Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Zirvesi (COP24) 2 Aralık’ta Polonya’nın Katowice kentinde başladı.
14 Aralık tarihine kadar sürecek zirveye 200’den fazla ülke katılıyor. 24’üncüsü yapılacak zirvenin en önemli gündemi, 2015 yılında kabul edilen Paris Anlaşması’nın nasıl uygulanacağına ilişkin bir kılavuz işlevi görecek kuralların belirlenmesi. Oluşturulacak kuralların, ülkelerin sosyal ve ekonomik farklılıklarını gözeten esnek yapılar içereceği, kapsayıcı ve şeffaf olacağı ifade edilirken, zirvenin amacı da iklim değişikliğine karşı devletler tarafından verilen mücadelenin yükseltilmesi olarak açıklandı. İklim değişikliğini durdurmak için mücadelenin yükseltilme çağrısına katılmamak mümkün değil. Ama bu zirve bu amacı ifade etse de, amacın gerçekleşmesi konusunda umut vadetmediği gibi bunun gerçekleşmesinin önünde de büyük engeller var.
Aciliyet
İklim Zirvesi’nin hemen öncesinde Arjantin’de yapılan G20 zirvesinin gündem maddeleri arasında da iklim değişikliği vardı. Bu zirvede de G20 ülkelerinin liderleri iklim değişikliğiyle mücadelede kararlılıklarını, Paris Anlaşması’na güçlü desteklerini (bir tek ABD, Paris Anlaşması şartlarının tekrar ele alınmasını istedi ve aktör ve eski siyasetçi Arnold Scharzweneggeer bu durumu “Evet bizim çatlak bir başkanımız var ve Paris İklim Anlaşması’nın dışında kalıyor. Ancak ABD, Washington’daki bir liderden daha fazlasıdır” diyerek eleştirdi) sürdürdüklerini açıkladılar. Hatta bu ülkeler, ulusal olarak şimdiye kadar belirlenen katkı ve taahhütlerini yerine getirdiklerini, COP24’te ortaya çıkacak sonuçları da dört gözle beklediklerini ifade ettiler. Tarihsel ve miktar olarak da sera gazlarından (%80’inden) sorumlu olan G20 ülkelerinin yaptığı bu açıklamalar, belki bundan bir 20 yıl önce insanlara inandırıcı geliyordu. Ama geçen her yıl içinde, kararlılık ifade eden açıklamalara eşlik eden, sadece atmosferde daha fazla biriken sera gazları oldu. Açıklamaların hiçbir inandırıcılığı kalmadı. Hele şimdi bu açıklamalar, Amazon ormanlarını daha fazla sömürüye açacağını vadeden Bolsonaro, iklim değişikliğinin ABD’nin ekonomisine darbe vurmak için Çin tarafından üretildiğini söyleyen Trump ya da “gelişmiş ülkeler şimdiye kadar sera gazı saldılar, bizim de gelişmek hakkımız” diyerek kömürlü termik santral açmada rekorları kıran Tayyip Erdoğan gibi liderlerin başkan olduğu ülkeler tarafından yapılıyor.
Sarı Yelekliler'le mesafelenmek
Ayrıca İklim Zirvesi’nden bir hafta önce BM Çevre Programı (UNEP) tarafından yayınlanan rapor, ülkelerin belirledikleri emisyon azaltım hedeflerinin yetersiz kaldığını ve taahhütlerini yerine getirmediklerini bir kez daha açıkça gösterdi. Rapora göre sıcaklık artışını 2 derecede sınırlamak için ülkelerin emisyon azaltım hedeflerini 3 kat, 1,5 derecede sınırlamak için ise 5 kat artırmaları gerekiyor. Paris Anlaşması sadece 1,5 derece hedefini içeriyordu. Böyle bir çaba olmadığı gibi şimdi bize sıcaklık artışını 1,5 derecede tutturma olasılığının da “teknik olarak” artık mümkün olmadığı söyleniyor. İklim zirvelerinde pazarlık konusu yapılan sıcaklık hedeflerinin/artışlarının bizim hayatlarımızdaki anlamı, açlık ve yoksulluk, mültecilik, hayatta kalıp kalmama sorunları. Şimdiye kadar iklim değişikliğini durdurmak için gerekli adımlar atılabilirdi, hâlâ da 1,5 derecede sınırlama imkânı var. Buna engel olanlara karşı itiraz da tüm baskılara rağmen dünyanın dört bir tarafında sürüyor. Bu mücadelelerin başında tabii iklim adaleti hareketi var ama mücadeleyi sadece bununla sınırlı görmemek gerekiyor. Bu mücadele içinde kadınların yükselen mücadelesi, işçi sınıfının ekonomik krizin faturasını emekçilere ödetmeye yönelik işten çıkarmalara, kemer sıkma politikalarına karşı mücadelesi, ‘hepimiz göçmeniz’ diyerek ırkçılığa karşı verilen mücadele gibi mücadeleler var. Kısaca kapitalizmin yarattığı ve derinleştirdiği ekonomik ve ekolojik krize, yükselen sağ politikalara karşı verilen her bir mücadele, iklim değişikliğini durdurma mücadelesinin de bir parçası olarak görülmeli.
Avustralya'da iklim değişikliği için okul boykotu
7'den 70'e iklim hareketi
Stockholm’de yaşayan Greta Thunderg, iklim değişikliğini ilk sekiz yaşında duymuş. Şimdi 15 yaşında ve Ağustos ayından beri her cuma okula gitmeyip İsveç parlamentosu önünde “iklim için okul grevi” yapıyor. Neden bu eylemi yaptığına ilişkin çok net bir açıklaması var: “Çünkü iklim değişikliği durdurulacaksa eğer, onu biz durduracaktık. Bu, akla kara kadar açık. İş hayatta kalma konusuna gelince gri alan diye bir şey yoktur. Ya bir medeniyet olarak varlığımızı sürdürürüz, ya da sürdürmeyiz. Öyle ya da böyle, değişmek zorundayız. Eğer eşitliğe ve iklim adaletine inanıyorsak, İsveç ya da Avustralya gibi ülkeler olarak, karbon salımlarımızı dramatik biçimde azaltmaya başlamalıyız. Ama ne oluyor? Bu azaltmadan bahsetmek yerine politikacılarımızın tek yaptığı, durmadan ekonomik büyümeden, enerji fiyatlarından ve hisse senedi değerlerinden söz edip durmaktan ibaret. Yüz milyonlarca insanın ıstırap çektiği bir geleceğin ne değeri olabilir ki?”
Thunderg bu açıklama ile Avustralya’daki yaşıtlarını da eyleme çağırmıştı. Yaşları 5 ile 18 arasında binlerce öğrenci, başbakanları Scott Morrison’un “Çocuklar sınıflarına dönsün, eğitim şart, eylemciliği bize bırakın” sözlerine karşı “Söylenebilecek en kötü laflardan biriydi ama burası özgür bir ülke, herkes istediğini söyleyebilir” yanıtları ve taşıdıkları “inkâr bir politika değildir” pankartlarıyla müthiş umut dolu bir eylemle bu çağrıya yanıt verdiler. Almanya’da 40 bin kişinin hükümetin iklim politikasını protesto ettiği, kömürden vazgeçilmesini talep ettiği eylem ise iklim zirvesinden iki gün önce yapıldı. İngiltere’de “Rise Up/Ayaklanın” adlı grubun başlattığı “Yokoluş İsyanı” hareketi, iklim için acilen harekete geçilmesi gerektiğini ve kaybedecek bir şeyleri olmadığını ifade ederken, tutuklanmayı da göze alarak şiddet içermeyen, doğrudan eylemleri ile Londra’da Parlamento Meydanı’nı işgal ederek kitlesel sivil itaatsizlik eylemlerini başlattı.
Nuran Yüce
(Sosyalist İşçi)