Antikapitalistler’in düzenlediği iklim adaleti etkinlikleri tamamlandı. Aktivistler 20 Eylül’deki uluslararası iklim grevinin Türkiye ayağını daha kitlesel olarak yapmanın yollarını tartıştılar.
İklim adaleti etkinliklerinin ilk gününde, cuma öğleden sonra 25 liseden 60’tan fazla öğrenci ve 30’a yakın üniversiteli, ayrı ayrı toplantılar düzenleyerek kampanyayı nasıl yerellerde inşa edebileceklerini tartışmışlardı. İlk günün ikinci oturumunda ise Steve Wiles’ın sunumuyla “Culture jamming” atölyesi yapıldı.
Sıfır Gelecek adı altında bir araya gelen iklim grupları, 20 Eylül’de İstanbul’da yapacakları merkezi gösteriye sendikaları, öğrencileri ve diğer kitle örgütlerini katmaya çalışıyorlar.
İkinci günün ilk oturumunda ise ekonomik krize karşı mücadeleyle iklim krizine karşı mücadelenin nasıl bir arada yürütülebileceği tartışıldı.
İlk olarak konuşan bilim yazarı Tuna Emre, IPCC’nin raporunu okuduktan sonra bundan çok etkilendiğini belirterek, 2030’a 1,5 derecelik ısınmayı tutturma hedefi için çabalamanın öneminden bahsetti. Gıda krizini de anlatan Emre, yılda 5 milyon kişinin bu yüzden hayatını kaybettiğini ifade etti. Tuna Emre konuşmasını iklim krizine karşı mücadele konusunda umutlu olduğunu söyleyerek bitirdi.
Antikapitalistler aktivisti Nuran Yüce ise iki gündür düzenlenen etkinliklere yoğun bir ilgi olduğunu, öğrencilerin buluşmasının son derece umut verici olduğunu kaydetti. Küresel iklim adaletin geçmiş yıllarda uzun bir süre 350 ppm hedefiyle mücadele ettiğini hatırlatan Yüce, her 10 ppm’lik artış için gereken sürenin kısaldığını, Mayıs 2019’da ise atmosferdeki karbondioksit oranının 415 ppm’e yükseldiğini belirtti. Yüce, radikal tedbirlere ihtiyacımız olduğunu, bunu alamamamızın nedeninin ise kâr hırsıyla hareket eden kapitalist şirketler ve onları koruyan hükümetler olduğunu dile getirdi. Buna karşı yapılacak şeyin ise işyerlerinde de eylem yapan bir hareket olduğunu ifade etti.
İkinci oturumda ise göçmenlik ile iklim krizinin ilişkisi konuşuldu. Antikapitalistler aktivisti Figen Dayıcık, iklim göçmenliğine geçmişten örnekler verdi, bugün iklim nedeniyle göçenlerin BM tarafından statülerinin dahi tanınmadığını hatırlattı. İklim mültecilerinin isteseler de ülkelerine dönemeyeceklerini belirten Dayıcık, özellikle Afrika’da su krizinin ve kuraklığın göçleri nasıl tetiklediğini anlattı.
Medipol Üniversitesi’nden öğretim görevlisi Bekir Berat Özipek, göçün ekonomik boyutunu ele aldı. Göçmenler gelince Türkiye’de işsizlik oranının yükseldiği yönündeki bakışa karşı çıkan Özipek, tüm göçmenlerin kendi becerileriyle birlikte buraya geldiklerini ve ekonomiye katkı yaptıklarını anlattı.
İnsani yardım aktivisti Fatma Örgel ise Türkiye’nin planlanmış bir göçmen politikası olmadığını, entegrasyon ve uyum konularında gerekli adımların atılmadığını ifade etti. “Misafir” söylemini eleştiren Örgel, Suriyelileri eşit bir şekilde topluma entegre etme konusunda geç kalındığını belirtti. Mültecilik statüsüyle ilgili coğrafi sınırın kaldırılması gerektiğini dile getiren Fatma Örgel, bunun göçmenlerin haklarını elde etmesini sağlayacağının altını çizdi.
Salondan yapılan katkılarda da iklim krizini ve göçmenleri yaratan egemen sınıflara ve kapitalizme karşı birleşik mücadele vurguları vardı.
İklim adaleti etkinlikleri Stiff & The Denizens grubunun konseriyle sona erdi.