Gökçeada'daki Özel Rum Okulu'nun açılışı esnasında yaşananlar, bana Theresienstadt'ı hatırlattı. Burası, bugün Çek Cumhuriyeti sınırları içinde kalan bir şehirdi ve Naziler tarafından 1940'lı yıllarda bir toplama kampı olarak kullanılmıştı. İlk bakışta diğer toplama kamplarından bir farkı yok gibiydi. Ölüm ve felaket burada da kol geziyordu.
En fazla 7-8.000 kişinin yaşayabileceği kampa, bunun on katından fazla insan doldurulmuştu. Gıda sıkıntısı korkunç boyutlardaydı ve her gün yüzlerce insan açlıktan can veriyordu. Burası bir imha kampı değil, bir aktarma kampıydı. Avrupa'nın her yerinden getirilen Yahudiler burada bir süre tutuluyor, zorla çalıştırılıyor ve ölüme gönderiliyordu. Kampta üzerinde Yahudiliğe dair simgelerin yer aldığı ve makbuz adı verilen paralar kullanılıyordu. Üzerinde "Bu makbuzun sahtesini yapan, tahrif eden, sahte veya tahrif edilmiş makbuzları dolaşıma sokanlar, en ağır şekilde cezalandırılacaktır" yazıyordu, ancak bu aslında trajik bir şakaydı, çünkü sıradan bir Nazi askeriyle göz göze gelmenin cezası bile ölüm olabiliyordu.
Ancak bu kampı diğerlerinden ayıran çok önemli bir özelliği vardı: Burası, bir aynı zamanda "göstermelik" bir toplama kampıydı. Kampın belirli yerlerinde bulunan nispeten güzel evlere Naziler tarafından "önemli" görülen kişilere yerleştiriliyordu, nispeten daha "normal" bir hayat hüküm sürüyordu ve Naziler burada çektikleri propaganda filmleriyle dünyayı toplama kamplarının aslında abartıldığı kadar korkunç yerler olmadığına inandırmaya çalışmakta kullanılıyorlardı. Ama Theresienstadt'a giren bütün Yahudilerin son durağı eninde sonunda Auschwitz ölüm kampı oluyordu.
Bütün bunların bugün Gökçeada denilen İmroz ile ne ilgisi olabilir? Geçtiğimiz günlerde adada yıllar sonra Özel Rum Lisesi açıldı. Malûm, İmroz'un Lozan Anlaşması'yla Türkiye'de kalmasından sonra yerli Rum halkı için zifiri karanlık günler başlamış. Güya özerk bir yapıya sahip olacaklarmış ama 1927'de çıkartılan bir kanunla özerklik ortadan kaldırılmış, Rum okulları devletleştirilmiş. Sonra Varlık Vergisi felaketi yaşanmış, Rumların mal alması ve satması zorlaştırılmış, adaya gönderilen Türk yerleşimcilerle huzur bozulmuş.
1951'de adada tekrar Rum okullarının açılmasına izin verilmiş, ancak 1958'den sonra Kıbrıs meselesi yüzünden durum tekrar değişmiş. 1964'te Rum uyruklu İmrozlular adadan ve ülkeden kovulmuş; yanlarına sadece 20 kilo eşya ve 20 dolar para almalarına izin verilmiş. Sonra adaya yarı açık bir cezaevi kurulmuş; adaya gönderilen mahkûmların her türlü gasp, tehdit vb. davranışlarına göz yumulmuş, daha doğrusu, bu davranışlar desteklenmiş. da halkı canından bezmeye yüz tutmuşken, birden adada üretim çiftliği kurulmasına karar verilmiş ve sudan ucuz fiyatlara toprakları ellerinden alınarak ada halkı göçe zorlanmış.
1970'de adanın binlerce yıldır İmroz olan adı Gökçeada yapılmış ve ülkenin her yerinden yerleşimciler zorunlu iskânla adaya yerleştirilmiş. Sonuçta da adada sadece bir avuç Rum kalarak, binlerce yıllık bir tarih, kültür, yaşam yok edilmiş.
Ve aradan yıllar geçtikten sonra, adada yeniden bir Özel Rum Ortaokulu ve Lisesi açıldı. Açılışa MHP'li belediye başkanından başlayarak, ne kadar önemli kişi varsa, tümünün katıldığını görüyoruz. Elbette İstiklal Marşı ile başlamış tören, "sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal …"
Onlarca önemli kişinin boy gösterdiği okulun öğrenci sayısı ise ortaokulda 5 (yazıyla beş), lisede de 6 (altı), yani toplamda 11 (on bir) öğrenciyle eğitim öğretim yılına başlamış. Sadece 11 öğrenciyle! Oysa aynı okul 1954 yılında açıldığında, 180 öğrencisi varmış.
Sadece 11 öğrencisi bulunan okulun görkemli açılış töreninde bir konuşma yapan Milli Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürü Ömer Faruk Yelkenci, "Bu hak verilmezse ne olur? Hemen bir empati yapıyorum. Komşumuz Yunanistan’daki, Batı Trakya’daki Türk soydaşlarımız orada bu haktan faydalanamamış olduğunda bizim canımız nasıl yanarsa, burada da aynı şekilde Rum vatandaşlarımızın canı yanar. Bir Rum vatandaşımızın bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşından hiçbir farkı yoktur" demiş. Bu sözlerin ne anlama geldiği açık değil mi? Yelkenci, Rumların Batı Trakyalılara karşı bir rehine olarak tutulduğunun kendi ağzıyla itiraf etmiş. Üstelik bir Rum vatandaşın bir TC vatandaşından farkı yok demesi de bir başka itiraf aslında. Bir Rum'un bir başka TC vatandaşından neden farkı olsun ki? Rumlar zaten TC vatandaşı! Yunan vatandaşlarını ise yıllar önce 20 kilo eşya ve 20 dolarla sürmüşlerdi çoktan.
Uzun lafın kısası, bu okul bana Theresienstadt'ı hatırlattı. Dışarıdan bakan gözleri kandırmak için düzenlenen bir gösteriden, bir şovdan başka nedir ki bu? Arada beyan edilen iyi niyetlerin, sarf edilen güzel sözlerin ne anlamı olabilir, bu okulda neden toplamda sadece 11 öğrenci bulunduğu açıklanmadan? Tarihsel olarak Rumların yaşadığı yerde, artık neden Rum kalmadığı anlatılmadan? Biz size zulmettik, binlerce yıllık topraklarınızdan sürüp attık, malınızı mülkünüzü yağmaladık, sadece bir avuç kaldınız, bu devlet, bu halk bu utancı daha fazla taşımamalı, verdiğimiz maddi manevi zararları ortadan kaldıralım, lütfen bizi affedin demedikçe, bu okulun bir Theresienstadt'dan ne farkı olabilir?
Naziler tarihin çöplüğüne gönderileli çok oldu; bizde de bir avuç Rum'a bahşedilen okulun açılışında dahi onlara tehditler savuran zihniyet elbette aynı yeri boylayacaktır.
Atilla Dirim