5. yıl dönümünde: Suriye’de isyan ve savaş

15.03.2016 - 11:49

Beş yıl önce Suriyeliler rejime karşı ayaklandı. İngiltere'de yayımlanan Socialist Worker (Sosyalist İşçi) gazetesi, devrimin yenilgisinin nasıl dehşete yol açtığını açıklarken, aktivist Razan Ghazzawi onun umutlu başlangıcını inceliyor.

Binlerce Suriyelinin, diktatör Beşşar Esad’a karşı sokaklara dökülmesinin ardından geçen beş yılda, savaş ülkeyi parça parça etti. 2011’de Suriye Devrimi başladığında durum bambaşkaydı. Devrim gerçek bir halk ayaklanmasıydı ve 2011’de Ortadoğu ve Kuzey Afrika’yı kasıp kavuran devrimci dalganın bir parçasıydı. Suriye’de hoşnutsuzluk çoktandır kabarıyordu ve pek çok Suriyeli Arap Baharından ilham alıyordu.

Küçük bir grup Mısırdaki göstericilerle dayanışmak için bir dayanışma nöbeti organize etmeye çalıştığında, derhal rejimin haydutları tarafından dövüldü. Deraa’da polisler 15 lise öğrencisini, duvara sprey boya ile “Halk rejimin devrilmesini istiyor” yazdığı için tutukladı. Onların Esad’ın gizli polis teşkilatı tarafından işkenceye uğraması tüm ülkede gösterilerin başlamasına neden olan kıvılcım oldu. 15 Mart’ta başkent Şam’da yüzlerce kişi siyasi reform talebiyle yürüdü. Esad’ın askerleri ateş açtı, Esad ise kargaşadan “yabancı komplocuları” sorumlu tuttu. Gösteriler hızla yayıldı ve halkın talepleri siyasi reformlardan, rejimin devrilmesine doğru kaydı.

Esad’ın güçleri ülkenin pek çok yerinde gerilerken temel kamu hizmetlerini yerine getirmek için halk komiteleri ortaya çıktı. Eylemciler kadar sıradan insanlar da bu girişimlerde yer aldılar. Ancak rejimin bombardımanının yol açtığı yıkım kitle hareketini geri çekilmeye zorladı, mücadele giderek artan bir şekilde askeri hale gelmeye başladı. Arap Baharı Ortadoğu’da emperyalizmi zayıflatırken Batı inisiyatifi yeniden ele almak konusunda umutsuzdu. ABD Suriye Ulusal Konseyini ve Suriye Ulusal İnisiyatifini destekledi. Ancak bu yapılar sahadaki insanlarla çok az bağı olan siyasetçilerden oluşturulmuştu.

Tunus ve Mısır’ın aksine örgütlü işçi sınıfı halk devriminde temel bir rol oynamadı. Suriye’deki işçiler 2011 öncesinde kitle grevleri yoluyla deneyim kazanmış değillerdi. Bir “genel grev” Aralık 2011 gibi geç bir tarihte yapıldı. Ancak bu grev işçilerin kendilerinin örgütlenmesiyle değil, muhalefetin sivil itaatsizlik çağrısıyla gerçekleşti. Halk devrimine karşılık olarak Esad, şiddetli bir baskı ve mezhepçi bir iç savaş başlattı. Bu bağlamda en çok silaha sahip olan gruplar nüfuz kazanabildiler.

Ordudan firar eden subaylar ve askerler Özgür Suriye Ordusu’nu (ÖSO) oluşturdu.  İlk başlarda savaşın büyük kısmını onlar yürüttüler. Ancak paraya daha rahat ulaşabilen farklı İslamcı gruplar etkilerini arttırmaya başladı. Rejim halk muhalefetini ezmeye odaklanmak için, ülkenin kuzeydoğusunu terk etti. Komşu Irak’tan gelen IŞİD bu bölgede bir üs oluşturmayı başardı.

ABD’den Rusya ve İran’a küresel ve bölgesel güçler, bu iç savaşta rakip grupları destekleyerek etkilerini arttırmak için durumu manipüle ettiler. Batı, Ağustos 2013’de müdahale etmeyi denedi. Savaş karşıtı hareketin yürüttüğü uluslararası bir kampanya, onları bundan vazgeçmeye zorladı ancak o zamandan beri durum tersine döndü. Geçtiğimiz yıl Rusya, müttefiki Esad’ı desteklemek için müdahale etti. Geçen yılın kasım ayında Paris’te yaşanan terör saldırılarının ardından Britanya’nın da dâhil olduğu Batılı güçler “IŞİD’le savaşmak” kisvesi altında emperyalist paylaşıma giriştiler. Bugünkü dehşetin sorumlusu, Suriye’deki karşı devrim ve emperyalist müdahaledir.

Razan Ghazzawi devrimin başlangıcında Şam’daydı. Şimdi Britanya’da olan Ghazzawi, Anne Alexander’a olanları anlattı.

“2011’de Tunus’ta Bin Ali’nin, Mısır’da Mübarek’in devrilmesinde ilham veren bir şeyler vardı. Yılın başlarında internetteki blogcular tarafından organize edilen bazı küçük ölçekli eylemler oldu. Ancak bir şeylerin gerçekten değiştiğini gösteren işaret Şubat ayında Al-Hamidiyya pazarında polisin bir esnafı dövmesinin ardından yapılan eylemle yaşandı. Bu, bu tür eylemlerin ilkiydi, Şam merkezindeki bilinen bir bölgede gerçekleşen, yerel halkın tamamıyla kendiliğinden bir eylemiydi. Pazarın ana talebi Suriye halkının aşağılanmamasıydı. O dönemde başka net talepler yoktu, insanlar ne yapacaklarını düşünüyor, harekette deneyim kazanıyorlardı. Hareket hala “kendini buluyordu”

İnsanlar muhbir korkusuyla kamusal alanların dışında, siyasi tartışmalar yapmaya başladılar. Eylemciler çoğu zaman evlerde buluştu, bu küçük gruplarda güvenin temeli kişisel ilişkilerdi. Kültürlü insanların; yazarların, gazetecilerin, entelektüellerin –rejimin üst-orta sınıf muhaliflerinin– internet gibi her tür araca erişim imkânı vardı. İşçi sınıfından insanların bu imkânı yoktu ama hareket için temel önemdeydiler. Bu küçük ölçekli toplanmaları kitlesel bir isyana dönüştüren kıvılcım Deraa’dan, Suriye’nin güney sınırındaki bir şehirden geldi.

Bir grup lise öğrencisinin duvara “Halk rejimin devrilmesini istiyor” yazması üzerine tutuklanmalarının ardından gösteriler patlak verdi. Onlara işkence edildi. Daha sonra ise ordu onların gösteri yapan ailelerini vurarak öldürdü. Bu olanlar Suriye toplumunu sarstı. Deraa bölgesindeki başka yerlerde dayanışma eylemleri patlak verdi ve bu eylemler çok geçmeden başka bölgelere yayıldı. Başlangıçta yüzlerce kişilik gösteriler oldu, daha sonra eylemlere binlerce kişi katılmaya başladı. Diğer şehirlerde de eylemler vardı. Baskı, göstericilerin azmini daha da arttırdı ve ordu tarafından onlara karşı gerçek mermi kullanılmasına rağmen, eylem yapmaya devam ettiler.

İlk birkaç haftada göstericilerin talepleri çoğunlukla siyasi ve ekonomik reformlardı. İnsanlar iş, daha iyi kamusal hizmetler, eğitim, sağlık vb istiyorlardı. Rejimin baskısı taleplerin rejimin devrilmesine doğru yönelmesine neden oldu. Gençler rejimin şiddetinin namını biliyorlardı, yaşlı kuşaklarsa 1980’lerdeki eylemlerin ezilmesini görmüşlerdi. Ancak 2011’deki baskının büyüklüğüne hazır değillerdi.

1982 yılında Hama’da İslamcıların önderliğinde gerçekleşen ve şehrin kuşatılıp 20.000 kişinin Suriye Arap Ordusu tarafından katledilmesiyle sonuçlanan isyan tarihimizden silinmiştir. Rejimin baskısı ve şiddeti herkes tarafından biliniyordu, ancak kendi şiddetini saklamakta başarılı oldu. İnsanlar genelde çok korkuyordu ve Hama Katliamından bahsetmeye cesaret edemiyorlardı. Daha önce sansürü ve işkenceyi duymuş olan milyonlarca Suriyeli, şimdi ilk kez baskıya, herkesin gözü önünde, ilk elden tanık oluyor ve kolektif olarak baskıya maruz kalıyordu.

Beşşar Britanya’da eğitim gördüğü için bir tür liberal reformcu olarak sunuldu. Ancak biz Beşşar’ın tıpkı babası gibi olduğunu, hatta ondan daha beter mezalimlere giriştiğini gördük. Eylemlerin kolektif doğası ayrımların üstesinden gelinebileceği bir alan yarattı. Bu ayaklanmada biz diyalog kurmaya başladık. Bu ayaklanmada benim öğrendiğim şey, rejimin bizi kendimizi tanıdığımızdan daha iyi tanıdığı oldu çünkü onun elinde tüm veriler, tüm haritalar, her şey vardı. Bu dar gerçeklikte, başka mümkün gerçekliklerin var olduğunu bilmeden yaşamış olmamız şaşırtıcıydı. Buna rağmen bu ayaklanmada kendimizi keşfettik.

Rejim kitle hareketinin parçalamak amacıyla mezhep farklılıklarını savaşın ön cephesi haline getirmek için çok çaba sarf etti. Ama insanlar birbirlerinden nefret ettikleri için birbirlerini öldürmeye başlamadılar. Olan şey şuydu; insanlar barışçıl gösteriler yapmaya başladılar. Daha sonra ordu ve güvenlik güçleri geldi ve onları vurdu, onları vurmaya ve onları bombalamaya devam etti, onların üstünde kimyasal silahlar kullandı ve onları öldürene kadar işkence etti. Bu şiddet, Suriyelilerin 2012 sonu, 2013 başı döneminde kendilerini savunmak için silah taşımaya başlamasına neden oldu.

Ben bir eylemdeydim, etrafımızda Özgür Suriye Ordusu’nun  (ÖSO) olduğu barışçıl bir eylemdi ve ÖSO tek bir kurşun bile sıkmadı. Onlar sadece rejimi bize saldırmaktan caydırmak için oradaydılar. ÖSO çoğunlukla rejim saflarından firar edip Suriyelilerin eylemlerine destek veren askerlerden oluşuyordu. Tüm ıstıraplara rağmen insanların nasıl değiştiklerini de hatırlamalıyız. Kadınların çalışmasına, kadınların katılımına inanmayan bir sürü erkek bugün tamamen değişmiş durumda. İnsanlar Suriye’de bir iç savaş var dediklerinde geçtiğimiz beş yılda yediden fazla ülkenin Suriye’yi bombaladığını da unutmamalıyız. Ben buna Suriye’ye karşı savaş diyorum.”

(Türkçe'ye çeviren: Onur Devrim Üçbaş)



Bültene kayıt ol