60. Antalya Altın Portakal Film Festivali’ne sansürcülük damgasını vurdu. Nejla Demirci tarafından çekilen ve KHK ile ihraç edilen Doktor Yasemin Demirci ile öğretmen Engin Karataş’ın hikâyesinin anlatıldığı “Kanun Hükmü” isimli film, festival tarafından “belgeseldeki kişi hakkında süren bir dava” olduğu gerekçesiyle programdan çıkarıldı.
Öncelikle KHK ile üniversitedeki görevinden uzaklaştırılmış biri olarak yönetmen Demirci’ye 7 yıldan uzun süredir devam eden bu hukuksuz uygulamayı gündeme getirdiği için teşekkür etmek isterim. Altın Portakal Film Festivali Yönetmeni Ahmet Boyacıoğlu, sansürü “yargı sürecini etkilememek için” uyguladıklarını söyleyerek meşrulaştırmaya çalışıyor. Bu sansür ağır bir ifade özgürlüğü ihlalidir, hakkında hiçbir yasal gerekçe olmadan bir gecede işten çıkarılan, işsizliğe ve toplumsal dışlanmaya maruz bırakılan yüzbinlerce KHK’lının hedef gösterilmesine ortak olmaktır.
Kendisini gazeteci olarak adlandıran iktidar yanlısı Cem Küçük, KHK’lıların “medeni ölü” hâline getirilmesi gerektiğini yazmıştı. Yedi yıldır uygulanmakta olan tam olarak budur. KHK’lıların yargıya başvurması öncelikle OHAL Komisyonu adı verilen uydurma bir ara kurum tarafından yıllarca engellendi. 22 Mayıs 2017’de göreve başlayan OHAL Komisyonu çalışmalarını ancak 22 Ocak 2023’te tamamlayabildi. İşsiz kalan ve başka bir işe girmesi de üzerlerine yapıştırılan “terörist” damgasıyla büyük oranda engellenen KHK’lılar tam altı yıl boyunca OHAL Komisyonu tarafından oyalandı. Yıllar boyu pasaportlarımız da engellendiği için yurt dışında iş bulma imkanımız da elimizden alındı. Hâlen süren idare davalarında bir kısım KHK’lı işine dönebilirken, pek çok kişi aynı koşullarla boğuşmaya devam ediyor.
KHK ile işinden edilenler, yedi yılı aşkın bir süredir mücadeleyi bırakmadı. Bir yandan geçimlerini sağlamaya çalışırken bir yandan da KHK ile yapılan hukuksuzluğa dikkat çekmeye çalıştılar.
Gazete Duvar’da yer alan habere göre sansür sadece hükümet eliyle de işlemiyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı yasaklama talimatını CHP’li Antalya Büyükşehir Belediyesi’ne ve Antalya Valiliği’ne iletiyor. Festival yönetimi ise Türkiye’nin en eski sinema festivallerinden birini, tepeden inme bir yasağı uyguladıkları bir alan hâline dönüştürüyor. “Yargı bağımsızlığı” gibi argümanlarla sansürü meşrulaştırma çabaları ise acıklı, hem sinemaya hem de gerçeklere ihanet ediyorlar.
Altın Portakal’ın sansürü açıkça “Medeni ölüm” politikasının devamıdır. Sansür, bize şunu söylüyor: Yedi yıl sonra dahi, sizin adınızı anmanıza, mücadelenizi göstermenize izin vermeyeceğiz! Ancak baltayı yanlış yere vurdular.
Altın Portakal’ın sansürüne karşı pek çok yerden tepkiler yükseldi. Belgesel Sinemacılar Birliği, Türk Tabipleri Birliği, Sinema Yazarları Derneği, KHK’lılar Platformu gibi pek çok kurum sansürü kınayan açıklamalar yaptı. Dayanışmanın en büyüğü ise sinema sektörünün kendisinden geldi. Festival jürisinde yer alan Demet Akbağ, Ayşegül Aldinç, Onur Saylak,Özcan Alper, Mehmet Günsür, Ali Aga, Sema Kaygusuz, Behiç Ak, Zeynep Dadak, Deniz Tortum, Elif Refiğ, Hazar Ergülü, Paolo Bertolin, Ali Ercivan, Hakan Bıçakçı, Anna Maria Aslanoğlu, Ezel Akay, Engin Palabıyık, Senem Erdine ve Ahmet Gürata meslektaşlarının yanında olduğunu açıkladı ve “Filmlerde suç unsuru arayan bu bakışı ve sansür yaptırımının normalleşmesini kabul etmiyoruz” diyerek filmin festivale geri alınmaması durumunda görevlerini yerine getirmeyeceklerini söyledi. Ardındansa festivale katılan yönetmenler filmlerini festivalden çekme kararı aldı.
İktidarın her alanda uyguladığı baskı ve sindirme politikası bir kez daha ters tepiyor. KHK’lıların hikâyelerinin gizlenmesi için uygulanan sansür, KHK’lıların sesinin çok daha gür bir şekilde duyulması sonucunu verdi.
Bu süreçte çok büyük zorluklar yaşandı, sağlığını ve hayatını kaybedenler oldu ancak KHK’lara karşı mücadele bitmedi. “Medeni ölüm” politikası, uygulayıcıları ve alkış tutanlarıyla birlikte mutlaka tarihin çöplüğüne gidecek.
Can Irmak Özinanır