Londra’da Trump karşıtı gösterinin anlamı üzerine

15.07.2018 - 19:28

Trump’ın İngiltere ziyareti, başta Avrupa olmak üzere bütün dünyada aşırı sağ ve faşist hareketlerin yükseldiği, ırkçı söylem ve politikaların giderek normalleştiği, Avrupalı siyasetçilerin giderek Trump’a benzediği bir ortamda gerçekleşti. Bu gelişmede Trump’ın ırkçı söylem ve politikalarının rolünün farkında olan ırkçılık karşıtları, Trump’ı İngiltere’de gittiği her yerde sokak gösterileri ve protestolarla karşılayarak ‘İngiltere’ye hoş gelmedin Trump!’ dedi. Londra’daki gösterileri izleyen Arife Köse, gösterilerin önemini yazıyor.

13 Temmuz Cuma günü Londra’da Trump’a karşı düzenlenen ve 250 bin kişinin katıldığı gösteri tek kelimeyle muhteşemdi. Ancak Trump’ın İngiltere ziyareti sırasında gerçekleştirilen protestolar bu gösteriden ibaret değildi. İngiltere’ye geldiği gün olan 12 Temmuz Perşembe gününden itibaren ülkenin dört bir yanında, farklı farklı şekillerde, irili ufaklı yüzlerce protesto gösterisi oldu; tam sayı bilinmese de, hafta içi olmasına rağmen bu gösterilere muhtemelen toplam 1 milyona yakın kişi katıldı. Gösteriler, içinde sendikaların, aktivistlerin ve Müslüman örgütlerinin, mülteci örgütlerinin, savaş karşıtı kampanyaların yer aldığı Stand Up to Racism (Irkçılığa Karşı Ayağa Kalk) ve United Against Fascism (Faşizme Karşı Birleş) gibi geniş koalisyonlar tarafından örgütlendi.

Aslında geçen senenin ikinci yarısında İngiltere’ye gelmesi beklenen Trump gelişini belirsiz bir tarihe ertelemişti. O zaman Trump’ın geleceğine dair söylentiler başlar başlamaz hemen ona karşı protestolar da örgütlenmeye başlamış, açılan Facebook etkinliğine 1-2 gün içinde 20 bin kişi katılacağını belirtmişti. Dolayısıyla bu gösteriler 3-4 haftalık bir süre içinde örgütlenmiş olsa da aslında geçmişi geçen senenin Ekim ayına, yani yaklaşık 8 aylık bir hazırlığa dayanıyor. 

Avrupa’nın göçmen politikası sertleşiyor

Trump seçildiği günden bu yana dünya siyasetini sürekli provoke etmeye devam ediyor. Ancak onun bu girişimleri bugüne kadar dünyanın geri kalanı, özellikle Avrupa devletleri tarafından öyle ya da böyle tepki ile karşılanırken, Trump dünya siyasetinde bir sapma, anomali olarak görülürken artık bu eğilim değişmeye, Trump’ın politikalarının benzeri politikalar bütün dünyanın normali hâline gelmeye başladı. Örneğin, bir yandan Trump’ın kayıt dışı göçmenlerin çocuklarını ailelerinden ayırıp kafeslere koyması tüm dünyada büyük bir tepkiyle karşılanırken diğer yandan AB, 28 Haziran’da yapılan Avrupa Konseyi toplantısında yapılan tartışmalara göre, kendi sınırları dışında kalan yerlerde göçmen kampları inşa etmeye hazırlanıyor.

İlk olarak Macaristan Başbakanı Viktor Orban tarafından ortaya atılan ve yoğun tepki çeken “toplama kampları” fikri, yakın dönemde Avusturya Başbakanı Sebastian Kurz tarafından tekrar gündeme getirildi. Kurz, yasadışı göçle mücadele konusunda “gönüllü ülkeler ekseni” kurulması, bu çerçevede sığınmacıların AB toprakları dışında toplanmasına imkan sağlayacak merkezlerin inşa edilmesi gerektiğini belirtti.

Göçmen meselesi tek tek bütün Avrupa ülkelerinde hükümetlerin neredeyse en önemli konusu. Yakın zamanda Almanya’da koalisyon hükümeti göçmen meselesi yüzünden krize girmiş ve Merkel’in partisi CDU’nun, Bavyeralı sağ popülist ortağı CSU Merkel’i eğer göçmenler konusundaki önerileri kabul edilmezse hükümeti bozmakla tehdit etmişti. Bu öneriye göre, Bavyera-Avusturya sınırında alınacak önlemler kapsamında, başka bir AB ülkesinde kayıt altına alınmış ve işlemi başlamış mültecilerin Almanya’ya girişi engellenebilecek. Havalimanlarındakine benzer transit bölge sayılacak alanlarda tespit edilen sığınmacılar burada kurulacak kapalı merkezlerden kayıtlı olduğu ilk ülkeye gönderilebilecek.

Yine Avrupa’da göçmenler konusunda en çarpıcı gelişmelerden biri Danimarka’da geçtiğimiz Mayıs ayında kabul edilen ve özellikle Müslüman göçmenleri hedef alan yasa oldu. Bu yasaya göre, hükümetin resmen “getto” ilan ettiği yoksul semtlerde yaşayan ailelerin çocukları, 1 yaşından itibaren haftada 25 saat zorunlu eğitime tabi tutulacak; bu çocuklara Danca’nın yanısıra Noel ve Paskalya gibi Hristiyan bayramlarının da yer aldığı “Danimarkalılık değerleri” öğretilecek; uymayan olursa sosyal yardımları kesilecek.

Bu örnekleri Macaristan, Polonya gibi ülkelerle çoğaltmak mümkün.

Avrupa’da aşırı sağ ve faşist hareketlerin yükselişi

Avrupa’nın giderek daha ırkçı hâle gelen göçmen politikalarına başta Müslümanlar olmak üzere tüm mülteciler konusunda ortaya atılan her tür ırkçı söylem eşlik ediyor. 2008’de yaşanan ekonomik krizin ardından hemen hemen bütün Avrupa’da kendine alan bulan aşırı sağ popülist hareketlerin temel hedefi göçmenler ve özellikle Müslümanlar oluyor. Almanya’da AfD’den, İngiltere’de UKIP’e ve Avusturya’da koalisyon ortağı olan Avrupa Özgürlük Partisi’ne kadar bu partilerin hepsi ‘Avrupa’nın Müslümanlar tarafından ele geçirilmesi’ tehlikesinden bahsediyorlar ve buna karşı önlem alınması ve göçmenlerin ülkelerine gelişine karşı çok sıkı kontrol politikaları uygulanması gerektiğini savunuyorlar. Üstelik bu partiler oy oranlarını artırmaya devam ediyorlar. Geçen sene Eylül ayında yapılan seçimlerde Almanya’nın sağ popülist partisi yüzde 13 oy alırken bugün seçim yapılsa bu oranın yüzde 17’ye ulaşabileceği söyleniyor. Hâl böyle olunca bu hareketler ana akım siyaseti de sağa çekiyor; göçmen karşıtı ve ırkçı politikalar merkez sağdan sosyal demokratlara kadar bütün partilerin söylemlerine ve politikalarına yansıyor. Ana akım siyaset sağa kaydıkça, bu ırkçı politikaları ve söylemleri meşru hâle getirdikçe de bundan kazançlı çıkan bu politikaların ve söylemlerin asıl sahibi olan aşırı sağ ve faşist hareketler oluyor. Yani ‘medeni’, ‘gelişmiş’, ‘akıllı ve sağduyulu’ dünyanın ‘aptal’ ve hatta ‘moron’ olarak adlandırdığı Trump’ın daha seçilmeden önce önermeye başladığı politikalar artık bütün dünyanın ‘normal’i hâline geliyor, dünya Trump’laşıyor! Dünyanın Trump’laşması aşırı sağ ve özellikle faşist hareketleri seslerini daha çok çıkarma ve sokağa çıkma konusunda cesaretlendiriyor.

Örneğin, İngiltere’de aşırı sağcılar, Cuma günü düzenlenen ve 250 bin kişinin katıldığı Trump karşıtı gösteriye karşı Cumartesi günü ‘İngiltere’ye hoş geldin Trump’ eylemi yaptılar. Bu gösteriyi düzenleyenler, aynı zamanda, İngiltere’de 2009’da kurulan ve göçmen ve İslam karşıtı politikalarıyla bilinen English Defence League’in (EDL-İngiliz Savunma Ligi) eski başkanı olan ve ayrıca İslam ve göçmen karşıtı PEGİDA'nın İngiltere şubesinin kurucuları arasında yer alan faşist Tommy Robinson’ın serbest bırakılmasını savunmak için faşistler tarafından tarafından organize edilen gösteriye de katıldılar. Robinson, hakkında yayın yasağı bulunan bir davada azınlık gruplarına mensup sanıkların kimliklerini ifşa ettiği için Mayıs ayında hapse mahkum edilmişti. Ayrıca Trump’ın uluslararası din özgürlüğü elçisi olarak İngiltere’de bulunan Sam Brownback, İngiltere’nin Robinson’a ‘daha anlayışlı’ davranması gerektiğini, yoksa ABD’nin bu davayı açık şekilde eleştirebileceğini söyledi.

Dünya siyasetinde Trump etkisi

Bu sağa kayışın temelinde, bir yandan 2008 ekonomik krizi ile birlikte oluşan boşluğu solun dolduramaması yatarken diğer yandan da dünyanın en büyük gücünün başında bulunan Trump’ın söylem ve politikalarının bütün dünya siyasetini sağa çekmesi yatıyor. Trump bunu iki düzeyde yapıyor:

Birincisi, ‘ticaret savaşları’ olarak adlandırılan savaş ile tüm dünyadaki ekonomileri içe kapanmaya ve korumacı önlemler almaya zorluyor. ABD bu savaşa, Çin’den ithal edilen ürünlere yüzde 25 ek gümrük vergisi getirerek başladı. Çin’in savunma, havacılık ve imalat sektörlerini hedef alan yüzde 25’lik ek gümrük vergisi, nükleer reaktörler, gaz türbinleri, hava ve gaz sıvılaştırıcı makineler, fırınlar ve ticari bulaşık makineleri gibi 34 milyar dolar değerindeki 818 ürünü kapsıyor. ABD, 16 milyar dolar değerindeki 300’e yakın ürüne ek vergi içeren ikinci bölümün ise, bu ay yürürlüğe girmesinin planlandığını açıkladı. Bu önlemler Çin’in yanı sıra AB ülkelerini ve Kanada’yı da etkileyecek. Buna karşılık Çin de ABD’den ithal ürünlere tarife artışına gideceğini duyurdu.

Bu ‘ticaret savaşları’ bütün dünyayı bir yandan ekonomik olarak etkilerken diğer yandan bir hegemonya rekabetine dönüşerek tüm dünyada milliyetçiliğin ve ırkçılığın güçlenmesine neden oluyor.

İkinci düzeyde ise özellikle göçmenler konusundaki ırkçı politikaları ve söylemleri ile ırkçılığı bütün dünyada meşrulaştırıyor, kabul edilebilir bir söylem ve politika hâline getiriyor, tüm dünyada sadece sağcı hareketlerin değil faşist hareketlerin ve figürlerin kendilerine alan bulmalarına yol açıyor.

Tommy Robinson gibi faşistler ve onların destekçileri bundan birkaç yıl öncesine kadar sokağa çıkmaya bile cesaret edemezken bugün Londra sokaklarında gösteri yapma cesaretini bulabiliyorlar. Ya da Almanya’da AfD içinde örgütlenen faşistler Almanya’nın Nazi geçmişinin aslında o kadar da önemli olmadığını söyleyebiliyorlar. İşte bu büyük bir tehlike!

“Duvarlar değil köprüler yapın!”

Londra’da düzenlenen Trump karşıtı gösteri dünyada ve Avrupa’da işte böyle bir politik ortamın ortasında gerçekleşti. Sadece İngiltere’de değil Avrupa’nın her yerinde insanlar Trump’ın ırkçı politika ve söylemlerinin sadece Amerika’yı değil başta Avrupa olmak üzere tüm dünyayı etkisi altına aldığını ve faşizm tehlikesini 1930’lardan bu yana hiç olmadığı kadar güncel kıldığını giderek daha fazla fark ediyorlar. Bu nedenle, Londra’da 13 Temmuz Cuma günü ve Trump’ın ülkede bulunduğu üç gün boyunca sokaklara çıkan yüzbinler sadece Trump’a karşı değil, aynı zamanda, Avrupa’da giderek yükselen ırkçılığa ve faşizme karşı da eylemdeydiler. İngiltere’de toplumun çeşitli kesimleri Trump’a birçok farklı gerekçe ile karşı çıkarken herkesin ortak vurgusu asıl olarak Trump’ın ırkçı politikalarına söylemlerine karşı olmaktı. “Mülteciler hoş geldiniz” en temel sloganlardan biriydi. Gösterideki en büyük pankartlardan birinde, “Duvarlar değil köprüler yapın!” yazıyordu. Eylemin amacı, Trump’ın ırkçı politika ve söylemlerinin meşru olmadığını ve olmaması gerektiğini, faşist hareketlerin eylem ve söylemlerinin normalleştirilemeyeceğini göstermekti. Başarılı da oldu. Trump’ın bu üç günlük İngiltere ziyaretinin ardından herkesin aklında kalan ‘İngiltere’ye hoş gelmedin Trump!’ diyerek sokaklara dökülen yüz binler ve sevimsiz bir surat ifadesine sahip, altı bebek beziyle bağlı Trump balonunun Londra semalarında süzülmesi oldu. ‘İngiltere halkı beni seviyor’ diyerek buraya gelen Trump, ‘Galiba İngiltere’de pek hoş karşılanmadım’ diyerek döndü. Kendisinin bir gün dünya siyaset sahnesini de aynı cümleyi sarf ederek terk etmesi dileğiyle!

Arife Köse



Bültene kayıt ol