KHK ile yapılan taşeron işçi düzenlemesi ve ardından çıkarılan “Taşeron İşçilerin Geçişi İle İlgili Tebliğ”i DİSK/Genel-İş Örgütlenme Uzmanı Gökhan Keskin ile konuştuk. Keskin, belediye işçilerinin tümünde büyük bir öfke biriktiğini anlattı.
Taşeron işçilerle ilgili 696 sayılı KHK ve KHK’ya ilişkin tebliğ 1 Ocak tarihinde yayınlandı. Konu ile ilgili Marksist.org’a konuşan DİSK/Genel-İş Örgütlenme Uzmanı Gökhan Keskin, çıkarılan KHK ile taşeron sisteminin ortadan kaldırılmadığını bilakis bu sefer işçilerin belediyeye ait şirketlerin insafına bırakıldığını söyleyerek taşeron düzeninin devam ettirildiğini anlattı.
“İşçiler arasında öfke büyük”
Keskin, “Özellikle belediye işçileri arasında öfke çok büyük. Tüm belediye işçileri çıkarılan KHK’ye öfkeli. DİSK/Genel-İş’e bağlı işçiler zaten Türkiye’nin dört bir yanında herkese ayrımsız şartsız kadro için mücadele ettiler. Ancak huzursuzluk DİSK üyesi işçiler ile sınırlı değil. AKP’ye oy veren ve AKP’li belediyelerde çalışan işçilerin tepkileri de çok büyük. Genellikle kendini sosyal medya aracılığıyla ifade eden ve bu mecrada örgütlenmeye çalışan AKP’li belediyelerdeki işçiler ‘bizler 15 Temmuz’da darbeye direndik, şimdi hükümet bizi kadroya almıyor’ diye tepki gösteriyorlar.
İşçilerin daha fazla ücret, daha güvenceli bir iş, daha iyi çalışma koşulları için kadroya geçmek istediğini anlatan Keskin, “Zaten 500 bin işçiyi ilk anda kadro dışı bırakmış oldular” dedi.
“Haklardan feragate ilişkin ifade muğlak”
Keskin, KHK’de yer alan ve işçilerin kadroya geçmeleri hâlinde geçmişe dönük haklarından vazgeçmeye dönük bir sulh sözleşmesi imzalayacakları yönündeki maddenin akla kıdem tazminatı ve özlük haklarını getirdiğini söyledi.
İşçilerin bundan tedirgin olduğunu da söyleyen Keskin sulh sözleşmesinin başvuru sırasında imzalanmadığını vurgulayarak, “bu madde çok muğlak. Çalışma Bakanlığı bunun yalnızca muvazaa kararlarıyla dava açan işçiler için geçerli olduğunu söyledi. Bu sözleşme ile işçi, kadroya alınması durumunda işverene açmış olduğu davalar varsa bunlardan feragat edeceğini söylüyor” dedi.
“10 günlük süre kaosa yol açıyor”
1 Ocak’ta yayımlanan tebliğin ardından çok hızlı bir tempoda her işyerinde işçileri bilgilendirmeye ve doğru yönlendirmeye dönük toplantılar yapmaya çalıştıklarını anlatan Keskin, tebliğin yayınlanmasının ardından işçilerin kadroya başvurması için sadece 10 gün süre verilmesinin büyük bir kaosa yol açtığını söyledi. Keskin, “2 Ocak tarihinde başlanılan başvuru sürecinden bir gün önce bakanlık verilmesi gereken evrakları yayınladı, kamu kurumları hazırlıksız. Bu hazırlıksız olma hâli kaosa yol açıyor. Bu kaostan ise kamu kurumları ve taşeron şirketler, işçilerin haklarını tırpanlamak için yararlanıyor”.
Bu kaos durumundan faydalanarak işçilere imzalamaları gerekmeyen başka belgelerin imzalatılmaya çalışıldığını vurgulayan Keskin, “sulh dilekçesi veya davalardan feragat belgeleri imzalatmaya çalışıyorlar. İmzalamamaları hâlinde başvurularının alınmayacağını söylüyorlar. Bakanlık, feragatin sadece muvazaa yani kadro davası ve ilave tediye davası ile ilgili olduğunu söylese de yasa maddesindeki geniş kapsam tüm haklardan feragat edilecekmiş gibi bir algı yaratıyor.”
Keskin, bunun sonucu olarak işçilerin haklı olarak çekindiklerini, bazılarının kadroya başvurmak istemediğini söyleyerek, kendilerinin işçilere süreci tüm ayrıntılarıyla anlatmaya dönük toplantılar yaptıklarını söyledi.
Keskin, içindeki tüm maddelere rağmen kadro başvurusu yapmak zorunda kaldıklarını vurgularken, “kadroya başvuru yapmak, mutlaka kadroya alınmak anlamına da gelmiyor. 500 bin kişinin üzerine şimdi sınavlar ve komisyon aracılığıyla bir eleme daha yapacaklar” şeklinde konuştu.
“Yüzlerce işçi Genel-İş’e katılıyor”
Keskin, sendikaların işçileri bilgilendirme konusunda eksik kaldığına değinerek, bu durumdan rahatsız olan ve başvuruyu nasıl yapacakları, hakları ve sürecin seyri konusunda bilgiyi Genel-İş’ten alan ve alanda mücadele eden sendika olarak Genel-İş’i gören yüzlerce işçinin sendikaya üye olmaya başladığını da sözlerine ekledi.
Taner Akçam, yeni kitabında Ermenilerin dininin zorla değiştirilmesi ve asimilasyon süreçlerini inceliyor. Kitapta Talat Paşa’nın ihtida edenlerin tehcirden muaf tutulması emrini daha sonra nasıl geri çektiği de anlatılıyor.