Geçtiğimiz 24 Nisan beni 1915’in kurbanlarından sosyalist bir tiyatrocuyla tanıştırdı: Asıl adı Yenovk İbranosyan olan ancak sahnedeki adıyla tanınan, Taşnaksutyun[1] üyesi Yenovk Şahen.
Yazıya başlarken sonuna bir gönderme yapıp Nişan Beşiktaşlıyan’ın 1969’da kaleme aldığı Tiyatro Simaları isimli çalışmasından şu satırları aktarmak istiyorum: “Şahitlerin söylediğine göre tutukluluk ve sürgün günlerinde Yenovk içlerinde en mutlu, hayat dolu ve nükteli olanıydı. Hareketli mizacından, iyimser bakış açısından ya da belki de öngörü eksikliğinden kaynaklanıyor olacak ki sürgüne giderken adeta düğüne gider gibi mutluydu.” Yenovk üzerine yaptığım okumalar sonunda kişiliğine ayna tutan en net ifadelerin bunlar olduğuna karar verdim. Bu satırlar Yenovk’un kısa yaşamının en öz ifadesi bence.
Ermenilerin Osmanlı toplumunda önemli bir sosyoekonomik gücü oluşturduğu ve buna ek olarak, Osmanlı’daki kültürel ve sanatsal yaşamdaki ağırlıkları dolayısıyla sanata ve sosyo-kültürel alana katkılarının da büyük olduğu bilinmektedir. Bu anlamıyla 1915’te yaşanan trajedi sadece bu toprakların kadim halklarından birine karşı işlenen bir suç değil aynı zamanda içinde yaşanılan toplumun kültürel birikiminin çok önemli bir kısmının da tasfiyesidir. Taner Akçam, İstanbul’da bir gecede 200 Ermeni aydınının tutuklandığı 24 Nisan 1915 için “Ermeni Soykırımı bir ‘aydın kırımı’ olarak başlamıştır”[2] tespitinde bulunuyor.
Dönemin modern dünya algısının önemli parçalarından biri olan tiyatronun Türkiye’deki önde gelen temsilcileri Ermenilerdir. Yazının kahramanı bir tiyatrocuysa Ermeni aydınlarla birlikte yok edilen kültürel birikimin tiyatro cephesine kısaca bakmak ve bazı değerli adımların altını çizmek anlamlı olacaktır.
1820’lerde Düzyan ailesinin Kuruçeşme’deki yalısında Ermeni gençler tarafından ilk temsillerin verilmesi Osmanlı’daki Batı tarzı tiyatronun başlangıcı olarak kabul edilebilir. 1859 yılında Altunduri Arekel Efendi şimdiki Tokatlıyan binasını kiralayıp “Şark Tiyatrosu” adıyla bilinen ilk profesyonel Ermeni tiyatrosunu kurmuştur. Ekşiyan, Çamaşırcıyan ve Mağakyan aynı yıllarda ilk kez kadın kılığında sahneye çıkan Mardiros Mınakyan, 1856’da sahneye çıkan ilk profesyonel Ermeni kadın oyuncu Fanni (Ağavni Hamoyan), Tovmas Fasulyeciyan, Bedros Aramyan, Mardiros Mınakyan, Serovpe Benliyan, Kurken Trentz ve Acemyan bu alanın öncü sanatçılarıydı. “Şark Tiyatrosu”nda amatör bir oyuncu olarak birkaç oyunda rol alan Hagop Vartovyan ya da daha bilinen adıyla Güllü Agop da bunlar arasındadır. Güllü Agop, Osmanlı Türkiye tiyatrosunun kurucusu ve en önemli geliştiricisi olacaktır. “Şark Tiyatrosu”nun kapanmasından sonra Güllü Agop, 1867 yılında Gedikpaşa sirkini kiralayıp bir tiyatroya dönüştürmüştür ve bir grup genç oyuncuyla birlikte Osmanlı Tiyatrosu’nu kurmuşlardır. “Osmanlı Tiyatrosu”nun kuruluşu Batı tarzı Türkiye tiyatrosu açısından da bir dönüm noktasıdır. Vartovyan’ın “Osmanlı Tiyatrosu”ndan önce kimse Türkçe oyunlar oynamayı denememiştir.
Ancak ne trajiktir ki, 1920 yılından itibaren Ankara’da şekillenmeye başlayan yeni devlet Ermenice tiyatro yapmaya fiili bir yasak koymuştur. Koyulan bu yasak İttihat ve Terakki’den devralınan “Ulus Devlet” yaratma fikrinin yansımalarından biridir ve ruh olarak 1915’in devamıdır. Ermeniler kurucusu oldukları tiyatronun dışına itilmiştir. Hatta daha da trajik olarak, cumhuriyet döneminin ilk yıllarında kurucu irade tarafından bu toprakların çok kültürlülüğünün, çok kimlikliliğinin inkârının araçlarından biri haline getirilmiştir tiyatro. Bu topraklara kendilerinin taşıdığı, kendilerinin inşa ettiği tiyatro fikri gün gelmiş onların inkarının etkili bir aracı haline getirilmiştir. İttihat ve Terakki ve devamında Kemalist iktidar “milli burjuva” yaratma hedefiyle sermayenin Türkleştirilmesi eylemini hayata geçirirken bu topraklardaki burjuva kültürel birikimin tasfiyesine imza atmışlardır. Çünkü şu acı bir gerçektir ki; sermayenin devri kültürel birikimin devrini mutlak kılmamaktadır.
Yenovk’un sandığı
Artık yazımızın esas konusuna, sosyalist tiyatrocu Yenovk Şahen’e geri dönelim. 1889’da Bahçecik’te dünyaya gelen Yenovk’u arkadaşları şöyle tarif ediyor:
Kendisi uzun boyluydu, gür ve dağınık saçları, yeşilimsi gözleri vardı. Genelde ipek bir takım ve çizme giyerdi. Yenovk Şahen çok mutlu, hareketli, insan canlısıydı ve temiz bir karakteri vardı. Fakat bu tatlı genç hem tiyatroda hem hayatta haksızlığa uğradığında ya da entrika gördüğünde isyan ederdi. Hatta bu kızgın mizacı yüzünden ona ‘Sopacı Yenovk’ derlerdi.[3]
Fakir bir Ermeni ailesinin çocuğu olan Yenovk babasını erken yaşlarda kaybetti. Annesi ve iki kardeşiyle İstanbul’a yerleştikten sonra tiyatrocu olma hayali için adımlar attı. Dönemin birçok Ermeni genci ünlü Ermeni tiyatrocu Bedros Atamyan’a hayranlık duymaktaydı. Ancak Yenovk’un hayranlığı, Atamyan hayatını kaybettiğinde akrabaları tarafından satılan bir sandık dolusu tiyatro kostümünü borç para bulup, Atamyan’dan geri kalanları kurtaracak kadar derindi. Bu sandığın içinde Atamyan’ın Hamlet, Otello, Kral Lear, Kean, Demirci Jean rollerini yaratırken kullandığı tarihi kostümleri vardı. Yenovk 1915’te hayatını kaybettikten sonra bu sandık kardeşlerine kaldı, 1924 tarihinde ise bu eşyalar Sovyet Ermenistan’ın ticaret ataşesi Şahvertyan vasıtasıyla Erivan’a götürüldü.
24 Nisan 1915’te birlikte sürgüne gönderildiği ve şans eseri bu sürgünden sağ olarak geri dönen tiyatrocu arkadaşı Yervant Tolayan ise bu heyecanlı genç tiyatrocuyu şöyle anlatıyor:
“Aramızda çok coşkun bir arkadaşımız vardı: Yenovk Şahen. Çok büyük bir tiyatro tiryakisiydi. Nereden bulduğunu anlamadığımız, Atamyan’ın sahne kostümlerini ele geçiştirmişti: Mayo, ayakkabı, Othello’nun paltosu, Hamlet’in kılıcı… Sanat uğruna evde geçirdiğimiz her akşama kendini davet ettirirdi veya davet edilmeksizin gelirdi. Bu buluşmalarda yanmış bir tıpanın kömürüyle burnunu ve ağzını karalara boyar ve tek başına Othello oynamaya başlardı. Herhangi bir eşyayı Desdemona gibi önüne koyardı. Coppée’nin Demircilerin Grevi’ni ve Hamlet’in tiratlarını okurdu. Nihayetinde Atamyan’ın repertuvarını ezberlemişti. Atamyan’ın mayosunu, onun ayakkabılarını giydiğinde, Atamyan’ın Othello’da giyindiği paltoyu sırtına attığında ya da Hamlet’te kullandığı kılıcı beline taktığında Atamyan’ın yeteneğinden içine bir şey gireceğine sıkı sıkıya inanıyordu. Herkes onunla dalga geçerdi ama o bunlara aldırmazdı. Bir artiste yakışan küçümsemeyle ‘Profanlar* ne anlar ki?’ derdi.” [4]
İstibdat rejiminin sona ermesi ve İkinci Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte Yenovk kendini tamamen Ermeni tiyatrosuna adar. Bir grup arkadaşıyla birlikte “Ermenice Oyunlar Şenliği”ni organize eder ve kendisi de bu etkinliğin ilk gecesinde Demircilerin Grevi şiirini okur.
Bu sürecin devamında Aşod Madatyan ile birlikte Azad Pem’i (Özgür Sahne) kurarlar. Azad Pem’in manifestosunda şunlar yazar: “Sosyalist davayı savunan ve millette bu duyguyu uyandıran oyunlara öncelik vereceğiz.” İlk temsillerini de Victor Hugo’nun “Kral Eğleniyor” adlı oyunuyla Beyoğlu’nda yaparlar. Azad Pem repertuvarında sıraladığı bir dizi oyunu Pera’da, Üsküdar’da, Kadıköy’de, Kumkapı’da sahneler fakat başarılı olamazlar.
Sahnede isyankâr
Hugo’nun “Kral Eğleniyor” oyununun temsillerinden birinde, sonrasında Yenovk’un başını bir miktar sıkıntıya sokan fakat aynı zamanda Yenovk’un iç dünyasını gözler önüne seren bir olay yaşanır. Yenovk’un oyundaki rolü saray soytarısı Triboulet’ti. Triboulet’in tek sevinci kızıdır. Fakat hizmetkarı olduğu kral kızına tecavüz eder ve ölümüne sebep olur. Öfkeden çılgına dönen Triboulet, kiralık katil tutar ve kralı öldürtmek ister. Oyunun final sahnesinde Triboulet ayakları altında bulunan çuvalın içinde kralın cesedi olduğunu sanmaktadır ve ona nefretini kusar. Halbuki çuvaldaki kızının cesedidir. Yenovk oyunun bu sahnesinde kendinden geçer. Oyuncu Yenovk sahneden gitmiş yerini isyankâr Yenovk’a bırakmıştır. Hugo’nun metni gitmiş tiyatro yerini siyasete bırakmıştır. Kral François, Sultan Abdülhamit’e döner, bir süre sonra II. Wilhelm olur ve bunu Avrupa’nın bütün imparatorları sırasıyla takip eder. En son sıra Rus Çarı’na gelir. Seyirciler şaşkınlıktan taşa dönmüştür. Sonra bu durum yerini kahkahalara bırakır. Triboulet rolündeki Yenovk bu durumdan daha da cesaret alıp yeni yeni replikler üretir. Önce Habsburg Kralı’nı anar, daha sonra Ermeni Kilisesi’ne taş atar, ardından Rum Patriği’ne dokundurur. Sinirlenmiş bir şekilde sahnedeki çuvalı tekmelemeye başlar. Binemeciyan’ı kulisten sahneye atlayan oyuncular kurtarır ve perde gülüşler, alkışlar, protestolar ve sloganlar eşliğinde iner.
1909’da Aram Vroyr’un önderliğinde Ermeni Dram Kumpanyası kurulur. Kumpanya Bebo adlı oyunu, Adana Ermeni Katliamı kurbanlarına yardım için sahneler. Ermeni Dram Kumpanyası’nı ayakta tutan üçlü Vahram Papazyan, Yenovk Şahen ve Matmazel Hıraç’tır. Kumpanya, Mebuslar, Aktör Kean, Hamlet, Albay Prido ve Hayaletler oyunlarını, İstanbul, Bahçecik, İzmit, İzmir, Kahire ve İskenderiye’de sergiler.
Kahire’de yaklaştıkları bir fırsat belki Yenovk’un hayatını kurtaracaktı ama ne yazık ki bu mümkün olmaz:
Ermeni Dram Kumpanyası, Kahire’de yerel oyuncuların da katılımıyla Dikran Gamsaragan’ın Kurtuluş adlı oyununu sahneledi. Gamsaragan dönemin ünlü edebiyatçılarındandı, Kahire’de yaşıyordu ve İstanbul’dan gelen tiyatrocular ile Mısır’da bir kumpanya oluşturmak istiyordu. Bu teklifi Ermeni Dram Kumpanyası oyuncularına sundu fakat Vahram Papazyan bu projenin gerçekleşmesine engel oldu. Eğer bu rüya gerçekleşseydi Yenovk Şahen Mısır’da kalmış olacak, 1915’te İstanbul’da tutuklanamayacak ve hayatını kaybetmeyecekti.[5]
Geri dönüşü olmayan sürgün
Ermeni Dram Kumpanyası’yla birlikte İstanbul’a dönmelerinden kısa bir süre sonra Birinci Dünya Savaşı patlak verir. 1 Kasım 1914’te Osmanlı Devleti İngiltere, Fransa ve Rusya’ya karşı Almanya’nın yanında savaşa dahil olur. Halkın üzerindeki baskı koşullarının arttığı bu dönem “ayaklanma hazırlığı” içinde oldukları iddia edilen 200 Ermeni aydın 24 Nisan 1915 gecesi yapılan bir operasyonla gözaltına alınır ve sürgüne gönderilir. “Ayaklanma hazırlığı” içinde oldukları iddia edilen tutukluların hiçbirinin evinden tek bir silah çıkmaz. Gözaltına alınıp tutuklanan ve ardından sürgüne gönderilenlerin arasında 24 Nisan gecesi Nişantaşı’nda gözaltına alınan Yenovk Şahen de vardır. Bu sürgünün Yenovk için geri dönüşü olmayacaktır.
Yenovk’un nasıl katledildiğine dair Vahram Papazyan’ın şöyle bir iddiası vardır:
“Sevgili okuyucu, edebiyatta anlatılanın tersine Yenovk’un ölümü ile ilgili şunu duydum ve bu rivayete daha çok inanıyorum: Yenovk, Zohrab, Tolayan, Gomidas ve diğerleri ile beraber kırbaç altında önce Bursa’ya, sonra da Mezopotamya’ya giderken kudurmuş ve kelepçelerini kırarak iskelenin oraya tutukluları görmek için gelmiş olan topluluğun üzerine atlamış. Yumruklarıyla, dişleriyle ezmiş, yırtmış… Ta ki şaşırmış kitle kendine gelip onu linç edene kadar… Bedeni şehrin köpeklerine yem olmuş.” [6]
Hatıralarında Yenovk’tan bahseden bütün arkadaşlarının ortak fikri onun biraz “deli” olduğu şeklinde. Ama deliyse de cesur bir deli olduğunun altını çizmek gerekir. Birçok yerinden yamalı siyah paltosuyla haksızlığa, ayrımcılığa, kendi milletini sevmeyenlere karşı korkusuzca kavgalara girdiğinin çokça şahidi var. Bu gözü kara kavgacı adamın polisler tarafından bile bilinen bir lakabı vardır: “Bahçecikli Fedai”.
Yazının finalini Yenovk’un yaşamının önsözü olan kadından bahsederek yapalım. Papazyan anılarında bu yaşlı kadından şöyle bahsediyor:
“O küçük kadın parlayan yeşil gözleri, şalvarı ve boncuklu yazması ile adeta kavga arayan bir horoz gibi toplantılarda, sokaklarda, meydanlarda Yenovk’un peşinde gezerdi. Sütlaç gibi buruş buruş yüzü ve solgun yanakları vardı. O solgun yanakları bir kırım ya da sürgün haberi aldığında cehennem karanfili gibi yanardı. Böyle anlarda patlamaya hazır bir bomba gibiydi, onunla bir tartışmaya girmek bir yana dursun dediklerini kabul etmemek bile imkansızdı. Halkımızın büyük çoğunluğunun kırımı ile sona erecek olan Birinci Dünya Savaşı’ndan bir sene önceydi. Kafkasya’ya gitmeden birkaç gün önce Yenovk Şahen’i ziyaret etmek istedim. Ziyaretim esnasında Yenovk’u da beraberimde Kafkasya’ya götürme niyetinde idim, Yenovk’u orada daha büyük tiyatro imkanları olduğunu söyleyerek kandıracaktım ve Kafkaska’ya götürecektim. Ama tüm çabalarım boşunaymış. Yaşlı kadın kızgınlıkla bana baktı ve beni yolcu ederken fısıldadı: ‘Sen oyuncusun, oyuncu kal ama Yenovk’um devrimcidir, o hep barikatların üzerinde kalacak. Eğer seninle Rusya’ya giderse bu kadar adaletsizliğin intikamını kim çıkaracak, sen işine git oğul!’” [7]
Yenovk öldükten sonra Beşiktaş’ın yukarısında, Şişli sınırında, meyve ağaçlarının yüksek duvarlarla çevrili olduğu bir konak alev aldı. Yangın bu konağın bodrum katında yaşayan beyaz tenli, yeşil gözlü, geleneksel Ermeni kıyafetleri giyen yaşlı bir kadınının buruşmuş ellerinden çıktı. Konak, Türk zaptiyesinde görevli, Abdülhamit döneminde Talat Paşa’ya bağlı önemli bir memura aitti. İddia odur ki 24 Nisan Ermeni aydın kırımının da sorumlularından biriydi.
Her şey bittikten sonra kendini asmış yaşlı bir kadın buldular konağın bahçesinde. Bütün cüretiyle boynundan sallandığı siyah urgan, Yenovk’unun her gün giydiği paltosundan sökülüp örülmüştü…
H. Cengiz Gültekin
Dipnotlar:
*Profan: Kutsala saygısı olmayan kimse.
[1] Ermeni İhtilalci Taşnak Partisi
[2] Taner Akçam, “Fail-i meçhul aydın kırımı olarak 24 Nisan”
[3] Beşiktaşlıyan, “Tiyatro Simaları”
[4] Tolayan, “35 Yıllık Teatral ve Editöryel Anılar”
[5] Beşiktaşlıyan, “Tiyatro Simaları”
[6] Papazyan, “Gönlümün Borcu”
[7] Papazyan, “Gönlümün Borcu”