COP26 İklim Zirvesi'ni protesto eden Uluslararası İklim Adaleti Koalisyonu'nun Türkiye ayağı "Çözüm COP26 değil, mücadeledir" diyerek eylem çağrısında bulundu.
Sosyal medyada paylaşılan çağrıda, iklim aktivistleri, harekete katılmak isteyen herkesi 6 Kasım'da Kadıköy'de gerçekleştirilecek büyük eyleme davet etti:
6 Kasım Uluslararası #İklimAdaleti Günü’nde COP26 zirvesini protesto etmek, karar vericilere “Harekete geç!” demek için sesimizi ve gücümüzü büyütüyoruz.
#SistemiKöktenDeğiştir -mek için #6KasımdaKadıköyde
Atmosferdeki sera gazı birikiminde 2020 yılında rekor kırıldı. Dünya Meteoroloji Örgütü’ne (WMO) göre karbondioksit, metan ve azot oksit miktarları, son 10 yıldaki yıllık ortalamadan daha fazla arttı.
Üstelik bu rekor Covid-19 salgını döneminde alınan kısıtlama önlemlerinin karbon emisyonlarını dünya genelinde yüzde 5,6 oranında azaltmışken kırıldı. Salgın koşullarına rağmen sera gazı birikim rekorunun kırılması Paris İklim Anlaşması’nda belirlenen hedefleri şimdiden boşa düşürmüş vaziyette.
BBC’nin yaptığı habere göre geçen yıl karbon salımı azalmış olsa da, atmosferdeki karbon seviyesinde artış 2011-2020 arasındaki ortalama düzeyden daha fazlaydı. Emisyonların yaklaşık yarısını emerek gezegenin ısı dengesinin sağlıklı koşullarda tutulmasında belirleyici bir rol oynayan ağaçlar, toprak ve okyanuslar bu fonksiyonlarını aşırı hava olayları nedeniyle tam olarak yerine getiremiyor.
Aşırı hava olaylarının nedenini en iyi anlatan veri ise yine WMO'nun yıllık Sera gazı Bülteni'nde yer alan atmosferdeki karbondioksit seviyesi artış oranı. Buna göre atmosferdeki karbondioksit seviyesi artış oranı 2020'de milyonda 413,2 partiküle ulaştı. Bu sanayi devrimi öncesi düzeyin yüzde 149 fazlası.
BBC’nin haberine göre WMO Genel Sekreteri Prof. Petteri Taalas, "Sera gazı konsantrasyonları mevcut hızla artmaya devam ederse, bu yüzyılın sonunda Paris Anlaşması'nın hedefleri olan, sanayi devrimi öncesine kıyasla 1,5 ila 2 derecelik sıcaklık artışının çok daha fazlasını göreceğiz. Hedefin çok uzağındayız" dedi.
Londra Üniversitesi'ndeki Royal Holloway Koleji'nden Prof. Euan Nisbet, "Seragazı ölçümleri çarpışmadan önce kayan araba gibi. Felaket giderek daha da yakınlaşıyor ama durduramıyorsunuz. İlerideki çarpışmayı net bir şekilde görebiliyorsunuz ama tek yapabildiğiniz bağırmak" diyor.
Kuşkusuz sadece bağırmıyoruz. Sistemi kökünden altüst etmek için örgütlenen büyük bir hareket var ve bu hareket daha hızlı örgütlenmeye çalışıyor.
Kasım ayının başında Glasgow’daki COP26 zirvesine karşı tüm dünyada örgütlenen eylemler bu yüzden anlamlı. Türkiye’de de büyük bir İklim Ağı hareketi örgütleniyor. İklim krizini durdurmak için örgütlenen küresel hareket 6 Kasım’da sokaklara çıkacak. Türkiye’de hareketin bileşenlerinden Antikapitalistler, eylem ve toplantı başlıklarını gezegenicin.org sitesinden duyuruyorlar.
Gezegen önüne geçilmez bir iklim felaketine mi çarpacak yoksa bir sosyal devrim kapitalizme mi çarpacak? Bugünün acil sorunu bu. Tüm verilerin işaret ettiği gerçek sorun bu.
Sosyalist Tartışma 2021 İstanbul toplantılarının ikincisi iklim mücadelesi ile ilgiliydi. “Gezegen için isyan vakti” başlığı ile düzenlenen toplantıda; Gelecek için Cumalar (FFF) hareketinden Tibet Şahin, Yokoluş İsyanından Elif Ünal, İrlanda Yokoluş İsyanından Memet Uludağ ve Antikapitalistlerden Tuna Emren konuşma yaptılar.
Konuşmalar ve katkılar özetle şöyle:
Tuna Emren – Antikapitalistler, Bilim Yazarı
Sloganımız kapitalizm öldürür, tek yol devrim. Kapitalizm fosil yakıtlara dayanıyor. Kapitalizm kendi içinde kriz üreten bir sistem. Pandemi, ekonomi, iklim vb. pek çok konuda kapitalizm kriz yaratıyor. Fatura da yoksullara kesiliyor. İklim krizinde ise fatura yoksullara daha da büyük olarak kesiliyor. Krizlerden sonra yoksullar daha da yoksullaşıyor.
Küresel emisyonun üçte biri 2005 sonrası yayıldı. Bir yandan da fosil yakıtlara destek verilmeye devam ediliyor.
COP26’da da muhtemelen hiçbir radikal tedbir alınmayacak. Ama Greta liderliğinde önemli bir iklim hareketi var. Yokoluş isyanı devam ediyor. Milyonlarca öğrenci “iklimi değil sistemi değiştir” diyordu, son yayınlanan IPCC raporunda rakamlar çok kötü gelince artık “sistemi kökten değiştir” diyorlar.
Türkiye’de İklim Ağı olarak bir araya geldik. İçimizde iklim konusunda harekete geçmek isteyen pek çok parti, hareket, kurum ve kişiler var. İşçi sınıfını katmak için sendikalarla görüşüyoruz. Sloganımız “gezegen için isyan zamanı, iklimi kökten değiştir.”
Adil dönüşümü sağlamalıyız, yenilenebilir enerjiye dönmemiz, bunu da işçi sınıfına en az zarar vererek yapmalıyız. Zor değil, fosil yakıtlara ayrılan kaynaklarla gezegeni kurtarabiliriz.
Tibet Şahin – Gelecek için Cumalar (FFF)
COP26 BM tarafından düzenleniyor. Bu tip toplantılara tavrımız şu. Biz de COP26’ya Glasgow’a gideceğiz, devrimci taleplerimizi söyleyeceğiz. Bunu ayrıca tüm dünyada ve Türkiye’de de yapacağız.
İklim krizi kapitalizm tarafından kısa zamanda çözülemeyecek, o zaman da hiçbir zaman çözülemeyecek.
Kapitalizm bazı sorunları çözdü, mesela kölecilik kaldırıldı. Ama kapitalizm iklim krizini çözemez, çünkü vaktimiz yok, ancak kapitalizm lağvedilirse bu sorun çözülür.
Grev yapan işçiler yaylım ateşi ile karşılaşıyordu, kapitalizm şimdi de çevre aktivistlerine saldırıyor. Paris iklim anlaşması imzalandığından beri pek çok çevre aktivisti öldürüldü.
Çünkü iklim krizinde zaman sorunu var. İnsanlar iklim krizinin varlığı konusunda anlaşmış durumda, bireysel tedbirler alıyorlar, ama bireysel tedbirlerle iklim krizi çözülemez. Karar alıcılara, hükümetlere, şirketlere “siz bu sorunu çözemezsiniz, çekilin” dememiz gerekir.
COP26 BM’nin gösterisidir. 26 senedir insanların kızgınlığını örtbas etmeye çalışıyorlar. Doğrudan eylemleri, işgalleri, grevleri yaygınlaştırmalıyız. COP26’ya karşı direnelim.
Elif Ünal - Yokoluş isyanı
Bu hafta bir raporun taslağı sızdırıldı, IPCC raporu. Bu rapor daha yayınlanmadı, hükümetlere görüş almak için gönderilmiş, hükümetler cevaplarını yazıyorlar. Hükümetlerin bu rapora tepkileri sızdırıldı ve haber olarak yayınlandı. IPCC belirli aralıklarla değerlendirme raporları yayınlıyor. Son yayınladığı 1,5 derece raporunda şunu diyordu: Hedefi 2 derece yaparsanız sorun çok büyük olur. Bu yüzden hükümetler şimdilik 2 dereceyi ağızlarına almıyorlar.
Buna rağmen hükümetler hala IPCC raporunun maddelerine itiraz ediyorlar: Fosilden acil çıkış argümanının kaldırılmasını istiyorlar. Yerine karbon yakalama tekniklerini koyun, diyorlar. IPCC ise karbon yakalama teknolojisinin belirsiz olduğunu söyleyerek itirazlara karşı çıkıyor.
Hükümetler IPCC raporundaki fosil yakıt lobileri ile ilgili ifadelere engel olmaya çalışıyorlar. Hayvancılıkla ilgili maddeye Brezilya ve Arjantin itiraz ediyor. İsviçre gibi zengin ülkeler, iklim krizinden etkilenen yoksul ülkelere para bağışı maddesine itiraz ediyorlar. Nükleer enerjinin daha iyi bir seçenek olarak belirtilmesini isteyen hükümetler var.
Bütün bu müdahaleler, bakalım rapora sonuçta nasıl yansıyacak. Bu nedenle COP26’ya BM’ye çok da güvenmemek gerekir. IPCC raporlarını dikkate alalım, ama orada ne yazıyorsa gerçekte çok daha kötüsünün olduğunu da bilelim.
Memet Uludağ – İrlanda Yokoluş isyanı
Strateji ve taktik konuşmalıyız. İklim krizi ile birlikte çoklu krizler yaşıyoruz. Sosyalistler olarak neler yapacağımızı konuşmalıyız. 20 yıl önce bunları konuşsaydık pek çok kişi burun kıvırırdı. Şimdi COP’lar Paris Anlaşmaları artık iklim krizini kabul ettirdi. Bizim de yeni örgütlenmelere ihtiyacımız var.
İklim aktivistleri bazı bireysel ses getiren eylemler yapıyorlar. Bunlar farkındalığı artırıyor olabilir, ama daha ziyade sistemi düzeltmeyi hedefliyor. Sistem ise bu eylemlerle kendini düzeltmez.
Başka bir eylem türü radikal kitlesel eylemler yapılması. Mesela trafiği kilitlemek, günlük işleyişi felç etmek gibi. Büyük eylemler düzenlemek önemli. Bu tip eylemler sistemi belki değişmeye yönlendirebilir, sisteme ciddi adımlar attırmaya zorlayabilir. Ama büyük kitleler bunu sistemle bağlamazsa sonuç olumlu olmayabilir.
Bir başka yol ise bizlerin dediği tek yol devrim sloganı. Bu stratejinin sıkıntısı da şu: Sosyalistler olarak iklim hareketinde çok güçlü değiliz. Tek yol devrim çağrımız yeterli yankı bulmayabilir. En iyisi bütün bu stratejileri birleştirip mücadeleyi sistem değişikliği yönünde ilerletmek, mücadele etmeliyiz. COP26 için büyük hareketler gerçekleştirmeliyiz, olabildiğince sokağa çıkmalı, sistemle ilgili sıkıntılarımızı ortaya koymalıyız. Daha radikal bir çizgi izlemeliyiz.
Katkılar:
Devrimi içermeyen bir çözüm gerçekçi değil.
Bireysel alışkanlıklarımızı değiştirmemiz çok da işe yaramıyor. Mesela atık kağıtları dönüştürme tesisleri fosil yakıtla çalışıyor. Sistemi değiştirmemiz gerekiyor.
AKP ekosistemi yıkma canavarı gibi çalışıyor. Her yerde doğayı katlediyor. Bütçede yeşil kalkınma devrimi yapıyoruz diyorlar, yeşil konusu bir yerde geçiyor.
Hükümet Paris iklim anlaşmasını 6 yıl gecikme ile imzaladı. Muhalefetin de iklim konusunda pek iç açıcı bir durumu yok.
COP26’da çok radikal kararlar alınması lazım. Ama emisyonlar konusunu önemli bulmayan demeçler verilmeye başlandı. Çin, Avustralya zaten karşı emisyon konusunda karar alınmasına. O yüzden aslında kimse COP26’dan bir şey beklemiyor, Greta COP’u basmaya gidiyoruz diyor.
Umutlanmalı mıyız, elbette umutlanmalıyız, gelmekte olan muazzam hareketten. Bu hareket şimdilik gençlik hareketi, işçi sınıfını da içine kattığında çok daha büyük ve radikal olacak. Bu hareketin göçmenlerle dayanışan, ırkçılık karşıtı olması önemli.
İklim mücadelesi mutlaka enternasyonal olmak zorunda. Tek bir ülkede iklimi düzeltemeyiz. İşçi sınıfı katılmalı, birleşik cepheler kurulmalı.
Greta Thunberg ve FFF'nin (Gelecek İçin Cumalar) çağrısıyla düzenlenen küresel iklim krizi protestosu, Türkiye'de Maçka Demokrasi Parkı'nda gerçekleşti.
İstanbul Şişli'deki parkın girişinde toplanan iklim aktivisti gençler bir basın açıklaması yaptıktan sonra taşıdıkları dövizlerle parkta sessiz bir yürüyüş yaptı.
Antikapitalistler de eyleme destek verdi.
FFF Türkiye aktivistlerinin açıklaması:
Bugün burada 22 Ekim Küresel İklim grevi için toplandık. 24 Eylül’deki küresel iklim grevinin ardından sesimizi tekrardan duyurmak, COP26 İklim Zirvesi’ne dikkat çekmek ve yüzleştiğimiz durumun aciliyetini bir kez daha hatırlatmak için buradayız. Gençler olarak iklim krizinden en çok etkilenen ülkeler, bölgeler ve topluluklar için ses olmak, gezegenimizi ve haklarımızı savunmak, yıllardır dile getirdiğimiz taleplerimizi duyurmak ve karar alıcıların harekete geçmesini sağlamak istiyoruz. Bizler, tüm canlıların ve ekosistemlerin yaşam haklarını savunup bilimin ışığında mücadele etmek için çabalıyoruz! Çünkü artık doğanın daha fazla yok edilişini, yaşam haklarının ihlal edilişini, geleceğimizin elimizden alınışını görmek istemiyoruz. Harekete geçilmesini, iklimin değil sistemin değişmesi gerektiğini savunuyoruz. Yuvamızın tüm çeşitlilik için yaşanabilir olmasını istiyoruz.
Yıllardır ısrarla dile getirdiğimiz halde iklim krizi ile mücadele için hızlı ve anlamlı adımların atılmaması, krizin daha da ciddileşmesine ve çevre felaketlerinin artmasına sebep oldu. Ülkemiz de dahil dünyanın birçok yerinde yangınların, sellerin, kuraklaşan yerlerin, açlık ve susuzlukla mücadele eden kişilerin sayısı artıyor. Kutuplar 35 dereceyi buldu, Grönland’da bir haftada 40 milyar ton buzul eridi! Ancak dünyada etkisini gösteren ekolojik yıkımlar hala görmezden geliniyor.
...
Önümüzdeki günlerde İskoçya’nın Glasgow kentinde başlayacak COP26 zirvesinde karar alıcıların birbirlerini değil, bilim insanlarını ve biz gençleri dinlemelerini istiyoruz!
Bilim insanları iklim krizini kontrol altına alabilmemiz için hiç vaktimizin kalmadığını, bugün eyleme geçilmesi gerektiğini söylüyor. Artık zamanımız kalmadı. Artık sadece sözler duymak değil, gerçek eylemler görmek istiyoruz. Tam da bu yüzden COP26’yla birlikte iklim krizi için yıllardır dile getirdiğimiz taleplerimizi tekrar hatırlatmak istiyoruz!
Acilen; tüm dünyada küresel sıcaklık artışının 1.5 derece ile sınırlamak için harekete geçilmesini, Paris İklim Anlaşması’nın maddelerinin yerine getirilmesini ve İklim Acil Durumu ilan edilmesini, 2030'a kadar net sıfır karbon emisyonunun sağlanması için adımlar atılmasını, doğa alanlarında ekolojik yıkıma sebebiyet verecek projelerin durdurulmasını, iklim krizinin beraberinde getirdiği hak ihlallerine karşı harekete geçilmesini, fırsat eşitliğinin iklim adaleti ve sosyal adalet çerçevesinde sağlanmasını ve tüm bunların gerçekleşmesi için gençler olarak karar alma süreçlerinin her aşamasında etkin, eşit söz ve hak sahibi olarak yer almayı istiyoruz!
Bizler tüm gezegende iklim krizi için gerekli önlemler alınana kadar tüm ekolojik yıkımlardan, felaketlerden etkilenen canlıların ve hava, su, toprak gibi cansız varlıkların sesini duyuracağız. Karar vericilerden de aynı sözü vermelerini ve eyleme geçmelerini bekliyoruz!
İklim krizi Türkiye'yi kuraklıkla vuruyor. Türkiye’nin en büyük ikinci tatlı su kaynağı olan Eğirdir Gölü kuruyor.
Antikapitalistlerin açıklaması:
Dün TBMM Genel Kurul’unda oylanarak kabul edilen Paris Anlaşması bugün Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Ancak karbon salımını azaltma amacı güden anlaşmanın TBMM’de onaylandığı gün Yavuz isimli arama gemisinin Karadeniz’e yeni fosil yakıt kaynakları aramak için açıldığının açıklanması hükümetin uygulamada ne kadar gerçekçi olacağının kanıtı gibi.
Neden şimdi imzalandı?
2015’de imzalanan Paris İklim Anlaşması’nın imzacılarından biri olan Türkiye, anlaşmayı onaylamayarak yürürlüğe koymayan dünyadaki 6 ülkeden biri. Diğer ülkeler de ya petrol üreticisi ya da iç savaş yaşamakta olduğu için güçlü bir hükümetin olmadığı ülkeler: Eritre, Irak, İran, Libya ve Yemen.
Paris Anlaşması’na göre her 5 yılda bir tüm taraflar Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’nda (COP zirveleri) bir araya gelerek taahhütlerine ne kadar sadık kaldıklarını ve hedeflerin nasıl güncellenmesi gerektiğini görüşecekti. Bu zirve 26. COP zirvesine denk geliyordu ancak geçen yıl salgın nedeniyle iptal edilmişti. Ertelenen COP26 zirvesi 1 Kasım’da gerçekleştirilecek ve zirveye Paris İklim Anlaşması’nı onaylamış olan ülkeler katılabilecek. Yani Türkiye’nin anlaşmayı onaylamasındaki ana nedenlerden biri COP26 zirvesine katılabilmek.
Türkiye’nin 6 yıldır anlaşmayı onaylamama nedeni EK-1 denilen zengin ülkeler listesi arasında yer almasıydı. Türkiye ise tarihsel olarak kalkınmakta olan bir ülke olduğu gerekçesiyle İklim Fonu’ndan yararlanma hakkı olan EK-2 listesinde yer almak istiyordu. Türkiye geçtiğimiz haftalarda Almanya, Fransa ve Dünya Bankası’ndan 3 milyar dolar kadar enerjide dönüşüm desteği alma taahhüdüne ulaşınca Paris Anlaşması’nı onaylama kararı aldı. Aynı AB’nin mülteci desteği meselesinde olduğu gibi yine para verilince eleştiriler sona erdi.
Bir başka neden AB’nin ve Paris’e taraf ülkelerin ticaret koşullarına getirdiği çevre ve karbon salımı kuralları. Bu küresel sürecin de dışında kalmanın Türkiye sermayesi açısından imkanı yok. Ayrıca tüm bu kısıtlamaların zorlayıcı bir yönü olmadığı için de Türkiye istediği fon desteğine kavuşunca itirazlarına son verdi. Bu sayede hükümet bir yandan ülkedeki aşırı hava olayları kaynaklı yıkımı iklim değişimine bağlarken öbür yandan Paris anlaşması dışında kalma çelişkisinden de kurtulmuş oldu.
Tüm bunların yanında Türkiye, kamuoyunda çok az destek bulan nükleer santral yapımını da Paris Anlaşması üzerinden meşrulaştırmayı deneyebilir.
Türkiye’nin taahhütleri neler?
Türkiye’nin BM Sekreteryası’na sunulan Niyet Edilen Ulusal Katkı Beyanı’nda, 2012 yılında 430 milyon ton olan toplam sera gazı emisyonlarının, eğer hiç önlem alınmazsa 2030’da 1 milyar 175 tona çıkacağını belirtti ve tahmin üzerinden sera gazı salımını 929 milyon tonda tutacağını taahhüt etti. Bu da artış beklentisinden %21 azaltma anlamına geliyor.
Bu tamamen keyfi olarak belirlenmiş olan yüksek büyüme beklentisine dayanan bir karbon artış tahmini. Bu abartılmış büyüme beklentisi üzerinden azaltım yapacağını duyurdu Türkiye. TÜİK’in 2019 yılında 506,1 milyon ton sera gazı salımı yapıldığı verisini dikkate alırsak gerçeklerle açıklanan hedef arasındaki uçurumun büyüklüğünü görmek mümkün. Yani Türkiye sera gazı emisyonlarını azaltma taahhüdü vermedi, iki katından fazla artırabileceğini söylemiş oldu.
Bu gidişe bakılırsa Türkiye hiçbir şey yapmamasına rağmen 2015’de belirlediği hedefleri tutturabiliyor. Hatta Türkiye “%21 azaltacağız demiştik ama %30-40 azalttık” dahi diyebilir. Üstelik bunu hiçbir termik santralini kapamadan yapabiliyor.
Türkiye’nin aslında COP26’da gerçekçi hedefler üzerinden taahhütlerini güncellemesi ve bu hedeflere nasıl ulaşacağına dair somut bir plan ortaya koyması gerekiyor ama bu konuda henüz kesinleşmiş bir planı bulunmuyor.
COP değil, Paris değil, tek yol mücadele
Kasım’da İskoçya’nın başkenti Glasgow’da başlayacak ve iki hafta sürecek olan zirvede daha şimdiden dünyanın ihtiyacı olan kararların alınmayacağı açıklanıyor.
Dünyanın en büyük ikinci büyük sera gazı salımı yapan ülkesi Çin, Avustralya-ABD-Birleşik Krallık arasında yapılan nükleer denizaltı anlaşması nedeniyle zirveye katılmayabilir. Bu, zirvenin baştan çökmesi anlamına geliyor.
BM’nin geçen ay yayımladığı İklim Değişikliği Sentez raporuna göre, hükümetlerin 2020’nin başından beri ortaya koyduğu yeni ve 2015 yılına göre çok daha radikal karbon salımı azaltım planlarına rağmen, küresel emisyonlar 2030 itibarıyla 2010 seviyelerine göre %16 artacak.
Guardian gazetesine mülakat veren zirveyi örgütlemekle görevli olan yetkililer ise COP26 zirvesinden emisyon hedefleri konusunda fazla bir beklenti içinde olunmaması gerektiğini söylediler.
Yani zirveden Greta Thunberg’in deyimiyle “bla bla bla” başka bir deyişle boş laflar çıkacak. Bu nedenle 6 Kasım’da Glasgow’da, tüm dünyada ve Türkiye’de de sistem değişikliği talep edenler eylemler için sokaklarda olacak.
İstanbul’daki eylemlerin henüz programı açıklanmadı ama ön toplantıları başladı. Yakın zamanda program açıklanacak ve https://www.gezegenicin.org/ sayfasından duyurulacak.
İklim krizini durdurmak için hangi hükümetin hangi anlaşma metnini imzaladığından daha çok sokaktaki mücadelenin yaygınlığı ve kararlılığı önemli. İktidarları Paris anlaşması gibi metinlere imza atmaya zorlayan da sokaktaki mücadelenin gücü. Sokakta ne kadar kalabalık olursak ve iklim krizini durdurmak için süren mücadeleler ne kadar yaygın olursa “Yalan söylemeyin, oyalamayın, harekete geçin!” diyen aktivistlerin sayısı ne kadar çoğalırsa o kadar etkili sonuçlar elde edebiliriz.
Herkesi 6-12 Kasım’da Glasgow’da COP26 zirvesini protesto edenlerle birlikte harekete geçmeye çağırıyoruz. Geç kalınsa da iktidarın iklim anlaşmasını imzalaması iklim krizine karşı mücadele denlerin başarısıdır. Daha kalıcı kazanımlar elde etmenin yolu da mücadeleyi büyütmek.
Biz iklimi değil sistemi kökten değiştir demeye devam edeceğiz.
Balıkçı aktivist Kenan Kedikli yazdı.
Temiz Hava Hakkı Platformu’nun ‘Kara Rapor 2021’ raporuna göre, 2020 yılında 42 şehirde kanserojen hava kirliliği tespit edildi, sadece iki şehirde temiz hava solundu. Hava kirliliğinin en önemli nedeni fosil yakıtlar, özellikle kömür.
Thunberg, iklim aktivistlerine yaptığı konuşmada liderlerin iklim mücadelesi için yaklaşık 30 yıldır birçok vaatte bulunup çok az şey yapmasını eleştirdi.