Ekonominin kırılganlığı ve Hyman Minsky

09.05.2016 - 08:58

1970’ler boyunca patlak veren petrol krizleri, William Phillips adlı Keynesyen iktisatçının ön gördüğü “enflasyon ve işsizlik ters orantılıdır” görüşünün aksini belirten bir durumun ortaya çıkmasına sebebiyet vermişti: Stagflasyon. Enflasyonun artışının işsizliği tetiklemesi durumu.

Keynesyen bir kanun hâline gelen Phillips Eğrisi’nin ön gördüklerinin bir gecede çöküşü, Keynesyen iktisatçıların büyük bir kısmında yine bir gecede taraf değiştirmeye neden olmuştu. Chicago okulunun temsilcilerinden, neoliberal kuramcı Milton Friedman ise Keynesyen iktisatçıların aksine, bu panik havasından kendisini koruyarak, kısa vadede enflasyon ve istihdam oranlarını değiştirmenin hâlen William Phillips’in öngördüğü sonuçlara yol açacağını, ancak uzun vadede Doğal İşsizlik Oranı’nın oynayacağı rol ile etkisiz kalacağını ortaya koymuştur.

Bu kriz günlerinde anî bir kararla taraf değiştirmeyen bir Keynesyen iktisatçı mevcuttur: Hyman Minsky. Ancak kendisinin ortaya koyduğu düşünceler, neoliberalizmin büyük bir zafer kazandığı günlerde hiçbir ses getirmemiştir. Öte yandan, yukarıda bahsettiğim Milton Friedman, Yeni Phillips Eğrisi yorumuyla ivediyetle bir Nobel Ekonomi Ödülü’ne sahip olmuştur.

Minsky’nin görüşlerinin ön plana çıkması ise ölümünden uzun zaman sonra, 2008 yılında gerçekleşmiştir. 2008 Global Finansal Krizi’nin patlak vermesiyle, Minsky’nin yaşarken dahi pek rağbet edilmeyen kitabı Stabilizing an Unstable Economy [İstikrarsız Bir Ekonomiyi İstikrarlaştırmak] apar topar ve upuzun bir aradan sonra baskıya girmiştir ve bir iktisat kitabına oranla çok sayıda satmıştır.

Bu kitapta öne çıkan görüşlerden birisi, John Maynard Keynes ile hemfikir olduğu “kapitalist ekonominin belirsizliği” durumu. Tam olarak bu “geleceğin belirsizliği” durumundan dolayı Keynesyen iktisatçılar, bir ekonomik süreci “kısa vade” ve “uzun vade” olarak ikiye ayırmazlar. Onlar için yalnızca kısa vade ve birden çok kısa vadeli durumun birleşmesi ile ortaya çıkan bir uzun vade söz konusudur. Dolayısıyla, bu “uzun vadenin içerisinde bulunduğu” belirsizlik hâlinde, krizler kapitalizmin içkin birer problemi hâline gelirler.

Üstelik Minsky, pek çok kapitalist iktisatçının aksine Marksist Sermaye Birikimi Teorisi’ni benimsemiş, hatta bunun modern kapitalist ekonominin belirleyici unsuru olduğunu iddia etmiştir. Şöyle ki, ona göre sermaye birikimi üretken kaynakları bir araya getirerek kullanmak ve –elbette her şey yolunda giderse- bunun üzerinden uzun vadede büyük oranlarda kâr elde etmektir.

Ancak Minsky, kronik olarak kriz hâline geçtiğini kabullendiği kapitalizmin yerine apayrı bir sistem alternatifleri türetmektense, kapitalist krizlerin etkilerinin nasıl onarılacağı meselesinin üstünde durmayı tercih etmiştir. Yine de krizler üzerine fikirleri, pek çok Marksist iktisat teorisyenini de etkilemiştir. Bunlardan biri, finansallaşma teorisini büyük oranda Minsky’nin teorilerine dayandıran David Harvey’dir.

Minsky’nin kriz analizindeki en can alıcı nokta ise borçlanmanın finanse edilme çeşitleri: Hedge finans, spekülatif finans ve Ponzi finans. Bunların hangisinin yoğunlukta olduğu, bir ekonominin sağlık durumu hakkında bize bilgiler vermekte.

Hedge finans, borçlanmanın halihazırdaki gelirle ya da gelecekteki [kesin] gelirle kapatılabileceği finansman türü iken, ekonomik birimlerin çoğunluğunun bu finansman türünü tercih etmesi ise ekonominin sağlıklı ilerlediğinin bir işaretidir. Spekülatif finans, borçların kapatılamadığı, fakat çevrilebildiği finansman türüdür ve bunun yoğunlukta olması, hedge finansa oranla ekonomik birimlerin daha sağlıksız bir yolda olduğunun işaretidir. Son olarak Ponzi finans, bir borcu kapatabilmek için başka bir yerden borç almaktır ki, bu ekonomik birimlerin en sağlıksız olduğu noktadır.

Yani hedge finanstan, Ponzi finansa doğru ilerledikçe, ekonomideki kırılganlık artar.

Ekonomide hangi finansman türü ağırlıkta olursa olsun, sabit bir finansman türü seçmiş iktisadi birimler de vardır. Bunlardan biri, kısmî rezerv bankalarıdır. Bir kısmî rezerv bankası, mudilerinin banka hesaplarına yatırdıkları para ya da paraya çevrilebilir değerlerin yalnızca bir kısmını derhal çekilebilir hâlde banka kasalarında bekletirken, büyük bir kısmını yatırım için kullanır. Bu yatırımlar reel sektör yatırımları kadar, başka bir mudiye verilen kredi de olabilir, finansal yatırım da (hisse senedi, tahvil alımı vs) olabilir ya da bankanın bir borcunu kapatabilmek için kullanılmış da olabilir.

Buradan yapılacak bir çıkarımla, bir kısmî rezerv bankası, ekonomi hangi kırılganlıkta olursa olsun, birer Ponzi birimidir. Finans sektöründe kısmî rezerv bankalarının ağırlıkta olduğu ekonomilerde [Türkiye gibi] ise bu sektörde her zaman bir Ponzi finansmanı hakimdir ve kırılganlık had safhadadır.

Kısaca değinmek gerekirse, Charles Ponzi, 1920’lerde ortaya çıkmış ve pek çok borç zinciri oluşturarak müşterilerinden hayli para dolandırmış bir finansal sahtekârdır. Bu duruma alınan pek çok önlem mevcut olmasına rağmen, 2009’da Bernard Madoff isimli yeni bir sahtekâr, müşterilerinden 65 milyar dolar çalmayı başarmış, ve bu durum ortaya çıkınca 150 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı.

Ancak unutulmaması gereken nokta, günümüzde Ponzi finans örnekleri genellikle Charles Ponzi ya da Bernard Madoff’un yaptığı gibi incelikle örülmüş, uzun bir borç zincirinden oluşmuyor. Aksine ekonomideki en ufak birimin bile, iflasını ertelemek ve bu ertelenen süre içerisinde bir umut ışığı aramak için düşebileceği bir durum. 2008 Krizi’nin resmen ilân edilmesinin bu denli ertelenmesinin altında yatan nedenlerden biri de bu tip birimlerin lobicilik çalışmaları ile hükümeti sessiz kalmaya zorlamalarıydı. Bir kısmı elbette kriz ortamında büyük kârlılığın ya da vurgunların devam etmesinin peşindeydi, fakat daha büyük bir kısmı yalnızca feci şekilde iflas etmemek için çırpınmaktaydı. Ancak Lehman Brothers’ın iflasını açıklaması ile bu baskıyı daha fazla sürdüremediler.

Doğan Kansız



Bültene kayıt ol