"New Left Review”, “Socialist Worker” ve “International Socialism” gibi yayınlarda yer alan Marksist analizler, emperyalistler arası savaşın doğasını kavramamızı sağlıyor, diyor Alex Callinicos.
Tıpkı şu anda yaşanmakta olan örneğinde de olduğu gibi, büyük bir emperyalist savaşın içinden geçmek her zaman oldukça öğretici bir deneyim olagelmiştir. Sözgelimi, dünyadaki egemen ideolojiler söyleminin bir safsata değil gerçek olduğunu gösterir. Bunu görmek için, savaşı savunanların nasıl da tam olarak aynı kelimeleri kullandığına bakabilirsiniz. Örneğin, Rusya’da her dönem bir “kleptokrasi” [siyasi yozlaşmanın hüküm sürdüğü devlet düzeni – ç.n.], bir “Mafya düzeni” hakimdir ve bu sanki ABD ile NATO müttefiklerinin tutumlarını haklı çıkarıyormuş gibi sunulur.
Aşağılama amacıyla yinelenmek üzere seçilmiş sözcükler de bir o kadar öğreticidir. İngiltere’de NATO'yu eleştiriyorsanız, size "Tankie" diyorlar. Aslında Sovyetler Birliği'nin Macaristan (1956) ve Çekoslovakya (1968) halk hareketlerine karşı askeri müdahalelerini savunan Stalinistleri tanımlamak için kullanılmış bir terimdir ama Sosyalist İşçi Partisi'nin (SWP) üyeleri gibi 1950'de Soğuk Savaş'ın başladığı sırada şekillenmiş bir siyasi eğilime mensupsanız, "Ne Washington ne Moskova; Enternasyonal Sosyalizm!" sloganını her kullandığınızda böyle bir hakarete maruz kalırsınız.
Ne var ki, bu savaşın en iyi teşhirleri de bu Stalinizm karşıtlarından gelir. Örneğin, “New Left Review” dergisi yazarları, bizlerin Soğuk Savaş konusunda izlediği hattın tam olarak aynısını savunmuyor olsalar da yorumları daima solun Stalinist rejim eleştirilerini destekler niteliktedir. Bu eleştirel tutumu Putin rejimine karşı da sürdürdüler. Bu günlerde, Verso tarafından yayımlanmış iki kitap okuyorum. Tony Wood'un “Russia Without Putin” (Putin'siz Rusya) adlı kitabı, Rusya'daki her kötü şeyin Putin'in kötü niyetli kişiliğinden kaynaklandığını iddia eden argümanın zayıflıklarını ortaya seriyor ve Rusya'nın birçok yönden “olağan” sayılabilecek neoliberal bir toplum olduğunu göstermeye çalışıyor. “Dissidents Among Dissidents” (Çarpışan Görüşler) adlı derlemede ise Rus sosyalist yazar ve aktivist Ilya Budraitskis, Putin'in işgali haklı çıkarmak için kullandığı otoriter Rus milliyetçi ideolojisini hakkını vererek inceleyip gerçekleri gösteriyor. Budraitskis'in ayrıca Stalinist rejim altında 1950'lerden itibaren gelişen çok sayıda Marksist muhalefet grubun – ki hepsi KGB tarafından parçalanmıştı- tarihini yeniden sunan uzun ve büyüleyici bir makalesi daha vardır. Putin KGB'den gelen bir figür olduğu için, anti-Marksist tutumunu da aynı yıllardaki gelişmelerin ışığında okumak gerekir.
Aynı eleştirel Marksist yaklaşım, “New Left Review”ın yeni özel sayısında da görülebilir. Dergide Ukrayna ile ilgili üç makale bulunuyor. Katkıda bulunanlardan biri olan Wood, kitabında yaptığı analize dayanarak şunları söylüyor: “Kremlin bu savaşı kaçınılmaz bir yük gibi gösterdiği için sorumluluğunu da üstlenmek zorundaydı ve sonuç ne olursa olsun, savaşın yol açtığı yıkımı ağır bir ahlaki yük olarak taşımak zorunda kalacak… Ama sokaktaki haklı öfke ve Ukraynalılarla dayanışma taleplerinin, bundan çok daha büyük olan tarihsel sorumluluk meselesini gölgede bırakmasına izin verilmemelidir.”
“Ukrayna üzerine on yıllardır süren jeopolitik çekişmede en güçlü blok ABD ve onun NATO müttefikleriydi. Kendisini yalnızca Rusya'nın eylemleriyle sınırlayan veya Putin'in kafasının içinden başka hiçbir yere bakmayan her bir analiz, en iyi ihtimalle tek taraflı bir yanılsamadır ama daha gerçekçi bir ihtimalle, kasıtlı olarak gerçekleri çarpıtmak üzerine kurulmuştur.”
Derginin editörü Susan Watkins ise bu argümanı biraz daha ilerletip, ABD ve NATO’nun işgali başlatmada üstlendikleri rolün, Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra Rusya'nın zayıflığından acımasızca yararlanma ve NATO'yu doğuya doğru genişletme arzuları üzerinde yükseldiğini vurguluyor. Barack Obama yönetimindeki Merkezi İstihbarat Teşkilatı yöneticisi Leon Panetta'dan alıntı yapıyor Watkins, “Bunu dosdoğru söyleyemeyenler bile bunun Rusya’ya karşı girişilen bir vekalet savaşı olduğunun farkındadır.”
Son olarak bir de sol görüşlü Ukraynalı sosyolog Volodymyr Ishchenko ile yapılan etkileyici bir röportaja değinmek istiyorum. Ishchenko, 2013-14'te Kiev'deki “Euromaidan” protestolarından sonra aşırı sağın daha sert, daha Rus karşıtı bir milliyetçiliği kurumsallaştırmak istediğini belirtip, bu taleplerinin nasıl yürürlüğe konulmaya başladığına dair bazı çarpıcı gerçekler paylaşıyor.
“Euromaidan öncesinde son derece radikal olarak görülen talepler, kendisini eylemci halk görünümünde sunup ansızın evrenselleştirilmeye çalışıldı, ancak toplumun çoğunluğu tarafından fiilen desteklenmiş oldukları da söylenemezdi.”
Seçimleri “ulusal liberal” blok için bir yenilgi olan cumhurbaşkanları Petro Poroshenko ve Volodymyr Zelensky de bu söylemlere boyun eğdi. Fakat bu milliyetçilik balonu da neticede Putin'in Rus emperyalist gücünü bir kez daha öne sürme girişimiyle patladı.
“New Left Review”, “Socialist Worker” ve “International Socialism”deki gibi Marksist analizlere, bilhassa da yaşanmakta olan bu dehşeti doğru okuyabilmemize yardımcı oldukları için, her zamankinden daha çok ihtiyaç var.
Alex Callinicos