Güney Koreli sosyalistler: “Hükümetimiz halkı değil şirketlerin kârlarını koruyor”

13.03.2020 - 20:21

Jang Ho-jong bir doktor, gazeteci ve Güney Kore’deki Sosyalist İşçi Dayanışması örgütünün üyesi, ülkesinde olanları anlatıyor.

Hükümetin en büyük korkusu şirketlerin kârlarının azalması. Onların ilk önceliği bu ve bu yüzden hükümetin tepkisine olan öfke artıyor. Şubat ayının ortasında Başkan Moon Jae-in Covid-19’un “kısa süre sonra sona ereceğini” açıkladı. Ekonomi Bakanı Hong Nam-ki halka “normal ekonomik faaliyetlere geri dönülmesi” çağrısında bulundu. Bu sorumsuzca bir hareketti. Binlerce insanın tıbbi maskeler için sıraya girdiği umutsuz sahneler işlerin nasıl kötüye gittiğini gösteriyor. 

Güney Kore’nin sağlık sistemi, sigorta sistemine dayanıyor ve hastanelerin büyük bir kısmı özel. Böyle bir sistem bir kriz zamanında tamamıyla yetersiz. Hastane yataklarının yalnızca %10’u hükümetin denetiminde. Hastanede olması gereken hastalara evde kalmaları söyleniyor çünkü hastanelerde onlar için yeterli yer yok. Bazıları evlerinde hayatlarını kaybetti. Şimdi hükümet bazı hastalar için kamu binalarında yer temin ediyor. Güney Kore, sağlık çalışanlarının istihdam düzeyinde OECD ülkeleri arasında son sırada. Covid-19 salgınıyla birlikte bu durum, bir işçinin aşırı çalışmadan trajik bir şekilde ölmesine neden oldu. 

Sağlık çalışanlarına yeterli mola süresi ve koruyucu donanım sağlanmalı. Daha fazla koruyucu ekipmana, yüz maskelerine, eldivene ve gözlüğe ihtiyacımız var. Bunlardan daha fazla üretmeli ve çalışan sayısını arttırmalıyız. Hükümet özel hastanelerin tüm tesislerini ve bu hastanelerde çalışanları salgını kontrol etmek için seferber etmelidir. Askeri üsler gibi doğrudan kontrolü olan yerlerde hızla yalıtım odaları inşa ediyor. Bu önlemler diğer hastanelere doğru genişletilmelidir. Ama tıbbi hizmetleri tıp “endüstrisine” dönüştürmeye çalışan hükümet böyle önlemlere başvurmaktan çekiniyor. Böyle önlemlerin piyasaya olan etkilerinden korkuyor. Sonuçlarına ise işçiler katlanıyor. Geçtiğimiz üç yılda hükümette olan Moon Jae-in, Korelilerin daha iyi bir toplum umutlarına ihanet etti. Hükümet 15 Nisan’da yapılması planlanan genel seçimlere doğru gidilirken desteğini kaybediyordu. Coronavirus konusunda başarısızlığı, geniş kesimlerin iktidardaki partinin seçimlerde cezalandırılması gerektiğini düşünmesine neden oldu. 

Bu yüzden iktidar partisi ve iktidar yanlısı medya, Shincheonji Kilisesi isimli bir dini tarikata yönelik cadı avına müsamaha gösteriyorlar. Güney Kore Protestanlığının bir parçası olan bu 300.000 kişilik yerli tarikat, yozlaşmış ve ikiyüzlü kilise kurumunu eleştirdiği için başta gençler arasında olmak üzere toplumda hızla popülerlik kazandı. Güney Kore’nin güneydoğu bölgelerindeki tarikat üyeleri arasında Covid-19 vakaları hızla arttığında, ülkedeki ana kilise cadı avına aktif bir şekilde katıldı. Şimdi hükümet tarikat üyelerinin peşinde. İktidardaki partinin önde gelen şahsiyetlerinden biri olan Seul belediye başkanı tarikatın liderine “cinayet” suçlamasıyla dava açtı, Adalet Bakanı ise tarikata yönelik bir baskın yapılmasını emretti. Ancak tarikatın dışında da pek çok vaka var. Cadı avı dikkatleri dağıtma işlevi görebilir ama krizi durduramaz. 

Covid-19’un yayılması toplumun nasıl işlediğine ışık tutuyor. Kore’de hastalık ödeneği yok. Bu da hükümet “hastaysanız dinlenin” dediğinde bile hasta işçilerin dinlenemeyeceği anlamına geliyor. Şüphelenilen veya teşhis konulmuş tüm vakalarda hastaların evde kalabilmesi için ücretli izin hakkını kazanmamız gerekiyor. Bir işyerinde biri hastalandığı zaman, o işyerinin en az iki hafta kapalı kalması gerekiyor. Ama hükümet, kârları azaltacağı için, şirketlerin geçici olarak kapanmamasını sağlamakta kararlı gözüküyor. Çoğu fabrika ve ofiste işler normalde olduğu gibi sürüyor. Virüsü kaptıkları düşünülen işçilere ücret ödenmeden “kendilerini karantinaya almaları” isteniyor. İşçiler arasındaki hoşnutsuzluk artıyor. Hükümet tüm okulların açılmasını üç haftalığına erteledi. Çocukların gidecek yerleri yok, ama ebeveynleri izin alamıor çünkü aldıklarında onlara maaş ödenmiyor. Evde yalnız kalan üç çocuk, çıkan bir yangın sonucu öldü. 

Bazı işyerlerinde çalışanlara iki haftalık bir süre için bir tek maske veriliyor. Dağıtım işçilerinin durumu planlama eksikliğinin bir örneği. Kimse onların güvenliği konusunda sorumluluk almıyor. Teslimat yapan işçiler kendi paralarıyla maske ve eldiven almak zorundalar ve çoğunlukla bunlara ulaşamıyorlar. Maske teslimatı yapan birinin maskeye ulaşamaması ironik bir durum. Bir noktada Adalet Bakanlığı insanlara kendilerini evlerinde izole etmeleri için mesaj yolladı ama bunu imza karşılığı alınan taahhütlü postayla yaptı. İnsanların evlerine giden kurye çalışanlarının doğru düzgün bir koruması yoktu. Eylemler yapıldıktan sonra bakanlık yaklaşımını değiştirdi. 

Virüs toplumun her kesimini etkiledi. Sendikalar etkinliklerini durdurdu. Üniversiteler 30 Mart’a kadar açılmayacak. Katolik Kilisesi bile ayinlerini iptal etti. Biz de İşçi Dayanışması gazetesinin basımını üç hafta süreyle durdurduk, ama internetteki yayıncılığımızı sürdürüyoruz. Yine üç haftalığına toplantılarımıza ve stantlarımıza da ara verdik. Ama bu krizle mücadele etmek için önlemlerin alınmasını talep etmeye ve hükümetin başarısızlıklarını ifşa etmeye devam edeceğiz. 

Jang Ho-jong

(Çeviri: Onur Devrim)



Bültene kayıt ol