Seçimlerden önce HDP seçim faaliyetlerine yönelik iki binden fazla saldırı gerçekleşti. HDP seçim arabaları yakıldı, seçim arabasını kullanan şoför yakıldı, işkence gördü, HDP binalarında bombalar patlatıldı. HDP stantları yıkıldı, binaları kurşunlandı. HDP gönüllülerine yönelik linç girişimleri denendi. HDP binalarının tabelaları İstiklal Marşı eşliğinde indirildi, bayrakları yakıldı.
Ve en son, en vahim saldırı Diyarbakır’da gerçekleşti. HDP’nin yüz binlerce insanın katıldığı seçim mitingine bombalı saldırı gerçekleşti, dört HDP’li öldü, çok sayıda ağır yaralıyla birlikte 400’den fazla HDP seçmeni hastanelik oldu.
Bütün bunlar olurken, AKP liderliği ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, HDP’ye saldırıyordu.
Gazeteci olmakla Erdoğan’ın maşası olmak arasındaki farkı unutanlar hep HDP’ye saldırıyordu, HDP’yi eleşitriyordu. Yanlış anlaşılmasın, normal bir eleleştiriden söz etmiyorum; düşmanlaştıran, sonucunda HDP üyelerine yönelik her türlü insanlık dışı, zaman zaman vahşet boyutunu alan saldırılara zemin hazırlayan nefret söyleminden söz ediyorum. HDP’ye karşı, özellikle Erdoğan, kelimenin tam anlamıyla bir nefret dalgası örgütledi.
Hiç utanmadılar. Gazeteci kılığındaki insanlar da hiç utanmadılar.
HDP’yi meşru alanının dışına itmeye çalıştılar. Erdoğan ve ahbapları HDP’ye yönelik nefret dalgasını örgütledikçe, HDP’ye fiziki olarak saldıranların eli rahatladı; cumhurbaşkanı bıraksan HDP’yi imha edecek gibi konuşunca, faşistler, saldırgan AKP’liler, Ergenekoncular ellerini oğuşturdular.
Hiçbir seçim kampanyasında görülmeyen bir şeydi bu. Bir partinin seçim faaliyetine iki binden fazla saldırı oldu bunun sonucunda.
Bu saldırıları örgütlerken, en azından saldırıların manevi zeminini örgütlerken, yine hiç utanmadan “Yeni Türkiye’den” söz edip durdular, “İleri demokrasi”den bahsettiler. Bir tek kişinin, bir tek adamın başkanlık hırsının ürünü olan bir siyaseti, yalanlarla, pespaye gazete manşetleri ve köşe yazılarıyla “Yeni Türkiye’nin kuruluşunun” ikinci yarısı olarak lanse ettiler.
Ve sonuçta kaybettiler.
Keyifle izliyorum. Kaybetmelerini, nobranlıklarının milyonlarca oyun ellerinden kayıp gitmesine neden olmasını keyifle izliyorum.
Bombaları, gazları, bombaları ve gazlarını maskeleyen yalan dolanları vız geldi.
Kaybettiler. Kibrleriyle kaybettiler, kötülükleriyle, şımarıklıklarıyla kaybettiler.
Ve bombalara, kurşunlara, linç girişimlerine direnen Kürt halkı, yanına emekçilerin bir kesimini ve diğer halkların, demokrasi isteyenlerin de desteğini alarak tüm saldırıları püskürttü.
Şimdi son kozlarını oynuyorlar. "Çözüm süreci sona erer" diye tehdit ediyorlar. Komiklikleri acıklı bir hâl aldı. "Kürt sorunu çözülmüştür" diyen sözde başkanlarını hatırlatmak isterim onlara. Bir de çözüm sürecinin garantisi, zaten Kürt halkının kendi eylemi, kendi gücüdür. 7 Haziran’dan hiçbir ders almadılarsa bile en azından bunu kavramalılar.
Yıldız Önen
(Sosyalist İşçi)