(Dosya) Trump krizleri derinleştiriyor- Direniş büyüyor

İsrail, Gazze yakınlarındaki sokak köpeklerini katletme yasası çıkardı

İsrail Parlamentosu Knesset 9 Aralık'ta, veterinerlerin Gazze Şeridi yakınlarındaki sokak köpeklere ötenazi uygulamasına izin veren acil durum yasasını onayladı. Yasa, Gazze'ye 20 kilometre ya da Lübnan'ın kuzey sınırına 10 kilometre mesafede bulunan köpeklerin dört gün içinde sahiplenilmeye uygun olmadıklarına karar verilmesi halinde ötenazi yapılmasına izin veriyor. Yasa tasarısı, Aralık 2023'te Tarım Bakanlığı tarafından hazırlanan ve Gazze'den İsrail'e 500 sokak köpeğinin girdiğini tahmin eden bir raporun ardından geldi. Bu sayı geçtiğimiz yıl içinde yaklaşık 5.000'e ulaştı. İsrailli Let the Animals Live örgütü, İsrail'in Gazze'ye yönelik soykırıma varan bombardımanı devam ederken ve kuşatma nedeniyle bırakın hayvanları, insanlar için bile neredeyse hiç yiyecek kalmamışken, başıboş köpeklerin Gazze'de Filistinlilerin zorla yerinden edildiği bölgelerde yiyecek aramak için giderek daha aktif hale geldiğini bildirdi. İsrail'in resmi yayın kuruluşu Kan'ın Şubat ayında yayınladığı bir rapora göre, bu köpekler sadece çöpleri karıştırmakla kalmayıp bölgede görev yapan İsrail işgal güçlerine de saldırdı. İsrail Tarım Bakanı Avi Dichter, ötenaziye izin veren kararnameyle ilgili endişelerini dile getirirken, İsraillileri bu köpeklere yaklaşmamaya ya da evlerine almamaya çağırdı. Ekim 2023'te Gazze Şeridi'ne soykırım savaşı başlatan İsrail, bugüne kadar çoğu kadın ve çocuk olmak üzere 44.700'den fazla Filistinliyi öldürdü ve yaklaşık 106.000 kişiyi yaraladı. Bölgede devam eden abluka ciddi gıda, temiz su ve ilaç sıkıntısına yol açarak bölgenin büyük bölümünü harabeye çevirdi. İsrail, Gazze'deki eylemleri nedeniyle Uluslararası Adalet Divanı'nda (UAD) soykırım suçlamasıyla karşı karşıya.

İsrail yayılmacılığı Suriye topraklarında

Esad rejiminin devrilmesini fırsat bilen İsrail devleti Golan Tepelerindeki tampon bölgeyi işgal etti. Suriye ordusunun silah depolarını vurdu. Bazı kaynaklara göre İsrail askerlerinin Şam'ın güneybatısına 25 km yaklaştı. Gazze'yi işgal edip bir soykırımı sürdüren, Lübnan'ın güneyinde sınır hattını genişleten siyonist rejim 9 Aralık gecesi Suriye'de 300'den fazla noktayı vurdu. Bombalanan yerlerin Suriye ordusuna ait silah depoları ve üretim tesisleri olduğu söyleniyor. İsrail ordusunun hedef aldığı yerlerden biri de Rojava Kürt bölgesinde bulunan Kamışlı Havaalanı. İsrail kaynakları ve genel medyaya göre İsrail saldırısının temel amacı Suriye ordusunun silah kapasitesinin muhaliflerin eline geçmesini önlemek. Fakat 1967'de İsrail ve Arap devletleri arasında meydana gelen ve 6 gün süren savaş sonrası siyonist rejimin eline geçen Golan Tepeleri'nde yaşananlar, siyonist rejimin yayılmacılığının bir göstergesi. 1974'te imzalanan bir anlaşma sonrası Suriye'ye ait Golan Tepelerini işgal eden İsrail devleti ve Şam rejimi arasında 10 kilometrelik bir tampon bölge oluşturulmuştu. İsrail 1981'de Golan Tepelerini tek taraflı olarak ilhak etti. 50 yıl sonra İsrail ordusu tampon bölgeyi işgal ederek, bölge devletleriyle olan anlaşmasını ihlal etti. Suriye topraklarındaki ilerleyişini ise "geçici bir durum" diyerek meşrulaştırmaya çalışıyor. Bu durum Türkiye başta olmak üzere bir dizi bölge devletinde tepkiyle karşılandı. Türkiye'de bazıları Esad rejiminin devrilmesinin İsrail'in planı olduğunu iddia ediyor. Fakat siyonist rejim, şimdi Suriye topraklarında muhalif güçler ve onları destekleyen bölge devletleri ile çatışabilir. Siyonizm demek yayılmacılık ve yerleşimci sömürgecilik demektir. Filistin direnişini desteklemenin Ortadoğu ve dünyanın geleceği için önemi bir kez daha kendini ortaya koyuyor.

Kanlı Esad rejiminin yıkılışı ne anlama geliyor: Suriyeli bir sosyalistle röportaj

Suriyeli sosyalist Ghayath Naisse, İngiltere'de yayınlanan Socialist Worker gazetesine konuştu. Naisse’ye göre Beşar Esad’ın iktidardan düşmesi aşağıdan mücadelenin geri dönmesi için fırsatlar yaratıyor. Suriye’de on yıllar süren kanlı ve baskıcı bir diktatörlüğün ardından Esad rejimi yıkıldı. Babasının 2000 yılındaki ölümünden bu yana ülkeyi yöneten Beşar Esad, pazar sabahı başkent Şam’dan kaçtı. Silahlı İslamcı grup Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) on gün önce Esad rejimine karşı ani bir saldırı başlattı. Kuzeydeki Halep şehrini ele geçirdikten sonra HTŞ güneydeki Şam’a doğru ilerledi. Bu saldırı uzun süredir devam eden iç savaşı yeniden alevlendirdi. Esad 2011’deki halk devrimini kanla bastırmış ve rakip emperyalist güçler ülkeye müdahale etmişlerdi. Suriyeli sosyalist Ghayath Naisse, Esad’ın çöküşünün “Suriye tarihinin önemli anlarından biri” olduğunu söylüyor. “Pek çok fırsat ve pek çok tehlike var. Bunca zamanın ve bunca mücadelenin ardından rejimin yıkıldığını görmek büyük bir mutluluk.” “Mutluluk, çünkü artık o otoriter, kanlı diktatörlük yani Esad rejimi yok. Ama bu mutluluğun yanında, bazı korkularımız var çünkü değişimin öznesi, bizim olmasını istediğimiz değil. HTŞ ve onun niteliği yüzünden çok fazla korku var.” “Değişimin öznesi” yani Ebu Muhammed el-Cevlani’nin liderliğindeki HTŞ grubu Esad’ı Türkiye desteği ile devirdi. Esad, kitlesel halk eylemleri yoluyla devrilmedi. Türkiye yönetimi HTŞ’nin saldırısını, Esad rejimini zayıflatmak ve daha fazla bölgesel nüfuz elde etmek için destekledi. Bu hem ekonomik çıkarlar için hem de Kürt halkına müdahale için yapıldı. Ama HTŞ, Esad rejimini şok edici bir güçle yıkabildi ve bu durum Esad yönetiminin içinin ne kadar boş olduğunu gözler önüne serdi. Ghayath bu olayların bağlamını ve Esad rejiminin neden bu kadar çabuk düştüğünü anlamanın çok önemli olduğunu söylüyor. “İlk olarak yıllar süren iç savaşın ardından Suriye’deki herkes çok bitkin durumda, buna rejim de dahil. Durum çok çaresiz, ekonomi her yıl daha da kötüleşiyor ve rejim halkın en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamıyordu. Bu yüzden Esad’ın Suriye’de gerçek bir toplumsal tabanı yoktu.” “İkincisi, Esad’ı destekleyen ana güçler olan Rusya ve İran zayıfladı. Çünkü Rusya Ukrayna’yı işgal etti ve Esad’a 2015’te rejimi kurtarmak için müdahale ettiği zamandaki gibi yardım edemedi. İran’ın durumu da pek iyi değil. Gazze ve Lübnan’daki savaş bölgedeki İran etkisini muazzam ölçüde zayıflattı. Bu yüzden bugün bölgesel güçlerin Esad rejiminin düşmesine izin verdiklerini görüyoruz, çünkü ona yardımcı olamıyorlar.” İç savaşta aralarında Amerika Birleşik Devletleri, Rusya ve İran’ın da bulunduğu rakip emperyalist ve bölgesel güçler Suriye’ye müdahale etti. Daha önce Suriye’yi emperyalist rekabetin eritme kabı olarak tanımlayan Ghayath farklı güçler arasındaki gerilimlerin artacağını savunuyor. “Rejimin yıkılmasının jeopolitik düzeyde çok sayıda sonucu olacak. İsrail, Türkiye, ABD ve Rusya kendilerini de içeren bir geçiş programı isteyecek. Suriye halkının ihtiyacı bu değil. Pek çok kişi HTŞ’nin yapacaklarına ve onun imzalayacağı anlaşmalara karşı çıkacak.” Bazıları HTŞ’nin 2011’deki Suriye Devrimi’nin mirasını devam ettirdiğini öne sürüyor. Yıllar süren sefalet ve diktatörlüğe olan öfke kabarıp kitlesel eylemlere dönüşmüş ve Mart 2011’e gelindiğinde devlet baskısına karşı devasa güçler mücadeleye atılmıştı. Ama Esad’ın buna olan tepkisi devrimi kanla boğmayı amaçlayan, acımasız, mezhepçi bir iç savaş başlatmak oldu. Bu savaşın amacı kitle mücadelesini imkânsız hale getirmekti. Rakip emperyalist güçler bunu müdahale için bir bahane olarak kullandılar.  Ghayath HTŞ’nin halkın devrimini devam ettirmediğini söylüyor. “HTŞ’nin Suriye’de toplumsal bir tabanı yok. En umutsuz insanları kendi saflarına katıyor ama bir halk örgütlenmesi değil.” Ghayath Esad’ın devrilmesinin Suriye halkının aşağıdan mücadeleler örgütlemesi ihtimalini ortaya çıkardığını savunuyor. “HTŞ’ye karşı çıkıyoruz, ama buna rağmen, o toplumsal ve siyasal mücadelelerin kapısını açıyor ve konunun en önemli noktası bu.” “Bugün Suriye’nin kaderinin tek hâkimi HTŞ değildir. Artık bu dönemde insanlar harekete geçebilir. Esad rejiminin yıkılışı Suriye halkının yeniden mücadele etmesinin ve başka bir otoriter rejimin yeniden üretilmesine karşı koyması için yeni ufuklar açtı.” Suriye’de umudu yaratan da “demokratik amaçlar ve halkın siyasal ve toplumsal ihtiyaçlarının kazanılması” için yürütülecek aşağıdan mücadeleler ihtimalidir.

Syria: Another dictator has been overthrown

One of the goals of the Arab revolutions, which began almost 14 years ago, was to rid the countries in the region of dictators. The dictatorial regime in Syria launched one of the harshest and bloodiest attacks against the masses who revolted during the Arab Spring. The main culprit in the popular uprising, which would evolve into a civil war, was the dictator Assad. Responsible for the deaths of hundreds of thousands of Syrians, the disappearance of tens of thousands, and the forced internal and external migration of millions of Syrians, was the murderer Assad. Arrogantly, Assad claimed to have won the civil war. However, recent developments have shown that, like most dictators, Assad was merely flaunting his power atop the sandcastles of a decayed regime. In the face of opposition attacks in Syria, forces loyal to Assad collapsed and disbanded within just 10 days. Rumours are circulating that Assad has fled to Russia or Dubai. In Syria and across the world, Syrian peoples, are celebrating the overthrow of the Assad family, which has ruled for over 50 years. In places and institutions that, just a week ago, were under Assad's control, people are toppling Assad’s statues. They are freeing prisoners who have been incarcerated in the dungeons of the regime for decades, subjected to death, starvation, torture, deprivation and isolation. We share the rightful joy of the Syrian peoples and call on the entire left to distance itself from those who mourn the departure of a dictator.  The step taken by the Syrian peoples is a beginning, opening an important door for the gains of a united workers' struggle from below. As our comrades from the Syrian revolutionary left emphasize: "There is joy because the Assad regime, that authoritarian, bloody dictatorship, no longer exists. But alongside this joy, we also have some fears." To overcome these fears we need unwavering solidarity with the struggle of the oppressed in Syria. Equality and coexistence of peoples in Syria Those who belittle the revolutionary struggle and the history of resistance of the peoples of the Middle East view every popular movement as a product of imperialist provocation. They have no faith in the ability of the peoples to determine their own fate through their own struggles. The Arab peoples, who have overthrown dictators that ruled for decades, have the power and courage to determine their own destiny. To prevent the struggle in Syria from turning into another civil war, it is crucial to establish a political practice guaranteeing the freedom of all opposition forces and peoples. Whether Arabs, Kurds, Yazidis, Armenians, Muslims, Christians, Jews, or atheists will be allowed to freely shape their own destinies will determine not only Syria's fate but also how long the winds of freedom following the dictator's overthrow will blow. The revolution in Syria was interrupted but never stopped The mass struggle of the peoples of Syria against the Assad regime has resurfaced at every opportunity. The Syrian uprising was a massive popular movement. Even during the civil war, despite having to retreat, the struggle of the Syrian peoples and the working class, alongside grassroots initiatives from below, continued to manifest themselves in actions against the regime or the oppressive practices in opposition-controlled cities. The primary dynamic that overthrew Assad was this struggle, independent of the organizations leading the movement. The uprising that began almost 14 years ago has re-emerged in a completely different format and under the dominance of a different leadership. Imperialists must leave Syria One reason the Arab uprisings turned into civil wars was the intervention of imperialist blocs, for their own interests, in the Middle East and Arab countries, and in the struggles of the region's working classes and peoples. Both the U.S. and Russia bear primary responsibility for the outbreak of the civil war, which they turned into a proxy war in the region. However, not only the U.S. and Russia, but also countries like Turkey, Iran, Saudi Arabia and Israel must withdraw from Syria. All these countries must end their interventions in Syria, interventions motivated by their own ambitions, interests and military and political rivalries. They must pull their troops out and stop erecting barriers between the peoples of Syria through ethnic and religious divisions. Socialists in all countries must build mass movements pressuring their ruling classes to end their military presence in Syria and their interference in Syria's internal affairs. Freedom for the Kurdish people in Syria! Turkey must bring an end to all its military operations, military presence and policies in Syria that create tensions and conflicts between Syrian opposition forces and the Kurdish opposition in Syria. A conflict between Kurds and other peoples in Syria could lead to another civil war and become a severe assault on the Kurdish people's right to exist and live in Syria. Conditions must be created for the Kurdish people, like all peoples of Syria, to freely determine their own destinies, and Turkey must not intervene in such developments. Dialogue, solution and peace in the Kurdish issue The developments in Syria serve as a reminder of the need for all forces in favour of peace to mobilize for a new approach to the Kurdish issue in Turkey. The Turkish state must respect the Kurdish people's process of self-determination in Syria and address the Kurdish issue in Turkey not through policies of repression, isolation or government-appointed trustees but through dialogue, negotiation and resolution. Such a domestic policy could reduce tensions in Syria and contribute to creating democratic conditions for solving the Kurdish issue in Turkey. We are all migrants, no to racism! With recent developments, racist calls to migrants saying, "Assad has been overthrown, now go back home," have increased. The response to racists must be clear: migrants should live wherever they choose. Migrants are welcome and are part of Turkey's working class. Syrian migrants did not come to Turkey because they loved the country but to escape hunger, death and civil war. Since arriving, they have lived under the hardest conditions, worked the toughest jobs and held strong in the face of racist attacks. Those who approach migrants with racism under the guise of religious divisions or opposing the AKP are effectively opposing the unification of one part of the working class with another. We believe that all migrants’ rights should be recognised, that the deportation centres should be managed in a transparent manner and ultimately closed, and that all crimes against migrants should be punished. We stand for fighting alongside migrants against capitalism and racism. We salute all our comrades who have participated in the revolutionary uprising since the early days of the Arab Spring, all those who lost their lives in the struggle, and all those forced into exile. Revolutionary Socialist Workers Party (DSİP)        09.12.2024  

سوريا: دكتاتور آخر تمت الاطاحة به

حزب العمال الاشتراكي الثوري يقوم بتقييم آخر التطورات على الساحة في سوريا   DSİP إن أحد أهداف الثورات العربية التي انطلقت قبل نحو 14 عاماً كان التخلص من الطغاة في دول المنطقة.  وكان النظام في سوريا من الديكتاتوريات التي نفذت أقسى الهجمات وأكثرها دموية على جماهير الشعب السوري.  كان الدكتاتور الأسد المسؤول الرئيسي عن تطور التمرد الشعبي و تحويله الى حرب أهلية ضد الأشخاص الذين تمردوا في الربيع العربي  الأسد هو القاتل المسؤول عن مقتل مئات الآلاف من السوريين، وأيضا اختفاء عشرات الآلاف من السوريين. وإجبار ملايين السوريين على الهجرة الداخلية والخارجية , كان الأسد متعجرفًا وادعى أنه انتصر في الحرب الأهلي لكن التطورات أظهرت أن الأسد، مثل معظم الديكتاتوريين، كان يتباهى بالقلاع الرملية لنظام فاسد. انحلت قوات الأسد خلال 10 أيام ضد هجمات المعارضة في سوريا. وتنتشر شائعات بأن الأسد فر إلى روسيا أو دبي اما الآن يحتفل الشعب السوري بإسقاط عائلة الأسد التي كانت تحكم البلاد منذ أكثر من 50 عاما، بمظاهرات فرح في سوريا وفي أنحاء العالم. و يقومون بتمزيق تماثيل الأسد في كل مكان ومؤسسة وحي في سوريا كان تحت سيطرة الأسد قبل أسبوع. إنهم يطلقون سراح السجناء الذين انقطعت أخبارهم منذ عقود، والذين حكم عليهم بالموت والجوع والتعذيب والفقر والوحدة في زنازين النظام إننا نشارك فرحة الشعب السوري المبررة وندعو اليسار بأكمله إلى الابتعاد عن أولئك الذين يندبون ما بعد الدكتاتور إن هذه الخطوة التي قام بها الشعب السوري هي بداية وباب مهم قد فتح لمكتسبات النضال العمالي الموحد من الأسفل. وكما أكد رفاقنا من اليسار الثوري السوري: “هناك فرح لأن نظام الأسد، تلك الدكتاتورية الاستبدادية الدموية، لم يعد موجوداً. ومع ذلك، إلى جانب هذا الفرح، لدينا أيضًا بعض المخاوف. ما سيتغلب على المخاوف هو إظهار التضامن المطلق مع نضال المظلومين في سوريا التعايش المتساوي و موحد للشعوب في سوريا  أولئك الذين يستخفون بالنضال الثوري وتاريخ المقاومة لشعوب الشرق الأوسط يرون أن كل حركة شعبية هي نتاج للاستفزاز الإمبريالي و ليس لديهم ثقة في أن الناس يستطيعون تحديد مصيرهم من خلال نضالاتهم  إن الشعوب العربية، التي أطاحت بالطغاة الذين حكموا لعقود من الزمن، تتمتع بالقوة والشجاعة اللازمة لتقرير مصيرها. و من المهم جداً إرساء ممارسة سياسية تضمن حرية كافة قوى المعارضة وكل الشعوب حتى لا يتحول الصراع في سوريا إلى حرب أهلية جديدة. وسواء كان الطريق أمام العرب والأكراد واليزيديين والأرمن والمسلمين والمسيحيين واليهود والملحدين ليقرروا مصيرهم بحرية أم لا، فإن ذلك سيحدد مصير سوريا وإلى متى ستهب رياح الحرية بعد الإطاحة بالديكتاتور توقفت الثورة في سوريا في بعض الأحيان، و لكنها لم تتوقف ابدا  الشعب السوري يعاود نضاله من جديد ضد نظام الأسد إلى الظهور كلما سنحت الفرصة. كانت الانتفاضة السورية حركة شعبية جماهيرية. على الرغم من أن نضال الطبقة العاملة والشعب السوري والمبادرات الشعبية من الأسفل كان لا بد من سحبه خلال الحرب الأهلية، إلا أنه أظهر نفسه في كل فرصة من خلال الإجراءات ضد النظام أو الممارسات القمعية في المدن التي تسيطر عليها المعارضة  إن الديناميكية الرئيسية التي أطاحت بالأسد هي هذا الصراع، بغض النظر عن المنظمات التي تخضع لقيادة الحركة. لقد تجلت الثورة، التي بدأت قبل حوالي 14 عاماً، مرة أخرى بشكل مختلف تماماً وبقيادات مختلفة تماماً. ان الإمبرياليين عليهم الخروج من سوريا تدخل الكتل الإمبريالية في الشرق الأوسط والدول العربية هي أحد أسباب تحول الثورات العربية إلى حروب أهلية ونضال الطبقة العاملة والشعوب في المنطقة بما يتماشى مع مصالحها الخاصة. تتحمل كل من الولايات المتحدة وروسيا المسؤولية الأولى عن اندلاع الحرب الأهلية، والتي حولتها إلى حرب بالوكالة في المنطقة. ولكن ليس فقط الولايات المتحدة وروسيا، ولكن أيضًا دول مثل تركيا وإيران والمملكة العربية السعودية وإسرائيل يجب أن تبتعد عن سوريا. ويجب على كل هذه الدول إنهاء تدخلاتها في سوريا من أجل مصالحها وطموحاتها وخصوماتها العسكرية والسياسية. يجب على جميع الدول سحب قواتها من سوريا والتوقف عن عرقلة النضال الموحد للمضطهدين من الأسفل وبناء الجدران بين الأشخاص الذين يعيشون في سوريا بسبب الانقسامات العرقية والدينية. يجب على الاشتراكيين في جميع البلدان أن يبنوا نضالاً جماهيرياً للضغط على طبقاتهم الحاكمة لإنهاء وجودهم العسكري في سوريا وتدخلهم في الشؤون الداخلية لسوريا  الشعب الكردي في سوريا أيضاً يستحق الحرية  يجب على تركيا أن تضع حداً لجميع عملياتها العسكرية ووجودها العسكري في سوريا، وخاصة السياسات التي من شأنها أن تسبب التوتر والصراع بين المعارضة السورية والمعارضة الكردية المنظمة في سوريا ومن الممكن أن يؤدي الصراع بين الأكراد والشعوب الأخرى في سوريا إلى اندلاع حرب أهلية مرة أخرى وتتحول إلى هجوم خطير على حق الشعب الكردي في الوجود والعيش في سوريا  وينبغي تهيئة الظروف اللازمة للأكراد الذين يعيشون في سوريا، مثل كل الشعب السوري، ليقرروا مصيرهم بحرية، ولا ينبغي لتركيا أن تتدخل في التطورات في هذا الاتجاه بأي شكل من الأشكال ان القضية الكردية ايضا تحتاج الى الحوار والحل والسلام ان الحقائق الأخرى التي تذكرنا بها التطورات في سوريا هي أن جميع القوى المؤيدة للسلام يجب أن تتحرك لإعادة النظر في التعامل مع القضية الكردية في تركيا. ينبغي على الدولة التركية أن تتعامل مع عملية تقرير مصير الشعب الكردي في سوريا باحترام، وأن تتعامل مع القضية الكردية في تركيا من خلال سياسات الحوار والتفاوض والحل، وليس من خلال سياسات الضغط والعزل والوصاية. مثل هذه السياسة الداخلية يمكن أن تؤدي إلى انخفاض التوتر في سوريا، وانخفاض التوتر في سوريا وإقامة حياة متساوية بين جميع الشعوب، وتهيئة الظروف لحل ديمقراطي للقضية الكردية في تركياكلنا مهاجرون ، لا للعنصرية   بدأت تتزيا الدعوات العنصرية للمهاجرين التي تقول "لقد تمت الإطاحة بالأسد، عودوا إلى دياركم الآن" خاصة بعد التطورات الأخيرة و لكن  الرد على العنصريين واضح للغاية: يجب على المهاجرين أن يعيشوا أينما يريدون  المهاجرون هم تاج على رؤسنا وهم جزء من الطبقة الكادحة في تركيا  لقد جاء المهاجرون السوريون إلى تركيا ليس لأنهم يحبون بلدكم كثيراً، بل هرباً من الجوع والموت والحرب الأهلية. ومنذ يوم وصولهم، عاشوا في أصعب الظروف، وعملوا في أصعب الوظائف، ونجوا، وصمدوا في الحياة ضد الهجمات العنصرية. أولئك الذين تعاملوا مع المهاجرين بالعنصرية باسم الانقسامات الدينية ومعارضة حزب العدالة والتنمية، عارضوا توحيد جزء من الطبقة العاملة مع الجزء الآخر من الطبقة الكادة في تركيا  نحن ندعو إلى الاعتراف بجميع حقوق المهاجرين، وإغلاق مراكز الترحيل، وجعلها أكثر شفافية،  ومعاقبة الجرائم المرتكبة ضد المهاجرين. و نحن نؤيد النضال مع المهاجرين ضد الرأسمالية والعنصرية نحيي جميع رفاقنا الذين شاركوا في التمرد الثوري منذ الأيام الأولى للربيع العربي، وتكبدوا العديد من 

Suriye: Bir diktatör daha devrildi

Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP) Suriye'deki son gelişmeleri değerlendirdi. DSİP açıklaması:  "Yaklaşık 14 sene önce başlayan Arap devrimlerinin hedeflerinden birisi bölge ülkelerindeki diktatörlerden kurtulmaktı. Suriye’deki rejim, Arap Baharı’nda isyan eden halk kitlelerine en sert ve kanlı saldırıları gerçekleştiren diktatörlüklerin başında geliyordu. Halk isyanının bir iç savaşa evrilmesinin asıl sorumlusu diktatör Esad’dı. Yüzbinlerce Suriyelinin ölümünden, on binlerce Suriyelinin kaybolmasından, milyonlarca Suriyelinin iç ve dış göçe zorlanmasından sorumlu olan katil Esad’dı. Esad mağrurdu ve iç savaşı kazandığını iddia ediyordu. Oysa gelişmeler gösterdi ki Esad da çoğu diktatör gibi çürümüş bir rejimin kumdan kaleleri üzerinde caka satıyordu. Esad’a bağlı güçler 10 günde, Suriye’de harekete geçen muhalefetin atakları karşısında çözülüp dağıldı. Esad’ın Rusya’ya veya Dubai’ye kaçtığına dair rivayetler dolaşıyor. Suriye halkları hem Suriye’de hem de dünyanın her yerinde sevinç gösterileriyle, 50 yıldan fazladır hüküm süren Esad ailesinin devrilmesini kutluyor. Suriye’de bir hafta önce Esad’ın kontrolü altında olan her yerde, kurumda, mahallede Esad heykellerini yıkıyorlar. On yıllardır hiçbir haber alınamayan, rejim zindanlarında ölüme, açlığa, işkenceye, yokluğa, tek başınalığa mahkum edilen tutsakları serbest bırakıyorlar. Suriye halklarının haklı sevincini paylaşıyor ve tüm solu bir diktatörün ardından ağıt yakanlarla arasına mesafe koymaya davet ediyoruz. Suriye halklarının attığı bu adım bir başlangıçtır ve aşağıdan birleşik bir işçi mücadelesinin kazanımları için önemli bir kapı aralanmıştır. Suriye devrimci solundan yoldaşlarımızın vurguladığı gibi “Sevinç var çünkü artık Esad rejimi, yani o otoriter, kanlı diktatörlük yok. Ancak bu sevincin yanı sıra bazı korkularımız da var”. Korkuları aşacak olan ise Suriye’de ezilenlerin mücadelesiyle kesin bir dayanışma sergilemektir. Suriye’de halkların eşit koşullarda birarada yaşamı Ortadoğu halklarının devrimci mücadelesini, direniş tarihini küçümseyenler her halk hareketini emperyalist kışkırtmanın bir ürünü olarak görüyor. Halkların kendi kaderlerini kendi mücadeleleriyle belirleyebileceğine hiçbir şekilde güven duymuyorlar.  On yıllarca hüküm süren diktatörleri peşi sıra deviren Arap halkları, kendi kaderini belirleyecek güce ve cesarete sahiptir. Suriye’de mücadelenin yeni bir iç savaşa dönüşmemesi için tüm muhalefet güçlerinin ve tüm halkların özgürlüğünü garanti altına alacak bir siyasal pratiğin inşa edilmesi çok önemli. Arapların, Kürtlerin, Ezidilerin, Ermenilerin, Müslümanların, Hıristiyanların, Yahudilerin, ateistlerin özgürce kendi kaderlerini belirlemelerinin önünün açılıp açılmayacağı hem Suriye’nin kaderini hem de diktatörün devrilmesinin ardından gelen özgürlük rüzgârının ne kadar süre eseceğini tayin edecek. Suriye’de devrim kesintiye uğradı ama asla ara vermedi Suriye’de halkların Esad rejimine karşı kitlesel mücadelesi her fırsatta yeniden yeniden ortaya çıktı. Suriye ayaklanması kitlesel bir halk hareketiydi. İç savaş sürecinde Suriye işçi sınıfının ve halklarının mücadelesi ile aşağıdan halk inisiyatifleri geri çekilmek zorunda kalsa da rejime ya da muhaliflerin denetlediği şehirlerdeki baskıcı uygulamalara karşı eylemlerle her fırsatta kendisini gösterdi.  Esad’ı deviren esas dinamik, hareketin liderliğinde hangi örgütlerin olduğundan bağımsız olarak bu mücadeledir. Yaklaşık 14 yıl önce başlayan isyan, bambaşka bir formatta ve bambaşka liderliklerin baskın olduğu bir tarzda yeniden kendisini göstermiştir. Emperyalistler Suriye’den defolmalı Arap isyanlarının iç savaşa dönüşmesinin nedenlerinden birisi de emperyalist blokların Orta Doğu’ya, Arap ülkelerine ve bölgedeki işçi sınıfının ve halkların mücadelesine kendi çıkarları doğrultusunda müdahale etmesidir. Hem ABD hem Rusya bölgede bir vekalet savaşına dönüştürdükleri iç savaşın patlak vermesinin asli sorumlusudur. Ama sadece ABD ve Rusya değil, Türkiye, İran, Suudi Arabistan ve İsrail gibi ülkeler de Suriye’den elini çekmeli. Bütün bu ülkeler kendi çıkarları, hırsları, askeri ve politik rekabetleri için Suriye’ye yaptıkları müdahalelere son vermeli. Tüm ülkeler Suriye’deki askerlerini çekmeli ve ezilenlerin aşağıdan birleşik mücadelesinin önüne set çekmeyi, Suriye’de yaşayan halklar arasına etnik ve dini bölünmelerle duvar örmeyi sonlandırmalı. Tüm ülkelerdeki sosyalistler, Suriye’deki askeri varlığına ve Suriye’nin iç işlerine karışmaya son vermesi için kendi egemen sınıflarına karşı basınç uygulayacak kitlesel bir mücadele inşa etmelidir. Suriye’de de Kürt halkına özgürlük! Türkiye Suriye içindeki tüm askeri operasyonlarına, askeri varlığına ve özellikle Suriyeli muhalifler ile Suriye’de örgütlenen Kürt muhalefeti arasında gerilim, çatışma çıkartacak politikalara bir son vermelidir. Suriye’de Kürtler ile diğer halkların arasında yaşanacak bir çatışma yeniden bir iç savaşın patlamasına neden olabilir, Kürt halkının Suriye’de var olma ve yaşama hakkına yönelik ağır bir saldırıya dönüşebilir.  Tüm Suriye halkları gibi Suriye’de yaşayan Kürtlerin de kendi kaderini özgürce belirlemesi için gerekli koşullar yaratılmalı ve Türkiye bu yöndeki gelişmelere hiçbir şekilde müdahil olmamalıdır.  Kürt meselesinde diyalog-çözüm ve barış Suriye’deki gelişmelerin yeniden hatırlattığı bir gerçek de Türkiye’de Kürt meselesine yaklaşımın yeniden ele alınması için barıştan yana olan tüm güçlerin harekete geçmesinin mecburiyetidir. Türkiye devleti Suriye’de Kürt halkının kendi kaderini tayin etme sürecine saygıyla yaklaşmalı, Türkiye’de de Kürt meselesini baskı, tecrit, kayyım politikalarıyla değil diyalog-müzakere ve çözüm politikalarıyla ele almalıdır. Böyle bir iç politika Suriye’de gerginliğin azalmasına, Suriye’de gerginliğin azalması ve tüm halklar arasında eşit yaşamın tesis edilmesi de Türkiye’de Kürt meselesinin demokratik çözüm koşullarının yaratılmasına neden olabilir. Hepimiz göçmeniz, ırkçılığa hayır! Son gelişmelerle göçmenlere “Esad devrildi, artık evinize dönün” diyen ırkçı çağrıların sayısı artmaya başladı. Irkçılara verilmesi gereken yanıt çok net: Göçmenler nerede yaşamak istiyorlarsa orada yaşamalıdır. Göçmenler başımızın tacıdır ve Türkiye işçi sınıfının bir parçasıdır. Suriyeli göçmenler sizin ülkenizi çok sevdikleri için değil açlıktan, ölümden, iç savaştan kurtulmak için Türkiye’ye geldiler. Geldikleri günden beri en zor şartlarda yaşayıp en zor işlerde çalıştılar, ayakta durdular, ırkçı saldırılara karşı hayata tutundular. Dini bölünmeler ve AKP karşıtlığı adına göçmenlere ırkçılıkla yaklaşanlar ise işçi sınıfının bir bölümünün diğer bölümüyle birleşmesine karşı çıkmış oldular. Göçmenlerin tüm haklarının tanınmasını, Geri Gönderme Merkezlerinin kapatılmasını, şeffaflaştırılmasını ve göçmenlere karşı işlenen suçların cezalandırılmasını savunuyoruz. Bizler kapitalizme ve ırkçılığa karşı göçmenlerle birlikte mücadele etmekten yanayız. Arap Baharı’nın ilk günlerinden beri devrimci isyana katılan, birçok kayıp veren, birçok üyesi sürgüne gitmek zorunda bırakılan tüm yoldaşlarımızı selamlıyoruz. 09.12.2024"

IST: 'Güney Kore'de sıkıyönetime karşı sokaklara çıkan herkesi selamlıyoruz'

Güney Kore’deki darbe girişimi konusunda Uluslararası Sosyalist Akım'ın (IST) açıklaması: Güney Kore’de 3 Aralık gecesi Başkan Yoon Suk Yeol’un sıkıyönetim ilan etme girişimine karşı sokaklara çıkan ve başkanı ilan ettiği bildiriyi altı saat sonra geri çekmek zorunda bırakan herkesi selamlıyoruz. Yoon ve yandaşlarının darbeyi yönetmekteki beceriksizlikleri, hiçbir şekilde rehavete kapılmaya neden olmamalıdır. Bu, Ulusal Meclis’teki muhalefet çoğunluğunu susturmayı ve tüm siyasal faaliyetleri bastırmayı amaçlayan ciddi bir teşebbüstü. Bu teşebbüste özellikle işçi hareketini hedef alınıyor; bildirideki bazı maddeler grevleri ve gösterileri yasaklıyor, grevdeki sağlık işçilerine işlerine geri dönmelerini emrediyordu. Eğer Yoon ve sağcı destekçilerine soluklanacak fırsat verilirse, hatalarından ders alıp ikinci bir denemede bulunabilirler. Kore İkinci Dünya Savaşı’nı izleyen iç savaştan bu yana, keskin bir şekilde bölünmüş bir toplum. Bu kendisini Kore yarımadasının Kuzey ve Güney olarak bölünmesinde gösteriyor. Güney Kore sağı 1961-1987 dönemindeki askeri diktatörlüğü hatırlamayı sürdürüyor. Sıkıyönetim son olarak General Chun Doo-hwan’ın 1979’da iktidarı ele geçirip Gwangju ayaklanmasını acımasızca bastırdığında ilan edilmişti. 2017’de asıl askeri diktatör Park Chung Hee’nin kızı olan, yolsuzluğa bulaşmış sağcı başkan Park Geun-hye’yi iktidardan uzaklaştırmak için demiryolu işçilerinin kitle grevlerine gitmesi gerekmişti.  İşçilerin ve öğrencilerin isyanı 1987’de askeri yönetime son verse de Kuzey Kore tehdidi, Ulusal Güvenlik Yasası kapsamında temel haklara getirilen kapsamlı kısıtlamaların meşrulaştırılması için kullanıldı. Yoon 3 Aralık’taki konuşmasında kuzeyin yarattığı tehdit söylemini kullanarak, “Kuzey Kore komünist güçlerinin ve Kuzey Kore yanlısı, devlet karşıtı utanmaz güçlerin tehditlerini” kınadı. Yoon, Amerika Birleşik Devletleri’nin sadık bir müttefiki oldu; Kuzey Kore ile çok tehlikeli bir çatışmayı tırmandırdı, Çin’in etrafının çevrelenmesini destekledi ve Ukrayna’ya yardım gönderdi. Darbe girişiminin küresel anlamda bir önemi var. Diğer neoliberal başkanlar da-Fransa’da Emmanuel Macron, Arjantin’de Javier Milei- meclis çoğunluğuna sahip olmadan kendi politikalarını uygulamakta zorlanıyorlar. Eğer Yoon başarılı olsaydı, bu kışkırtıcı bir emsal oluşturabilirdi. Ocak ayında Donald Trump Beyaz Saray’a döndüğünde, Cumhuriyetçiler ABD hükümetinin tüm organlarını kontrol ediyor olacaklar. Ama eğer işler onun için kötüye gitmeye başlarsa, doğrudan anti-demokratik yöntemlere başvurmak ona çekici gelecek. Trump’ın cesaretlendirdiği 6 Ocak 2021’deki Amerikan Kongre Binası baskını, ulusal güvenlik aygıtı onu durdurmak için sonunda müdahale ettiğinde başarısızlığa uğradı. Yine bu kadar şanslı olacağımız ihtimaline bel bağlayamayız. Yoon’un beceriksizliği solda yer alan bazılarının darbelerin modasının geçtiğini söylemelerine neden oldu. Bu aptalca bir düşünce olur. 21. yüzyılın en önemli kitlesel ayaklanması olan 25 Ocak 2011 Mısır Devrimi, Mareşal Abdülfettah es-Sisi’nin 3 Temmuz 2013’te yaptığı kanlı bir askeri darbeyle ezilmişti. Askeri rejimlerin yönetiminin henüz hafızalarda taze olduğu Latin Amerika’da bir dizi başarısız darbe girişimi gerçekleşti. Güney Kore’deki sıkıyönetim ilanı, küresel finansal krizin ardından ana akım burjuva siyasetinde yaşanan istikrarsızlaşmasının bir başka alameti. Bu girişim tümüyle ezilmeli, Yoon ve destekçileri görevden uzaklaştırılarak en kısa sürede hapse atılmalıdır. Kore Sendikalar Federasyonu tarafından ilan edilen süresiz genel grev, Yoon yönetimi bütünüyle yerinden edilene kadar, topyekûn bir şekilde uygulanmalıdır. Eğer Yoon iktidarda kalmaya çalışırsa, Güney Kore’deki demokrasiyi savunma mücadelesiyle dayanışan dünya çapında bir protesto hareketinin inşa edilmesine katkıda bulunacağız. Uluslararası Sosyalist Akım Koordinasyonu 4 Aralık 2024

Güney Koreli sosyalistler: 'Sıkıyönetim planları yapan Yoon Suk Yeol istifa etmeli'

Güney Kore'de örgütlü 노동자연대 (İşçi Dayanışması), son 24 saatte yaşananları dünyaya duyurdu:  KCTU sendika federasyonunun genel grev kararı mümkün olan en geniş ölçekte örgütlenmelidir 3 Aralık gecesi Güney Kore devlet başkanı Yoon Suk Yeol sıkıyönetim ilan etti. Ancak güçlü bir muhalefetle karşılaşınca sadece altı saat sonra bu kararı kaldırmak zorunda kaldı. İlan edilmesinden hemen sonra sıkıyönetim komutanı tüm politik faaliyetlerin, grevlerin, mitinglerin ve protestoların yasaklandığını duyurdu. Yoon kısa süre sonra milletvekillerinin toplanmasını engellemek için, ağır silahlı askerleri Ulusal Meclis alanına konuşlandırdı. Sıkıyönetim güçleri, sıkıyönetimin iptaline/kaldırılmasına yönelik meclis oylamasını engellemek amacıyla, Ulusal Meclis binasına girmek için camları kırdı. Ancak sıkıyönetim ilan edilir edilmez halk Ulusal Meclis önünde toplandı. Sabahın oldukça erken saatleri olmasına karşın, yaklaşık 4000 kişi hızlı bir biçimde kapılarda toplanarak, askerleri protesto ederek sıkıyönetimin kaldırılmasını talep etti ve zırhlı araçları engelledi. Hareket etmesi engellenen ve kitle tarafından kuşatılmış zırhlı araçların görüntüsü, Yoon'un açıklamasına karşı oluşan büyük halk tepkisinin sembolü haline geldi. KCTU sendika federasyonu da 4 Aralık sabahından başlamak üzere “Yoon Suk-yeol istifa edene kadar” devam edeceğini açıkladığı süresiz bir genel grev ilan etti.   Tepkiler çoğaldıkça, iktidar partisinden ve muhafazakâr medyadan bile sıkıyönetim ilanına karşı çıkan seslerin yükselmeye başlaması, Yoon'un kendi cephesinden bile destek alamadığını gösterdi. Sonuç olarak, sıkıyönetim ilan edilmesinden sadece iki buçuk saat sonra, Ulusal Meclis sıkıyönetimin kaldırılması yönünde oy kullandı ve Yoon sabaha karşı sıkıyönetim kararını kaldırdı.  Yoon'un sıkıyönetim ilanı anti-demokratik bir rezaletti. Sıkıyönetimin gerekçesi olarak “Kuzey Kore yanlısı, devlet karşıtı güçleri” ortadan kaldırma ve hükümete karşı “parlamento diktatörlüğünü” durdurmanın gerekliliğini ileri sürdü. Kuzey Kore tehdidini politik muhalifleri bastırmak için bir bahane olarak öne sürmeye çalışıyordu.  Sıkıyönetim ilanından önce Yoon ciddi bir politik kriz içindeydi. Yaptıklarının onaylanması oranı düşmüştü ve halkta ona karşı olma hissiyatı yaygınlaşıyordu. Haftalık Yoon karşıtı mitingler Seul'ün merkezinde beş hafta üst üste 100.000 kişiyi harekete geçirdi. Böylesi bir krizle karşı karşıya kalan Yoon, orduyu harekete geçirerek demokrasiye saldırmaya, politik muhalifleri bastırmaya, demokratik hakları baltalamaya ve sıkıyönetim yoluyla halkı sindirmeye çalıştı. Yoon gerici girişimlerinden vazgeçmeyecektir. Tekrar atağa geçebilir. O iktidarda kaldığı sürece, hiçbir güvenlik durumu olamaz. Derhal görevden alınmalıdır. Bu mücadelenin yalnızca ilk adımıdır. Herkesin ayağa kalkarak Yoon Suk Yeol'un istifasını talep etmesinin tam zamanı! Hepimiz sokaklara dökülelim. KCTU tarafından planlanan genel grev kararı devam etmelidir. 4 Aralık 2024, 노동자연대, İşçi Dayanışması (DSİP’in G.Kore’deki kardeş örgütü, Uluslararası Sosyalist Akım üyesi)

İç savaş Halep’e geri döndü: Rakip emperyal güçler Suriye’yi çevreliyor

Suriyeli sosyalist Ghayath Naisse, Suriye’deki durumun kökenleri hakkında İngiltere'de yayınlanan Socialist Worker gazetesine konuştu.  Geçtiğimiz hafta iç savaşın yeniden alevlendiği Suriye’de, Beşar Esad’ın rejimi son on yılın en büyük meydan okuması ile karşı karşıya. Silahlı İslamcı grup Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) liderliğindeki güçler, ülkenin kuzeyinde bir saldırı başlattı. HTŞ 2017’de birkaç grubun birleşmesiyle oluştu. Grubun lideri Ebu Muhammed el-Cevlani 2016’da El-Kaide örgütünden ayrıldı. HTŞ, geçen hafta Suriye’nin ikinci büyük kenti olan Halep’i ele geçirdi ve onun silahlı güçleri ülkenin diğer kısımlarına ilerliyor. Rusya ve İran’ın desteklediği Esad kontrolü yeniden ele geçirmekte kararlı. Suriyeli sosyalist Ghayath Naisse, son olayları çözebilmek için üç şeyi anlamanın önemli olduğunu söylüyor. İlk olarak 2011’deki Suriye Devrimi. İkincisi Esad’ın bu devrimi yenilgiye uğratmak için yürüttüğü vahşi iç savaş. Üçüncüsü ise bölgeyi parça parça eden emperyalist savaşlar ve rekabetler. Naisse şöyle diyor: “Geçen yılın 7 Ekim’de Hamas’ın İsrail’e karşı gerçekleştirdiği saldırının ardından Türkiye rejimi, Suriye rejimi ile ilişkilerin normalleştirilmesi çağrısında bulundu.”  “Bu süreç yavaş ilerledi ve Suriye bu süreci ilerletmeyi reddetti çünkü Türkiye, Suriye topraklarındaki silahlı varlığı meselesinde net değildi. Suriye rejimi, bu bölgede tek güç olmak istediği için müzakere etmedi.”  Ghayath Türkiye devletinin Suriye’de varlık göstermek istemesinin nedeninin kısmen bu varlığı, ekonomik ve bölgesel nüfuzunu genişletmek için kullanmak olduğunu ama onun Suriye’deki asıl hedefinin Kürtlerin kazanım elde etmesini engellemek olduğunu söylüyor.  Bu anlamda iktidar Türkiye’nin farklı bölgelerinde hem de Kuzeydoğu Suriye’de Kürtlerle diyaloğu reddeden askeri bir politika yürüttü. Kuzeydoğu Suriye’de, Türkiye’ye sınır olan bu kuşatılmış bölge, Rojava olarak biliniyor ve buradaki Kürt gruplar tarafından korunuyor. Geçtiğimiz pazar günü HTŞ Halep’in kuzeyindeki Kürt nüfusa saldırmaya başladı.  Ghayath HTŞ’nin -ve Türkiye’nin- neden Esad rejimine karşı bir meydan okumayı tırmandırmakta önemli bir fırsat gördüklerini ana hatlarıyla anlatıyor. “HTŞ, Suriye’deki en önemli silahlı İslamcı grup ve Türkiye tarafından ciddi ölçüde destekleniyor. Hizbullah ve İran, Esad rejimini yoğun bir şekilde destekliyor; ama onlar Batı emperyalizmi ve İsrail ile cebelleşiyorlar.” Esad, İran ve Hizbullah birbirleriyle öyle bağlantılı ki, birine yönelik bir saldırı fiilen hepsini zayıflatıyor.  “Esad rejimini Rusya da destekliyor ama onun desteği, Rusya’nın Ukrayna’da Batı’ya karşı yürüttüğü savaş nedeniyle kısıtlanmış durumda. İki ABD yönetimi arasındaki bir geçiş döneminde olmamız da bir diğer faktör. Türkiye devleti seçilmiş Başkan Donald Trump’ın Erdoğan’ı sevdiğini biliyor. Böyle bakıldığında şu an Türkiye’nin Esad’a saldırması için iyi bir zaman.  Ama bu dinamik çelişkili bir nitelik taşıyor; çünkü ABD, Esad rejiminin çökmesiyle oluşacak olan kaosu istemiyor. Ghayath şöyle diyor: “HTŞ çok istikrarsız bir rejim yaratacak, bu yüzden ABD büyük ihtimalle emperyalizm çıkarına, bir düzeyde istikrarı koruması için Esad’ı destekleyecek. HTŞ’nin asıl amacı Suriye’nin daha geniş kesimlerini kontrol etmek.” Bu da Türkiye’nin çıkarlarına hizmet ediyor çünkü, HTŞ’nin yarattığı basınç, Esad’ı Türkiye rejimiyle müzakere etmeye itiyor. “Türkiye, Rusya ve Esad arasında yeni bir anlaşmaya varılabilir ki bu kaçınılmaz olarak Erdoğan’ın Suriye’de nüfuzunu arttırması anlamına gelecek.” “HTŞ’nin saldırısı genişledikçe Rusya bu saldırıyı sınırlamak için müdahale edecek ve Türkiye ile yeni bir anlaşmaya varmak için müzakere edecektir.” Rusya HTŞ’nin ilk saldırısına karşılık vermekte yavaş davrandı ama şimdi Halep’e hava saldırıları düzenliyor. “Bu durumun kazananı Türkiye. Böyle olmasının nedeni büyük ölçüde Suriye’nin uluslararası destekçilerinin başka yerlerle meşgul olması. Erdoğan Suriye’nin geleceğine müdahale için doğru stratejik anı buldu.  Ghayath HTŞ’nin Esad rejimine meydan okuduğunu ama aslında fiilen Türkiye devletinin çıkarına hareket ettiğini söylüyor. “2014 – 2024 yılları arasında Suriye halkı HTŞ’yi protesto etti.” diye açıklıyor. “İslamcı grup yurttaşlık hakları ve ifade özgürlüğüne karşı, kadınları eziyor ve toplumsal olarak muhafazakâr. Dinden ilham alan diğer gruplar gibi, bu grubun da pek çok çelişkisi var.” Emperyalist rakiplerin Suriye için savaştığı bir eritme kabının ortasında, burada halkın çıkarına olan hiçbir şey yok. Yalnızca katliam var. Bu savaşa karşıyız ve tüm güçlerin ülkemizden çekilmesini ve Suriye halkına kendi kaderini tayin hakkının verilmesini talep ediyoruz.  Esad devrimi yok etmek için nasıl mezhepçi bir savaş verdi Suriye Devrimi 2011’deki Arap Baharı ayaklanmalarının bir parçasıydı. Devrimin hedefinde ülkeyi babası Hafız Esad’ın 2000 yılındaki ölümünden bu yana yöneten diktatör Beşar Esad vardı.  Sefaletle ve diktatörlükle geçen yıllara olan öfke kitlesel eylemlerle sokağa taştı ve Mart 2011’de çok büyük güçler devlet baskısına karşı mücadele etti. İşçiler ve yoksullar bu savaşta merkezi bir rol oynadılar. Bunun karşısında Esad devrimi kanla boğmak amacıyla acımasız mezhepçi bir iç savaş başlattı. Pek çoğu hayatında tek bir kez ateş etmemiş olan halktan insanlar rejime karşı savaşmak için yeni kurulan milislere katıldılar. Milisler de çoğu kez, halka ateş açmayı reddederek ordudan firar eden eski askerler tarafından oluşturulmuştu.  Koordinasyona yönelik bir çabayla, bir araya gelen milisler Özgür Suriye Ordusu’nu oluşturdular. Ancak direniş parçalı bir yapıda olmaya devam etti, merkezi bir komuta yapısı yoktu. 2014’e gelindiğinde Esad İran ve Rusya’dan askeri destek alıyordu. Rusya başkanı Vladimir Putin rejimin çökmesini engellemek için devrime karşı hava saldırılarında bulundu. İran da nüfuzunu Lübnanlı direniş grubu Hizbullah’ı Esad’ı desteklemeye ikna etmek için kullandı. Emperyal güçler bunu Suriye’ye “müdahale” etmek için bahane olarak kullandı. ABD Esad rejimini bombalamakla tehdit etti ve ona karşı da savaşan kuzeydeki Kürt güçleri destekledi. Ancak Türkiye’nin kuzey Suriye’ye müdahele etmesinin ardından Batı Kürtleri çabucak terk etti. Esad devrimi ezmekte başarılı oldu, ancak bunun bir bedeli de oldu.  Bugün Suriye hiç olmadığı kadar bölünmüş durumda; hem bölgesel hem de büyük emperyal güçler kontrol kurmak için rekabet halindeler. Bugün rejim Suriye’nin yaklaşık %65’ini kontrol ediyor, ki bu bile asıl olarak Rus hava kuvvetlerinin sayesinde. HTŞ gibi silahlı İslamcı gruplar ülkenin kuzeyinde giderek daha fazla toprak kazanıyorlar. Onlar orada bağımsız bir devlet kurmak isteyen Kürt savaşçılarla çatışma halindeler.  Ghayath’a göre devrimden bu yana Esad’ın rejimi “askeri olarak zayıf, askeri ve ekonomik destek için diğer bölgesel güçlere dayanıyor.” “Bölge tükenmiş durumda. Elektrik, su veya sağlık hizmeti yok. İnsanların temel ihtiyaçları karşılanmıyor. Bu durum da insanların bırakın direnmeyi, hayatlarını sürdürebilmek için birçok az şeye sahip olduğu anlamına geliyor.” Esad iktidarda kalmak için onların yoksulluklarına bel bağlıyor. 

Geri 1 2 3 4 5 6 7 8 İleri

Bültene kayıt ol