Sosyalist İşçi gazetesi, aktivist Nuran Yüce ile iklim hareketinin temellerini ve sorunlarını konuştu.
Röportaj şöyleydi:
İklim değişimi durdurulamaz bir safhada mı gerçekten de? Hangi aşamadayız?
Nuran Yüce: Şimdiye kadar gerçekleşen sıcaklık artışının (0.8 derece) etkileri yeterince kötü. Ama bilim insanları küresel ısınmanın yıkıcı sonuçlar doğurmaması için sıcaklık artışının 1,5 derecenin altında tutulması gerektiğini söylüyor. Uluslararası 350 hareketi ise atmosferdeki karbondioksit oranını milyonda 350 parçacığa indirmek gerektiğini ifade ediyor. 350 ppm seviyesini geçeli çok zaman oldu ve bırakın 350’ye doğru yaklaşmak her geçen yıl bu hedeften uzaklaşılıyor. Buna rağmen küresel ısınma ile mücadele için her ülkenin yapacağını beyan ettiği emisyon azaltım hedefleri (buna niyet beyanları deniliyor ve bu niyetleri bile hayata geçirmemeleri çok olası) üzerinden bir hesaplama yapıldığında ise sıcaklık artışı 2,7-3 dereceye ulaşıyor.
Aslında geri dönülemez nokta konusunda çok da kesin veriler yok elimizde. 3 derece sıcaklık artışı ile bizim bildiğimiz gezegenden çok farklı bir gezegenle karışılacağımız, pek çok türün yok olacağı ifade ediliyor. Bu kırılma noktası daha düşük bir sıcaklık artışında da olabileceği gibi 2 derecelik sıcaklık artışının yaratacağı etkiler de vahim. Sıcak hava dalgalarında, kuraklıkta, aşırı hava olaylarındaki artışlar, orman yangınlarının sayısı ve süresi artacak, deniz seviyelerinde sıcaklık artışına bağlı olarak yükselmeler yaşanacak. Örneğin Türkiye’de sıcaklık artışı 2 derece olursa 1.3 milyon kişinin, 3°C derece artması durumunda ise, deniz seviyelerinin 6 metreye kadar yükseleceği ve 1.9 milyon kişinin yaşadığı yerlerin su altında kalma riski olduğu söyleniyor.
Hem hükümetin iklim değişimiyle ilgili pozisyonunu hem de Türkiye’de iklim değişimine karşı mücadelenin düzeyini nasıl değerlendiriyorsunuz? İklim hareketinin stratejisi ne olmalıdır? İklim değişimine karşı mücadelede hangi aşamadayız, ne yapmak gerekir?
Nuran Yüce: İklim değişikliğinden en fazla etkilenecek bölgede yer alan Türkiye’nin başından beri iklim değişikliği karşısında pozisyonu sahtekârcaydı. Termik santraller, ormansızlaştırma gibi faaliyetler karbon artış hızı açısından rekorlar kırılmasına neden olurken, bu faaliyetlere devam edeceğini küresel ısınma ile mücadele niyet beyanında da görmemiz mümkün. Niyet beyanında; “emisyon oranlarını aslında daha fazla arttıracaktım ama bir miktar azaltım yapacağım, bunun için de uluslararası iklim fonlarından Türkiye’ye fon verilmesi gerekir” şeklinde özetleyebileceğimiz pazarlıkçı ve kabul edilemez bir duruş sergilemekte.
Hükümetlerin bu akıl almaz politikalarına karşı dünyanın her yerinde direnişler, mücadeleler gerçekleşiyor. ABD’de Standing Rock’ta yerlilerin Missouri nehri suyunu korumak için başlattığı destansı mücadele tüm dünya için verilen mücadele haline dönüştü. Türkiye’nin her bir yanında madenlerin yarattığı tahribatlara, kömürlü termik santrallara, HES’lere karşı yerelde başlayan mücadeleler bir anda tüm Türkiye’nin gündemine geliyor.
Sıcaklık artışını hala 1,5 derece ile sınırlandırma şansımız var. Sadece fosil yakıt şirketleri ya da hükümetlerin yıkıcı politikalarına karşı değil kapitalizmin işleyişine karşı da durmamız gerekiyor. Ekonomik kriz, yoksulluk, emperyalistler saldırganlık, savaş kapitalizmin yarattığı sorunlar ve bu sorunlar hayatın her alanında milyonlarca mağdur yaratıyor. Tüm bu mağduriyetleri kaldırmak için devasa bir hareket inşa etmemiz gerekiyor, iklim hareketi tüm bu hareketler içinde merkezi bir rol oynayabilir.
(Marksist.org'un notu: Röportaj, Donald Trump'ın Paris Anlaşması ile ilgili kararından önce gerçekleştirildi)