı kapitalizm elimizden alamayacaktı. Bu sohbetimizi okuyan herkesi örgütlü mücadeleye bekliyorum. Yurtlarda yaşayan öğrenciler ciddi  sorunlarla karşı karşıya. Bu konudaki talepleriniz nelerdir? Yurtlarda kesinlikle ciddi  sorunlar yaşanıyor.  Hijyenik bir ortam yok, öğrencilerin kendine ait ders çalışma alanı yok. Yemek porsiyonları doyurucu değil. Elbette en önemli sorun kesinlikle can güvenliği. Acilen öğrencilere hijyenik, bireysel sınırlarının korunduğu yurtlar tesis edilsin. Tüm özel yurtlar kamulaştırılsın.  Öğrencilerin insanca bir eğitim alması için  kaynak yaratılsın ve bu kaynaklar eğitime aktarılsın. Son iki üç yıldır hızla derinleşen barınma sorunu öğrencileri nasıl etkiliyor? Genelikle öğrenciler KYK'ya gitmek istemiyor. Çoğu öğrenci özel yurtta kalmaya çalışıyor veya eve çıkıyor. Bu maddi açıdan çok yıpratıcı bir süreç. Bu sene ben de bundan müzdariptim. Ev fiyatlarını görünce bayağı sarsılmış, tedirgin olmuştum. Nasıl geçineceğimi bilemez haldeyim hala. Araştırmalarıma göre bu sene yaşadığı şehrin dışında bir okulu kazansa bile şehrini tercih etmek zorunda kalan, açıkta okuyan, üniversiteye yerleşip de kayıt yaptırmayan öğrencilerin sayısı çok artmış durumda. Çoğu öğrenci dışarı çıkamıyor; çıkanlar ise ayın sonunu nasıl getireceğini hesaplamak zorunda. Öğrenciler stres yumağına dönüşüyor. Bir de kaynakların ayrılmaması, har vurup harman savrulması ve denetimsizlik gibi durumlar nedeniyle başımıza nerede neyin geleceğini de bilemiyoruz.  Hem öğrencilerin içinde en geniş eylem birliği hem de öğrenciler ve işçi örgütleri arasında bağların inşa edilmesi için neler yapmak gerekir? Öğrenciler arasında eylem birliğinin sağlanması için öğrencilerin somut ve gerçekçi politik taleplere sahip olması gerek. Böyle dehşet verici cinayetlerde ses çıkarıyoruz elbette ama bu sesi çığlığa çevirmemiz lazım. Bu da eylemsel birlik ve politik mücadeleyle olur. Öğrenciler ve işçiler arasında bağın sağlanması için öğrencilerin de gelecekte birer  işçi olacağının unutulmaması gerekiyor. Her iki mücadelenin birlikte yürümesi bu yüzden son derece önemli. İşçiler bizim geleceğimiz, bizler ise aslında genç işçileriz. Yemek fiyatları, okulların bakım, temizlik gibi işleri, denetimler, öğrencilerin maruz kaldığı baskılar, okullarda çalışanların maruz kaldığı baskılar birlikte mücadele etmemizin zorunlu olduğunu gösteriyor. Öğrenci gençlik enerjisiyle hızla radikalleşebilir ve atak hareket edebilir. İşçilerse hayatı durdurma yeteneğine sahip. İki gücün birleşmesi ve yan yana gelmesinin sağlanması çok önemli. Hareketler büyüdüğünde yan yana gelişlere de tanık olacağımızı düşünüyorum.

Geri 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 İleri

Bültene kayıt ol