Antikapitalistler platformu tarafından bugün İstanbul’da düzenlenen emek forumunda taşerona karşı işçilerin birleşik mücadelesi üzerine konuşuldu.
“Güvenceli bir gelecek ve iş için taşerona dur de!” başlıklı forum, Mecidiyeköy’de Eğitim Sen İstanbul 3 no’lu şubede gerçekleştirildi.
İlk olarak konuşan Antikapitalistler platformu aktivisti Faruk Sevim, Türkiye’de çalışabilir nüfus olarak açıklanan 32 milyon kişinin 31 milyonunun işçi, köylü ve emekli olduğunu, 900 bin kadarının ise yanında işçi çalıştırdığını belirtti. 23 milyon ücretli çalışan, 4.5 milyon köylü ve 4 milyon kadar kendi işini yapan emekçi olduğunu dile getirdi.
İşçilerin kıdem tazminatı, iş cinayetleri, sigortalı çalışma ve sendikalaşma gibi önemli mücadele başlıkları olduğunu belirten Sevim, son yıllarda taşeron sistemine karşı mücadelenin de Türkiye işçi sınıfı için önemli başlıklardan biri hâline geldiğini anlattı.
Son 20-30 yıldır taşeronlaşmanın gündeme geldiğini belirten Faruk Sevim, AKP’nin belediyelerden başlayarak her sektörde taşeronu yaygınlaştırdığını aktardı. Bu iktidar döneminde taşeron işçi sayısının 200 binden 3 milyon civarına yükseldiğini dile getiren Sevim, tüm işçilerin %15’inin taşeron olduğunu hatırlattı.
"İşçiler mücadele ederse kazanır"
Maden işçilerinin, metal işçilerinin ve saya işçilerinin mücadelesinden örnekler veren Antikapitalistler platformu aktivisti Faruk Sevim, işçi sınıfının mücadele ettiğinde kazandığını söyledi.
AKP’nin 2015’te seçim vaadi olarak “taşerona kadro” dediğini, 2016’da Davutoğlu’nun yine “Taşeronu kaldırıyoruz” dediğini hatırlatan Sevim, bunların yapılmadığını, ancak işçilerin mücadelesi sebebiyle 2018 yılında düzenleme yapıldığını belirtti. Güvenlik soruşturmaları sebebiyle insanların işsiz kalmalarını ve taşeron düzenlemesinin diğer olumsuz yanlarını eleştiren Faruk Sevim, yine de olup biten sınırlı düzenlemenin de işçilerin basıncıyla, taşerona karşı kamuoyunun gözünde oluşturulan yaygın tepki olduğunu hatırlattı.
"Taşeronu savunabilen kalmadı"
Sevim şöyle devam etti:
“Türkiye’de taşeronu savunan kimse kalmadı. Yaygın ve doğru bir şekilde teşhir yapıldı. İşçilerin %15’i taşeron ama iş cinayetlerinde ölenlerin %50’si taşeron işçi. Buradan bile belli oluyor, çünkü patronlar taşeron işçileri güvencesiz, uzun süreler çalıştırıyorlar, hakları budanıyor. İş kazalarına sebep olan faktörler taşeronda daha yaygın.
Taşeron sistemi bir KHK ile kaldırıldı ama bunun peşinden gelen adaletsizliklerle mücadele etmemiz gerekiyor. Kamuda 200-300 bin işçi bu işin dışında bırakıldı. Kapsama alınan işçilerin 200 bin kadarının güvenlik soruşturmalarıyla sürecin sonunda işsiz kalacağı iddia ediliyor.”
"İşçi örgütleri savaşa ve milliyetçiliğe karşı da mücadele etmeli"
Taşerondaki gelişmelerin işçi sınıfının örgütsüzlüğüne rağmen gerçekleştiğini dile getiren Faruk Sevim, sendikaların bazılarının bu işe sahip çıktığını ve taşeron konusunda faaliyet yaptığını belirtti.
İşçi örgütlerinin savaşa, milliyetçiliğe ve her türlü ayrımcılığa karşı mücadele etmesi gerektiğini söyleyen Sevim, taleplerimizin şöyle olması gerektiğini söyledi:
- Taşeron sisteminin tümüyle kaldırılması
- Kapsama alınmayan tüm işçilerin de kadrolu hâle getirilmesi
- Geçişlerde hak kayıplarının ve ücretlerde adaletsizliklerin olmaması
- Taşeron işçilerin güvenlik soruşturmaları gibi uygulamalarla işlerine son verilmemesi
Faruk Sevim, tüm bunları kazanmak için çözümün işçilerin birleşik mücadelesi olduğunu söyledi.
Metal sektöründe isyanın tarihi
Birleşik Metal İş sendikası toplu sözleşme uzmanı İrfan Kaygısız ise metal sektörünün Türkiye’deki sınıf mücadelesindeki tarihsel önemini, patronlar örgütü MESS’in geçmişini ve egemen sınıf için önemini, bunun yanı sıra metal sektöründe işçiler arasında sendikalaşmanın daha yüksek olduğunu, işçiler harekete geçtiğinde her fabrikada binlerce kişinin eylem yaptığını, ayrıca metal sektöründeki eylemliliğin başka sektörleri ve fabrikaları da etkilediğini anlattı.
2010 yılında metal sektöründe uzun yıllar sonra bir hareketlenme olduğunu ve toplu sözleşme sürecinde greve gidildiğini dile getiren Kaygısız, böylelikle kısmi kazanımlar elde edildiğini belirtti.
2015 yılında ise Türk Metal’in MESS’le imzaladığı sözleşmeden daha yüksek bir zammı Bosch’ta imzalattırdığını, bunun sebebinin Birleşik Metal İş ile yaşanan yetki ihtilafı olduğunu dile getiren İrfan Kaygısız, Renault işçilerinin de bu farkı istemesiyle büyük bir grev dalgasının başladığını anlattı. Bu süreçte 49 fabrikada 58 bin işçinin eyleme geçtiğini söyledi.
Yüksek zam oranı nasıl kazanıldı?
Türk Metal sendikasının 2009’da iki fabrikada MESS’le bir protokol yaparak, ücretlerde kesintiye gittiğini aktaran Kaygısız, 2010’dan başlayan ve 2015’te metal fırtına diye adlandırılan süreçteki baskı ve basınçla birlikte toplu sözleşme sürecine girildiğini söyleyerek şunları ifade etti:
“Birleşik Metal İş zaten bir eylem süreci yürütüyor. Türk Metal de bir şeyler yapmak zorunda hissetti kendini. Üretim sürecine dokunmayan, fabrika önüne yürüyüşler yapılmaya başlandı. 130 bin işçi, 180 fabrikada neredeyse her gün eylemlilik süreci içerisindeydi. Aynı dönemde sektörde kârlılık oranları çok yükseldi. Otomotiv sektöründe son 14 yıldaki en yüksek üretim ve satış rakamlarına ulaşıldı. İşçiler de bunu biliyor. Aynı sürede bir yerine iki kamyon çıktığını, işçi sayısının azaldığını ama üretimin arttığını biliyor. Bu bağlamda yüksek bir zam alındı. Bir yıl içerisinde %30’a yaklaşan, yüksek oranlı bir zam.
Metal sözleşmeleri kendi dışındaki sektörlerde de bir etki yaratıyor. Tüm sektörler açısından bir tür seviyeyi belirliyor, bunu metal patronları da söylüyor. Sadece 130 bin değil, bu bakımdan önemli bir sözleşme süreciydi. 2015’te doruğa çıkan işçilerin yükselen mücadelesi ve öfkesinin yansıması olarak bu dönemde böyle bir sonuç elde edildi.”
Sağlık sektöründe taşerona karşı mücadele
Sağlık Emekçileri Sendikası Aksaray Şubesi Eş Başkanı Güneş Cengiz ise sağlık sektöründe taşeron işçilerin verdiği örgütlene ve kadro mücadelesini anlattı.
Kendisinin 2009-2010 yıllarında hükümetin seçim politikaları kapsamında getirdiği düzenlemelerle kadro kazandığını ve memur olduğunu dile getiren Güneş Cengiz, bundan sonra da taşeron işçilerin kadro mücadelesinin içinde yer almaya devam ettiğini belirtti.
Çapa Hastanesi’nde 24 saat açık tutulmaya çalışılan bir çadırla sürdürdükleri direnişi anlatan Güneş Cengiz, bu süreçte bilgilenme konusunda adımlar attıklarını, farklı görüşlerden işçilerle birlikte mücadele ettiklerini söyledi. Bu direnişin kazandığını, ancak üniversite yönetiminin mahkeme kararını uygulamayarak taşeron işçileri kadroya almadığını belirtti.
Güneş Cengiz ayrıca, Çapa’da Taşeron İşçileri Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği’nin yürüttüğü faaliyet sebebiyle kendilerine yönelik açılan davaları atarak sözlerini tamamladı.
Deri, tekstil ve kundura işçilerinin sorunları
Emek Forumu’na İzmir’den gelerek katılan Deri, Tekstil ve Kundura İşçileri Yardımlaşma Derneği’nden Yalçın Yanık, kendi sektörlerinde güvencesiz, sendikasız, sigortasız, taşeron, olabilecek her türlü olumsuz çalışma biçiminin var olduğunu söyleyerek başladı.
İzmir’de 10 yıldır faaliyet yürüttüklerini, ondan önce başka derneklerde 1983’ten beri mücadele ettiğini dile getiren Yalçın Yanık, işçilerin sesi olacak bir sendikalarının olmamasının eksikliğini hissettiklerini, mevcut sendikaların kendilerini büyük fabrikalara göre ayarladıklarını ifade etti.
Parça başı ve çift başı çalışmanın esnek çalışmayı getirdiğini dile getiren Yanık, 1991-1992’de Yeşildere’de 10 bin işçinin verdiği mücadeleyle bazı kazanımlar elde edilebildiğini, ancak daha sonra bu örgütlülüğün de dağıtıldığını anlattı.
Suriyeli işçilerin de sektöre girmesiyle son birkaç yıldır esnekliğin iyice arttığını belirten Yalçın Yanık, 50-60 yaşına gelip 1000 gün sigortası olan çalışan sayısının çok olduğunu, meslek hastalıkların çok fazla olduğunu, bunları görünür kılmakta eksik kaldıklarını dile getirdi.
Yalçın Yanık, mülteciler arasında çocuk işçiliğin çok yaygın olduğunu hatırlatarak, bu konuda faaliyet yürütülmesi gerektiğini dile getirdi.
İş cinayetlerinin güvencesiz işçilere aktarılması
İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi gönüllüsü Aslı Odman, kendi örgütlenme deneyiminin olduğu akademide temizlik ve güvenlik gibi alanlarda taşeronun çok yaygın olduğunu aktardı.
Çok uzun zamandır iş kanununun söylediğinin dışında olağanüstü koşullarda çalıştığımızı dile getiren Odman, “2017 iş cinayeti raporumuzda iki tane kesimde iş cinayetlerinin arttığını gördük. Birincisi, en örgütlü kesim, maden ve metal sektörlerinde %10 artış var. İkincisi de mülteci işçiler. Türkiye iş piyasasına 5 sene önce kitlesel olarak katılan Suriyeliler, en büyük artışa sahip” dedi.
%85 basın taraması, %15 İSİG’in kendi ağıyla elde ettikleri veriden yola çıkarak hazırladıkları 2017 raporuna göre 2017’de en az 2006 işçinin iş cinayetlerinde hayatını kaybettiğini aktaran Aslı Odman, iş cinayetinin en fazla inşaat sektöründe yaşandığını, daha sonra tarım ve taşımacılık sektörlerinin geldiğini belirtti. Evrensel kabul edilen standartlara göre ise iş cinayetlerinin, doğrudan iş kazalarında ölen sayının 6 katı üzerinden hesaplanması gerektiğini; buna göre günde 30 insanın “kalkınma şehidi” olarak, hepsinin “önlenebilir nedenlerle” öldüğünü söyledi.
Tamamen kayıtdışı çalışanlar, kayıtdışı taşeron çalışanlar, belirli süreli çalışanar, eser sözleşmeli çalışanlar, kısmi zamanlı çalışanlar, mevsimlik işçiler gibi statülerden bahseden Aslı Odman, bu tarz "istisnaların kaideyi bozduğunu" söyledi.
Ayrımcılığa değinen Odman, köleliğin ve işçi simsarlığın kaldırıldığını, ancak taşeron ile işçi simsarlığının çalışma hayatına geri getirildiğini ifade etti. İş Kanunu'nda ayrımcılık suçunun tanımlandığını dile getiren Aslı Odman, eski mücadelelerinin hak kazanımlarının hâlâ kanunda yazılı olduğunu, bunun sadece iş hayatıyla değil genel siyasal mücadelerle bağlantılı olduğunu hatırlattı.
Odman, taşeron sistemiyle birlikte asıl işverenin iş güvenliğini alt işverene devrettiğini, çok sayıda alt işverenin olduğu sektörlerde koordinasyonsuzluğun riskleri arttırdığını söyleyerek, tersane işçilerinin içinde verilen mücadeleleri anlattı.