Yarım kalan devrimlerin akıbeti hakkında çok şey yazıldı. En kötüsü, gerçekten de bir devrimin yarım kalması. Suriye devriminin yarım kalması, bu görüşleri doğruluyor.
Yine göçmenler boğulmuş. 400 göçmen, Davutoğlu ve Merkel arasındaki görüşmede göçmenler üzerinden yapılan pazarlıkların sonucunda daha tehlikeli güzergâhlara yönelmek zorunda kalan on binlerce göçmenin arasından ilk harekete geçenler.
Arap Baharı başladığında sokağa çıkan, “Halk rejimi istemiyor” sloganlarını coşkuyla atan, yürüyüşlere katılan, özgürlüğünü kendi ellerine almak isteyen milyonlarca kadın ve erkek arasındaydılar büyük ihtimalle. Şimdi, Suriyeli yoksullar devrimlerinin yarım kalmasının cezasını ödüyor. Suriye halkı göç ederken, Esad’ın, ABD’nin, IŞİD’in, Rusya’nın, Türkiye’nin de içinde bulunduğu o geniş savaş koalisyonunun saldırılarından canını kurtarmak için kaçarak, kaçarken ölerek, en temel insan haklarından mahrum kalarak ödüyor bu cezayı. Biz ise Esad’ın 300 bin Suriyeliyi öldürmesini engelleyemediğimiz, Ege ve Akdeniz’in çocuk, yaşlı, kadın, erkek Suriyelilere mezar olmasını durduramadığımız için, Suriye devriminin tamamlanması için gereken desteği tam olarak veremediğimiz için öfkeliyiz.
Türkiye’yle AB ülkeleri arasında yapılan pazarlığın sonucunda öldü göçmenler.
Kapılar suratlarına kapatıldığı, sınır kapılarında gazlanarak, coplanarak bekletildiği için öldü Suriyeliler.
Türkiye Suriyelileri bir pazarlık kozu olarak kullanmaya heves ettiği için, AB liderleri steril AB arzularını ırkçı tedbirlerle besledikleri için öldü Suriyeliler.
Geçtiğimiz hafta Irkçılığa DurDe ve Antikapitalistler tarafından düzenlenen savaş ve ırkçılık karşıtı forumda yapılan konuşmalarda, özellikle Suriye’den kaçmak zorunda kalan iki konuşmacının aktardıkları çok önemliydi. Her ikisi de Suriye’de halk ayaklanmasının ne kadar barışçıl bir biçimde başladığını ama Esad rejiminin asker ve polislerinin uyguladığı şiddetin devrimi giderek şiddet sarmalına ve mezhepçi bir açmaza sürüklediğini anlattılar.
Açık açık söylemediler ama hissettirdikleri bir konu daha vardı. Türkiye’de koşulsuz destek bekledikleri toplumsal muhalefet örgütlerinden bu desteği görmemiş olmaları. Oysa, yarım kalan devrimlere egemen sınıfların tepkisi çok şiddetli oluyor. Suriye ilk örnek değil. Yine aynı toplantıda verilen örnekte Paris’ten İspanya iç savaşına kadar sayısız örnek verildi. Bu ayaklanmalardan, iç savaşlardan veya askeri darbelerden kaçan muhaliflerle dayanışmak, enternasyonal sosyalizmin temel bir kuralıdır.
Türkiye’de kutuplaşma, ulusalcılık, sekterlik, İslamofobi gibi dürtüler ve daha yaygın olan geleneksel Arap düşmanlığı Suriyelilerle dayanışmanın önünde engel yarattılar. Ölen 400 kardeşimiz, bu engellerle mücadele etmemiz, tüm dünyada sürdürülen ırkçılık karşıtı mücadelenin kopmaz bir parçasını örgütleyerek ortadan kaldırılması için ne kadar hızlı davranmamız gerektiğini gösteriyor.
Yıldız Önen
(Sosyalist İşçi)