Fransa seçimleri: Irkçılığın ve islamofobinin yükselişi

08.12.2015 - 12:14

Fransa'da uzun bir süredir yaşanan ekonomik kriz ve Paris saldırılarının ardından uygulamaya konulan sıkıyönetim politikaları ve aktif savaş durumunun yarattığı karamsarlık ortamı, iki gün önce yapılan seçimlerden ırkçıların ve yabancı düşmanlarının zaferle çıkmasına neden oldu. Marine Le Pen başkanlığındaki faşist Ulusal Cephe (FN) oyların %29,50'sini aldı. 

Fransa'da liderliğini Marine Le Pen’in yaptığı faşist Ulusal Cephe (FN) oyların %29,5’ini, liderliğini Nicolas Sarkozy’nin yaptığı Cumhuriyetçiler oyların %27’sini alırken, Cumhurbaşkanı François Hollande ve Başbakan Manuel Valls’in partisi iktidardaki Sosyalist Parti oyların %23’ünü, Avrupa Ekoloji ve Yeşiller Partisi Fransa (EELV) ise oyların %6,5’ini aldı.

Ekonomik kriz

Faşist partinin seçimden bütün seçim bölgelerinde güçlenerek çıkması bir tesadüf değil. Almanya'nın ardından Avrupa Birliği Euro Bölgesi'nin ikinci büyük ekonomik gücü olan Fransa, 2008 yılında yaşanan ekonomik krizden henüz çıkmış değil. 2014 yılında %0,2 oranında bir büyüme yaşandıysa da, %10,6 ile 1997'den bu yana en üst seviyesine ulaşmış durumda. AB Komisyonu'nun tahminlerine göre bu oran seneye %10,7'ye çıkacak ve 2017'de de %10'un üzerinde seyredecek. 

AB Komisyonu geçtiğimiz hafta Fransa'ya bütçe açığının Gayri Safı Milli Hasılasına (GMSH) oranını, AB kriterlerine göre yüzde 3'ün altına düşürmesi için tanıdığı süreyi 2017'ye kadar uzatmıştı. Karşılığında, Fransa'dan 2015 'te yapısal bütçe açığını en az yüzde 0,5 oranında azaltmasını istemişti. Komisyon, verdiği ek sürenin üç ay sonraki ilk değerlendirmesi öncesi Fransa'dan en az 4 milyar avroluk tasarruf yapmasını bekliyor. Bu meblağın çalışanların ücretlerine ve sosyal harcamalara kesinti olarak yansıması öngörülüyor.

Irkçılık ve İslamofobi

Bu ekonomik arka plan temelinde, 11 Eylül saldırılarının ardından yaratılan Müslümanların terörist olduğu algısı, Fransa'da krizin etkisiyle giderek daha fazla umutsuzluğa kapılan kesimlerde güçlü bir karşılık gördü. İktidardaki Sosyalist Parti'den Başkan Hollande, partinin sağ kanadından Manuel Valls'ı başbakanlık görevine getirdi. Valls, bu göreve gelir gelmez sağa kayan oyları geri almak için yabancı düşmanı söylemlerini artırmaya başladı. Göçmenlere kota konulmasını savunan Valls, siyahların sayısının fazlalığından şikâyet etti. Yaşam tarzları Fransızlarınkine uymadığı gerekçesiyle, Romanların Fransa'yı terk etmeleri gerektiğini söyledi. Buna benzer bir dizi söylem ve uygulamayla, ırkçı ve yabancı düşmanı politikalar bizzat sol olduğunu iddia eden bir hükümet tarafından uygulamaya konuldu.

Bunun doğal bir sonucu olarak ırkçı ve yabancı düşmanı politikalar giderek normalleşemeye ve aşırı sağ/faşist partilerin daha da güçlenmesine sebep oldu. Charlie Hebdo dergisine yapılan baskından ve son olarak Paris saldırılarından sonra hükümetin olağanüstü hal uygulamaları ve ilan ettiği fiili savaş durumu, bir yandan muhalefetin bütünü üzerinde büyük bir baskı oluştururken, öte yandan korku ve umutsuzluğun daha da artarak oyların faşistlere yönelmesine yol açtı.

Tepkiler

Avrupa'nın diğer ırkçı patileri, Charlie Hebdo saldırısının ardından Fransa’da 1981'de kaldırılan ölüm cezasının geri gelmesini gündeme getiren faşist Ulusal Cephe'ye tebrikler yağdırmaya başladılar. Faşist Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) Hans-Christian Strache, Le Pen'i kutlayarak bu seçim zaferinin "bütün Avrupa için örnek olacağını" dile getirdi. Polonya'daki faşist Hukuk ve Adalet Partisi (PIS) ve Almanya'da faşist Almanya İçin Alternatif (AfD) partileri de Ulusal Cephe'ye desteklerini bildirdiler.

68 kuşağının Fransa'daki önemli isimlerinden ve Avrupa Parlamentosu Yeşiller Grubu Eşbaşkanı Daniel Cohn-Bendit ise Ulusal Cephe'nin seçim galibiyetini "korkunç bir gelişme" olarak değerlendirdi. Cohn-Bendit, hükümetin gerçekçi politikalar uygulamak yerine aşırı sağın politikalarına göz kırptığını belirterek, bunun bu sonuca yol açan önemli etkenlerden biri olduğunu, seçimlerin ikinci turu için ilk tura seçime katılmayan %50'lik kesimin hedeflenmesi gerektiğini söyledi.

İrlandalı sosyalist John Molyneux ise yaptığı değerlendirmede şöyle dedi: "Fransa’daki bölgesel seçimlerde faşist Ulusal Cephe’nin (FN) dehşet verici başarısı, açık ki, kısmen, yakın zaman önce Paris’te gerçekleşen IŞİD vahşetinin sonucudur. Fakat bu, hikayenin tamamı değil. FN’in ülke çapında %27-30 oranında oy alabilmiş olması, ki buna Marine Le Pen'e verilen %40 ya da daha fazla oyu da eklemek gerekir, yıllar içinde gelişen bir sürecin neticesi. Ve bu, Fransız solunun büyük sorumluluğunun olduğu bir süreç. Fransa Sosyalist Partisi (özellikle Hollande) uzun zamandır Fransız emperyalizminin, ırkçılığının ve özellikle de islamofobisinin suç ortağı. Fransa Komünist Partisi (CP) ve bazı zamanlarda Sol Cephe (Front de Gauche) de aynı şekilde. Aslında, “sekülerizm”i korumak kılıfı altında, Fransız aşırı solu bile islamofobiye taviz verdi ve ırkçı, faşist sağa karşı yeterli bir dirençle kampanya yapmayı veya ona meydan okumayı genel olarak başaramadı. Gerçek şu ki, ırkçılık karşısında geri adım attığınız her an, onu zayıflatmaz veya savuşturmaz, aksine, onu güçlendirip beslersiniz. Umalım ki, bugünkü korkutucu sonuçlar, Fransız ırkçılık karşıtlarını ve sosyalistlerini kitlesel bir faşizm ve ırkçılık karşıtı direniş kampanyasında bir araya getirecek bir uyanma alarmı görevi görsün."



Bültene kayıt ol