Kamu emekçileriyle röportajlar: “Barışı da iş güvencemizi de kazanacağız”

25.11.2016 - 11:55

15 Temmuz darbe girişiminin sorumlularını açığa çıkarmak için kullanılacağı söylenerek ilan edilen OHAL’de yayınlanan Kanun Hükmündeki Kararnameler (KHK) ile binlerce kamu çalışanı işten çıkarıldı.

KHK'lar Kürtleri, sol muhalefeti, barış talep eden akademisyenleri, KESK'te örgütlü işçileri sindirmenin bir aracına dönüştürüldü.

Sosyalist İşçi gazetesi, haksızca işinden olan ve bu hukuksuzluğa karşı mücadele için kolları sıvayan, dayanışmalar örgütleyen kamu emekçileriyle konuştu.

Gül Köksal, Kocaeli Üniversitesi’ndeki görevinden KHK’yla alınan bir akademisyen. Kendisi gibi haksızca işten çıkartılanların bir araya geldiği, Kocaeli Dayanışma Akademisi’nin üyesi.

Son 1 yılın savaş koşulları ve OHAL dönemiyle birlikte yaygınlaşan yalnızlaşma, çaresizlik hissini kırmanın yolu nedir sizce?

Çok basit bunun cevabı. Farklılıklarla yan yana gelmek, bunlara rağmen ve bunlarla birlikte yan yana olmaktan geçiyor. İnsanın yalnız olmadığını hissetmesi çok rahatlatıcı bir şey. Sadece iş anlamında değil, insani olarak da seni olduğu gibi kabul eden birilerinin varlığı önemli. Bu da ancak örgütlenme yollarıyla olur. Sendikalar, meslek örgütlenmeleri, demokrasi, kent hakkı, yaşam hakkı mücadelesi ve de tabii mümkünse bütün bunların yan yana gelebileceği alanlar. İlla aynı çatı altında olmak zorunda değil.  Kocaman bir dünyadayız. Kırmadan, dökmeden yan yana gelmek mümkün. Hep bize yapılan baskılar açısından görüyoruz ama karşımızdaki de kendi elindekini kaybetmemek için bu baskıyı yapıyor, kaskıyla, tomasıyla, gazıyla geliyor. 

Kendi gücümüzün farkına varmamız gerekiyor. Yan yana gelmek hepimiz, en başta da kendimiz için iyi bir şey. Yalnız değilim, başıma bir şey gelirse destek olacak insanlar var, bu kan bağıyla, maddi bağla değil tamamen gönüllülüğe bağlı bir şey ve bu yüzden çok önemli. Yalnızlığı aşmanın yolu dayanışma.

Bu dönemde farklı alanlarda sizin Kocaeli'e yaptığınız gibi dayanışma ağları örgütlenmeye çalışılıyor. Ancak direnişler birbirinden ayrı ilerliyor gibi. Sınıfın birliğini nasıl sağlayabiliriz?

Özgürleşme kaybettiklerimizle başlıyor. İnsanlar taksitlerini düşünüyor, çocuğunu okutuyor filan, ama çat diye okullar kapatılıyor işte.  Bu basınca uzun süreli dayanılamaz. Gezi öncesi de böyleydi hatırlarsanız. Bir şeyler birikti ve kendisinden hiç böyle bir şey beklenmeyen gençler, bambaşka bir şey yaptılar. Şimdi rektörler atanacakmış, ama zaten önceden seçim mi oluyordu? Seçim yapılıyordu sonra Cumhurbaşkanı birini seçiyordu, birinci olan gitmiyordu ki. Kaldı ki üniversitedeki seçimlerinde yardımcı doçent altındaki kadrolar oy kullanamıyordu zaten. Seçim zamanı tıp, mühendislik gibi fakülteler hep alıyordu, ama öğretim görevlisi, bütçesi, döner sermayesi daha az olan kurumlarda seçim adil değildi. Yani üniversite sanki demokratik bir ortammış, özerk bir yapıymış gibi bir hâl doğru değil. Ben dürüstlükle sorunun görülmesinden yanayım.

İshak Kocabıyık, KESK’e bağlı Birleşik Taşımacılık Sendikası yöneticisi.

OHAL ve KHK’ların, darbe girişiminin ardından darbecilere karşı mücadele gerekçesiyle çıkartıldığı söylendi ama uygulamada işçilere ve demokrasi mücadelesine vuran bir işlevi var. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tabiki 15 Temmuz bir milattır. Hem darbe girişimi hem önlenmesi hem de sonuçları bakımından. Ama darbe girişimini fırsat bilerek, kamu çalışanlarına yönelik güvencesizleştirmeyi çağrıştıran uygulamalarla karşılaşıyoruz. Ben asıl sürecin 7 Haziran’la başladığını düşünüyorum. Barış, adalet, dayanışma ve iş güvencesi beraber bir anlam taşıyabilecek kavramlar. 7 Haziran’dan itibaren biz barış ve adalet duygusunu git gide yitirdik. 15 Temmuz’dan sonra yaşananlar devletin kendisini yeniden yapılandırmasına, rejim değişikliğine işaret eden ve bu konuda önüne gelen bütün engelleri temizlemeye yönelik bir tutumdur. Bu tutum yeni ortaya çıktı bir saldırı biçimi olarak. Muhatapları olarak biz, buna karşı bir mücadele oluşturmakta geç kaldık. Ama hiçbir şey bitmiş değil. İşçi sınıfının onlarca yıllık mücadele, örgütlenme geleneği var. Biz bu geleneğin desteğiyle bu süreci atlatacağız.

Bu dönemde sınıfın birliği nasıl sağlanabilir?

Ben kimi filizlerin olduğunu düşünüyorum ve biliyorum. Kendi sendikamızdan, başka sendikalardan, atılan arkadaşlarımızla gösterilen dayanışmalar var. Atılan arkadaşlarımız sadece sendikamızın üyesi olanlar değil. Darbeyle alakası olmayan insanları işten atmak için çeşitli suçlar yaratıldı, bu gerekçeyle işinden atılan arkadaşlarımıza yönelik bile bir dayanışma duygusu oluştu. Bu önümüzdeki dönemde adalet ve barış talebimiz için çok önemli.

Pratik olarak dayanışma nasıl ilerliyor?

Kimi yerlerde çalışan arkadaşlarımız, sendikamızın faaliyetinin dışında, kendiliklerinden maddi olarak, büyük rakamlar olmasa da değeri fazla olan bir yardım ilişkisine girdiler. Hukuksal olarak destek vermeye çalışıyoruz.

OHAL’de işten çıkarmalar kamu sektöründe güvencesizleştirmenin vesilesi olabilir mi?

İş güvencesi kamu işçileri için vazgeçilmez bir talep. Normal koşullarda kolayca elimizden alınacak bir hak değildi. Ama darbe girişimini buna da vesile ettiler. Bırakın iş güvencemizin tartışılmasını, daha önce taşeron olarak güvencesiz çalışan arkadaşlarımızın da iş güvencesine sahip olması yönünde mücadele yürütüyorduk. Şimdi ne yazık ki kendi iş güvencemizin elimizden gittiğini gördük. Sermayenin, devletin, kapitalizmin yıllardan beri söylediği güvencesizleştirmeyi bir miktar başardılar. İş güvencemiz yoksa hiçbir şeyimiz yok. Bundan sonra barış, demokrasi, emek, adalet mücadelemizde iş güvencemiz temel taleplerimizin başında gelecek.

Diğer sendikalarla bir iletişim var mı?

Türkiye Kamu-Sen, Memur-Sen, KESK 657 no.lu yasa konusunda benzer açıklamalarda bulundu, ‘kırmızı çizgimizdir, genel grev sebebidir’ gibi. Bu konfederasyonlar arasında Memur-Sen en büyük olanı, ama bırakın bu konuda bir karşı duruş sergilemeyi, işten atılmaları destekler pozisyonda. Sınıf mücadelesi cephesini geliştirmemiz lazım. Türk-İş’in topyekun desteklenecek hali yok belki ama tabanındaki işçiler veya bazı şubeler önemli. İzban grevinde gördük, makinist arkadaşlarımız iyi bir tutum sergilediler. Bundan sonra bu küçük adacıkları bir araya getirebiliriz umarım.

Savaş ortamını işyerlerini nasıl etkiliyor?

Şöyle bir farkına varma hali oluştu; biz 7 Haziran öncesini biliyoruz, çözüm sürecini de biliyoruz. Savaş döneminde yaptığımız sendikal çalışmalarla, çözüm süreci zamanında yaptığımız çalışmalar arasındaki farkı biz yaşadık. Nihayetinde daha iyi sendikal mücadeleyi yaratabileceğimizi, o iki senelik dönem içinde gördük. Bunu çalışanlar da gördü. Çatışmasızlık ortamının, kendi kişisel, gündelik hayatlarını ne kadar rahatlattığının farkına vardı. Ben alttan alta işçiler açısından bunun farkına varıldığını ama gündeme getirebilecek, taraf olabilecek, siyaseten sonuç yaratabilecek bir örgütlenme olmadığı için sorun yaşadığını düşünüyorum. Çünkü devlet şehirleri yakıp yıkarken insanların tek başına bir şeyler yapması mümkün değil. Barışı, adaleti, dayanışmayı, özgürlüğü temel alan ve çok geniş kesimlere ulaşabilecek bir örgütlenmeye her zamankinden çok ihtiyacımız var, özellikle işçiler olarak.



Bültene kayıt ol