Yaklaş tuvale Roni dedim, hassas terazisiyle övünen dürüst esnaf edasıyla birebir oranı tutturabilmiş miyim, bakalım...
Portre yapmayı severim. Meslek yaşantım böyle olsun diye resim yapmıyorum. Kitapları sevdim, kendimi bildim bileli. Yazarları kitaplarından tanırım önce. Sonra yeryüzünde karşılaşırsak eğer insanlığa armağan ettikleri kitaplarına bir insan olarak bildiğim, sevdiğim bir şeyle karşılık veririm.
Roni Margulies’in portresi 2012 yılında bu hevesle yapıldı.
Babam daha yaşıyordu. Telefonla arayıp konuşuyorduk, gün aşırı. Gün geçtikçe yürüyüş mesafesi hedefini küçültüyordu. Bunu anlattım Roni’ye, “İp” şiirini yazdı:
İp
Artin’in babası doksan beşinde
rakıyı bıraktığında,
“Dokunuyor oğlum” demiş,
içmemiş sonra bir daha.
Tepenin ötesindeki kahveye
yürüyerek gidermiş her gün.
Arayıp Artin’e haber verirmiş,
“Soluklanmadım bile” dermiş.
Bir zaman sonra geç kalmış,
aramamış. Aradığında, “Oğlum,” demiş,
“ulaşamadım dün kahveye,
ipe varıp ancak, geri döndüm.”
Geçen trafiği yavaşlatmak için
bir halat çekmiş köylüler asfalta.
“İpi geçemedim oğlum, kaldım.
Moralim bozuldu, dokundu bana.”
Yıllar geçtikçe çoğalmış sonra
dokunan şeyler. Canı sıkılmış.
Ve doksan dokuz yaşında
sessizce bir ikindi vakti
bırakmış dokunulmayı Avedis Efendi.
Ben bu yazıyı tamamlayamadım. Roni hastaneden çıkamadı. Sabah atölyemin önünde bir motosikletli kuryenin sürüklenişinin sesini duydum. Düştüğünü gördüm. Koştum bir bardak su verdim. Ayağım kırıldı galiba, dedi. Ambulans çağırdık. Kaldırıp hastaneye götürdüler. Roni’nin ölüm haberini bildirdiler dostları. Telefonumdaki fotoğrafları aktarıyordum bilgisayara, elinde kızıla boyanmış bir resmimle beraber ağız dolusu gülüşü geldi...
Artin Demirci
(K24)