Thomas Foster, ABD başkanlık seçimleri yaklaşırken iki partinin giderek birbirine yaklaştığını anlatıyor.
Anketlerdeki oy oranları yakın, ancak Donald Trump'ın Cumhuriyetçi Partisi Amerika Birleşik Devletleri başkanlık seçimlerinde gündemi belirliyor.
Oylamaya sadece bir hafta kala, göçmenler konusundaki tutum bu durumu gösteriyor.
Trump, “ABD tarihindeki en büyük sınır dışı etme operasyonunu” gerçekleştirme sözü verdi ve ABD'ye seyahat eden tüm mültecilerin yasadışı ilan edilmesi çağrısında bulundu.
“Protesto eden her öğrenciyi ülke dışına atma” ve ‘Hamas yanlısı radikalleri sınır dışı etme’ -Filistin yanlısı protestocular için fişleme sözü verdi.
Ve ABD ile Meksika arasındaki sınıra atıfta bulunarak “duvarı inşa etmeyi bitirme” vaadinde bulundu.
Demokrat aday Kamala Harris, Trump'ın iğrenç ırkçılığıyla yüzleşmek yerine onu yansıtıyor.
Geçen hafta bir belediye etkinliğinde Trump'ı göçmenlik “sorununu çözmek” için yeterince çaba göstermemekle suçladı.
“Trump görevi bıraktığında daha az belgesiz göçmen ve yasadışı göç” olmasını kutladı.
Harris, Trump'ı ABD-Meksika sınır duvarının yalnızca “yaklaşık yüzde 2'sini” inşa etmekle eleştirdi.
Bir gazetecinin Trump'ın duvarının gösterişli bir proje olup olmadığını sorması üzerine, “İyi fikirlerin ortaya çıkmasından korkmuyorum” yanıtını verdi.
Demokratların stratejisi soldakileri Trump'ın sadece kendilerinin durdurabileceği faşizan bir tehlike olduğuna ikna etmek. Sol kesimi çantada keklik gören Demokratlar, daha sonra sağ kesimdeki güçleri kazanmaya odaklanmak istiyor.
Harris'in kendisini Joe Biden'dan farklı kılan şeyin ne olduğu sorusuna verdiği yanıt ise, stratejinin nereye varacağını gösteriyor:
“Kabinemde bir Cumhuriyetçi olmasını planlıyorum, bu da farklılıklardan biri olacak.”
Fakat bu, sonuç olarak sağın yararına olan bir döngü. Tüm siyasi sistemle ilgili hayal kırıklığı ve kızgınlıktan besleniyor.
Bu döngüsel süreç Biden'ın başkanlığı döneminde daha da genişledi. Görevde bulunduğu dört yıl boyunca Biden, işçileri ve yoksulları vuran ekonomik acıyı hafifletmek için çok az şey yaptı. Her zamankinden daha fazla bir şekilde yYükselen konut maliyetleri, sağlık faturaları ve gıda fiyatları ile mücadele ediyorlar.
Harris'in en büyük destekçilerine bir bakın; milyarderler ve bankacılar. Demokrat Parti'ye kaydolmak, sağla gerçekten mücadele etme ihtimalini ortadan kaldırıyor.
Bununla birlikte, Bernie Sanders ve Alexandria Ocasio-Cortez gibi isimler önce Biden'ın şimdi de Harris'in arkasında yer aldı.
Bu da Demokratların sol kanadının, hayal kırıklığına uğramış işçilere hiçbir şey sunmadığını gösteriyor.
Gerçek sol, Trump'tan sadece birkaç adım ötedeki politikacıları desteklemek için kendi bağımsız gücünü feda ederek sağı yenemez.
Gerçek değişim umudu aşağıdan bir kitle hareketinde ve Demokratlara bakmayan sosyalist bir alternatifte yatmaktadır.
Demokrat Parti ABD'deki krize bir çözüm getiremez, bu krizin bir parçasıdır.
HAMAS lideri Yahya Sinvar'ın İsrail ordusu tarafından Gazze'de katledilmesi, yaşamı boyunca verdiği mücadelenin bir sembolü gibi.
Yanındaki iki savaşçıyla birlikte Refah’ın Tel el Sultan bölgesindeki rutin devriye gezen İsrail askerleri ile çatıştı. Ardından bir binaya sığındı. Bina tank ateşiyle bomabalandı. Sığındığı binanın içine giren İsrail dronu'na elindeki sopayı fırlattığında ağır yaralıydı. İkinci tank saldırısı Sinvar ve arkadaşlarının öldürümesiyle sonuçlandı.
Yahya Sinvar, İsrail'in Gazze'ye saldırdığı 12 aylık savaş boyunca Gazze'den ayrılmamış, siyonist rejimin iddia ettiği gibi tünellerde saklanmamış, fiilen direnişi içeriden yürütümüştü.
Temmuz ayı sonlarında Hamas Politbüro Başkanı İsmail Haniye'nin İsrail tarafından öldürülmesinin ardından grubun genel lideri oldu.
Sinwar'ın yönetimi altında Hamas, Gazze'deki askeri baskısını sürdürdü, İsrail mevzilerine saldırılar düzenledi ve Gazze Şeridi genelinde sivil yönetimi devam ettirdi.
Mülteci olarak doğdu
El Cezire'de yayınlanan biyografisi Yahya Sinvar'ın kim olduğunu ve mücadelesinin sebeplerini özetler nitelikteç
Ebu İbrahim olarak da bilinen Sinwar 1962 yılında Han Yunus'taki bir mülteci kampında doğdu. Ailesi 1948 Nakba'sı sırasında Siyonist çeteler tarafından zorla yerinden edilmişti.
Sinwar'ın ailesi, İsrail'in Aşkelon kasabasının üzerine inşa edilmesi için yıktığı Filistin köyü El Mecdel'den geliyordu.
1982 yılında, henüz 20 yaşında bile olmayan Sinwar, “İslami faaliyetler” nedeniyle İsrailli yetkililer tarafından ilk kez tutuklandı.
1985 yılında tekrar tutuklandı. Hapishanedeki bu ikinci döneminde Hamas'ın kurucusu Şeyh Ahmed Yasin ile tanıştı ve yakınlaştı.
25 yaşında Hamas'ın iç güvenlik örgütü El Mecd'in kurulmasına yardım etti ve İsrail'le işbirliği yapan Filistinlilere karşı tavizsizliğiyle ün kazandı.
1988 yılında, 26 yaşındayken Sinwar tekrar tutuklandı ve dört kez müebbet hapis cezasına çarptırıldı. İki İsrail askerinin öldürülmesini planlamak ve 12 Filistinliyi öldürmekle suçlanıyordu. Hapishanede 22 yıl geçirecekti.
Sinwar'ın hapishanede sıkı bir disiplin içinde kaldığı, akıcı bir şekilde İbranice konuşmayı ve okumayı öğrendiği, mahkum arkadaşları arasında bir lider ve hapishane personeliyle müzakerelerde bir odak noktası haline geldiği söyleniyor.
İsrail tarafından 2011 yılında İsrailli asker Gilad Şalit'e karşılık binden fazla Filistinliyle yapılan esir takasında serbest bırakıldı. O dönemde bile Sinwar, serbest bırakılanlar arasında en kıdemli ve önde gelen kişi olarak görülüyordu.
Küçük kardeşi Muhammed Sinvar da Hamas'ta silahlı bir komutan.
Sinwar serbest bırakıldıktan sonra Hamas'ta hızla yükseldi.
2013 yılında Hamas'ın Gazze'deki politbüro üyeliğine seçildi.
2017 yılında ise hareketin lideri oldu.
Sinwar 2018'de İsrail'e Hamas'ın taktiklerinin silahsız direnişe doğru ilerlediğinin sinyalini verdi. O dönemde İsrail ile yeni bir savaşın "kesinlikle bizim çıkarımıza olmadığını" söyledi. Ancak 2022'nin sonlarında Sinwar'ın hesapları değişmiş görünüyor.
İsrail tarihindeki en sağcı hükümetini seçerken, hükümet yetkilileri Mescid-i Aksa'da saldılarda bulunurken ve Suudi Arabistan'la normalleşme sinyalleri verirken, Sinwar ve Hamas liderleri bundan etkilendi.
14 Aralık 2022'de Sinwar ve diğer Hamas liderleri, Gazze'de büyük bir kalabalığa İsrail'in tarihindeki en sağcı hükümeti seçmesinin ardından "açık bir çatışma" öngördüklerini söyledi.
HAMAS'ın diğer Filistin direniş gruplarıyla birlikte 7 Ekim hamlesinin sebeplerini anlamak için işgal devletinin yaptıkları ve hedeflerine bakmak gerekir.
İşgal devleti Güney Lübnan'a tanklarını sokarak sınırda geniş bir alanı boşaltmak istiyor. Burada bulunan Birleşmiş Milletler Barış Gücü (UNIFIL) ile İsrail devleti arasındaki gerilim büyüyor.
Son günlerde barışı koruma mevzilerine ve personeline yönelik bir dizi saldırıda şu ana kadar beş barış gücü askeri yaralandı. BM güçlerini İsrail ordusu vurdu.
Netanyahu, BM askerlerine bölgeden uzaklaşmalarını söyledikten sonra 13 Ekim'de iki İsrail tankı Güney Lübnan'daki UNIFIL üslerinden birinin kapısını kırarak içeri zorla girdi.
UNIFIL'den yapılan açıklamada tanklar ayrıldıktan kısa bir süre sonra, mermilerin 100 ötede patladığı, üssün her yerine yayılan ve BM personelini hasta eden dumanlar çıkardığını, 15 kişinin gaz maskesi takmasına rağmen tedaviye ihtiyaç duyduğu belirtildi.
İsrail ordusu, yaralı askerlerin tahliyesi için sis perdesi kullandığını ancak bunun BM barış gücü için herhangi bir tehlike oluşturmadığını belirtti.
BM yönetimi ise kendisine bağlı silahlı güçlerin tehdit altında olduğunu belirtiyor.
Öte yandan Hizbullah , İsrail'in kuzeyindeki Binyamina'da bulunan bir İsrail askeri kampına 'bir dizi insansız hava aracı' fırlattığını duyurdu. Dört İsrail askerinin öldürüldüğü söyleniyor.
Gazze Sağlık Bakanlığı duyurdu: İsrail'in son 24 saatte bölgeye düzenlediği saldırılarda 220 kişi yaralandı. Mültecilerin sığındığı bir hastane bahçesi ve bir okul vuruldu.
İsrail savaş uçakları, Deyr el-Belah'ın merkezindeki El-Aksa Hastanesi arazisinde yerinden edilmiş Filistinlilerin barındığı çadır kampını bombaladı. En az dört Filistinli öldü, onlarcası yaralandı. Kadınlar, çocuklar ve yaşlıların içinde olduğu yaralılar ağır yanıklar içinde. Yetersiz donanımlı ve yorgun hastane personeli müdahale etmeye çalışırken ölü sayısının artması bekleniyor.
Diğer bir saldırı Gazze'nin merkezindeki Nuseyrat kentinde meydana geldi. İsrail tankları, Filistinli mültecilerin barındığı bir okula saldırdı. 22 kişi öldü, 80 kişi yaralandı.
Gazze'de, Ekim 2023'ten bu yana İsrail saldırılarında en az 42.227 kişi öldürüldü ve 98.464 kişi yaralandı .
Gerçekte ölü sayısının çok daha fazla olduğu tahmin ediliyor.
Filistin Direniş Grupları Ortak Operasyon Odası, Aksa Tufanı'nın yıldönümünde ilk bildirisini yayınladı.
Bildirinin tamamı şöyle:
"Aksa Tufanı'ndan bir yıl sonra..
Direniş birleşmiştir ve galip gelecektir!
Ey büyük Filistin halkımızın evlatları.. Ey Arap ve İslam milletimizin kitleleri:
Kıvılcımı 7 Ekim'de Gazze'den başlayan ve etkileri yeryüzünün her tarafına yayılan Mescid-i Aksa Tufanı'nın başlamasının üzerinden bir yıl geçti. Hür dünya halkları ayağa kalktı, her biri elinden geldiğince direndi, bazıları halkımızın direnişini silah ve savaşla destekledi, diğerleri ise protesto, halk gösterileri ve en zayıf inanç olan siyasi destekle..
Halkımızın ve ulusumuzun mücadelesinde bir dönüm noktası olan 7 Ekim geçişi ve sonrasında yaşananlar, gaspçı varlığın yüzünü kızartan, kuruluşundan bu yana dayatmaya çalıştığı caydırıcılık teorisini tamamen çöpe atan ve Filistin'in özgür halkın silahlarıyla kurtuluşuna giden yolda bir adım olarak ulusun özgür savaşçılarına Filistin savaşçılarına katılma kapısını açan önemli bir dönüm noktası olarak tarihe geçecektir.
İşgal ve onun kibirli liderliği, Aksa Tufanı'nın şokuyla çılgına döndü. Yıllardır hiçbir direniş imkanının bulunmadığı küçük bir noktada kuşatma altında tutulan, mütevazı imkânlara sahip bir hak sahibi, nasıl olur da ağır silahlı bir varlığın burnunu toza gömer ve düşman ordusunun en güçlü, en deneyimli ve en uyanık tümeni olarak kabul edilen Gazze Askeri Tümeni'ni ezebilirdi? Bu ani saldırı işgal yönetimini, güvenlik ve istihbarat servislerini ve ordusunu şoka uğrattı. Önümüzdeki günlerin, ayların ve yılların işgalle çatışmanın seyri açısından doğuracağı sonuçlar ve önemli stratejik çıkarımlar açısından düşmanın göreceği daha çok şey var.
Halkımızın ve direnişimizin öfkesi, 7 Ekim'de Mescid-i Aksa'ya karşı tırmanan saldırganlık, onu zamansal ve mekânsal olarak kirletme, saygısızlaştırma ve bölmeye yönelik hızlandırılmış adımlar ve yıkımının ve dünyanın parmağını bile oynatmadan sözde Tapınağın inşasının önünü açan benzeri görülmemiş adımlarla zirveye ulaştı. İşgal hapishanelerindeki tutsaklarımıza gelince; onlara karşı işlenen suçlar, faşist aşırılık yanlısı Ben-Gvir'in 'önlemleri' altında dayanılmaz bir düzeye ulaştı, Gazze kuşatma altında boğuluyor ve yavaş yavaş öldürülmek isteniyor, Batı Şeria'yı işgalci devlete katmak ve yerleşimlerle yutmak için adımlar hızlandırılıyor... Bu vb. birçok sebepten dolayı halkımızın direnişi zalimlerin karşısında patladı ve halkımız özgürlük ve kurtuluşun bedelinin büyük olduğunu bilmesine rağmen tırnaklarıyla ve sahip olduğu her şeyle işgalcilerle savaştı.
Savaşçıların tam bir yıl boyunca sahadaki birlikteliği ve saldırıları püskürtme ve işgal araçlarıyla çarpışma cesareti büyük bir gösteriydi. Birbirlerini bilgi, teçhizat, adam ve omuz omuza savaşarak destekleyen ve tamamlayan, düşmana asker ve araç bakımından ağır kayıplar verdiren ve işgal güçlerini her sokakta, mahallede ve ara sokakta hazırlanan özenli pusularda tuzağa düşüren tüm direniş güçleri için ek bir güç faktörünü temsil etti, düşmana tüm halkımızın ve gruplarımızın direnişi işgalp altındaki halkların kaderi ve kutsal hakkı olan bir seçenek olarak benimsediği mesajını verdi.
Bu direnişçiler büyük halkımızın, fedakâr ailelerimizin, sadık aşiretlerimizin, gururlu şehirlerimizin ve köylerimizin evlatlarıdır. Eğer halkımız direnişçilerine ve kahramanlarına sahip çıkmasaydı, işgalin eşi benzeri görülmemiş saldırganlığı ve topyekûn imhası karşısında kararlılıkla Gazze'den göç ettirme planlarını reddetmeseydi, direnişçiler işgalin güçlü savaş makinesine karşı koyamazdı.
Sahadaki başarısızlığı ve savaş hedeflerinden hiçbirine ulaşamaması karşısında düşman, sivillere ve masum insanlara karşı bir imha savaşı yürütmekten, on binlerce kişiyi şehit etmek ve yaralamaktan, taşları, ağaçları ve simge yapıları yok etmekten, sığınma merkezlerini ve sağlık merkezlerini hiçbir tabu gözetmeksizin hedef almaktan, halkımızı kırmayı ya da direnişten vazgeçirmeyi ummaktan başka çare bulamadı; ancak işgalin istediğinin aksine, halkımızın bu kutsal savaşa katılmak için savaştan önce ve savaş sırasında savaşçılara (Direniş ordusuna) katılma yarışını gördük.
Yiğit Batı Şeriamız, işgalin temellerini sarsan bu tufana katılmakta gecikmedi. Cesur savaşçıları işgal ordusuna, askeri karakollarına ve yerleşimci sürülerine karşı ayaklandı, Batı Şeria'da ve işgal altındaki topraklarda kahramanca operasyonlar gerçekleştirdi. Tüm gruplardan Filistinli direniş savaşçıları çabalarını birleştirdi, araçlarını geliştirdi, birçok şehir ve kampta güçlendirilmiş üsler kurdu, onları söküp atmaya çalışan işgal güçlerine karşı koydu ve direnişlerinin bedelini ödedi ve ağır kayıplar verdi, ama hala daha fazlası için hazırlanıyorlar ve Allah'ın yardımıyla Batı Şeria'nın kahramanları ve direniş savaşçılarının elinde bir sonraki şey daha büyük.
Ey özgür ulusumuzun insanları..
Lübnan, Yemen ve Irak'tan direniş savaşçılarının halkımızın direniş savaşçılarına katıldığını ve doğrudan savaşa girerek, işgal güçlerini ve askeri üslerini hedef alarak ve onlara kayıplar verdirerek bizleri desteklediğini, İran İslam Cumhuriyeti'nin de halkımıza desteğini ilan ederek ve direniş savaşçılarını destekleyerek siyonist varlığa karşı gerçekleştirdiği güçlü saldırıları görmekten gurur ve onur duyuyoruz.
Tüm bu cepheler Kudüs yolunda şehitler verdi. Onların direnişçilerinin ve liderlerinin kanı, halkımızın, liderlerimizin ve mücahitlerimizin kanına karışarak amaç, kan ve kader birliğini, Filistin'in yalnız olmadığını, Gazze'den başlayan bu savaşın bölgenin çehresini değiştireceğini ve Filistin'in kurtuluşuna, işgalin kırılmasına ve Allah'ın izniyle süpürülüp atılmasına giden yolu açacağını teyit etti.
Ortak Operasyon Odası tarafından temsil edilen Filistinli direniş gruplarının liderliği, kararında ve vizyonunda birleşmiştir, bu savaşın tüm aşamalarında birlik olarak mücadele etmiştir, aylardır birleşik ve uzlaşmacı bir vizyona göre dolaylı müzakereler yürütmüştür; şehitlerin kanları ve geride kalanların, yerinden edilenlerin, tutsakların ve işkence görenlerin acıları onuruna bunu yapmaya devam edecek, tüm gücüyle halkımızı savunmaya devam edecek ve görevini terk etmeyecek, halkımızın meşru haklarından ödün vermeden akan kan şelalesini durdurmak için kararlılığını sürdürecektir.
Siz halkımız çok şey hak ediyorsunuz, birlikte direndik ve birlikte şehitler verdik, bu çetin sınavı da birlikte aşacağız, işgalin yıktıklarını birlikte yeniden inşa edeceğiz. Siz bizdensiniz, biz de sizdeniz. Düşen liderlerin ve mücahitlerin kanı sizin kefaretinizdir ve fedakarlıklarınızın bir parçasıdır. Şundan emin olabilirsiniz ki Allah bu fedakarlıkları boşa çıkarmayacak, bir süre sonra bile halkımız ve milletimiz için hayır ve zafer getirecektir.
Salih şehitlerimize rahmet ve ölümsüzlük..
Kahraman esirlerimize özgürlük..
Yaralılarımıza şifa..
Yüce milletimize özgürlük..
Allah büyüktür ve zafer Direniş'in olacaktır!"
- İzzeddin El Kassam Tugayları (Hamas)
- Kudüs Tugayları (İslami Cihat)
- Ebu Ali Mustafa Tugayları (Filistin Halk Kurtuluş Cephesi - FHKC)
- Ulusal Direniş Tugayları (savaş sırasında isim değiştirerek kendisini Ömer El Kasım Güçleri olarak isimlendirdi) (Filistin Demokratik Kurtuluş Cephesi - FDKC)
- Cihad Cibril Tugayları (FHKC - Genel Komutanlık)
- El Aksa Şehitleri Tugayları (El Fetih)
- Mücahit Tugayları (Mücahit Hareketi) (Fetih'ten kopma)
- Abdülkadir El Hüseyni Tugayları (Fetih)
- Nasır Selahaddin Tugayları (Halk Direniş Komiteleri) (Fetih'ten kopma)
- Ensar Tugayları (Fetih'ten kopma))
- Eymen Cude Tugayları (Fetih)
- Fırtına Ordusu (Fetih)
Savaş karşıtı hareketin emektar aktivistlerinden yazar Tarık Ali, 7 Ekim'in yıldönümü yaklaşırken konuştu.
Sizin 7 Ekim'e tepkiniz ne oldu?
Tarık Ali: Filistinliler direnmekte haklıydı. Er ya da geç Gazze'den çıkacaklardı. Yöntemler hakkında tartışabiliriz, ancak İsrail'in kullandığı yöntemler giderek daha da kötüleşti.
Bu, ABD ve Avrupa'daki çeteciler tarafından desteklenen sömürgeci bir rejime karşı verilen bir ulusal kurtuluş mücadelesidir.
İsrail şimdi Lübnan ve Yemen'e saldırarak ne elde etmeye çalışıyor?
Artık İsrail'e karşı hiçbir kısıtlama yok.
İsrail, İran'ı savaşa kışkırtmaya çalışıyor. Böylece Tahran'ı bombalayabilecek ve bunu nihai zaferleri olarak adlandırabilecekler. Ve hiçbir ABD hükümeti bunu durdurmayacak.
İsrail'in amacı herhangi bir Filistin devletini imkansız kılmak. ABD ise Ortadoğu'yu kontrol etmek için İsrail'e ihtiyacı olduğunu biliyor. Başarılı olup olmayacakları Mısır'da bir ayaklanma olup olmayacağına bağlı.
Ürdün'deki dostlarım bana oradaki insanların öfkeyle kaynadığını ve köpürdüğünü söylüyor. Bölgedeki insanlar boyun eğmiş durumda ama aynı zamanda öfkeliler.
Filistin hareketinin geçtiğimiz yıl nasıl geliştiğini düşünüyorsunuz?
İngiltere ve ABD'deki Filistin hareketinin şaşırtıcı, çok olumlu ve gelecek için cesaret verici olduğunu düşünüyorum.
Yeni nesil, İsrail'in ABD desteğiyle Filistin'e saldırı başlattığını anlıyor. İsrail'in ne olduğunu görüyorlar.
Bu, aralarında İsrail'in sömürgeci bir yerleşimci devlet olduğunu gören çok sayıda genç Yahudi'nin de bulunduğu yeni nesil için çok önemli.
İsraillilerin yüzde 60'ı kamuoyu yoklamalarında Binyamin Netanyahu'yu desteklediklerini söylüyor. Bu da İsrail içinden bir alternatif çıkmayacağını gösteriyor. Netanyahu'dan kurtulurlarsa, farklı bir dil olabilir, daha az böbürlenebilirler ama İsrail şimdi durmayacak.
ABD ve Britanya'da siyasi bir alternatif var mı?
Demokratların başkan adayı Kamala Harris, Filistin konusunda şimdiden dehşet verici bir tutum sergiledi. Görevdeyken nasıl biri olacağını biliyoruz.
Pek çok Müslüman, Yeşillerin adayı Jill Stein'a oy verecek. O Filistin'in yanında duruyor ve öğrenci kamplarını savunuyor. ABD solu, Harris'e oy vermemeli. Ya oy vermeyin ya da Stein'a oy verin.
İngiltere'de İşçi Partisi'nin ön sıraları zombilerle dolu. Onlar yaşayan ölüler ve beni dehşete düşürüyorlar. Çünkü her şeye oy verecekler-savaş, soykırım, özelleştirme, her şey. Bu yüzden Keir Starmer'ın popülaritesi düştü.
Hala İşçi Partisi'nde olan birkaç sol görüşlü kişiye şunu söyleyebilirim: Bu sefil partide kalmanın ne anlamı var? Bağımsızların saflarında yer alsalar daha iyi olur.
Mümkün olan en güçlü harekete ihtiyacımız var çünkü bu insanların dünyaya bakışını değiştirebilir.
(Socialist Worker)
İsrail, Lübnan'daki savaş hedeflerini Hizbullah direniş grubunu 'yok etmeye' kadar genişletti, ancak her şey planlandığı gibi gitmiyor.
Binyamin Netanyahu geçen yılın sonlarında İsrailli generallere “Beyrut ve Güney Lübnan'ı Gazze'ye çevireceğini” söyledi. Ne dilediğine dikkat etmeli.
İsrail, Gazze Şeridi'ni cehenneme çevirdi. Ancak Lübnan'daki Hizbullah'tan çok daha küçük bir silahlı güç olan Filistin direnişini bastıramadı ve zafer ilan edemedi.
Şimdi İsrail'in Lübnan'ı işgali, kuvvetlerini bir başka uzun süreli kara savaşına sokma riski taşıyor.
Direniş
İsrail kara harekatının başlangıcından bu yana Lübnan'da kayıplar verdi. Hizbullah güçleri, Çarşamba akşamı güney Lübnan'da sekiz İsrail askerini öldürdü.
İsrail güçleri, güneydeki çeşitli bölgelerde “hassas güdümlü mühimmatlar ve yakın mesafeli çatışmalarla teröristleri ortadan kaldırdıklarını ve terör altyapısını dağıttıklarını” duyurdu. Bu operasyon sırasında Hizbullah altı İsrail askerini pusuya düşürdü ve havan topu ateşiyle iki askerini daha öldürdü.
Hizbullah ayrıca Çarşamba günü boyunca Tel Aviv'e yaklaşık 240 roket atarak İsrail'in hava saldırılarına misilleme yaptı.
İsrail'in Güney Lübnan'daki kayıpları, işgalinin Lübnan direnişine karşı hızlı bir zafer kazanmasına izin vermeyeceğini gösteriyor.
Netanyahu'nun İsrail'in Lübnan'daki terör kampanyasına bahanesi, yerleşimcilerin İsrail-Lübnan sınırı boyunca uzanan köylere geri dönmesini sağlamaktı. Buralar, Hizbullah'ın İsrail'in Gazze'deki soykırımına karşı bir direniş eylemi olarak roket atmaya başlamasının ardından boşaltılmıştı.
Ancak o şimdi savaş hedeflerini genişletti ve Hizbullah'ı tamamen “yenmekten” bahsediyor. Pazartesi günü yaptığı açıklamada “Varlığımız için bir savaşın içindeyiz” dedi. “Birleşeceğiz, el ele vereceğiz ve düşmanlarımızı yeneceğiz.”
Ana akım analistlerden Emile Hokayem, “Hiç şüphe yok ki çirkin bir savaş olacak ” diyor. “Geniş tabanlı bir direniş hareketinin İsrail'in Lübnan'ı işgalini bozguna uğrattığı 2006'dakinden daha derin, daha sert ve daha uzun olacak”.
İsrail Lübnan'ın güney sınır bölgesini işgal etmeyi deneyebilir, ancak bu bile Hizbullah'ın uzun menzilli füze stokunu yok etmez. Bu füzeler, Lübnan'ın kuzeyindeki Bekaa Vadisi'nde bulunuyor. Hizbullah, İsrail'i küçük düşürdüğü 2006 yılına kıyasla çok daha zayıf bir konumda. Ancak 2006'daki yenilgi, Lübnan'da Hizbullah'ın silahlı direnişinin ötesine geçen daha geniş bir antiemperyalist isyandan kaynaklandı.
Ve acımasız bir işgal, Lübnanlılar arasında daha fazla direnişi körükleyebilir.
Lübnan'a saldırıların amacı
İsrail, Lübnanlılara güneydeki evlerine dönmemelerini emretti.
İsrail güçlerinin sözcüsü Avichay Adraee şu uyarıda bulundu: “Dikkatli olun, güneye gitmeniz yasak. Güneye doğru herhangi bir hareket sizi tehlikeye atabilir.”
Şöyle devam etti: “Hizbullah unsurlarına, tesislerine ve savaş ekipmanlarına yakın olan herkesin hayatını riske attığını” söyledi.
Lübnan'da en az 1 milyon kişi yerinden edildi ve 100,bin'den fazlası Suriye'ye kaçtı.
Ardraee'nin uyarısı, İsrail'in Lübnan direnişini ezmek için altyapıyı yok etmeye yönelik daha geniş bir stratejinin parçasını uyguladıklarını anlatıyor.
İsrail saldırılarında en az 46 kişi öldü ve 85 kişi de yaralandı. Perşembe sabahı İsrail, Lübnan'ın güneyindeki Bint Jbeil'de bir belediye binasına düzenlediği saldırıda 15 Hizbullah savaşçısını öldürdüğünü iddia etti.
İsrail 7 Ekim'den bu yana Lübnan'a düzenlediği saldırılarda 1,900'den fazla kişiyi öldürdü.
Geniş çaplı savaş tehdidi
Lübnan'da kıyasıya bir çatışma sürerken, Orta Doğu'da daha geniş çaplı bir savaş tehlikesi beliriyor. Çarşamba günü Yemen'deki Husi savaşçıları, İsrail saldırılarına Tel Aviv'e yönelik füze ve insansız hava aracı saldırılarıyla misilleme yaptı.
Bu durum İsrail'in savaş çığırtkanlığının Orta Doğu'nun genelini bir çatışmanın içine çektiğini gösteriyor.
Salı günü İran, İsrail'in Hizbullah lideri Hasan Nasrallah ve diğer üst düzey komutanları öldürmesine misilleme olarak Tel Aviv'i füze yağmuruna tuttu. Çarşamba günü Katar'da düzenlenen bir konferansta İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, İsrail'in İran'a saldırması halinde güçlü bir karşılık vereceklerini yineledi.
İsrail'in İran'a karşılık vermesi Orta Doğu'yu daha büyük bir savaşa yaklaştıracaktır.
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Joe Biden, “İsraillilerle ne yapacaklarını tartışacağız. Yanıt verme hakları var ama orantılı bir şekilde yanıt vermeliler.”
ABD, İsrail'i destekliyor çünkü yerleşimci kolonisi Orta Doğu'daki çıkarlarının bekçisi konumunda. Fakat daha geniş çaplı bir savaşın bölgedeki kontrolünü zayıflatmasından korkuyor. Ancak ABD'nin bir süper güç olarak görece gerilemesi, kendi özel istekleriyle çatışsa bile İsrail hükümetini dizginlemek için daha zayıf bir konumda olduğu anlamına geliyor.
İsrail, İran'ın nükleer tesislerini hedef alabilir -ki İsrail bunu daha önce de yaptı- ancak ABD İran'ın petrol sahalarını hedef almasını tercih edecektir.
İsrail, Lübnan'da ölümcül bir savaş yürütürken, Orta Doğu'da çok daha geniş ve yıkıcı bir savaşın fitilini ateşlemekle tehdit ediyor. ABD ve İngiltere'den de yeşil ışık alıyor.
İsrail ve onun Batılı destekçileri her türlü tırmanıştan sorumludur.
Avrupa genelinde faşizmin yürüyüşü hız kazanıyor. Avusturya'da faşist Özgürlük Partisi (FPO) Pazar günü yapılan seçimlerde (sandık çıkış anketine göre) yüzde 29.1'la en çok oyu alan parti oldu.
FPO'nun bir hükümet kurması pek mümkün görünmüyor. Ancak yüzde 26 oy alan muhafazakar OVP onlarla koalisyona girmeyi göz ardı etmedi.
Bu, aşırı sağın son dönemde elde ettiği bir dizi seçim başarısının sonuncusu.
Fransa'da faşist Ulusal Cephe Haziran ayındaki Avrupa seçimlerinde oyların yüzde 30'undan fazlasını kazandı. Geçen ay da aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisi, Thüringen eyaletindeki seçimlerde birinci parti oldu.
Avusturya'da mücadele eden Linkswende Jetzt adlı devrimci sosyalist gruptan Manfred Ecker, “bu ırkçılık karşıtı hareket için bir silahlanma çağrısıdır. Bu beklediğimiz en kötü sonuçtu. Onları durdurabilecek tek şey harekettir.
“FPO, Hollanda ve Macaristan gibi Avrupa'nın geri kalanındaki aşırı sağcılardan ders alacaktır.”
Avusturya'da antifaşistler FPO'ya karşı örgütleniyor
27 Eylül Cuma günü, polisin iki grubu ayrı tutma çabalarına rağmen birkaç yüz kişi, faşistlerin seçimden önceki son mitinglerini dağıttı.
Irkçılık karşıtları FPO'yu açıkça Nazi olmakla suçladı. Haklılar da. FPO, 1950'lerin neo-Nazi hareketlerinden doğan göç ve İslam karşıtı bir partidir. Hüküm giymiş SS savaş suçlusu Anton Reinthaler tarafından kurulmuştur.
Geleneksel faşistler gibi sokakta mücadele eden bir kanadı yoktur ve Nazi kökenlerini küçümsemeyi sever. Ancak FPO'nun Identitarian Movement gibi sokak örgütleriyle güçlü bağları bulunmakta.
Hareketin lideri Herbert Kickl, göçmenlerin geldikleri ülkelere geri gönderilmesi çağrısında bulunmuş; Suriye ve Afganistan'dan gelen göçmenlerin oturma izinlerinin iptal edilmesini istemişti. Adolf Hitler için de kullanılan bir terim olan “Volkskanzler” yani “Halk Şansölyesi” olmayı hedefliyor.
Müslümanlar bu saldırıların en keskin ucunda yer alıyor. Kickl, Avusturya'nın “kültürel kimliğini” İslam'a karşı savunmaktan bahsederek Kimlikçiler'in dilini ödünç alıyor.
Seçim kampanyası konuşmaları, “bize zarar vermek isteyen davetsiz misafirlere” ve herkesten önce “özgürlük seven” Avusturyalı aileden yana olduğuna dair üstü kapalı göndermelerle dolu.
Kickl aynı zamanda trans ve non-binary bireyler için de bir tehdittir ve çocukları “transseksüel beyin yıkamadan” korumaktan bahsediyor.
Anayasada iki cinsiyetin var olduğunun belirtilmesini ve “yanlış” siyasi fikirlere sahip öğretmenlere yaptırım uygulayabilecek bir raporlama ofisi kurulmasını istiyor.
Kickl daha önce içişleri bakanı olarak görev yaptığı dönemde polis ve güvenlikten sorumluydu. Onun liderliğinde bakanlık 4 bin'den fazla polisi işe aldı, aşırı sağcı web sitelerinde iş ilanları verdi ve onları saldırı tüfekleriyle donattı.
FPO'nun büyümesi, diğer partilerin ırkçılığa boyun eğdiği ya da ırkçılıkla yüzleşmede başarısız olduğu bir dönemde gerçekleşti. İşçi Partisi'ne yakın SPO, mültecilere kısıtlama getirilmesini savunmuş ve destekçilerine göç hakkında konuşmamalarını söylemişti.
FPO, egemen sınıf siyasetinin iklim krizi, Covid-19 ve kötüleşen yaşam standartları dünyasını açıklamaktaki toptan başarısızlığı sayesinde başarı kazanabildi.
Dünyanın her yerinde ortaya çıkan faşist hareketlerle mücadele gerekiyor.
Camilla Royle
(Socialist Worker)