Sosyalist İşçi gazetesinin bu haftaki sayısında sağlıkta dönüşüm tartışmaları ele alındı.
Sağlık bakanı Recep Akdağ, 2016 yılının sonbahar aylarından beri sağlıkta dönüşümün birinci fazının tamamlandığını 2017’den itibaren ikinci faza geçileceğini, dönüşümün 3 yıl içinde tamamlanacağını söylüyor.
Birinci faz uygulamaları ve sonuçları
Sağlık ocaklarının yerine 2005 yılından itibaren aile hekimliği uygulamasına geçilmeye başlandı. Önceden sağlık ocaklarında bir ekip halinde verilen hizmet şimdi bir aile hekiminden ve bir yardımcı sağlık personelinden bekleniyor. Muayenelerinin yanında çok sayıda takibi yapmaları, raporu düzenlemeleri gerekiyor. Hekim başına düşen kayıtlı kişi sayısının fazla olması, malzemenin ve personelin eksik olması gibi sebeplerle hizmetin kalitesi vaat edilen seviyelere gelemedi.
Aile hekimlerinin artan iş yükü bir yandan da koruyucu sağlık hizmetlerinin yeterince verilememesine sebep oluyor. Örneğin Sağlık Bakanlığı verileri gizlemeye çalışsa da TÜİK’in verilerinden görüldüğü üzere 2010’dan 2015’e bebek ölüm hızı değişmemiş hatta bir miktar yükselmiştir.
Artan iş yükünün altında iş başında hayatını kaybeden sağlık çalışanlarının sayısı da artarken, verilen hizmetin arzulananı karşılayamaması sebebiyle aile hekimliklerinde muayene sayısı düşmeye başladı, acillerde yığılma arttı. Acillere başvuran hastaların %80’i acil olmamasına rağmen performansın yükselmesi umuduyla hepsine bakılmaya çalışılıyor. Acillere başvuru oranı gelişmiş ülkelere göre 6-7 kat daha fazla.
2004 yılından beri uygulanan performansa dayalı bir sistem olan döner sermaye sistemi ile yavaş yavaş Sağlık Bakanlığı hastaneleri birer işletme haline getirildi. Hastaneler kendi kendine yetmek zorunda bırakıldılar. Sayıştayın 2015 yılındaki denetim raporu Sağlık Bakanlığı hastanelerinin finansal olarak sürdürülebilir olmadığını ortaya koydu. Hastaneler kısa vadeli borçlarını ödeyemez hale geldiler. Zararları giderek artmaktaydı.
Benzer durum üniversite hastaneleri için de geçerliydi.
Döner sermaye sistemi performans uygulaması ile beraber hastanelerdeki hasta sayısını, ameliyat sayısını arttırdı. Randevular arası 5 dakikaya kadar düşmeye başladı. Bir hekim günde 80-100 hasta bakmaya zorlandı. Artan iş yükü personel açığını ve hastaların sağlık personeline yönelik şiddet eğilimini de arttırdı. Hasta sayısı arttıkça azalması beklenen hastanelerin borç yükü daha da arttı.
Dönüşüm ve finsansman
Sağlıkta dönüşümün bir başka ayağı da finansmanıyla ilgiliydi. Çalışanların maaşından kesilen sigorta primi emeklilik ve sağlık olarak ikiye ayrıldı. 2012’den bu yana uygulamaya giren sağlık sigorta primini ödeyemeyen milyonlarca insan var. Zaten ödeme zorluğu olmasına rağmen bir de sağlık hizmetlerinden muayene katkı payı, ilaç katkı payı, reçete bedeli gibi 15 farklı işlemden katkı payı alınıyor. Muayene katkı payları 2017’ye girerken %20-60 arasında arttırıldı.
Tüm bunlar yaşanırken toplam sağlık harcamaları 2002’den 2014’e kadar 5 kat, kişi başına sağlık harcamaları da 4 kat arttı. Ancak anlaşıldığı gibi bu harcamaların artışı sağlık hizmetini sunan sağlık çalışanlarına da, hizmeti alan kişilere de anlamlı bir şekilde yansımadı.
Şimdi artan bu sağlık harcamalarının getirdiği borç yükü ile başa çıkabilmek amacıyla sağlıkta dönüşüm programının ikinci fazı başlatılıyor.
Aile hekimliğinin bu işin başında tüm sağlık çalışanı örgütlerinin belirttiği gibi gerektiği seviyede hizmet verememesi sebebiyle kayıtlı kişi sayısı 3500-4000’den 2500’lere indirilecek. Bu sebeple yeni aile hekimlikleri açılmaya çalışılıyor. Ancak çoğu yere talep yok. Kişilerin kendi yatırımlarıyla açacakları bu aile hekimliklerine talep az. Boş bölgeler ve yardımcı sağlık personeli olmayan hekim sayısı artıyor. Aile hekimliği sisteminin kalitesi düşmeye devam ediyor.
Döner sermaye sisteminin sürdürülebilir olmaktan çıktığı devlet hastanelerinin yerlerine de şehir hastaneleri gündeme geldi. Burada temel hedef kamu – özel ortaklığı. Yap işlet devret modeliyle sağlık hizmetleri 25 yıl süreyle devlet güvencisiyle özel sektöre devrediliyor. Özel sektöre kira ödemeleri şehir hastanelerinin döner sermayelerinden karşılanacak. Devlet, hastanelerde %70 doluluk oranı vaat etmekte ve eksik kalan kesim devlet tarafından şirketlere ödenecek.17 şehir hastanesi için açılan ihale bedeli 10 milyar dolar iken, 25 yılda ödenecek bedel 27 milyar dolar civarında tahmin ediliyor.
Şehir hastaneleri işletmeye açıldıktan sonra şehir merkezindeki hastaneler kapatılacak, hastaların sağlık hizmetine ulaşmaları zorlaşacak.
Şehir hastanelerinde hekimler üzerinde daha çok hasta bakma, tetkik isteme, ameliyat etme baskısı olacak, para getirmeyecek hastaların başka yerlere sevk edilmeleri gündeme gelecek.
Sağlıkta dönüşümün birinci fazında kamu hastaneleri işletme haline getirilmişti, ikinci fazında da tamamen şirketlerin yönetiminde olan kamu özel ortaklığı söz konusu olacaktır.
Hemşire açığı
Bir üniversite hastanesi çalışanı, "hastanemizde 400 hemşire açığı varken, 40 kişiyi işe aldılar. İşe girenlerin yarısı birkaç hafta içinde iş yükü sebebiyle işi bıraktı" diyor.
Dönüşüm değil sağlığa bütçe
Sağlıkta dönüşümün faz sayıları ne olursa olsun tek amacı sağlık sisteminin piyasanın hizmetine sunulmasıdır. Bu dönüşüm sağlık çalışanlarının iş yükünü, stresini, şiddete maruz kalma olasılığını, iş başında ölümlerini arttırırken, hastaların beklentilerinin karşılanması olasılığını da zayıflatacaktır. Sağlık hizmetlerinin piyasalaşması arttıkça kâr getirmeyen hizmetler daha çok aksayacağından Sağlık Bakanının söylediğinin aksine koruyucu sağlık hizmetleri de aksayacak, sağlık giderleri giderek artmaya devam edecek, bütçede delikler arttıkça kişilerden talep edilecek katkı miktarları daha da artacaktır.
Hata doktorda değil sistemde
Yakın zaman önce açılan Mersin Şehir Hastanesinde hekimlerin en büyük yakınması, hastanenin ortak alanlarına gösterilen cömertliğin ne yazık ki poliklinik odalarına ve kendi dinlenme alanlarına gösterilmemiş olmasıydı. Yanlarında kayıt ya da başka bir işlem yapmak için gerekli bir personelin bulunmasına olanak verecek düzenleme yapılmamıştı. Hekim bir yandan muayene yapmaya, bir yandan da kayıt yapmaya çalışırken, hastalar da haliyle "doktor yüzüme bile bakamadı" diyerek, memnuniyetsizliklerini şimdiden dillendirmeye başlamışlardı.
(Sosyalist İşçi)