Savaş örgütü NATO dağıtılsın!

31.05.2017 - 13:43

Sosyalist İşçi gazetesinin son sayısında NATO zirvesi ele alındı:

Brüksel’de gerçekleştirilen 2017 NATO zirvesi, ABD Başkanı Donald Trump’ın katılacağı ilk zirve olması açısından merakla bekleniyordu. Trump daha önce NATO’nun “zamanının dolduğunu” söylemişti. Her ne kadar daha sonradan bu söyleminden geri adım atmış olsa da, ABD’nin ırkçı başkanının, Soğuk Savaş döneminde Sovyetler ve Doğu Bloku’na karşı kurulan örgütün hâlâ Rusya’yı ana tehdit olarak tanımlamasını yanlış bulduğu, NATO’nun “İslami terörizme karşı savaş” merkezinde yeniden yapılandırılması gerektiğini istediği biliniyor.

Trump bir yandan 28 ülkenin bir araya geldiği koalisyonu sonunda IŞİD karşıtı emperyalist koalisyona katılmaya ikna ederken, diğer yandan zirve boyunca “ABD’yi yeniden büyük yapma” sözünü tuttu. Karadağ cumhurbaşkanını iterek liderlerden oluşan grubun en önüne geçmesi hafızalara kazınırken, Trump aynı zamanda zirve sonundaki hatıra fotoğrafı çekimi sırasında da kimseyle konuşmadı, el sallama kısmına katılmadı.

Trilyoner bir kapitalist olan ABD başkanı, zirve boyunca, NATO üyelerinin “gayrisafi yurtiçi hasılalarının %2’sini savunmaya harcamaları gerektiğini” hatırlatarak, bunu yapmayan 24 ülkeye saldırdı. Almanya buna “NATO’ya borçları olmadığını” söyleyerek yanıt verdi. Silahlanmaya %2 ayırma hedefini tutturamayan ülkeler için 2024’e kadar bunu başarma hedefi konulmuştu, ancak Trump bunu dahi geç buluyor. ABD başkanının, koalisyonun 5. maddesini hiçe sayarak, herhangi bir saldırı durumunda %2 savunma harcaması yapmayan ülkelerin yardımına koşmayabileceği iddia ediliyor.

NATO’nun IŞİD karşıtı koalisyona katılmasının yanı sıra istihbarat birimi içinde “terörizme karşı” özel bir hücre oluşturulmasına da karar verildi. Trump bu anlamda zirveden istediğini aldı denebilir: NATO’yu “yeniden işlevli kılmak” için kafasındaki planı uygulattı, Avrupa’nın lider ülkeleri başta olmak üzere müttefikleri azarladı ve “patronun kim olduğunu” gösterdi.

Yeni bir NATO’ya hayır!

Ancak Trump açısından daha kritik olan kısım, NATO zirvesinden önce Ortadoğu’da Suudi Arabistan ve İsrail’e yaptığı ziyaretlerdi. Suud hanedanı ziyareti için 68 milyon dolar harcadı. Sonunda ABD ile Suudi Arabistan arasında 110 milyar dolarlık tarihi bir silah anlaşması imzalandı. Irkçı başkan daha sonra ise İsrail’i ziyaret etti.

Trump, yine “İslami terörizme karşı” bir Arap NATO’sunun kurulması çağrısını yaptı. İsrail ve Suudi Arabistan, bölgede baş tehdit olarak İran’ı gören devletler. Obama döneminde İran ile “ılımlılaşan” ilişkileri beğenmeyen Trump, bu ülkeyi izole etmeye çalışıyor.

İran’ın bölgede altemperyalist bir güç olarak özellikle Suriye’de Esad rejiminin katliamlarına verdiği destek inkâr edilemez. Ancak buna karşı Suudi Arabistan ve İsrail gibi bölgenin en vahşi, en gerici, insan haklarını en çok ihlal eden devletlerinin savaş çığlıkları yanıt olamaz. Batılı emperyalistler içerisinde bölgede İran’ın tek sorun olduğunu anlatan çizgi, 2001-2002’de Afganistan ve Irak işgallerini hazırlayan, Bush’un “önleyici savaş” doktrininin devamıdır.

NATO’ya ve savaşa karşı mücadeleye!

Bu siyasi görüşün itibarı küresel savaş karşıtı hareket tarafından yerle bir edilmişti. Yeniden canlanmasına izin vermemeliyiz.

2018’in NATO zirvesi Türkiye’de toplanacak. Irak işgaline karşı tezkereyi durduran savaş karşıtı hareket, 2004’te de Türkiye’de yapılan NATO zirvesini kitlesel olarak protesto etmişti.

Önümüzdeki yıl bir kez daha, küresel kapitalizmin bu vahşi savaş aygıtının dağıtılması talebiyle mücadeleye hazırlanmalıyız. Bunu yapabilmek için Trump’ın “İslami terörizmi” dünyadaki sorunların ana kaynağı olarak tanımlayan bakış açısının soldaki yansımalarıyla kıran kırana tartışmaya devam etmeliyiz.

Öte yandan “Arap NATO’su”, Arap Baharı’nı öldürenlerin fikridir. Körfez rejimleri, Suudi Arabistan, İsrail, bölgedeki halkların katili ve Batı emperyalizminin baş müttefikleridir. Bölgedeki savaş çılgınlığının durdurulması, hem Arap NATO’su kurmayı hedefleyenlerin hem de onların hedef aldıklarının arasındaki hegemonya savaşına karşı, Ortadoğulu emekçilerin Arap devrimlerini yeniden canlandırmasından geçiyor.

Militarizmi ve emperyalizmi yenelim

Sosyalist İşçi’nin savunduğu siyasi gelenek, hem ABD ile AB’nin başını çektiği Batı emperyalizmine hem de Çin ve Rusya önderliğindeki Doğu emperyalizmine karşı, tüm dünyada emekçi sınıfların başını çektiği bir mücadelenin örülmesini savunuyor. Uluslararası Sosyalist Akım, henüz Stalinist Rusya ve Doğu Bloku yaşıyorken “Ne Washington ne Moskova, uluslararası sosyalizm!” sloganını savunuyordu.

Hem ABD hem de Rusya-Çin bloku, Suriye’den Yemen’e, Libya’dan Irak’a bir dizi Ortadoğu ülkesinde halkları baskı altına alan ve katleden diktatörlükleri destekliyor. 2011 yılında Tunus ve Mısır’da başlayıp tüm bölgeye yayılan ayaklanmalar ise bu güçlerin on yıllardır süren hegemonyasına karşı başka bir umudu temsil ediyor. Ortadoğu’nun tüm tarihi emperyalizme karşı verilen mücadelelerle yazıldı. Sıradan insanlar, savaşın efendilerini yenebilir.

Öte yandan emperyalist bloklar arası kapışmalar, içe kapanma ve güvenlik politikaları, silahlanmayı ve savaş ihtimallerini artırıyor. Militarizm işçi sınıfının ve tüm ezilenlerin düşmanıdır.

İşçi hareketi ve aşağıdan sosyalizm geleneğinde militarizme karşı mücadele son derece önemli bir yer tutuyor. Bundan bir asır önce, Rusya’da Bolşevikler, işçi sınıfı iktidara geldiğinde ilk yapması gerekenin düzenli orduyu dağıtmak olduğunu söylüyordu. Savaş karşısındaki tutumları nedeniyle “Alman ajanı” olmakla suçlanıyorlardı. Almanya’da ise Rosa Lüksemburg ve Karl Liebknecht'in önderliğindeki sosyalistler, Alman egemen sınıfının savaşı meşrulaştırmak için Rusya’daki “gerici çarlığa” karşı mücadele argümanına karşı “Asıl düşman içeridedir” diyorlardı. Nitekim milyonların canına mal olan 1. Dünya Savaşı, Rusya ve Almanya’daki işçi devrimleri tarafından sonlandırıldı.

Türkiye’de bugün militarizme karşı mücadele, yerli-milli koalisyonun, ırkçılığın geriletilmesi ve Kürt sorununda çözüm perspektifinin tekrar gündeme gelebilmesi için oldukça kritik.

“Üst akıl” ve “faiz lobileri” unutuldu

Tayyip Erdoğan, NATO zirvesinden “YPG’ye öyle tertemiz, pirüpak bakmıyorlar” tesellesiyle döndü. Avrupa liderleriyle YPG konusunda kulis yaptı. Erdoğan’a göre, YPG ile Rakka operasyonu yapacak ABD’ye “Angajman kuralları ihlal edilirse yanıt veririz” diye yeniden “iletildi”. Cumhurbaşkanı, NATO’nun IŞİD karşıtı koalisyona katılmasını ise desteklediklerini söyledi. Erdoğan dönüş yolculuğunda uçakta yaptığı açıklamada ise AB ile 12 aylık takvim çıkardıklarını duyurdu. “Referandum sürecinde yaşananlar geride kalmalı” diyen AKP lideri, Avrupa Birliği ile yeni süreç istiyor.

Arap Baharı başladığında bölgede sözü geçen bir altemperyalist güç olmak için hamleler yapan Türkiye, şimdi bu havasından oldukça uzakta. Erdoğan son iki yıl içerisinde hem AB liderleriyle, hem ABD ile hem de Rusya ile büyük gerginlikler yaşadı. Bu yalnızlıktan kurtulmak için sonunda taviz veren hep AKP liderliği oldu. Obama’nın yerine Trump’ın gelişine bağlanan büyük umutlar boşa çıktı. Mayıs ayında Trump ile Erdoğan arasında gerçekleşen görüşme sonucunda, ABD yönetimi Türkiye’nin ajandasına ikna edilemedi.

NATO zirvesinden dönen Erdoğan, hemen Putin’le görüşerek bu tarafla da ilişkileri sıkı tutmaya çalışacağının sinyalini verdi.

Silahlanma yarışı

Dünya elitleri açısından neoliberal konsensüsün çöktüğü, belirsizliğin ve istikrarsızlığın hâkim olduğu, otoriterleşme ve güvenlik politikalarının öne çıktığı bu dönemde, silahlanma da beklendiği gibi artıyor. SIPRI’nin raporuna göre, dünya geçen sene savunmaya 1.6 trilyon dolar harcadı. Küresel silah sanayisinin bu yıl yüzde 2’lik artışla tekrar büyümeye geçmesi bekleniyor. ABD, Çin ve Rusya’nın askeri harcamalarındaki artış dikkat çekerken, geçtiğimiz yılki silahlanma 2015’e göre %0.4 artış teşkil ediyor.

Türkiye’nin ise küresel silahlanma harcamaları 2011 yılından beri ilk kez yeniden artış kaydetti. Türkiye ayrıca silah ihracatını 1.7 milyar dolara yükseltti.



Bültene kayıt ol