Birbirlerine hiç benzemeseler de birlikte tanıdım onları. Şavkar ile Roni. Philip Larkin’in Seçme Şiirler’inin Adam Yayınları’nda basıldığı günler olmalı. Çok sevdikleri bu şairi ikisi birlikte çevirmişlerdi.
Anlaşılamaz bir şeydi, bu kadar benzemez iki arkadaş. Şimdi düşünüyorum da, bizim arkadaşlığımız da kolay anlaşılır bir şey değil. Çoğu siyasal görüşlerimiz çok farklı Roni’yle. Ama sanırım bizleri şiir sevgimiz birleştirdi.
Ardından Roni’nin, “Attilâ İlhan ve Bizim Kuşak” (Sombahar, No. 23, Mayıs-Haziran, 1994) yazısı geldi. Özlediğim bir polemik diline rastlamıştım ve sanki benim düşüncelerimi başka biri yazmış gibi hissetmiştim bu yazıyı okuyunca.
Bu yazı, bizi birbirimize bağlayan büyülü bir şey olmuştu. Daha sık görüşmeye başladık. Konuştukça şiir görüşlerimizin ne kadar birbirine yakın olduğu ortaya çıkıyordu.
Adam Sanat dergisi için yazılar istedim ondan. Bir süre sonra Şavkar da yazılarıyla Adam Sanat’a güç verdi. ‘90’lı yıllarda artık unutulmuş şiir tartışmaları geri gelmişti. Bunda da Roni’nin polemikçi dili yanında şiir sanatı üstüne özgün düşüncelerinin de büyük rolü oldu. Külebi şiiri üstüne, “Bir Gün Mutlaka” üstüne çok ilginç yazılar yazdı.
Roni her konuda ne düşünüyorsa ağzına geldiği gibi sakınmasız söyler. Aynı tonda karşılık veremedim hiç ona.
“Siz nerden geliyorsunuz?”
Ama Roni çok zeki, eğlenceli bir insandır. Erkenden yatma alışkanlığı olan beni bile birlere ikilere kadar karşısında oturtmayı başarır, hem de hiç sıkılmadan.
Teşvikiye’de oturduğum yıllarda komşuyduk. Bir akşam bana gelmişti. Edebiyat dünyasının tozunu attırdıktan sonra gecenin ikisinde çıktı, merdivenleri inerken kapıda o saatte evine dönmekte olan apartman yöneticisiyle karşılaştı. Yukardan konuşmalarını duydum.
Roni’den kuşkulanan yönetici sertçe, nereden geliyorsun diye sordu. Roni, Turgay’dan dedikten sonra, “Madem tanıştık, ben de size sorayım, siz nerden geliyorsunuz?” dedi. Epey güldüm yukarıda kendi kendime.
Belki de gülünecek şeyleri kolayca bulmasıdır Roni’yi bu kadar sevdiren. Evet, eğlenceli bir insandır Roni. Kendine güveni, girişkenliği, her alanda hızlı hareket edebilmesi de imrenilecek özelliklerinden.
“Roni yaman”
2002’de Saat Farkı kitabıyla Yunus Nadi Şiir Ödülü’nü kazandığında Sultanahmet’te İbrahim Paşa Sarayı’nda yapılan görkemli ödül töreninde yanındaydım. Roni’nin siyasal düşüncelerine alerji duyduğu bir dolu insan kalabalığı. Dahası, tören başladığında ödül kazananlara ödülünü verenler hep emekli generaller falan.
Gerildi olduğu yerde, “Bana da böyle biri ödül verecekse almaya çıkmam” dedi. Neyse ki şiir ödülünü vermek üzere bir vali anons edilince Roni de gidip ödülünü bir “sivil”in elinden almış oldu.
Türk şiirinde yalınlığı onun kadar ustaca kullanabilen başkaları vardır elbet ama onun şiirinin yalınlığı şiiri sanki önemsizleştirme düzeyindedir. Bu da onun şiirine benzersiz bir özellik katar.
Çok şiiri var sevdiğim, hep yeniden okumak istediğim ama Elsa kitabı bambaşkadır. Küçücük hayat parçalarından yola çıkıp evrensel insani değerlere ulaşan şiirler yazabilmesi Memet Fuat’ın da dikkatini çekmişti. Böyle bir şiirini alıp incelemişti onu. Yargısı da ilginçti: “Böyle bir şiir mi olur? Ama olmuş işte. Roni yaman” demişti.
Roni şiir konusunda da zaman zaman uçlarda düşünmeyi severdi. Bir ara da tutturdu, “Çevrilemeyen şiir, şiir olmaz” diye. Hemen aklıma Metin Eloğlu ile Can Yücel geliyor. O Türkçeye kırk takla attıran güzeller güzeli şiirleri kolay kolay kimse çeviremez başka bir dile. Ama onların güzellikleri, büyüklükleri tartışılabilir mi?
Benim şiirlerim için de bir eleştirisi vardı: “Mutluluğu anlatan şiir olamaz, şiir mutsuzluktan doğan bir şeydir” der, sonra da mutlulukla yazılmış aşk şiirlerimi beğenmediğini söylerdi.
Roni o güzel şiirleri yazan insan değilmişçesine dikenli bir varlık gibidir. Polemikçi yazıları ürkütmüştür karşısındakileri. Ne Yahudisi ne Türkü kurtulabilir onun sivri dilinden.
Tarih merakının kaynağını sormadım ona hiç ama İttihat ve Terakki ile Türkiye Komünist Partisi’ne özel bir ilgisi olmuştur hep. İttihat ve Terakki önderleriyle ilgili yazdığı şiirleri Mağrur Olma Padişahım adıyla kitaplaştırdı. Leipzig’de bir edebiyatçılar evine bir aylığına davet edildiğinde o kentteki eski TKP izlerini aramış, Dr. Hayk Açıkgöz’ün eşi Angel Açıkgöz’ü bulup onunla eski TKP üstüne sohbetler etmişti.
Bir dönem de kalabalık bir Türk şairler topluluğu Hollanda’ya bir şiir festivaline çağrılmıştı: İlhan Berk, Ataol Behramoğlu, İsmet Özel, Roni Margulies, Bejan Matur, küçük İskender. Bu seçimin şifreleri düşünülürken konuyu Roni, “Bir yaşlı, bir solcu, bir sağcı, bir Yahudi, bir Kürt, bir de genç şair” diye açıklığa kavuşturmuştu.
“böyledir, iyidir”
Otuz yılı geçti tanışıp dostluk kuralı. O kendini nasıl tanımlarsa tanımlasın benim için vazgeçilmez dostlarımdan biridir.
Çevreme karşı çok da sevgi dolu bir insan sayılmam belki ama ben de kendimce seviyorum Roni’yi. Aramızda kurulan bağ canlılığını yitirmedi bunca yılda. Onu görmek, onunla buluşmak düşüncesi hep heyecanlandırdı beni.
İnsan kaç kişiye karşı böyle şeyler duyar ki…
bir zanaat mutsuzluk sanki
…
sanıyoruz ki
böyledir, iyidir
ne olacak ki başka,
budur hayat zaten
ya beceremiyoruz biz bu işi,
ya da becerecek bir şey yok zaten.
Turgay Fişekçi
(K24)