Yunanistan'da krizin faturasını emekçi sınıflara ödetmeye kalkan memorandum partileri çöktü, radikal sol ittifak Syriza iktidara geldi. Sosyalist İşçi Partisi'nden (SEK) Kyriakos Banos ile seçim sonuçlarını ve önümüzdeki dönemin mücadelelerini konuştuk.
Marksist.org'un Banos ile röportajı şöyleydi:
2008 krizinden sonra Syriza'nın iktidara taşınmasını sağlayan ana değişim olgusu neydi? Şimdi iktidara gelen Syriza, seçmeninin taleplerine nasıl cevap verecek? Sizin ANTARSYA olarak Syriza'dan beklentileriniz neler?
Biz ANTARSYA olarak, krizden doğan mağduriyetlerden dolayı gerçekleşen saldırıların nerelere yöneldiğine baktık. Yıllardır kemer sıkma politikalarına karşı, kapanan hastanelere ve okullara karşı, mültecilerin verilmeyen evrakları için ve daha birçok alanda mücadele ettik.
Öncelikle Syriza ‘memorandum ve kemer sıkmaya hayır’ dediğinde onu destekledik; fakat kemer sıkmaya karşı olmak bizim için bir slogandan daha fazlasını ifade ediyor. Bizim için ana soru, memorandumdan önceki yaşamımıza geri dönebilecek miyiz? Bunun için de memorandumun piyasalar ve ücretler için ne anlama geldiğini anlamak gerekiyor. Bu değişim, sağlık ve eğitim sistemi başta olmak üzere, insanların gündelik yaşantılarını derinden etkiledi.
Şu an en büyük hareket ‘işlerimizi geri istiyoruz’ sloganı ile gerçekleşiyor. Biz bunun ile birlikte Syriza'yı sadece sözlerini tutması için değil aynı zamanda tüm muhafazakârların, sosyal demokratların baskılarını üzerimizden, işçi sınıfının üzerinden atması için de zorlayacağız. Bu, sadece ekonomik nedenlerden değil, demokratik nedenlerden ötürü de çok önemli. Mültecilerin yaşadığı toplama kamplarına karşı ne yapılacak? Biz onların kapanmasını istiyoruz. Vatandaşlık hakkı olmayan ikinci nesil mülteciler ile ilgili nasıl bir politika izlenecek? Bugün bu ülkede devlet gerekli evrakları vermediği için 300 bin oturma izni olmayan yasadışı mülteci var. Bunun nedeni ekonomik olmaktan çok siyasi. Peki savaş mültecilerine ne olacak? Her gün daha çok insan Yunanistan sınırına geliyor ve Yunan hükümetlerinin yaptığı şey Türkiye ile aralarına duvar örmek oluyor.
Sorun sadece duvar ile de sınırlı değil. Bu 5 yıllık krizin faturası da mültecilere çıkarıldı. 2008’den beri Yunan hükümeti, insanların algılarını büyük yatırım hayallerine çekmeye çalıştı. Sürekli, Kıbrıs’ta bulacakları petrolden Ege’deki doğalgaza, bir sürü yatırım hayali ile insanları oyaladılar. Yunanistan, Kıbrıs ve İsrail üçgeninde anlaşmalar imzalarken bunun yanında ırkçılık kartını oynadılar. Irkçılığın yanında milliyetçilik kartını da oynadılar. Türkiye’nin öteki ve düşman olarak görülmesine devam ettiler. Yunan hükümeti, krizin faturasını işçi sınıfının sırtına yıktı. Savaş tehdidini canlı tutarken İsrail hükümeti ile açıktan işbirliği yaptı. Biz Syriza’dan, gündelik hayattaki söylemlerden başlayarak, mesela yoksullar için daha az vergi, okulların ve hastanelerin açılması gibi taleplerden başlayarak yeni bir siyaset anlayışını getirmesini istiyoruz.
Herkes için güvenlik, kriz zamanında artan ev fiyatlarının düşmesi, kemer sıkmanın sadece ekonomik getirilerine değil siyasi getirilerine de karşı savaşılmasını istiyoruz. Yunanistan’da ‘Göçmenler, mülteciler bizim işlerimizi alıyorlar, krizin sorumluları onlardır’ söylemi çok yaygındı. Ama durum tam tersiydi. Hükümet okul ve hastaneleri kapatıyordu ve sağlık sisteminin bozukluğunun yükünü onlara yıkıyordu. Bu yüzden, biz bunun ekonomik boyutunun yanı sıra siyasi boyutunun da olduğunu ısrarla söylüyoruz. Devletin bu söylemleri, faşist örgütlenmeyi büyüttü ve meşru kıldı.
Bir önemli sorun ise özelleştirmelerin geri alınması. Özelleştirme sadece krizden önce değil krizde de devam etti. Çipras, 10 gün önce Pire limanının Çinli bir firmaya verilmesi ile ilgili soruda ‘Yunan hükümetinin büyük bir şirket ile yaptığı anlaşma ve biz bunu geri alamayız’ dedi. Biz buna katılmıyoruz. Bizim burda sorduğumuz soru, özelleştirmenin geri alınıp alınmayacağı. Bizim talebimiz özelleştirmenin durdurulması ve her şeyin devlet kontrolüne dönmesi. Bununla birlikte de devletten işçilerin kontrolüne geçmesi.
Mesela Coca-Cola fabrikalarını kapattı ve bir sürü insan işsiz kaldı. Bizim talebimiz, işlerinden olan işçilere hükümetin el uzatması ve fabrikayı tekrardan açması. İşten çıkarılmalar çoğunlukla özel sektörde gerçekleşti. Son 5 yılda çıkarılan işçilerin çoğunluğu özel sektördendi. Biz "işlerimizi geri istiyoruz" diyoruz. Eğer fabrikanın sahibi kârlı görmediği için kapatıyorsa, işçiler fabrikayı açabilir. Özellikle sol bir hükümetin desteği ile işçiler fabrikaları tekrarı açabilirler.
Ama kimin neyi kontrol ettiği, politik takvimi etkiliyor. Bu nedenle tüm bahsettiğimiz konular dış ilişkilerle de ilgili. Bunun yanındaki taleplerimiz NATO’dan çıkış, İsrail devleti ile ilişkilerin kesilmesi. Çipras’a NATO ile ilgili soru yönelttiklerinde böyle bir planlarının olmadığını söyledi. ‘Fakat biz NATO’nun ne olduğunu biliyoruz ama önceliklerimizi içinde değil’ diyerek kapıyı hafifçe araladı. Biz de buna karşı ‘Yunanistan ve Türkiye’deki işçiler birleşin, Balkanlardaki işçiler birleşin’ diyoruz. Özellikle solun bu kadar yükseldiği bir zamanda NATO’ya karşı mücadelenin de üstüne gidiyoruz.
Selanik Planı?
Selanik Planı küçük bir adım. Bu sadece ‘hiçbir şey’ için kullanılan maske. Selanik Planı, insanların maaşlarının geri gelmesiyle ilgili çok az şey söylüyor. Selanik planı en düşük gelirden bahsediyor, tüm gelirlerden değil. Bu programda bile 'bir görelim, yavaş yavaş ilerleyelim' söylemi kullanılıyor. En küçük adımlar için de zaman ihtiyaçları olduklarını söylüyorlar. Bu da sözlerinin arkasında durmayacakları izlenimini yaratıyor.
Biz tabii ki Syriza’yı iteceğiz, Selanik Planı'nı destekleyeceğiz ama 'yetmez' de diyeceğiz. Bizim sloganımız ‘biz her şeyi geri istiyoruz’. Bu yüzden 5 tane ana madde üzerinde yoğunlaşıyoruz.
Birincisi kemer sıkmaya karşı olmak, borcun feshedilmesi ve AB ile mücadele. İkincisi hem özelde hem de kamuda işlerini kaybeden insanların iş sahibi olması. Üçüncüsü ise faşizme karşı mücadele. Faşistlerin hepsinin mahkemelerde yargılanıp hapse atılması... Dördüncüsü de mülteciler ile ilgili, toplama kamplarının kapatılması ana meselelerden biri. Ülke çapında 33 toplama kampı var. 70 bine yakın mülteci, sorgusuz sualsiz orda kapatılmış durumda. Kağıdı olmamaktan başka bir hatası olmayan insanlar, tamamen hukuk dışı yollar ile hapsedilmiş durumdalar. Samaras’ın hükümetinde mülteciler, polis tarafından keyfi olarak durdurulup aşağılanabiliyorlardı ya da başlarına her şey gelebiliyordu. Syriza’nın bu çifte standarta son vermesi gerekiyor.
Sonuncusu ise savaş karşıtı kampanya. İsrail ile işbirliği yapmamak, enerji adına Akdeniz ve Kıbrıs’ta savaş çığırtkanlığı yapmak yerine savaşa bütçe ayırmamasını istiyoruz. Silaha, savaş gemisine değil insana bütçe ayırmasını istiyoruz. Yunanistan, Avrupa’nın en çok askeri harcama yapan dördüncü ülkesi. Böyle bir harcamayı savaş için değil eğitim ve sağlığa kaydırmak istiyoruz. İnsanların sosyal devlete daha çok ihtiyacı var. Biz binlerce insanın yoksulluk sınırı altında yaşadığı bir çağdan bahsediyoruz. Binlerce insanın yiyecek için bile parası yok. Bu yüzden kapsayıcı bir sosyal devlete ihtiyacımız var. Eğer gerçekten insanlara yardım etmek istiyorsak, borcu bırakmamız, bankalara para vermememiz ve askeri harcamayı durdurmamız gerekir.
Mülteci problemi?
Bu ülkenin de Avrupa’da olduğu gibi trajik ve insanlık dışı bir mülteci politikası var. Mülteciler günah keçisi ve ikinci sınıfı insan olarak etiketlenmiş durumdalar. Bu sadece Yunanistan’ın değil Avrupa’nın çizgisi. Avrupa Birliği mültecilerin seyahat kağıdı almasını istemiyor. Özellikle son zamanda gelen Suriyeliler, bu yüzden bu ülkede hapsolmuş durumdalar. Bizim için sorun aynı zamanda Avrupa’dan da büyük. İnsanların sermaye gibi dolaşım özgürlüğünün olması gerektiğini söylüyorlar. Fakat insanların dolaşım hakkını duvarlar ile kapayıp geçmelerine izin vermiyorlar. Bu hem AB hem Yunanistan için aşırı anti-demokratik bir uygulama. Eğer AB vatandaşı isen tüm AB ülkelerinde serbest dolaşım hakkına sahip oluyorsun. Ama ikinci sınıf vatandaş isen bunu gerçekleştiremiyorsun. Bu, AB’nin kendisinden gelen bir ırkçılıktır. Yunanistan’da ise bu, milliyetçikle harmanlanıp ırkçılığa neden oluyor. Suçu mültecilerin üzerine yıkmak faşistleri güçlendiriyor. Syriza bu söyleme karşı az çok bazı cevaplar geliştirdi. Her değişim de mücadele ile gelir. Bizim tekrar tekrar söylediğimiz şey şu; Syriza'nın büyümesi hareket, grevler, antifaşist örgütlenmelerden doğan mücadelelerin birleşimi. Bu ülkede son zamanlarda 1000’den fazla protesto gerçekleşti.
Bizim mültecilerle ilgili acil ve en somut talebimiz toplama kamplarının kapatılması. Toplama kampları çok büyük bir sorun. Biz bu konuyla ilgili yüzlerce röportaj ve makale yayımladık. Birçok trajik hikaye dinledik. Devlet tabii ki de oraya toplama kampı demiyor, mülteci misafirhanesi gibi bir isim kullanıyor. Fakat orası bir hapishane, doğruyu söylemek gerekirse koşullar hapishaneden çok daha kötü. Çoğu eski askeri kamplar. Biz, solcu bir hükümetin yapması gereken ilk hamlenin onları kapatmak olduğunu düşünüyoruz. Aynı zamanda ikinci nesil ve belgesiz mültecilerle ilgili de yapıcı bir hat izlemesini istiyoruz Syriza'nın ve aynı zamanda tüm mültecilere seyahat kağıtlarının verilmesini talep ediyoruz. Sol bir hükümetin ilk adımı bu olmalıydı. Fakat bunun kolay kolay gelmeyeceğini de biliyoruz. Bunun için 21 Mart'ta büyük bir yürüyüşümüz olacak. İnsanlar kampın içinde hasta oluyor, çok kötü koşullarda yaşıyorlar fakat bununla ilgili kitle hareketi ortaya çıkmıyor.
Syriza banka krizi yaşanması ihtimaline karşın kenara para ayıracağını söylüyor. İki hafta önce AB gelip ‘hayır bu parayı biz nerde istersek orda kullanırsınız’ dedi. Bu para Yunanlıların vergileri ve kesintilerinden geliyor. Biz AB’den yardım istemiyoruz. Bu 5 sene boyunca gördüğümüz şey, işçi sınıfının mücadele etmesiydi. Bu insanlar Syriza’yı iktidara getirdi. Bu mücadeleler sonucu Syriza iktidara geldi. Biz bu mücadeleyi büyüteceğiz.
Biz işçilerin işgallerini destekleyeceğiz. Bize göre işsizlik probleminin çözüme ulaşmasının tek yolu bu. Keynesyen yaptırımlar, devlet yatırımları bazı bölümlerde işe yarayabilir ama tüm ekonomiyi ayakta tutamayacağının da farkındayız. Burada devlet yatırımı için gerekli paranın olmadığını da biliyoruz. Biz çözümün, işlerini kaybeden işçilerin bağımsız mücadeleleri ile geleceğini söylüyoruz. İşini kaybeden herkes geri elde etmek için mücadele edecek. Ekonomi Bakanlığı'nda çalışan temizlik işçileri olabilir, okuldaki güvenlik görevlileri olabilir ya da ekmek fabrikalarında başlayan büyük ayaklanmalar olabilir. Ekmek fabrikaları yeteri kadar kâr olmadığı için kapatıldı. Biz de 'yoksulluk sınırının altında olan bir toplumda ekmek fabrikalarını kapatamayız' dedik. Her şey kapandı, biz de her şeyi tekrar çalışır hâle getireceğiz. Bu ekonominin işlemesi için gerekli olan şey.
AB ile müzakere etmek işe yarayabilir mi?
Syriza’nın AB hakkındaki ana tutumu, diğer hükümetten daha iyi bir pazarlık yapacakları üzerine oldu. Çipras sürekli 'elimi masaya vuracağım' sözleri ile gündeme geldi. Biz Samaras’ın da aynı şeyi söylediğini belirtiyoruz. En sonda gördüğümüz ise Amerika’nın ve AB’nin yaptırımlarına ödün verilmesiydi. Biz tek taraflı eylemlerden yana olduğumuzu vurguluyoruz. AB ile müzakere etmeden gerçekleştirilecek tek taraflı adımlar. Bizim karar verdiğimiz adımlar. "Bunu kim destekler?" diyorlar. "Yalnız ve izole edilmiş bir Yunanistan, Arnavutluk’a benzeyen bir Yunanistan mı istiyorsunuz?" diyorlar. Biz hayır dedik. AB’nin yaptırımları ile karşılaşan tek ülke Yunanistan değil; İspanya ve Portekiz de aynı durumda ve kesintilerin ne anlama geldiğini biliyorlar. Yunanistan tek taraflı adımlar atmaya başlarsa Avrupa Birliği’ndeki ülkelerdeki işçi sınıfından destek alabilir. Biz örnek olabiliriz. AB, Avrupa haklarının değil sermaye sahiplerinin, egemen sınıfın evidir. Kendi emperyalist planları için güçlü bir para birimi ve birlik istemektedirler. Biz AB’ye inanmıyoruz, elini çekmesini istiyoruz. AB’nin içinde sosyal politikaların gerçekleşmesinin imkansız olduğunu düşünüyoruz. Çipras ya yeni bir memorandum yaratacak ya da Yunanlılara yalan söyleyecek.
Röportaj: Begüm Zorlu
- Kuruluşundan bugüne: Syriza'nın yükselişi
- Panos Garganas: “İşçi sınıfı aktivistlerinin çoğu Syriza’nın solunda duruyor”