Faşizm, sıklıkla yanlış kullanılan bir kavramdır. Genel olarak beğenilmeyen her şeye “faşist” yaftası yapıştırmak adeta bir gelenek hâlini almıştır. Oysa faşizm, özel bir örgütlenmenin, kapitalizm içindeki kendine özgü bir biçimin adıdır. Faşizm, tüm demokrasiyi parçalamak üzerine hareket eder, burjuva demokrasisini bile…
En basit hâliyle emek; insanın doğaya karşı verdiği hayatta kalma mücadelesinde uyguladığı her tür düşünsel ve bedensel faaliyettir. İnsanın, doğadaki tüm canlılar gibi ilk çabası hayatta kalma çabasıdır. İnsan, hayatına devam edebilmek için üretim yapması ve bu üretimi önceden tasarlayabilme yeteneğine sahip olması noktasında diğer canlılardan ayrılır. Bu sebeple, insanın doğayla mücadelesi aslında doğayı denetim altına alma mücadelesidir. Marx, emeği her şeyden önce hem insanın hem de doğanın katıldığı ve insanın kendisi ile doğa arasındaki maddi tepkimeleri istediği biçimde başlattığı, düzenlediği ve denetlediği bir süreç olarak tanımlamıştır.
1970’lerin sonlarından 2011 yılına gelinene kadar devrim düşüncesi geçmişte kalmış, modası geçmiş, başarısız olmuş bir düşünce olarak görülürdü. Neoliberalizmle birlikte kapitalizm zaferini ilan etmiş, artık devrimlerin olmayacağı bir dünyanın doğduğunu müjdelemişti. Ancak durum böyle olmadı 2011 yılında önce Tunus, sonra Mısır, sonra çok daha geniş bir coğrafyada sıradan insanların ayaklanması ve mevcut rejimleri devirmeleriyle devrim hayatımızdan çıkmadığını bir kere daha gösterdi.
Cinsiyetçilik en basit hâliyle bir cinsiyet kimliğinin, diğer cinsiyet kimliklerinden üstün olduğunu savunan bir ideolojidir. Sınıflı toplumlardaki işbölümü her zaman cinsiyet ayrımcılığına dayanmıştır. Diğer sınıflı toplumlar gibi kapitalizm de cinsiyetçi bir sistemdir.
1903 yılının Haziran ayında Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi (RSDİP) kongresi toplanır. Kongre, parti içindeki kanatların örgütsel ayrılıkların su yüzüne çıktığı bir havada geçer. Parti üyeliğine ilişkin madde tartışılırken Lenin liderliğindeki kanat ile eski yoldaşı Julius Martov önderliğindeki kanat arasında sert tartışmalar yaşanır. Lenin, partinin merkezi bir yapıya kavuşması gerektiğini, parti örgütlerinin birinde bizzat görev alan ve partiye maddi olarak katkıda bulunanların parti üyesi olması gerektiğini savunurken, Martov daha açık bir parti yapısı öngörmektedir. Kongre’de Lenin’in önerisi çoğunluğu kazanarak kabul görür, Martov ve arkadaşları ise azınlıkta kalırlar. O günden sonra örgüt fiili olarak çoğunluk anlamına gelen Bolşevikler ve azınlık anlamına gelen Menşevikler olarak ikiye bölünür.
Artı-değer veya çeşitli tartışmalarda artık değer olarak adlandırılan kavram Marksizm’in en temel çıkış noktalarından birini oluşturur. Çoğunlukla salt iktisadi bir kavram gibi görünen bu kavram Marx’ın “işçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır” sözüyle ifade bulan aşağıdan sosyalizm anlayışının temelini oluşturur.