Suriye’nin isyankâr kadınları

02.12.2015 - 19:44

Hem Esad rejimine hem de IŞİD’e karşı savaşan bu kadınlar, herhangi bir siyasi anlatıya kolay kolay uymuyor​...

Gerçek sürpriz, durumda şaşırılacak bir şeylerin olması. Suriye’nin İsyankâr Kadınları belgeselini izleyenler için gerçek ortada: Sahada, savaşta aktif bir rol oynayan kadınlar var.

İsyancıların elde tuttuğu, savaşta harap olmuş Kuzey Suriye’de bulunan Halep şehrinde geçtiğimiz 18 aylık süreçte çekilen bu belgesel görüntüler, savaştan altüst olmuş bu şehirde erkeklerle beraber cephede mücadele eden veya gıdaları ve yaşamsal malzemeleri koruyan, ya da hastanelerde yaraları diken ve okulların açık olmasını, çocukların eğitime ulaşmasını sağlayan kadınları gösteriyor.

Belgeselde tanıdığımız kadınlardan biri, Ahed, Suriye’nin en büyük ikinci şehri olan Halep’te hem Beşşar Esad rejimine hem de IŞİD’e karşı yapılan protesto gösterilerinin öncülerindendi ve karşı olduğu bu iki güç tarafından da şiddete maruz kaldı. Bugünlerde yardım işleriyle meşgulken, bu muhafazakâr şehirdeki bazı erkeklerin ona yan yan baktığını fark edip; bakışların sebebini tam anlayamasa da; “Bu durumu olağan buluyorum” diyor.

Bu belgesel dizi serisi -Suriyeli gazeteci Zaina Erhaim’in ve Barış ve Savaşta Habercilik Enstitüsü’nün (IWPR) eseri- bugünlerdeyse Avrupa ve ABD’de pek çok yerde gösterilmekte. Bu gösterimlerin tek amacı ise bu kâbus gibi savaşta kayıp gitmiş olan ilgi odağımızı yeniden kadınlara yöneltmek.

Daha özel olarak, ana fikir; bizi Suriyeli kadınları sadece -köleleştirilmiş, tecavüz edilmiş veya ülkelerinden kaçmak zorunda bırakılmış- kurbanlar olarak görüp, bir an bile durup bu algının ülkedeki tüm kadın nüfusunu temsil edip etmediğini düşünmemekten açıkça vazgeçirmek.

Ahed’le birlikte, Şam’daki Suriye rejiminin siyasi tutukluları hapsetmesiyle adı çıkmış Adra cezaevinde hapsedilmiş ve işkenceye uğramış olan Zein’le tanıştırılıyoruz. Zein, Adra’ya “Yaşayanlar için bir mezar” diyor.

Cezaevinde 14 ay kaldıktan sonra bırakılan Zein, şimdilerdeyse Suriye ordusu tarafından bombalanıp yerle bir edilen Halep’in derme çatma Dar al-Shifa hastanesinde tıbbi teknisyen olarak çalışıyor. Bir de, pek çok saldırıya ve bir kundaklama girişimine rağmen kuzey Suriye’de isyancıların elindeki İdlip’te kadınlar için mesleki eğitim veren birkaç eğitim merkezi açan Ghalia var.

Ailesini Suriye’nin rejim kontrolündeki bir bölgesinde bırakan ve Kuzey Suriye’deki tek kadın yurttaş gazetecisi (aynı zamanda tıbbi teknisyen) olan Waed ise saçını kapatmak ve Halep’te çalışırken sözlerine dikkat etmek zorunda bırakılıyor.

Hem Esad rejimine hem de IŞİD’e karşı savaşan bu kadınlar, herhangi bir siyasi anlatıya kolay kolay uymuyor. Bölünmüş bir muhalefetin parçaları değiller veya çeşitli cihatçı unsurlardan oluşmuyorlar. Suriye’de olanları iğrenç bir vekâlet savaşına dönüştüren ve kendi “taraf”larına kaynak veya silah aktaran uluslararası güçlerden hiçbiri tarafından desteklenmiyorlar.

Son olarak elbette pasif, yardıma muhtaç kurban Arap kadını çerçevesine de uymuyorlar. Böyle olunca da kurtuluş arayan Ortadoğulu kadın bulmaya çalışan Batılı kadraja giremiyorlar. Bu düşünce tarzına, yani yankı uyandıran Madun konuşabilir mi? makalesini yazan Gayatri Spivak’ın tanımlamasıyla “Beyaz adamlar esmer kadınları esmer adamlardan kurtarıyor” şeklinde tanımlanan bakış açısına da uygun değiller.

Ancak kadınlar mücadelenin parçası olarak görülüp ciddiye alınmadığı zaman, aynı şekilde bir barışın da parçası olarak tanımlanmıyorlar. Aralık 2013’te bir grup Suriyeli kadın, Cenevre’de yapılan barış görüşmelerine bu uluslararası barış çabasının bir parçası olmak talebiyle gittiklerinde, dönemin BM Suriye özel temsilcisi Lakhdar Brahimi durumun büyük ölçüde böyle olduğunu kabul etmiş, “… kadınların önemli bir rolü var ve bu rolü oynamalılar, ancak ne yazık ki bu rolün kadınlarca oynandığını görmek çok zor” demişti.

Birkaç hafta önce Viyana’da başlayan ve geçtiğimiz hafta sonu kaldığı yerden devam eden Suriye barış görüşmelerinde hiç gerçek Suriyeli olmaması dikkate değerdi. Ancak tamamı erkek görüşme masası fotoğraflarının gösterdiği gibi, bu görüşmeler aynı zamanda kadın delegelerin bariz eksikliğini de ortaya serdi.

Ancak sorun görüşmelerin ötesine uzanıyor. Suriye’de kadınların en vahşisinden tecavüzle ve cinsel şiddetle karşılaşıyor olması-hele bunlar rutin olarak savaş silahları olarak kullanılması- acı bir gerçekken; Batılı kadınlar Suriyeli hemcinslerini Suriye’deki savaşta yalnızca şiddet mağduru olarak gördüğü müddetçe kadınlar arasında uluslararası bir dayanışma yaratmakta zorlaşıyor.

Kendisi de eğitimci ve IWPR’nin Suriye proje koordinatörü olan film yapımcısı Erhaim yardım kuruluşlarının “Suriye’deki kadınlara kurban rolü biçtiğini” söylüyor. “Bu hala rastlayabildiğim bir anlayış” diyor ve bu filmlerin bu tür varsayımlara karşı koyabileceğini umduğunu belirtiyor.

Erhaim, içinde yer alan tüm kadınlar için büyük bir risk anlamına gelen bu filmlerin Suriye’nin kâbus gibi savaşının belgelenmesini yeniden konumlandırabileceğini umuyor. O kadın kahramanlarına şunu söylüyor: “Tarih yazılırken unutulmanız çok muhtemel. Ben sadece sizin orada olduğunuzu ispat etmeye çalışıyorum.”

Rachel Shabi 

(Yazı, 18 Kasım 2015'te Al Jazeera'de yayınlandı. Marksist.org için İdil Ügüt çevirdi.)



Bültene kayıt ol