Gündelik söylemde “sömürü” kavramı genellikle ahlakî anlamda kullanılır. Aklımıza tehlikeli ve kötü koşullarda düşük ücretle sabahtan akşama kadar çalışan işçiler gelir. Bu tür olaylar, insan haklarının ihlal edildiği, Batı dünyasında yaşayan bizlerin sahip olduğu türden hakları yasaların teminat altına almadığı ülkelerde yaşanır. Aklımıza gelen en korkunç örnekler, Nike ve diğer çokuluslu şirketler tarafından Endonezya gibi ülkelerde işletilen berbat atölyelerdir.
"Ve şimdi bana gelirsek, modern toplumda sınıfların varlığını ya da bunlar arasındaki mücadeleyi keşfetme onuru bana ait değildir. Benden çok daha önce burjuva tarihçileri, bu sınıf savaşımının tarihsel gelişmelerini, burjuva iktisatçıları da sınıfların ekonomik yapısını açıkça anlatmışlardır. Benim yaptığım yenilik şunları kanıtlamaktı: 1) sınıfların varlığının ancak üretimin gelişmesindeki belirli tarihi aşamalar ile sıkı ilişki içerisinde bulunduğu, 2) sınıf mücadelesinin zorunlu olarak proletarya diktatörlüğüne varacağı, 3) bu diktatörlüğün kendisinin de sadece, bütün sınıfların ortadan kalkmasına ve sınıfsız bir topluma geçişten ibaret olduğu."
Marx’ın mezarı başında 1883’te konuşan Engels, Marx’ın her şeyden önce bir devrimci olduğunu söylemişti. Hayattaki temel gayesi, kapitalist toplumun ve onun meydana getirdiği devlet kurumlarının yıkılmasına şu veya bu şekilde katkıda bulunmak, önce kendi konumunun ve ihtiyaçlarının farkına varıp kurtuluşunun nasıl gerçekleşeceği konusunda bilinçlenmesi gereken modern proletaryanın özgürleşmesine yardımcı olmaktı.
Sivas Cumhuriyet Üniversitesi öğretim üyesi Sinan Laçiner ile bir söyleşi.
Tolga Tüzün’ün Adalet Zemini toplantısında yaptığı sunuştan kısaltılarak alınmıştır:
Ayşe Hür, Altüst dergisi için 1913'ten itibaren gayrimüslimlerin elindeki sermayenin adım adım nasıl Müslüman/Türk'lerin eline geçtiğini yazdı.
Charles Darwin’in Türlerin Kökeni, 159 yıl önce Kasım ayında yayınlandı. Sekiz yıl sonra Das Kapital’i yayınladığında Karl Marx kitabını imzalayıp Darwin’e gönderdi.
20 Ağustos 1940. Meksika’da güneşli günlerden biri. Troçki uyanır uyanmaz eşi Natalya’ya “Bak dün gece bizi yine öldürmediler.” demiş ve günü iyi geçireceği hissiyatıyla biraz ihmal ettiği tavşanlarını beslemek için bahçeye inmişti. Stalin hakkında yazdığı çalışmasını bitirmekten yanaydı ki bu çalışmaya zavallı kitabım diyordu. Çalışmasını bitiremedi. Aynı gün Stalin’in bir ajanı tarafından saldırıya uğradı. Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht gibi o da hayatını işçi sınıfının haklı mücadelesine adamış bir devrimciydi, onlar gibi katledildi.
Meltem Oral, büyük ayaklanma ve devrimlerin ardından gelen otoriterleşme çağından 1917 Ekim Devrimi'ne bakıyor ve buradan devrimci partilerin günümüzde neden gerekli olduğunu tartışıyor.