Bu sabah Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'in, Hayko Bağdat aleyhine açtığı davanın duruşması vardı. Duruşma salonunun kapısındaki çizelgede mahkeme konusu olarak "hakaret davası" yazıyordu. Oysa burada yargılananın ırkçılık ve nefret suçları olduğu herkesin malûmuydu ve ne yazık ki ırkçılık ve nefret suçları değil, bu suçlara gösterilen tepki cezalandırıldı.
Bu davanın açılma nedenini biliyoruz. Melih Gökçek, çok uzun bir süredir politik duruşunu beğenmediği herkesi "Ermeni" olmakla itham ediyor. Evet, Ermeni olmakla! 2015 yılının Mayıs ayında, HDP'nin düzenlediği mitinge katılmama çağrısı yaparak bu mitingin Ermeniler tarafından düzenlendiğini öne sürmüştü. Müslüman Kürtlerin cami yakmayacağını, bunu yapanların Ermeni, Zerdüşt, ateist olduğunu söylemişti. PKK'nin bir Ermeni örgütü olduğunu, güneydoğuyu Ermenistan'ı kurmak için Kürtlerden temizlediğini söylemişti. Sonra da soykırımı tanıma çağrısı yapan Almanya Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Cem Özdemir'e Twitter'da “Söyle bakalım Cem Özdemir senin kökenin Ermeni mi?" diye sormuştu.
Melih Gökçek'in bütün bu söylemlerinin ırkçılık ve nefret suçu içerdiğini tespit etmek için öyle olağanüstü bir çaba içine girmeye gerek yok. İyi niyetle söylemiş olsaydı, Hayko Bağdat'a dava açmazdı zaten. Ancak mahkemeye verdiği şikayet dilekçesinin asıl konusu, Hayko'nun Gökçek'e "kendi kullandığı anlamda Ermeni" demiş olmasıydı. Bu söylem Gökçek'in çok ağırına gitmiş ve bunu dava konusu yapmıştı; hem de Hayko'nun bütün Ankara halkına hakaret ettiğini de belirterek. Hayko, ayrıca attığı bir başka tweet'te Gökçek'e bütün bu nefret söylemi ve ırkçılık arka planında bir tepki olarak "iğrenç adam" demiş ve bu da Gökçek tarafından dava konusu edilmişti.
Bugün görülen duruşmada ise savcının iddianameyi yalnızca "iğrenç adam" ifadesi üzerine kurduğu anlaşıldı. Ortada ne Ermenilik vardı, ne Melih Gökçek'in Ermenilere yönelik nefret söylemleri, ne Hayko'nun Gökçek'e Ermeni demiş olması, ne bunun bütün Ankara halkına hakaret anlamına geldiği iddiası … Sadece "iğrenç adam" vardı, hepsi o kadar! Sanki Hayko durduk yerde, ortada fol yokken yumurta yokken Gökçek'e "iğrenç adam" demişti ve durum bundan ibaretti.
Hayko ile avukatlarının bu ifadenin bağlamdan ayrı değerlendirilmesinin mümkün olmadığını, olayın bu çerçevede değerlendirilmesi gerektiğini söylemeleri, hakim tarafından konunun "başka tarafa çekilmesi" olarak değerlendirildi. Gökçek'in avukatı ise her zamanki klişelere sadık kalarak üniversitede en yakın arkadaşının bir Ermeni olduğunu, Ermenilere asıl Hayko'nun hakaret ettiğini, ayrıca Gökçek'in PKK ile Ermeniler arasındaki ilişkiye dair sözlerini aynen desteklediğini söyledi. Hakim ona da konuyu "başka tarafa çekmeme" uyarısında bulundu; davayı bir mahalle kavgasında yaşanabilecek türden sıradan, basit bir hakaret davası olarak sonuçlandırmaya kararlıydı çünkü.
Çünkü Melih Gökçek'in nefret suçu işlediğini ve ırkçılık yaptığını tespit etseydi, durum gerçekten de başka bir hal alacaktı. Türkiye tarihinde ilk defa Ermeni kelimesinin bir hakaret, bir küfür olarak kullanılması cezalandırılacaktı. Bu bir emsal teşkil edecek, bundan sonra birisine hakaret etmek isterken büyük bir rahatlıkla Ermeni diyenler iki kez düşünmek zorunda kalacaktı.
Çünkü Melih Gökçek'in nefret suçu işlediğini ve ırkçılık yaptığını tespit etseydi, bu suçların da üzerine gidilmek zorunda kalınacaktı. Ermeni meselesi mecburen daha derinlemesine ele alınacak, Türkiye devleti en büyük korkusuyla yüzleşmek zorunda kalabilecekti.
Hakim bütün bunları göze alamadı. Onun yerine kolay olanı, yani davayı bağlamından kopartarak sıradan bir hakaret meselesi şeklinde ele almayı tercih etti. Ancak Hayko'ya verdiği cezada "suçun tahrik altında işlendiği" gerekçesiyle indirime de gitti. Bu, ilk bakışta küçük gibi görünen, ancak gerçekte çok önemli bir ayrıntı, çünkü hakim bu kararıyla Melih Gökçek'in Ermeni kelimesini kötü bir şeyler ifade etmek için kullandığının farkında olduğunu da ortaya koyuyor.
Sonuçta nefret suçları ve ırkçılık bir kez daha beraat etti. Artık birisini veya bir şeyi kötülemek isteyenler "Ermeni" kelimesini kullanmayı tercih edenler, daha da rahat davranacaklar. Nasıl olsa cezalandırılmayacaklarını biliyorlar; cezalandırılmayacaklarını bilmeleri bir yana, ödüllendirilecekleri de öğrenmiş oldular. Bu topraklarda yaşayan Ermeniler ise zaten mevcut hedef gösterilme durumlarının yargı tarafından da onandığını, ırkçı nefret için daha da kolay bir hedef haline geldiklerini bilecekler. Çocuklarını sokağa gönderdiklerinde akşam eve döner mi korkuları daha da artacak; sadece Ermeniler de değil, ırkçılığın ve nefret söyleminin geleneksel mağduru ve kurbanı olan Hıristiyanlar, Aleviler, Kürtler, kadınlar, sığınmacılar, LGBTİ bireyler, işçiler, emekçiler, yarınlarını daha bir kaygıyla bekleyecekler.
Bu dava böyle bitmemeliydi. Irkçılık ve nefret suçları mahkûm edilmeliydi. Ama şunu da unutmamak lazım: Bu ülkede ırkçılığa ve nefret suçlarına karşı mücadele edenlerin sayısı ve azmi, geçmiş yıllara göre kat be kat fazladır. İnkâr ne kadar büyük olursa olsun, bugün Ermeni soykırımının izini Talat Paşa'nın telgraflarında süren bir sergi açılabilmekte, konuyla ilgili sayısız kitap yayınlanmakta, filmler gösterime girmektedir. Bütün bunlar güçlü bir mücadelenin kazanımlarıdır. Bu yüzden, doğrusu şu olmalıdır: Bu dava da biz bitti demeden bitmeyecek!
Atilla Dirim