“Lenin'in örgütü mücadelecidir. Militandır. Disiplinlidir ama aynı zamanda demokratiktir. Tartışmadan karar almaz ama karar aldıktan sonra uygular.
DSİP, Lenin'in örgüt anlayışı doğrultusunda hareket eden bir örgüttür. Ülkedeki gündemi oluşturan bütün politik gelişmelere işçi ve emekçi sınıfların açısından müdahale eder. Hatalar da yapar. Hatalarından en kısa zamanda öğrenmeye ve kendisini yenilemeye çalışır.”
Sosyalist İşçi geleneğinin Türkiye’deki kurucusu Doğan Tarkan, 2010 yılında DSİP’in Lenin’den öğrendiklerinden süzerek inşa etmeye çalıştığı örgütü böyle tanımlamıştı. Öncelikle herkesin “yanılmaz” olduğunu ilan ettiği bir dönemde Doğan’ın yazdığının hakkını vermek gerekir. Devrimci partiler, dünyanın tüm sırrını çözmüş bilge insanlardan oluşan birer aygıt değildir. Dinamik, canlı tartışmalarla şekillenen ve dünyayı değiştirme çabasında her gün kendini yeniden örgütlemek zorunda olan yapılardır.
Sıkça düşülen hatalardan biri dünyayı devrimci partilerin değiştireceğinin iddia edilmesidir. Bu düşünce bilinçli devrimcilerin, “işçi sınıfı adına” dünyayı değiştirebileceklerini öngörür ve bunun adı ikameciliktir. Biz sosyalistler, dünyayı değiştirebilecek temel gücün işçi sınıfı olduğunu savunuruz ve Marx’ın dediği gibi işçi sınıfının kurtuluşu ancak kendi eseri olabilir.
Peki, dünyayı değiştirme yeteneğine sahip değilse devrimci bir partiye niçin ihtiyacımız olsun?
Çağların pisliğinden kurtulmak
Karl Marx, bir devrimin sadece işçi sınıfının kurtuluşunun tek yolu olduğu için değil aynı zamanda işçilerin “çağların pisliğinden” kurtulmasının ve yepyeni bir dünya inşa edebilmesinin tek yolu olduğu için de gerekli olduğunu söylemiştir. Kapitalizm ve ondan önceki sınıflı toplumlar, sınıf iktidarının bir gereği olarak bir dizi egemen fikir ortaya atmışlardır. Milliyetçilikten ırkçılığa, LGBTİ+ düşmanlığından cinsiyetçiliğe kadar bir dizi fikir egemen sınıfların egemenliklerini sürdürebilmelerini sağlamak için kullanışlı olmuştur. Elbette karşı çıkışlar olmuştur ancak egemen fikirler toplumun en derin hücrelerine kadar işlemiştir ve işçi sınıfı da bu fikirlerden muaf değildir.
Devrimci bir partinin inşasına tam da bu fikirlerin işçi sınıfı saflarında yayılmasıyla mücadele etmek için ihtiyacımız var. Kapitalizm altında insanların bilinçleri eşitsiz gelişiyor, bu basitçe aldıkları eğitimle, okudukları okullarla ilgili değildir. Mücadele eden işçiler arasında da dünyayı değiştirmenin çok da mümkün olmadığını, hatta arzu edilebilir olmadığını, vatanı örneğin göçmenlerden kurtarmanın daha önemli olduğunu üstelik bunu yaparken de kadınların ve LGBTİ+’ların pek de bu işlere karışmaması gerektiğini düşünenler olabilir.
Devrimci bir parti, işçi sınıfı içindeki bu egemen fikirlere taviz vermez. Tam da bu yüzden devrimci bir parti işçi sınıfının bütününün değil, mücadelede en öne çıkan işçilerin ve aktivistlerin partisidir.
Kitle hareketi ve işçi sınıfının gücü
İşçi sınıfı mücadelesinden bahsederken bunu ekonomik mücadelelerle sınırlamaz. Sınıf mücadelesi, pek çok farklı biçimde ortaya çıkabilir. Günümüzde dünyanın dört bir yanında Filistin’in özgürlüğü için mücadele edenler, aşırı sağın yükselişine karşı sokaklara dökülenler, grevler örgütleyenler, göçmelerle dayanışma ağları inşa edenler, LGBTİ+’ların ve kadınların özgürlüğü için mücadele edenler, iklim krizine karşı ses çıkaranlar da işyerlerinde grev örgütleyen, ücret artışı için sokağa çıkanlar kadar sınıf mücadelesinin önemli ve vazgeçilmez parçalarıdır.
Ancak bu mücadelelerde yer alanların da önemli bir kısmı devrimci fikirleri benimsemez. Hareket içinde yer alan reformistler genellikle ılımlılık önerirler, daha “devrimci” görünen bazı anlayışlarsa sınıfın yerine harekete geçen bir “militanlık” önerirler. Devrimci sosyalistlerin buradaki farkı, kitle hareketine ve işçi sınıfının dünyayı değiştirebilme gücüne yaptıkları vurgudur. Devrimci fikirleri savunanların sayısı genellikle bu hareketler içinde azınlıktadır fakat bu fikirleri savunanlar aynı çatı altında örgütlenmezlerse reformist ve ikameci fikirlere karşı mücadele etmek mümkün olmaz.
Buhar ve piston
Devrimci bir parti, o andaki hareketten öğrenir ama deneyimi bununla sınırlı değildir. Öğrendiklerini uluslararası bir sınıf olan işçi sınıfının tüm dünyadaki mücadele tarihinden beslenerek değerlendirir. Dolayısıyla devrimci bir parti bütün bu mücadelelerin hafızasını tutmayı ve hafızayı mevcut hareketlere yön verme konusunda harekete geçirmeyi önemser.
Kitle hareketlerinin ortaya çıkışı kaçınılmazdır. Bunu defalarca gördük. 2010’lu yılların başında Arap ülkelerinde başlayan devrimci süreçler yıkılmaz denilen diktatörleri arka arkaya götürdü. Ancak devrimci fikirlerin, devrimci partilerin zayıf olduğu bir ortamda bu devrimler yenilgiye uğradı, giden diktatörlerin yerini benzerleri aldı.
Devrimciler için kitle hareketi her şeydir ancak devrimci partilerin yokluğunda bu kitle hareketinin yenilgisi de kaçınılmazdır. Lev Troçki’nin sözleriyle ifade edecek olursak: “Partiler ve liderleri… bağımsız kurucu unsurlar değildirler, ama sürecin oldukça önemli unsurlarıdır. Kitlelerin enerjisi örgütlenmediğinde, buhar piston kutusuna girmeden dağılır. Fakat şeyleri harekete geçiren piston ya da kutusu değil, buhardır.”
Birlikte, öğrenip birlikte değiştirelim
DSİP, bu fikirler doğrultusunda dünyayı değiştirmek için birlikte örgütlenen sosyalistlerden oluşuyor. Kapitalizmin altüst oluşu için çok daha fazla kişinin devrimci fikirlere kazanılması gerekiyor. Karşımızda gayet merkezi bir biçimde örgütlenen acımasız bir egemen sınıf var, bizim de bunun karşısında merkezi ve demokratik bir şekilde örgütlenmeye ihtiyacımız var. Bunu yaparken ırkçılığa, cinsiyetçiliğe, milliyetçiliğe, göçmen düşmanlığına, ezen ulus kibrine, LGBTİ+’fobiye kısacası hiçbir egemen fikre taviz veremeyiz.
Kapitalizme, kapitalizmin ortaya çıkardığı bütün pisliklere karşı mücadele etmek için DSİP’e katılın! Birlikte örgütlenip, birlikte öğrenip, birlikte değiştirelim!
Can Irmak Özinanır
(Sosyalist İşçi)