Devlet, yerli ve milli politik ekseni şekillendirdikçe, toplumu yerli ve milli olanlar ve olmayanlar diye bölüyor. Her tartışma, bölgesel her gelişme bu eksende ele alınmaya başladı.
Yerli ve milli olmayanlar ve toplumsal bölünmeyi bu türden tanımlar etrafında derinleştirmeye esastan karşı çıkanlar, düşmanlaştırılıyor., Refah Partisi’nin büyük şehir belediyelerini almasıyla başlayan dönem, laik dindar bölünmesini öne süren devlet, aynı şeyi yapıyordu. Toplumu sürekli olarak saflaştırıyordu. Laik olanlar dindar olanlarla düşmanca bir ilişki geliştiriyordu. Çünkü askeri vesayetin gücünü arkasına alan devlet laikliğini savunanlar, dindar kitleleri düşmanlaştırma konusunda çok yol kat etmişlerdi.
Bugün de devletin gücünü arkasına alanlar, yerli ve milli olmaya zorladıkları insanları, kurumları ve kesimleri hızla düşmanlaştırıyor. Yerli ve milli olmayı zorunlu gösteren konuşmalar, hamaset yüklü nutuklara dönüşmüş durumda. Bu hamaset hem iç hem de dış politikayla ilgili. Dışarda, ataların izlerini yeniden keşfetmeye neden oluyor. Ata toprakları yeniden tarif ediliyor. Kimsenin toprağında gözümüz yok dense de başka ülkelerin topraklarında askeri güç bulundurmak aşısından yerli ve milli dış politika, kapıları açan maymuncuk gibi işe yarıyor. Musul tartışması, El bab tartışması, Kürt koridoru tartışması bu açıdan da ele alınmalı.
Ama yerli ve milli devlet politikası, esas olarak iç politikada çok önemli bir rol oynuyor. Nasıl savaş politikanın başka araçlarla sürdürülmesi ise; dış politika da iç politikanın başka kavramlarla sürdürülmesidir. Dış politikada, özellikle milliyetçiliğin dozajının artmasıyla elele giden savaş politikalarının devreye sokulması; iç politikada, kamuoyuna sürekli bir savaş propagandası, savaşın faydalarının anlatıldığı bir hegemonya alanı inşası olarak döner.
Türkiye’nin sınırında neredeyse aralıksız bir şekilde savaş sürüyor. 2003 yılında Irak işgaliyle bölgenin tüm dengeleri değişti. Arap Bahar’ının geri çekilmesi ve Suriye’de iç savaş ve savaşın aynı anda yaşanmaya başlaması, savaşı derinleştirdi. IŞİD, bölgeye tüm emperyalist güçlerin girmesi için çok güçlü bir bahane oldu. Türkiye, 15 Temmuz darbesini püskürtmüşken, yeniden çözüm sürecine dönüp, herksin savaştığı koşullarda, hem içerde hem de dışarda barışçıl politikaları savunmak yerine, bölgede geçer akçe olan savaş politikalarını tercih etti.
İşte milliyetçilik bu tercihin arkasına gizlendiği perdeden başka bir şey değil.
Yıldız Önen
(Sosyalist İşçi)