Irak: Umut rüzgarları esiyor

03.09.2015 - 07:56

Temmuz sonundan itibaren, İslam Devleti (IŞİD) denilen örgütün Iraklı sivillere yönelik devam eden terör saldırılarına rağmen, başkent Bağdat ve ülkenin güneyindeki çeşitli kentlerde, yolsuzluğa ve iktidardaki mezhepçi siyasi partilerin iflasına karşı kitlesel halk gösterileri oldu.

Protestocuların talepleri temelde parlamentonun dağıtılmasını, Irak devletinin yapısı üzerinde dini zümrenin kurduğu tahakkümünün sona ermesini ve mezhepçi kota uygulamasının ortadan kalkması için anayasının değiştirilmesini içeriyordu. Bununla birlikte göstericiler elektrik kesintilerini, kötüye giden kamu hizmetlerini ve artan sosyal eşitsizliği protesto ettiler.

Aslında kaynağı çok derinlerde yatan bu yaygın öfkenin altında yatan sebepler herşeyden önce artan otoriterlik ve sosyal adaletin olmayışı. Iraklıların %35’inden fazlası bugün yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Bununla birlikte, Basra’nın kuzeyindeki bir bölgeye elektrik temin edilmesini talep eden bir gösterinin güvenlik güçleri ve hükümete bağlı gerici Şii milisleri tarafından bir ölüme ve dört yaralanmaya yol açacak şekilde bastırılması protesto kıvılcımını ateşleyen faktörlerden biri oldu.  

Hükümet ve dini figürlerle ittifak kurmuş muhafazakar partiler kendi üye tabanlarını mobilize etmeksizin fırsatçı bir çıkışla hareketi boğmak için kitle gösterilerine katılım çağrısı yapmış olsalar bile, çoğunluğu gençlerden oluşan ve ciddi sayıda kadının da içinde olduğu göstericiler siyasi sisteme bir bütün olarak meydan okudular.

Bu kitle gösterileri dini bir devlet yerine laik bir devlet talep ediyor, Sünni ve Şii nüfuslar arasındaki bölünmeye karşı çıkıyor, kadın haklarını ve eşitliğini savunuyor ve “Parlamento ve IŞİD aynı madalyonun iki farklı yüzüdür” “Daeş sizin yolsuzluğunuzdan doğdu”, “İnsan dinle değil ekmek ve onurla hayatta kalır”, “Din adına hırsız gibi davranıyorlar”, “Mezhepçi ve milliyetçi bir rejimde yolsuzluk bitirilemez” gibi sloganlarla mezhepçi siyasi partileri açıkça itham ediyor.

2006’tan 2014’e kadar sekiz yıl süren görevi yolsuzluk, baskıcılık ve Sünnilere ayrımcılık suçlamalarıyla lekelenmiş ve  özellikle güvenlik güçleri ve çeşitli Şii mezhepçi milisler kanalıyla bugünkü Irak rejiminde hala önemli bir etkisi olan eski Başbakan Nuri Maliki protestocular tarafından özellikte hedefteydi. Atılan sloganlar Maliki’nin işlediği suçlar ve hakkındaki yolsuzluk davaları için yargılanmasını talep ediyordu. Irak parlamentosu tarafından başlatılan soruşturma da Maliki ve 35 devlet görevlisini Haziran 2014’te Irak’ın ikinci büyük şehri Musul’un pürüzsüz bir biçimde IŞİD’in eline geçmesinden sorumlu tuttu. Genelkurmay başkanı sıfatıyla ordunun kontrolünü kendi elinde merkezileştirmekle ve komutanları yetkinliklerinden ziyade kendisine sadakat temelinde atama suretiyle orduyu zayıflatmakla suçlandı.

Eski Başbakana ve/veya Iran İslam Cumhuriyetine bağlı milis grupları Bağdat ve Kerbela gibi şehirlerde protestoculara satırlarla saldırmakta tereddüt etmediler. Yerel güvenlik güçleri sessiz kalırken Bağdat’ta otuzdan fazla, Kerbela’da düzinelerce insan yaralandı.

Buna ek olarak oldukça sembolik bir Şii yerleşimi olan Kerbela şehrinde büyük bir kalabalık İran’ın Irak üzerindeki hegemonik etkisini ve ülkenin içişlerine müdahaleleri kınamaktan çekinmedi. “Halk hareketi güçleri” denilen Şii mezhepçi milis gruplarına karşı “Kerbela Özgürdür, Tahran Dışarı, Dışarı” sloganları atıldı. Bu güçler IŞİD’e karşı savaşmak için doğduran İran askeri personelinin desteği ile Irak rejimi tarafından eğitilip organize edildiler. Şii dini zümresi İran Ayetullahı Ali Hamaney’i yücelten sloganlar atarken bu milisler göstericilere saldırdı.

Birkaç gün sonra, yine Kerbela şehrinde, göstericiler valilik ve belediye binasını bastılar ama güvenlik güçleri tarafından püskürtüldüler.

Bu kitlesel halk hareketine enerji ve endüstri gibi kimi sektörlerdeki özelleştirmeye karşı çıkan ve daha iyi çalışma koşulları talep eden grevler eşlik etti.

Köktendinci Şii Dava hareketinden gelmiş Başbakan Haydar Abadi liderliğindeki Irak hükümeti bu protestolara yolsuzluğa karşı yeni yasalar geçirerek, önemli politik pozisyonları baskı altına alarak ve bakanların ve milletvekillerin ayrıcalıklarını azaltarak yanıt verdi. Hareketi durdurmak isteğiyle üç Başbakan yardımcısı ve Nuri Maliki dahil üç Cumhurbaşkanı yardımcısının yetkileri kısıtlandı. Parlamentonun önerdiği çözüm, sayısı çok büyük olan bürokrat korumalarının “hemen ve kapsamlı azaltımını”, bürokratlara verilen “özel ödeneklerin” ve “mezhepçi kotaların” kaldırılmasını içeriyordu. Sunulan düzenlemeye göre politikacılar artık dini ya da etnik bağlarına göre değil “yetkinlik, dürüstlük ve deneyime” göre seçilecek.

Bu önlemler muhtemelen sadece propagandif bir amaç güdüyor ve Irak yoksul sınıflarının yükselen öfkesini yatıştırmanın bir yolu olurak görülüyor. Çünkü bu mezhepçi rejimden fayda sağlayanlar bizzat bu yasayı oylayan milletvekilleri.

Yerel baskılardan, Saddam Hüseyin diktatörlüğünden, 2005’ten beri iktidardaki mezhepçi ve gerici partilerden, IŞİD’den, İran İslam Cumhuriyeti’nin ve Körfez monarşilerinin müdahalelerinden, 1991’deki ambargodan 2003’teki askeri müdahale ve işgale uzanan bir süreçte özellikle ABD’nin başı çektiği emperyalist aktörlerden çok çekmiş Irak halk kitleleriyle dayanışmamızı sergilemek sorundayız. Demokrasi, sosyal adalet, eşitlik ve mezhepçilik karşıtlığı mücadelelerinde yanlarındayız

Kanlı diktatörlüklerin ve gerici güçlerin kontrolüne geçmiş ve ezilmiş bir bölgede bu kitle haraketleri umut ışığımızdır.

Joseph Daher (Suriye'de mücadele eden sosyalist örgüt Devrimci Sol Akım'ın üyesi)

(Türkçe'ye Canan Şahin çevirdi)



Bültene kayıt ol