Orlando'da yaşanan katliamın uzaklarda bir yerde yapıldığı gibi bir algıya kapılmak yanlış olur; LGBTİ+'lere hayat hakkı tanımayan zihniyet bundan önce de vardı, şimdi de var, aramızda, içimizde, yerli ve milli koalisyonunun katkılarıyla daha da güçleniyor, yeni Orlandolar tehditleri savuruyor.
İstanbul'da düzenlenecek olan LGBTİ+ Onur Yürüyüşü'ne karşı tehditlerin sonu gelmek bilmiyor. Birkaç gündür Müslüman Anadolu Gençliği ve benzeri birkaç örgüt, her türlü homofobik nefret söylemiyle Onur Yürüyüşü'nü karşı eylem çağrısında bulunuyordu. Bugün bu kervana Alperen Ocakları adındaki faşist örgüt de katıldı.
Alperen Ocakları Vakfı İstanbul İl Başkanı Kürşat Mican, "Değerlerimiz hiçe sayarak alay edercesine bizimle dalga geçiyorlar. Sayın devlet yetkilileri bunlarla bizi uğraştırmayın. Ya gereğini yapın ya da biz gereğini yapacağız. Biz her şeyi göze aldık, direkt yürüyüşü engelleyeceğiz" dedi.
Bu faşistlerin yürüyüşü nasıl engelleyeceklerini biliyoruz. Dahası, bu faşistlerin hangi geleneğin temsilcileri olduğunu da biliyoruz. Bunlar, çıkardıkları yasalarla sadece eşcinsel ilişkiyi değil, öpüşme, sarılma, kucaklaşma gibi en insanî, hepimizin en fazla ihtiyaç duyduğu eylemleri bile ölüm kamplarına gönderen Nazi zihniyetinin temsilcileridir. Ölüm kamplarında LGBTİ+'lere ters pembe üçgen takılıyordu ve bunlar hiyerarşide en alttaki mahkûmları temsil ediyorlardı. Hem LGBTİ+, hem de Yahudi olanlar hariç elbette Bu ölüm kamplarında "Ari ırkın değerlerine, geleceğine zarar verdikleri" gerekçesiyle on binlerce LGBTİ+ katledilirken, Hitler, üçten fazla çocuk doğuran kadınlara madalya takıyordu.
Stalinist Sovyetler Birliği'nde de durum farklı değildi. İktidarı ele geçiren bürokrasi, 1930'lardan sonra LGBTİ+ olmanın Sovyetlere düşman olmakla eşanlamlı olduğunu söylemeye başladı. Adalet Komiseri Nikolai Krylenko, 1936 yılında 20 yıllık sosyalizmin ardından hiçbir insanın eşcinsel olması için bir sebep kalmadığını ve eşcinsel olmakta ısrar edenlerin 'sömüren sınıfların kalıntıları' olduğunu ve böylece 5 yıllık ağır çalışma cezasını hak ettiklerini söylemişti. Öte yandan, yine belli bir sayıdan fazla çocuk doğuran kadınlara, Sovyetler Birliği'nde de madalya takılıyordu.
Bunlar gibi daha sayısız örnek saymak mümkün. LGBTİ+'ler kapatıldıkları toplama kamplarına, akıl hastanelerine rağmen verdikleri son derece zorlu, her ânı ölümle burun buruna geçen mücadeleyle varlıklarını kabul ettirdiler. Ama yine de homofobik nefret saldırılarının arkası kesilmiyor. Türkiye'de de gün geçmiyor ki, bir LGBTİ+ bir nefret saldırısının kurbanı olmasın, nefret söylemleri medyalarda yer almasın.
Unutmamak lazım ki, bir kişinin bile özgür olmadığı bir ortamda, kimse özgür olamaz. O bir kişinin kısıtlanan özgürlüğü, diğer herkesin başında sallanan demokles kılıcıdır. Düzene yönelik en küçük bir "hatasında" o kılıç kafasına inmeye hazırdır çünkü.
Bugün Türkiye'de Kürtler, Aleviler, işçiler, hani çocuk doğurmayınca "yarım" olan kadınlar, bütün ötekiler, Türk/Müslüman/Sünni/Erkek tekçi devletin çizdiği sınırların dışında kalan herkes bir şekilde eziliyor. AKPCHPMHP tarafından kurulan yerli ve milli koalisyon, yerli ve milli olmayan, yani kendi tekçi politikalarına biat etmeyen herkesi ötekileştiriyor, nefret objesi haline getiriyor.
LGBTİ+ Onur Yürüyüşü'ne saldıracakları tehdidini savunan Nazi artıklarının, bu cüreti AKP liderliğindeki yerli-milli koalisyonundan aldığına şüphe yok. Ve yine bir an bile unutmayalım ki, bu savrulan tehdit sadece LGBTİ+'lere yönelik değildir. Özgürlüklerden birinin bile zarar görmesi, hepimizin özgürlüğüne indirilen bir darbedir. Bunu engellemenin tek yolu, hem yerli-milli koalisyonu destekli Nazi artıklarının karşısına hem de din referanslı olan veya olmayan homofobik nefretin karşısına bütün ezilenlerin birlik olup çıkmasıdır.
Vardık, varız, var olacağız!
Atilla Dirim