Mülteciler anlatıyor: “Suriye devriminin geleneğini sürdürüyoruz”

01.06.2016 - 16:28

Suriyeli mülteciler, baskı ve tehlikelerle karşılaşıyor ancak bunlara karşı mücadele de ediyor.

İngiltere'de yayımlanan Socialist Worker'a konuşan iki mülteci, Suriye’deki karşı devrime karşı koymanın, onlara nasıl direnileceğini öğrettiğini anlatıyor. Milyonlarca Suriyeli, Suriye’ye komşu ülkelerde ve Avrupa’da mülteci olarak yaşıyor, tehlikelerle ve baskıyla karşılaşıyor. Ancak Beşar Esad’ın karşıdevrimi onlara nasıl örgütlenileceğini ve direnileceğini öğretti. Onlar aynı zamanda tecrübeli devrimciler.

Suriyeli Devrimci Solu’nun bir üyesi ve bir berber olan Mustafa, bu yılın başlarında İstanbul’a kaçtı. Socialist Worker’a şunları söyledi: “Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin çoğu hayat mücadelesinin içinde. En büyük kaygıları gıda ve barınma ihtiyaçlarını karşılayabilmek için bir iş bulmak. Bu yüzden siyasi aktiviteleri görece düşük. Ama bu onların apolitik oldukları anlamına gelmiyor. Onların çok büyük bir kısmı halk hareketinde yer aldı ve rejime karşı yapılan gösterilere katıldı.”

Mustafa, bazı mültecilerin kolektifler inşa etmeye, halk toplantıları ve tartışmaları yapmaya çalıştığını anlatıyor. Onların, Suriye devriminin demokratik geleneklerini devam ettirmek için örgütlendiğini söylüyor.

Eski bir sigorta işçisi olan Amjad da Suriye dışında örgütlenmeye çalışıyor. Suriye’deki rejimin hapishanelerinden kurtarıldıktan sonra katıldığı ilk gösteriler Temmuz 2011’de yapılanlardı. Şimdi ise Yunanistan’daki Pire limanında bulunan mültecilerin gayrı resmi liderlerinden biri:

"Ben ve arkadaşlarım dört kişiyiz, bir İranlı, bir Afgan, bir Kürt ve ben. Anlaşmazlıklar olduğunda bir mahkeme gibi hareket ediyoruz. Gönüllüleri koordine etmek için tercümanlık yapıyoruz. Ben insanların İngilizce öğrenmesine yardımcı oluyorum. Yetkililerle konulup barınacak yer, sağlık ve eğitim hizmeti talep ediyoruz."

Amjad ilk olarak Suriye’den kaçıp Türkiye’ye geldi ama oradaki koşullar onun başka yerlere gitmeye çalışmasına neden oldu. Türkiye’de mülteciler, çalışmak ve ülke içinde yer değiştirmek için bir kimlik kartı başvurusunda bulunmak zorunda. Amjad “her gün polis ‘yarın gel’ diyordu” diye anlatıyor:

“Onların asıl istediği ise vazgeçmeniz, insan tacirleriyle iletişime geçmeniz ve ülkeden çıkmanız.”

Irkçı patronlar

Mültecilerin karşılaştığı umutsuz koşullar, onları patronların istismarlarına daha açık hâle getiriyor.

“Bir balık fabrikasında iş buldum, günde 16 saat çalışıyordum. Patron ücretlerimizi bizim yerimize biriktirmeyi ve bizim için saklamayı önerdi, ben de ona güvendim. Ama iki ayın ardından hiçbir ödeme yapmadı. Şikayet ettim ve ailemi beslemem gerektiğini söyledi. O da bana ‘Ülkene defol git o zaman’ dedi. Polise gittim ve onlar da aynı şeyi söylediler.

Mustafa, “İstismarcı patronlara karşı bir korumamız yok” diyor:

"Pek çok çocuk, okula gitmek yerine uzun saatler çalışmak zorunda bırakılıyor. Onlar çalışıp ailelerine bakmak zorunda kalıyorlar çünkü anne babalarının mülteci oldukları için çalışma hakları yok.

Aynı zamanda pek çok zengin Suriyeli tüccar ve kapitalist işlerini Türkiye’ye taşıma şansı buldu. Fabrikalar bütün olarak Halep’ten buraya taşındı. Mülteciler çoğu hayat kavgası verirken onlar lüks içinde yaşıyor."

Amjad, Türkiye’yi terk etmeye karar verdiğinde bir botla Yunanistan’a geldi.

“Avrupa’ya gelmeyi planlamıyordum ama Türkiye’deki durumu görünce ‘Oğlumun bu ülkede nasıl bir geleceği olacak’ dedim. İnsan kaçakçılarına para ödedim, onlar da bizi bir bota bindirdi. Ama belki bir kilometre gittikten sonra, botun sürücüsü suya atladı ve arkadaşları tarafından daha sonra sudan çıkarıldı. Tek başımızaydık.”

"AB-Türkiye anlaşması hayallerimizi kırdı"

Amjad, Yunanistan’a geçmenin hayatında önemli bir değişiklik yaratacağını düşünmüş. Ama kısa süre sonra yaratmayacağını fark etmiş:

“Adayı gördüğümde bir zafer duygusu hissettim, artık ailem için yeni bir hayat kurmaya başlayabilirdim. Ama Pire’ye geldiğimde ve orada sıkışmış bütün o insanları gördüğümde bu duygu silinip gitti. Bu, Mart ayındaydı ve Avrupa Birliği’nin Türkiye ile görüşmelere başlamak üzere olduğunu biliyorduk. Bir umut ışığı arayışıyla haberleri ve interneti takip ediyorduk. Ama bunun yerine hayallerimizi kırdılar. Yaptıkları bu anlaşma adil değil.”

Bu anlaşmaya göre, Yunanistan’a gelen her mülteci Türkiye’ye sınır dışı edilebilir. Anlaşma, mültecilerin toplama merkezlerine tıkılmasına izin veriyor. Mustafa “Batılı hükümetlerle ilgili boş hayallerim hiç olmadı, ama AB’nin mültecilerle ilgilenme şekli şok edici” diyor.

“Umutsuz bir şekilde savaştan kaçan insanlara kapılarını açmıyor, bunun yerine onların Akdeniz’de ölmesini tercih ediyor. Bu anlaşma Suriyeli mültecileri bir pazarlık kozu hâline getiriyor. Bizim kaderimiz, bizim onurumuz veya bizim insan haklarımız umursanmıyor. AB’nin Türkiye’ye ödediği paranın çoğunun mültecilerin yararına kullanılmayacağını biliyoruz.”

"Yöneticiler hiçbir talebimizi dikkate almıyor"

Yunanistan’daki mülteciler, şimdi idari bir krizle karşı karşıya. Daha önce mülteci statüsü için başvurup para ödeyenler, bunu günde sadece birkaç saat çalışan online bağlantıları kullanarak tekrar yapmak zorunda. Mülteci statüsü olmayanlar gözaltına alınabilir veya Türkiye’ye gönderilebilir. Bir de kamplar var.

Amjad şöyle diyor:

“Bize bir kampa gitmemiz gerektiği söylendi. Ama kampları Yunan ordusu yönetiyor ve Birleşmiş Milletler, Yunan ordusunun insan haklarına saygı duymadığını söylüyor. Biz nasıl yeniden yerleştirme veya iltica başvurusu yapabileceğimizi sorduk, eğer birinin acil bir sağlık sorunu olursa ne yapacağımızı sorduk, kamplar en yakın şehirden saatlerce uzakta, insanlar hastaneye yetiştirilemedikleri için ölebilir dedik. Onlarsa bunu dikkate almadıklarını söylediler. Hiçbir şeyi dikkate almıyorlar!

Yunanistan’a 11 Mart’ta geldik. Üç gün içinde durumlarımıza göre sınıflandırılacağımızı söylediler. İki ay geçti, ama o üç gün hâlâ gelmedi.”

Amjad, Yunanistan’daki durumun pek çok insanın umutsuzluğa kapılmasına neden olduğunu söylüyor.

“İnsanların parası bitiyor ve bu da onları daha korunmasız hâle getiriyor. Bazı çocuklar yıllardır okul yüzü görmüş değil ve onların kafaların içinde neler döndüğünü tahmin etmek zor.”

Yine de mültecilerin büyük bir aile gibi olduğunu ve birbirlerine yardım ettiğini söylüyor:

“Hâlâ doğum günlerini ve buna benzer şeyleri kutluyoruz. Burada bile hayat devam etmek zorunda.”

Yunan işçi sınıfı ve mülteciler el ele

Avrupa Birliği’nin basıncı altındaki Yunanistan, Pire’deki gibi bakımsız ama kendini örgütleyen mülteci kamplarından kurtulmak istiyor. Geçen hafta Yunan çevik kuvvet polisleri, kuzey sınırında bulunan İdomeni kampını boşalttı. Yetkililer için öncelik mültecilere yardım etmek değil, onları kontrol edebilmek. Amjad ve arkadaşları, Yunan yetkililerle görüşmeye devam ediyorlar, Yunan hükümetinin Pire’ye gönderdiği görevlilere mektup yazdılar. Gelen cevapta protestoların farkında oldukları, bu şekilde hiçbir şey elde edemeyecekleri ve insanların tutuklanmasına neden olabilecekleri yazıyordu. Buna rağmen Yunanistan’ın her tarafında küçük mülteci eylemleri oldu. İdomeni’deki bazı eylemler, sınırın kapanmasına karşı kararlı bir direnişin öncüsü durumundaydı. Geçen ay mülteci grupları, Yunanistan’da grev yapan işçilerin yürüyüşlerine katıldı. Mart ve Nisan ayında yapılan ırkçılık karşıtı bazı eylemlerde de büyük bir mülteci varlığı vardı.

"Devrime katılmak korku duvarını çatlattı"

Mustafa, mültecilerin çok zor koşullar altında siyasi girişimlerde bulunduğunu vurguluyor. Onlar, çok büyük miktarda mali destek alan ve devrimin demokratik ve mezhepçilik karşıtı taleplerini çoğunlukla görmezden gelen İslamcı grupların baskısıyla karşılaşıyorlar. Ama Mustafa umutlu olmaya devam ediyor:

“Durum son derece zor. Yine de son beş yılda, sıradan insanların korkunç baskı koşulları altında dayanışma içinde olduğuna, büyük bir cesaret ve kararlılık gösterdiğine şahit oldum. Bu devrime katılmak korku duvarını çatlattı ve milyonlarca Suriyelinin siyasi bilincini dönüştürdü. Suriyeliler artık bir diktatör tarafından yönetilmeyi kabul etmeyecekler.”

"Muhteşem dayanışma bağları yaratıldı"

Mustafa, 2011’de Suriye devrimine ilk katılan şehirlerden biri olan Selimiye’den geliyor. Mustafa şöyle diyor:

“Selimiye’de yapılan ilk gösterilerde vardım. Yerel Koordinasyon Komiteleri'ne (YKK) katıldım. Bu şekilde tüm ülkedeki devrimci eylemcilerle iletişim kurabiliyorduk"

Mustafa, gıda ve tıbbi malzemelerin şehirlere ve Beşar Esad güçleri tarafından kuşatma altında olan Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) savaşçılarına ulaşmasına yardım etti. Sıradan insanların direnişe nasıl yardımcı olduğunu anlatıyor:

“Hiçbir dış yardım almadan, her şeyi sıradan insanlardan aldık. İşçiler, maaşlarının üçte birini YKK’ye bağışlıyor, bu para da en çok ihtiyacı olanlara dağıtılıyordu.”

Mustafa, rejimin mezhepçiliği kullanarak devrimi bölmeye çalışmasının uzun bir süre sonuç vermediğini de ekliyor:

"Rejim Hama’yı bombaladığında, şehrin Sünni nüfusundan binlerce kişi Selimiye’ye sığındı. Rejim tarafından aranan Selimiyeli aktivistler, Sünni kasabalarına sığındı ve burada korundular. Bunlar büyük dayanışma bağları yarattı. Ancak uluslararası ağlar, İslamcı ve Cihatçı gruplara çok büyük mali yardımlarda bulundu. Laik YKK ve ÖSO giderek tecrit edildi."

Sokağa bile çıkılamıyordu

Devrim başladığında, Amjad birkaç yıl Dubai’de çalıştıktan sonra Suriye’ye geri dönüyordu. Rejimin kendisini bir casus olmakla suçladığını söylüyor:

“Beni hapse attılar ve çıkabilmek için rüşvet vermem gerekti. Bunun ardından bazı barışçıl gösterilere katıldım. Ama Ağustos 2011’de ordu benim şehrimi, Hama’yı işgal etti ve Şubat 2012’de onların yerini İranlı milisler aldı.”

Amjad karşıdevrim sırasında Suriyelilerin karşılaştığı baskıyı anlatıyor:

“18 yıl boyunca her gün saat 16’da başlayan sokağa çıkma yasağı vardı. Milisler her şeyi kontrol ediyordu. Sokaklarda yürüyemezdiniz, sürekli birilerini hapse atıyor ve serbest bırakmak için para istiyorlardı. Sadece evden işe, işten eve gidiyordum.”

Amjad, hapisten çıktıtan sonra devlet görevlilerinin onu her yerde izlediğini ve gitmeye karar verdiğini anlatıyor:

“Beni ve ailemi şehir dışına çıkarması için bir güvenlik görevlisine rüşvet verdim. Daha sonra ise bizi Türkiye’ye götürecek kaçakçıyla buluştuk.”

(Socialist Worker'dan Türkçe'ye Onur Devrim çevirdi)



Bültene kayıt ol