Artı-değer veya çeşitli tartışmalarda artık değer olarak adlandırılan kavram Marksizm’in en temel çıkış noktalarından birini oluşturur. Çoğunlukla salt iktisadi bir kavram gibi görünen bu kavram Marx’ın “işçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır” sözüyle ifade bulan aşağıdan sosyalizm anlayışının temelini oluşturur.
Marx, metaların mübadelesinde ortaya çıkan değerin kaynağını araştırmaya soyunur. Diğerlerinden farklı olarak her metada içerilen ve metaya değer katan bir meta olmalıdır. Marx’a göre bu farklı meta işçinin işgücüdür. Metanın değerlenmesinde işçinin işgücünün kullanılması süreci, kapitalizm altında aslında bir gasp süreci olarak işler. Patronların elde ettiği sermaye birikiminin temeli olan kâr ancak işçi sınıfının emek gücünün bir bölümüne el konularak elde edilebilir. İşte emeğin el konulan bu bölümüne artı değer adı verilir.
Marx’a göre kapitalist sistemde bir nesne iki tür değer içerir; kullanım değeri ve değişim değeri. Kullanım değeri o nesnenin, insanların herhangi bir ihtiyacını karşılaması anlamına gelir. Değişim değeri ise malın, alınıp satılabilir bir meta hâline gelmesini sağlayan yani kârın kaynağını oluşturan değerdir. Bu değer, kapitalistlerin işçinin emeğinin bir bölümünü gasp etmesi ile elde edilir.
Bir işçinin günde 8 saat çalıştığını düşünün. İşçi, bu çalışmanın 3 saati boyunca kendi emeğinin karşılığı olan ücret için çalışıyorsa, geri kalan 5 saat boyunca patronun kârı için çalışır. Kapitalistler sürekli birbirleri ile rekabet etmek zorunda oldukları için artı değer gaspını arttırmayı denerler. Bunu iki türlü yaparlar. Ya işçinin çalışma süresini arttırarak; gerekli emek zamanını sabit tutup artı değer üretilen zamanı arttırırlar, ya da emek süresini sabit tutarak artı değer için ayrılan zamanı arttırırlar, yani işçilerin ücretlerinde ve yaşam şartlarında düşüş yaşanır. Bu yöntemlerden birincisine mutlak artı değer, ikincisine ise nisbi artı değer adı verilir.
Kapitalist sınıf bu sebeple sürekli olarak artı değer arttırma yöntemlerini devreye sokar. Sistemin görece istikrar sağladığı, işçilerin çeşitli haklar ve güvenceler sağladığı dönemlerin hepsini bu hakların tırpanlanması süreci takip eder. Örneğin kapitalizmin 1945-1970 arası yaşadığı görece istikrarlı ve işçi örgütlerinin çok güçlü olduğu, dolayısıyla geniş haklar elde edebildiği dönemi, 1980’ler ve 1990’larda artı değeri maksimize etmek işçi sınıfının tüm örgütlü yapılarını dağıtmaya çalışan neoliberalizm takip etmişti. Neoliberalizmin 2008’den itibaren girdiği krize ise kapitalizmin yanıtı daha derinleştirilmiş bir neoliberalizm oldu. Emeklilik yaşının yükseltilmesi, güvencesiz çalışma biçimlerinin yaygınlaşması gibi olguların temelinde işgücü gaspının arttırılması yani artı değerin arttırılması çabası yatıyor.
Artı değer, kapitalist üretim ilişkisinin sürmesini sağlayan en temel olgu. İşçi sınıfının gasp edilen işgücü olmadan kapitalist sistemin varlığını sürdürmesi mümkün değil. Bu, aynı zamanda bu ilişki biçimine son verebilecek olan temel sınıfın da hangi sınıf olduğunu gösteriyor. Kapitalizmde zenginliğin yaratıcısı olan işçi sınıfı, bu sisteme de son verebilecek olan kapasiteye sahip.