Dünya nüfusunun yüzde 1’i yeryüzünde cenneti yaşarken milyarlarca insan en temel ihtiyaçlarını gidermekten uzak, açlık, yoksulluk, adaletsizlik, güvencesizlik,savaşlar, devlet baskısı altında ömrünü tüketiyor. Oysa, tüm bunlar yerine, yoksullukta değil bollukta eşitlikçi, özgürlüğün su ve hava gibi yaşamın vazgeçilmezi olduğu, kapitalizme ait pisliklerin temizlendiği, doğa ile barışık bir toplumda yaşıyor olabilirdik, eğer 1918-1923 arasındaki dönemde Alman işçilerinin devrimci atılımları zaferle sonuçlansaydı.
Emperyalist devletlerin sömürge ve yarı sömürgelerdeki pazarlarının yeniden paylaşılması ve dünya hegemonyasının yeniden şekillenmesi için başlattıkları Birinci Dünya Savaşının yol açtığı yıkımlar önce kapitalist zincirin zayıf halkasının kopmasına yol açtı. Yüzyıllar boyunca ulusların gerçek hapisanesi işlevi gören çarlık rejimi 1917 Şubatında Rus işçileri tarafından tarihin çöplüğüne gönderildi. Çarlığın yıkılması devrimci fitili ateşlemişti. Yedi ay sonra Ekim 1917’de Rus işçi sınıfı tarihteki ilk muzaffer devrimin öznesi olarak dünya devrimini başlatmıştı.
Dünya devrimi için
Ekim Devrimine önderlik eden Bolşevik Partisi’nin liderleri, ekonomik açıdan geri bir ülke olan Rusya’da iktidarın ele geçirilmesinin işçi sınıfı açısından sadece devrimci çözümü göstermek açısından önemli olduğunu, sorunun köklü çözümünün ise ileri bir kapitalist ülkede de iktidarın ele geçirilmesinde yattığını biliyorlardı. Gelmesini dört gözle bekledikleri Alman Devrimi için kendilerini feda etmekten çekinmeyeceklerini her fırsatta dile getirmelerinin nedeni Almanya’nın dünya kapitalist sistemi içindeki rolüydü.
Devrim günlerinde reformizm
Bolşeviklerin beklediği haber 1918 Kasım ayında geldi. Kiel’da artık savaşmak istemeyen deniz askerleri tarafından başlayan devrimci hareket bir kaç gün içinde Hamburg, Bremen, Hannover, Köln, Münih, Rostock, Magdeburg, Frankfurt, Düsseldorf, Stutgart ve Nürnberg şehirlerine sıçradı. Tıpkı Rusyadaki Şubat 1917 Devriminde olduğu gibi, işçi ve asker konseyleri yerel iktidarı eline alıyordu. Savaşın başlangıcında kendi egemen sınıfı lehinde savaşa katılma yönünde oy kullanan Sosyal Demokrat Parti (SPD) bu sağcı tutumuna rağmen Alman işçi sınıfı içinde en önemli güç olmaya devam ediyordu. Her ne kadar, sınıfın öncülerinin örgütlendiği Bağımsız Sosyal Demokrat Parti (USPD) ayaklanmaların yayıldığı günlerde yüzbinlerce üye sayısına ulaşmış olsa bile bu partinin liderliğinin SPD kuyrukçuluğu yapması, Kasım 1918 devriminin en büyük problemiydi. İşçi sınıfının bu önderlik problemi, devrimin başkent Berlin’e ulaşması ve monarşiyi de yıkmasına rağmen onun sonunu getiren en önemli etken oldu. 10 Kasım 1918’de üç SPD’li ve üç USPD’li bakandan oluşan ve işçiler tarafından coşkuyla desteklenen “devrimci” hükümetin ipleri SPD’nin elindeydi.
Devrimin ilk perdesi kapanıyor
Alman burjuvazisi, 1914’te olduğu gibi, SPD’ye yine işçi sınıfını durdurma ve devrimi ezme görevini vermişti. Ocak 1919’da daha da radikalleşen işçi sınıfını zaptetmek için imparatorluk seçkin askerlerinin artıklarından oluşan bir birliği Berlin’de işçi sınıfının en kararlı kesimlerinin üzerine salan SPD, dönemin en parlak devrimcilerinden Rosa Lüksemburg ve Karl Liebnecht’in de aralarında olduğu binlerce işçiyi katlederek “Berlin’de düzeni yeniden tesis etti”.
Birinci devrimci kalkışma yenilgiyle sonuçlansa da Alman İşçi Sınıfı takip eden dört yıl boyunca dünya burjuvazisine korku salmaya devam etti. Devrimci önderleri katledilen Almanya Komünist Partisi (KPD) 1919 Ağustos’ıun 200.000 üye sayısına ulaştı ve SPD ile USPD arasında sıkışan öncü işçilerin yeni örgütü haline geldi. Ancak KPD, 1919 “erken ayaklanmasından” ders çıkarmamışcasına Şubat 1921’de yaptığı yeni bir ayaklanma çağrısı ile var olan güçlerinin yarıdan fazlasını kaybetmesine yol açtı.
Devrime geç kalmak
Kısa süre içinde art arda gelen iki büyük yenilgiye rağmen Alman işçi sınıfı devrimci duruşuna devam etti. 1923 Mayıs’ına gelindiğinde bu sefer sınıfın çoğunluğu devrime hazırdı. KPD’nin yapması gereken iş, Ekim 1917’de Bolşevik Partisi’nin yaptığı işi yapmak, ayaklanmanın merkezi örgütlenmesini ve fiili liderliğini üstlenmek olmalıydı. Ancak peşpeşe gelen iki erken ayaklanmadan sonra KPD liderliğinde ortaya çıkan “temkinli tutum” yüzünden, yani bu sefer de “geç kalma” yüzünden bir devrimci durum heba edildi ve sonu faşizme varan karşı-devrimci hareketin yükselmesinin önü açıldı.
Alman Devrimi, ezilenler için sadece kaçırılan fırsatlardan çıkarılan “yenilgi dersleri” açısından önem arz etmiyor. Aynı zamanda, savaşlar ve işgaller sırasında ortaya çıkan korkunç yıkımların devrimci bir potansiyeli harekete geçirmesinin dersleri ile de dolu. Sonrasında her biri Stalinizmin ihanetleri ile yenilgiye uğrasa da, İspanya 1936’da, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Fransa’da, İtalya’da, Yunanistan’da ve bütün Doğu Avrupa ülkelerinde ortaya çıkan devrimci durumlar bunun kanıtıdır.
Savaşlar çağında işçi ayaklanmaları
Savaş ve işgal karşıtlığının devrimci potansiyeli son olarak 1968’de ortaya çıktı. Vietnam’da ABD işgali altında milyonlarca Vietnamlı’nin ve yüzbinlerce ABD askerinin ölümü ardından gelişen savaş karşıtı hareket Fransa’da işçi hareketi ile buluştu ve tarihin en büyük devrimci durumu ortaya çıktı. Ne yazık ki Stalinizmin etkisi altındaki Fransa Komünist Partisi, ayaklanmayı örgütlemek yerine parlamento seçimlerine kanalize olduğu için bu devrimci durum da heba edildi.
Günümüzde işçi sınıfı 20. yüzyılın kitlesel devrimci partilerine hatta reformist partilerine bile sahip değil. Ve hatta kimi ülkelerde kitlesel aşırı sağcı partiler iktidarları eline geçirmiş durumda. Ama hem işçi sınıfı sayısal olarak muazzam bir büyüklüğe ulaşmış durumda, hem de kapitalizmin bütün yönleriyle, bunlar içinde en çok da savaşlar ve işgaller ile birlikte getirdiği yıkım katlanılamaz boyutlara ulaşmış durumda. Dolayısıyla bugün 1968’i de aşan çok büyük bir devrimci potansiyel mevcut. İsrail vahşetine karşı Filistin halkının direnişi ve bu direnişe dünyanın her köşesinden gelen muazzam kitelesellikteki destek bu potansiyeli ortaya çıkarmaya aday.
Bu potansiyelin ortaya çıkacağı bilinciyle hareket eden dünyanın her yerindeki devrimciler, kendi ülkesinde 20. yüzyıl kitleselliğinde 21. yüzyılın Bolşevik Partisi’ni inşa etme faaliyetine güç vererek işçi sınıfının kurtuluşu mücadelesindeki yerini almalıdır.
Kemal Demir
(Sosyalist İşçi)