İdlip: Köktencilere karşı askeri müdahale değil, halkın mücadelesi

13.06.2017 - 12:40

Nisan ayında İdlip’e yapılan kimyasal saldırılara misilleme olarak gerçekleştirilen ABD hava saldırıları, Suriye muhalefetinin bazı kesimlerinin Esad rejimine karşı daha fazla dış askeri müdahale çağrısı yapmasına neden oldu. Ancak silahlı mücadele ve köktenci grupların varlığının tükettiği bir ülkede, yerel sivil inisiyatiflerin barışı inşa etme çabasının askeri müdahaleden daha etkili olduğu kanıtlandı.

3 Mart 2015’te İslamcı silahlı fraksiyonları kapsayan bir çatı örgüt olan Fetih Ordusu, Suriye hükümetini İdlip’ten kovarak, yurttaşlar ve sivil direniş gruplarının şehrin yönetimini ele geçirme mücadelesini tetikledi. İçinde El-Kaide ile bağlantılı olan ve daha önce El-Nusra olarak bilinen Şam’ın Fethi Cephesi’nin de olduğu Fetih Ordusu, şehrin askeri ve sivil yönetimini yürütmek için bir Şura Konseyi kurdu. Silahlı grup üyelerini ve destekçilerini şehir yönetimine getirirken, liyakata veya doğru düzgün işe alım süreçlerine önem vermedi. Şehirdekiler üzerinde baskı kuruldu ve İslami Şeriat kanunlarını uygulamak adına temel insan hak ve özgürlükleri sürekli bir şekilde ihlal edildi.

Bu durum, eylemcileri ve sivil örgütlenmeleri, eğitim, sağlık, güvenlik ve adalet de dâhil tüm kamu hizmetlerini yöneten silahlı grupla doğrudan karşı karşıya getirdi. Buna karşılık olarak yerel halk ve sivil direniş grupları, kalifiye sivillerden oluşan yerel bir konsey kurarak, askeri fraksiyonların sivil konulara müdahale etmesini engellemeye ve insanların hak ve özgürlüklerini korumaya çalıştılar.

Ayaklanmanın baştaki amaçlarına bağlılık

İdlip Gençlik Grubu’nun bir üyesi ve bir avukat olan Sakhr Baath şöyle diyordu: “Yolsuzluğun ve adaletsizliğin her çeşidine karşı olan ayaklanmamızın baştaki amaçlarına olan bağlılığımızı kanıtlamak istedik.”

İdlip Gençlik Grubu, 2011’deki Suriye Ayaklanması'nın ilk aşamalarında eylemciler tarafından, yurttaşları rejime karşı harekete geçirmek için kurulmuştu. Şimdi ise aynı işlevi Fetih Ordusu’nun insanlık dışı uygulamalarına karşı sürdürüyor. Grup aynı zamanda yardım toplamayla ve içinde okulların yeniden inşası ile trafiği ve yayaları yönlendirecek gönüllü takımların eğitilmesinin de olduğu insani projelerle ilgileniyor. Baath “Böyle faaliyetler sivil örgütlerin itibar kazanmasını ve mahallelilerin desteğini elde etmesini sağlıyor” diye ekliyor.

İdlip şehri, ayaklanma başladıktan sonra açık ve örgütlü sivil direnişin gerçekleştiği ilk şehirlerden biriydi, şehirde hükümet varken dahi bu böyleydi. Şehirdeki meslek sahipleri, Suriye toplumunu veba gibi saran mezhepçi ayrımlara karşı çözümler bulmak için Ağustos 2011’de İdlip Entelektüellerinin Ulusal Muhalefeti'ni kurmuşlardı. Baath’a göre grup toplantılara ev sahipliği yapıyor, hükümet yetkililerini ve destekçilerini görüşlerini halkla tartışmaları için bu toplantılara çağırıyordu. O zamanlarda aktivistler, yurtdışında yaşayan Suriyelilerin de yardımıyla hükümetin kontrolü dışındaki alanları kendileri yönetmeye, insani yardım sağlamaya, şehri gece korumaya ve trafiği kontrol etmeye başlamışlardı.

Radikal İslamcılara karşı eylemler

Fetih Ordusu’nun şehrin kontrolünü ele geçirmesinden altı ay sonra kurulan İdlipli Evi, 100’den fazla eylemci ve üyesiyle İdlip’teki en büyük sivil örgüt hâline geldi. Her perşembe şehrin işlerini tartışmak için toplanıyor ve sivil yönetimin halka bırakılması yönünde silahlı fraksiyonlara basınç yapmanın en iyi taktiğinin ne olabileceğini konuşuyorlar. Siyasal haklar talep edip, şehrin köktenci gruplar tarafından kontrol edilmesine olan muhalefetlerini göstermek için medya kampanyaları, mitingler ve oturma eylemleri düzenlediler.

İdlipli Evi’nin yönetiminin başkanı Abdüllatif Rahabi, “İdlipli Evi'ni insanların seslerini birleştirmek ve halk adına Şura Konseyi ile müzakere edecek bir yapı oluşturmak için kurduk” diyor. Fetih Ordusu’nun güvenlik güçleri eylemleri dağıtmak için çok uğraştı ve göstericilerin itibarını zedelemek için onları laik ve İslam karşıtı olarak nitelendirdi. “Ancak göstericilerin sayısı artıp şehrin ana meydanlarına ulaşınca, Fetih Ordusu’nun halkın hayal kırıklığını kontrol edebilmesi ve taleplerini görmezden gelebilmesi de imkânsız hâle geldi” diye açıklıyor Baath.

Kadın örgütleri mücadelede aktif yer aldı

Kadınlar da bu mücadelede aktifti ve onlar içlerinde Kadınların Parmak izleri, Umudun Parıltısı ve Eğitimli Kadınlar Derneği’nin de olduğu pek çok grup ve yardım örgütü kurdular. Bu örgütler toplumun kurulmasında kadınların oynadığı rolün farkına varılmasına sağladı, eğitsel ve mesleki kurslar verdi. Aynı zamanda yetimhaneler ve özel ihtiyaçları olan insanlar için merkezler açtılar, evlerinden ayrılamayan kadınlar için dikiş yapabilecekleri ve ev yapımı yemekler hazırlayabilecekleri projeler başlattılar.

Kadınlar aynı zamanda, silahlı fraksiyonların Şeriat yasasının katı bir şekilde uygulanmasını sağlamak için işe aldığı kadın tebliğcilere de karşı çıktılar. Bu yasa, kadınların dışarıda erkekler olmadan yürümesini veya yüzünü göstermesini yasaklıyor. İdlip Yerel Konseyi’nin bir üyesi olan Shadi Zidani, “Geçen yıl kadın bir tebliğci kuzenimi makyaj yaptığı ve yüzünü kapatmadığı gerekçesiyle rahatsız ettiğinde, yirmi dakikadan az bir sürede 200’den fazla erkek toplanarak vaize ve silahlı fraksiyonların baskısına karşı eylem yapmaya başladı. Buna benzer olaylar ve kadınların direnişi her zaman eylemleri tetikledi ve geçtiğimiz yılın sonuna gelindiğinde, tüm kadın tebliğcileri mahalleden atmayı başardık” diyor.

Kadın tebliğciler aynı zamanda yoksul ve savunmasız kadınlara da yaklaşarak onları Şeriat yasasına uymaya ikna etmeye çalışıyorlar. Zidani şöyle açıklıyor:

“Kadın psikologlar ve sosyologlardan oluşan gönüllü grupları kurduk ve zayıf durumda olan kadınları ziyaret ederek, köktencilerin görüşlerine karşı onların temel haklar ve özgürlükler konusundaki bilinçlerini yükseltmeye çalıştık.”

Fetih Ordusu'na karşı demokrasi mücadelesi

Her türlü aracın ve taktiğin kullandığı yerelde yaşayan sivillerin çabaları bir buçuk yıl sürdü. Ağustos 2016’da İdlipli Evi, diğer sivil örgütlerin de yardımıyla Fetih Ordusu ile müzakere edip, halkı temsil etmek için bir komite oluşturdu. “Bizim sürekli baskı yapmamız sayesinde onlar [Fetih Ordusu] halkın yerel bir konsey seçilmesi konusundaki talebini kabullenmek zorunda kaldı.”

Rahabi’ye göre İdlipli Evi’nin komitesi, seçim sürecinin kural ve düzenlemelerini oluşturması, seçmenlerin özgürce kendi temsilcilerini seçmesi ve adayların seçimi gözlemleme hakkının korunmasını sağlamak için bir grup avukat ve yargıcı aday gösterdi. İdlipli Evi, halkın da yardımıyla, oyunu gizli bir şekilde kullanmak isteyenler için kabinlerin ve seçim sandıklarının olduğu bir seçim merkezi kurdu. 17 Ocak’ta 43’ü kadın yaklaşık 900 kişi oy kullandı. Konseyde yer alacak 25 kişi için 86 aday gösterildi. Zidani, “Sürecin yasal olduğunu garanti altına almak için, seçim gününde tüm seçim süreci, medya, mahalli eylemciler, avukat ve yargıç grupları tarafından filme alındı ve belgelendi” diyor.

Rejimin ve silahlı grupların baskılarına karşı mücadele

Sivil faaliyetleri örgütleyenler pek çok zorlukla karşılaştılar; şehre yönelik rejimin hava saldırıları, silahlı fraksiyonların rejimle ve kendi aralarında yürüttükleri sürekli mücadele ve onların çabalarını bölmek ve itibarsızlaştırmak isteyen İslamcıların basıncı. Zidani şöyle diyor: “Tüm zorluklara rağmen düzenli toplantılarımızı, mitinglerimizi, oturma eylemlerimizi ve medya kampanyalarımızı, istediğimizi alana kadar sürdürdük.”

Kuruluşundan üç ay sonra bugün, yerel konsey; su, elektrik, fırınlar, sivil savunma, itfaiye, ulaşım, iletişim, tarım ve çevre dâhil pek çok pek çok kamu hizmetini yönetiyor. Enerjik faaliyetleri ile kadınların örgütleri de konseyin çalışmalarında yer alıyor, görüşlerini belirtip çözümler öneriyor.

Sivil direniş sona ermedi

İdlip’teki sivil direniş hikâyesi sona ermiş değil. “Sıradaki amacımız, askeri fraksiyonlara baskı yaparak mahkemeleri ve güvenlik hizmetlerini, sivil ve özel toprak kayıtları da dâhil diğer müdürlüklerle birlikte sivil oluşumlara devretmelerini sağlamak” diyor Rahabi. “Sesimizin daha gür çıkması için tüm yerel grupları tek bir yapı altında birleştirmeye çalışıyoruz.”

Pek çok uluslararası örgüt ve bağışçı, İslamcı silahlı fraksiyonların kontrolündeki bölgelerde çalışmayı reddediyor, fonlarının köktencilerin eline geçebileceğinden korkuyorlar. Köktenciliğe karşı mücadeledeki en önemli taktiklerden biri ise sivil örgütlenmeleri ve inisiyatifleri desteklemek. Bu sivil teşebbüslerin gösterdiği gibi böylesi inisiyatifler etkili ve kendi mahallelerinde barışçıl ve yapıcı bir dönüşüm sağlıyorlar.

Julia Taleb

(Wagingnonviolence.org adlı siteden Türkçe'ye Onur Devrim çevirdi. Ara başlıklar Marksist.org tarafından eklendi)

Ana foto: İdlip'te köktenci silahlı grupların baskılarına karşı kadın eylemi



Bültene kayıt ol