Syriza ve devlet (Alex Callinicos)

12.02.2015 - 13:58

İngiltere'de mücadele eden Sosyalist İşçi Partisi'nin (SWP) önde gelen üyelerinden Alex Callinicos, Syriza'yı iktidara taşıyan dinamikleri ve partinin bundan sonra karşı karşıya kalacağı çelişkileri yazdı:

Geçtiğimiz ay Yunanistan’da radikal sol parti Syriza’nın elde ettiği seçim zaferinin tarihsel önemini abartmak zor. Yunanistan’da sol daha önce de iktidara yaklaşmıştı. İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda şiddetli Alman işgaline karşı yürütülen direnişte Komünist Parti’nin oynadığı rol, onun geniş bir ulusal koalisyonun başına geçmesini sağlamıştı. İngiltere ve daha sonra ABD’nin monarşiyi yeniden iktidara getirmek için müdahale etmesi kanlı bir iç savaşa neden oldu. 1960’ların başlarında öğrencilerin eylemleri ve işçilerin grevleri, monarşiye karşı çıkan kitle hareketine güç verdi. Yine Komünist Parti (KKE) çok etkiliydi. Nisan 1967’de ordu, solun zaferini engellemek için iktidara el koydu.

Bugün KKE’deki bir dizi bölünmeden doğan bir parti hükümette. Daha önceki sol hareketler ezilmişken, Yunan sermayesi ve uluslararası sermaye onun yaşamasına izin verecek mi? Geçtiğimiz hafta Guardian’da Paul Mason, Syriza’nın zaferini, büyük oranda lideri Alexis Çipras’ın karizmasının “profesyonelliğinin ve disiplininin” sonucu olarak tasvir etti. Ancak sosyal ve siyasal depremlerin kökleri çok daha derinlerde yatar.

Yunan toplumu neoliberal çağa girdiğinde işgal, iç savaş ve diktatörlüğün travmalarıyla zaten parçalanmış durumdaydı. Geçtiğimiz 30 yılda ise hem merkez sol (Pasok) hem de merkez sağ (Yeni Demokrasi) hükümetleri altında Avrupa’daki en şiddetli sosyal mücadeleleri deneyimledi. “Troyka”nın emriyle vahşi bir kemer sıkma rejimi dayatılmasına cevap olarak, bu mücadeleler 2010-12’de zirveye ulaştı. Avrupa Komisyonu, Avrupa Merkez Bankası ve Uluslararası Para Fonu’na Troyka adı veriliyor.

Çalkantı

Şehir meydanlarının işgali ve kitlesel gösterilerin yanı sıra, yapılan 32 genel grev, Yunanistan’ı bir çalkantıya sürükledi. Syriza’nın sadece iki yılda, görece marjinal bir partiden iktidara yürüyen bir partiye dönüşmesi bu kitle hareketlerinin bir sonucuydu. 1980’lerden beri Yunan siyasetinde egemen olan Pasok’un toplumsal tabanı yok oldu. Mayıs ve Haziran 2012’de yapılan seçimlerde, Syriza kentli işçi sınıfının ana partisi hâline geldi. Ancak yoğun bir korku kampanyası sayesinde, Antonis Samaras’ın başında olduğu Yeni Demokrasi seçimlerden az farkla birinci çıktı ve kemer sıkma politikaları yanlısı bir hükümet daha kurabildi.

Uygulanan kemer sıkma politikaları, Yunanistan’ın, hiçbir gelişmiş kapitalist toplumun 1930’lardan beri yaşamadığı büyük bir maddi eziyete katlanmasına neden oldu. Bu durum seçimdeki dengenin sola doğru kaymasına yol açarken, Altın Şafak faşistlerine ve Samaras’ın devlet televizyonu ERT’yi kapatmasına karşı yürütülen mücadeleler de bu duruma katkıda bulundu.

İşçi ve öğrenci hareketlerinde önemli etkisi olan KKE ve Antikapitalist Sol Cephe'nin (Antarsya) de içinde bulunduğu radikal solun toplam oyu neredeyse %42,5’a ulaşıyor. Syriza, kemer sıkma politikasının en kötü sonuçlarını tersine çevirmeyi hedefleyen önlemlerin olduğu bir program öneriyor. Ancak yeni hükümet stratejik bir sorunla karşı karşıya. Yunanistan, birbiri ardına gelen hükümetlerin 2010-12 döneminde Avrupa Komisyonu ile imzaladığı “mutabakat metni”nin dayattığı, kemer sıkma politikalarının deli gömleğiyle bağlanmış durumda.

Daha önceleri Syriza, Yunanistan’ı avro bölgesi içinde tutarken, bu mutabakatı yırtıp atacağını söylüyordu. Yakın zaman önce parti sözcüleri —örneğin yeni maliye bakanı Yanis Varoufakis— mutabakat metnini rafa kaldırma sözünden vazgeçtiler. Bunun yerine, Yunanistan’ın borcunu ödediği şartların yeniden müzakere edilmesi üzerinde duruyorlar. Pek çok anaakım ekonomist de bu fikri destekliyor. Milli gelirinin %175’ine ulaşan Yunanistan’ın kamu borcunun, ödeyebilmek için çok fazla olduğu geniş bir çevrede kabul görüyor.

Sorun şu ki, bu görüş, Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker, Almanya Başbakanı Angela Merkel ve AB’deki diğer egemen kişiler tarafından kesinlikle reddediliyor. Alman egemen sınıfı için kemer sıkma politikaları, yüksek ihracat ve düşük enflasyona dayalı ekonomik modelini korumasının bir yolu. Avrupa Merkez Bankası’nın son dönemde verdiği parasal gevşeme –uygulamada avro bölgesi ekonomisini canlandırmak için para basmak– politikalarına başlama kararı Merkel için siyasi bir yenilgiydi.

Merkel, Yunanistan’a verilecek bir tavizin, Avrupa’da başka yerlerde de kesinti politikalarının gevşetilmesi yönünde taleplere neden olacağından endişeleniyor. İspanya’da yükselen yeni parti Podemos, Syriza örneğini takip etmeyi amaçlıyor. Portekiz, İtalya ve hatta Fransa’daki daha anaakım siyasetçiler ise Almanya’nın avro bölgesindeki kontrolünün zayıflamasını mutlulukla karşılarlar. Yani Çipras hükümeti çok güçlü dış basınçlarla karşı karşıya bulunuyor. Bunların üstesinden nasıl gelebilir?

Ele geçirme

Syriza’nın solunun önde gelenlerinden Marksist siyaset kuramcısı Stathis Kouvelakis, kısa zaman önce “Yunanistan’da Gramscici-Poulantzascı seçeneğin doğrulanmasını, yani iktidarın seçimle ele geçirilmesini ancak bunun sosyal mobilizasyonlarla birleştirilmesini görüyoruz” dedi.

“Devlet içeriden ve dışarıdan, yukarıdan ve aşağıdan ele geçirilmelidir” diye devam etti. Bir diğer Yunan Marksist siyaset kuramcısı olan Nicos Poulantzas, 1970’lerin sonunda “devletin içindeki bir mücadele”yi savunmuştu. Bu, “devletin iç çelişkilerini keskinleştirme, devletin köklü bir dönüşümünü sağlama amacı güdecek” ve “tabandaki yeni doğrudan demokrasi yapılarıyla” desteklenecekti. Böyle bir stratejide iki hata var.

İlk olarak “devletin iç çelişkilerinin” sınırları vardır. Özellikle, varlığını sürdürebilen bir kapitalist devlet, eski düzeni korumaya devam etmek için baskıcı aygıtlara –ordu, polis, güvenlik ve istihbarat servisleri– ihtiyaç duyar. Devrimci Marksistlerin –Lenin veya Troçki kadar Antonio Gramsci de buna dâhildir– savundukları her zaman daha farklıydı. Devletin bu baskıcı çekirdeğine karşı koymanın tek yolu, işçilerin mücadeleleri sırasında ortaya çıkardıkları alternatif iktidar biçimleridir.

Bu da ikinci bir soruna yol açar. Sol hükümetlerin tipik davranışı, hem kendi otoritelerini korumak hem de egemen sınıfla yürüttükleri pazarlıkta manevra kabiliyetlerini arttırmak için böyle süreçleri bloke etmektir. Örneğin Şili’de Salvador Allende’nin Halk Birliği hükümeti, Eylül 1973’teki askeri darbeye doğru giderken, işçi sınıfı aktivistleri tarafından yaratılan koordinasyonlar olan “kordonlar”ın kurulmasından işçileri vazgeçirmeye çalıştı.

Halk bir Çipras hükümetini beklerken, 2012’nin başlarından itibaren Yunanistan’daki grevlerin ve eylemlerin düzeyinde keskin bir düşüş yaşandı. Syriza destekçileri, Mayıs 2013’te kemer sıkma karşıtı hareketi yeniden başlatabilecek olan bir genel öğretmen grevini bloke etti. Kouvelakis itiraf ediyor; “uzatmalı karşılaşma durumlarında birlikte savaşabileceğimiz güçlü ve istikrarlı madun sınıf örgütlenmelerine sahip değiliz.”

Yeni hükümetin sıra dışı temeli, yani sağcı, kemer sıkma politikaları karşıtı Bağımsız Yunanlar (Anel) partisiyle yapılan koalisyon, eylemlerin daha da azabileceği yönünde bir işaret sunuyor. Mason, Anel ile koalisyon kurma kararını, mecliste çoğunluk sağlamaktan iki koltuk geride kalan Syriza’nın “istikrarlı bir hükümet kurmasının” bir yolu olarak haklı görüyor. Ancak “Syriza, kemer sıkma önlemlerine karşı çıktığı her ekonomik önlemde 15 komünist milletvekilinin desteğine veya çekimserliğine güvenebilirdi” diyerek kendi argümanını zayıflatıyor.

Bu koalisyon sadece gereksiz değildi, aynı zamanda Kouvelakis’in sözleriyle “sağcı, devlet aygıtının ana çekirdeğini korumaya özel olarak önem veren bir parti”yi de hükümet ortağı yaptı. Yunanistan’ın büyük armatörleriyle bağlantılı bir homofobik ve antisemitist olan parti lideri Panos Kammenos şimdi savunma bakanı olarak bu çekirdeğin bir bölümünün başında bulunuyor. Onun varlığı, ırkçılık karşıtı eylemcilerin çabaladıkları, “yerli” Yunanlarla göçmen işçiler arasında birliği kurmayı güçleştirecek.

Aynı zamanda polisin içinde pek çok Altın Şafak üyesi olduğu biliniyor. Liderlerinin hapse atılmasına rağmen, Altın Şafak yok olmaktan çok uzakta. 2012’deki seçimlere göre küçük bir düşüş yaşayarak, 2015 seçimlerinde oyların %6,28’ini aldı ve üçüncü parti oldu.

Sonuç olarak Syriza hem içte hem de dışta güçlü düşmanlarla karşı karşıya. Onların üstesinden, bakanlarının cazibesi veya müzakere etme yeteneği sayesinde gelmeyecek. Yunanistan’daki solun gücü, 2009-12’de patlayan kitle hareketinin canlanmasına ve daha da gelişmesine bağlı. Devrimci sosyalistler yeni hükümetin zaferini kutlamalı ve onun attığı ilerici adımları desteklemeliler. Ancak bütün Yunan radikal soluna, işçi sınıfının öz örgütlenmelerini, güvenini ve savaşçılığını ne kadar destekleyebildiği üzerinden değer biçilecek. Kemer sıkma önlemlerine son verecek güç de burada yatıyor.

Alex Callinicos

(Socialist Worker'dan Onur Devrim Üçbaş çevirdi)

- Kuruluşundan bugüne: Syriza'nın yükselişi

- Yunan sosyalist anlattı: “Çipras ya yeni bir memorandum yaratacak ya da Yunanlılara yalan söyleyecek”

- Panos Garganas: “İşçi sınıfı aktivistlerinin çoğu Syriza’nın solunda duruyor”



Bültene kayıt ol