Anti-sömürgeciliğe karşı anti-semitizm

30.08.2018 - 10:20

İngiltere’de İşçi Partisi içindeki anti-Semitizm suçlamaları ile ilgili olarak hâlen devam eden sert ve zehirli tartışma, İsrail’in yasalarına, politikalarına, ideolojisine, eylemlerine ve açıklamalarına karşı çıkan ifadeler üzerinde yoğunlaşıyor.

Örneğin, aklı başında hiç kimsenin Yahudilerin, tıpkı Winston Churchill’in 1920’de Sunday Herald’da yayınlanan yazısında “uluslararası Yahudiler”in yaptığını iddia ettiği gibi, “dünya çapında uygarlığı yok etmek” için uğraştıklarını iddia etmenin anti-Semitik olmadığına inanması beklenmez.

Aynı şekilde aklı başında hiç kimsenin, 1905’te Lord Arthur Balfour’un uyarısında belirttiği gibi, Doğu Avrupalı Yahudiler’in İngiltere’ye göçünü “kati kötülük”ün kaynağı olarak tasvir etmenin anti-Semitik olmadığına inanması da beklenemez (hem Churcill hem de Balfour, Siyonist hareketin önde gelen güçlü destekçileriydiler).

İngiltere’de hâlen devam eden tartışma, Churcill ve Balfour gibi, hâlâ Yahudilerin dünyayı ele geçirmeye çalıştığına inanan birkaç ırkçı ile ilgili değil. Bu tartışma, İsrail’i sömürgeci yerleşimci bir devlet olarak adlandırmanın anti-Semitik olup olmadığı; ya da İsrail’in yerleşimci sömürgeciliğine ve ırkçı yasalarına karşı gerçekleşen sömürge karşıtı direnişin anti-Semitizm olup olmadığı; ya da İsrailli Yahudilerin yerli Filistinliler üzerinde sahip oldukları yasal ve kurumsal dini, ırksal ve sömürgeci ayrıcalıkları sorgulamanın anti-Semitizm olup olmadığı ile ilgili.

Bu tartışma, bütün siyasi gözlemciler için en kafa karıştırıcı tartışmalardan biri çünkü “Yahudi devleti” olduğunu ve çoğunluğu İsrail vatandaşı olmasa da dünyadaki bütün Yahudileri temsil ettiğini iddia eden İsrail’in kendisi.

Aynı anda iki iddia

İngiltere’de (ya da Fransa, Almanya ya da ABD de olabilirdi) yaşanan bu tartışmadaki çelişki şu; insanları, İsrailli liderlerin ve ideologların yanı sıra, İsrail’in eylemlerinin aslında Yahudilerin eylemleri olduğuna ve İsrail’in Yahudileri temsil ettiğine inanmaya davet eden taraf, İsrail yanlıları.

Kurduğu devlete “İsrail” adını veren Siyonist hareketin kendisi -ki bu Tevrat’ın Yakup’a verdiği isimdir- ve böylece İsrail’in çocukları ya da İsrailoğulları Yahudiler olur. Dolayısıyla “İsrail”’in “Yahudiler” anlamına gelmesi ve hâlâ da öyle olması bu şekilde gerçekleşir.

Siyonist hareketin kendi devletine “Yahudi halkı” adını vermesi, dünyada Yahudilerin çoğunluğu bu hareketi desteklemese de ve İsrail vatandaşı olmayı ve İsrail’de yaşamayı reddetse de, bu hareketin sömürgeci projesini bütün Yahudiler ile birleştiriyor.

Dolayısıyla şunu vurgulamak bir zorunluluk; İsrail’i bütün Yahudiler ile bir tutan ve sonra da İsrail’i, onun yasalarını, politikalarını, eylemlerini ve ideolojisini kınamanın bütün Yahudi halkını kınamakla eşanlamlı olduğunu iddia eden İsrail devletinin kendisi ve onun destekçileri. Burada atlanan nokta şu ki, bu tartışmadaki anti-Semitik iddiaların çoğu aslında İsrail hükümeti ve onun İngiltere'deki destekçileri tarafından ileri sürülen iddialar.

İngiltere’nin içinde ve dışında İsrail’in kanunlarını, politikalarını ve eylemlerini kınayanlar, İsrail’in Yahudi olmasını değil, sömürgeci yerleşimci politikalarını, eylemlerini ve –geçen ay kabul edilen Yahudi “ulus devleti” kanunu da dahil olmak üzere– onlarca ırkçı ayrımcı yasasını kınıyor.

Ancak, ulus-devlet yasası bir kez daha İsrail’in, çeşitli dinlerden ve etnik gruplardan oluşan İsrail vatandaşlarının değil “Yahudi halkının ulusal evi” olduğunu ve “devletin, Yahudi yerleşiminin gelişimini ulusal bir değer olarak gördüğünü ve bu yerleşimin tesis edilmesini ve sağlamlaştırılmasını cesaretlendirecek ve teşvik edecek şekilde hareket edeceğini” yeniden doğruluyor.

İsrail destekçileri her ikisini birden iddia edemezler: Bir yandan Siyonist hareketin bütün Yahudiler adına Filistin topraklarını sömürgeleştirme hakkı olduğunu iddia ederken, diğer yandan, yine bu hareketin Yahudilere ayrıcalık tanımaya, bütün Yahudi halkı adına Filistinlililer’e baskı ve ayrımcılık yapmaya, bütün Yahudiler adına ırkçı yasaları kabul etmeye ve devletine “Yahudi halkı” adını vermeye hakkı olduğunu ve bu halk adına konuştuğunu ve tüm bunların ardından da İsrail’i kınayanların Yahudileri kınadığını iddia edemezler.

Uygun bir tanım

İronik bir biçimde, İsrail’in bütün Yahudileri temsil ettiği iddiasını reddedenler ve İsrail’in ırkçı yasalarının ve sömürgeci politikalarının Yahudi halkını değil İsrail hükümetini temsil ettiği konusunda ısrarcı olanlar, İsrail devletini destekleyenler değil, onu eleştirenler. Filistinliler, İsrail sömürgeciliğine ve ırkçılığına karşı direnirken onun “Yahudi” karakterine değil sömürgeci ve ırkçı doğasına karşı direniyorlar.

İngiltere’de ve başka yerlerde İsrail’i eleştirenler, İsrail’in yerleşimci sömürgeciliğini, ırkçı yasalarını ve uygulamalarını kınarken, böyle bir anti-Semitik anlayışı zorla kabul ettirmeye çalıştıkları için İsrail liderliğini ve onun İngiltere’deki destekçilerini ısrarlı ve güçlü bir şekilde kınamalılar.

Eğer bugün İngiltere’de İşçi Partisi’nin (ya da başka bir siyasi parti ya da kuruluşun) kabul edeceği bir anti-Semitizm tanımı olacaksa, bu tanım “İsrail bir Yahudi devletidir” ya da “İsrail Yahudi halkının devletidir” ya da “İsrail Yahudiler adına konuşur” ya da Filistinlilerin topraklarını sömürgeleştirmek bir “Yahudi değeridir” gibi anti-Semitik ve sömürgeci ifadeleri kapsamalıdır.

Tüm dünyadaki Yahudi topluluklarına zarar veren, İsrail’in sömürgeciliğine ve ırkçılığına karşı çıkanlar değil, bu tür anti-Semitik iddialardır.

Joseph Massad, New York’ta bulunan Columbia Üniversitesi’nde Modern Arap Siyaseti ve Entelektüel Tarih profesörüdür. Son çıkan kitabı ise İslam in Liberalism’dir (University of Chicago Press, 2015).

(Makaleyi Marksist.org için Türkçe'ye Arife Köse çevirdi)



Bültene kayıt ol