(Röportaj) Direnişçi Şişecam işçisi: “Dayanışma ve mücadele bize güven verdi”

27.03.2016 - 19:24

Direnişçi Şişecam işçilerinden İsmail Yılmaz, aylar süren mücadelelerini Marksist.org'a anlattı.

Eskişehir ve Mersin’deki çalışan Şişecam işçileri kovuldu. Kristal İş Genel Merkezi, işverenle pazarlık yaptı; işçilerin işten atılmaması için hiçbir şey yapmadığı gibi, işlerine dönmek için mücadele eden işçilerin karşısında yer aldı. İşten atılan Şişecam işçileri, işlerine geri dönmek için hem işverene hem de sendikaya karşı direniş başlattı. Kristal İş sendikası genel merkez yönetimi, direnen işçilerin mücadelesine karşı tecrit politikaları sürdürdü. Hak arayan işçileri sendikadan yaka paşa attı. Direniş çadırlarına iki kez saldırdı. Tüm tecrit politikalarına ve saldırılara rağmen, işten atılan cam işçileri direnişlerini aylardır sürdürmeye devam ediyor.

Geçen hafta Kristal İş Genel Merkez Yönetimi saldırısı sonucunda basın açıklaması yapan işçiler, bundan sonra mücadelelerini Mersin’de sürdüreceklerini beyan ettiler.

Direnişteki işçilerden İsmail Yılmaz ile 140 günlük mücadeleyi değerlendirdik...

- Neden işten atıldınız?

Bizler 6 Kasım tarihinde Mersin ve Eskişehir’de fabrikalarında çalışırken Şişecam işvereni tarafından işten çıkarıldık. İşten çıkarılmamızın gerekçesi ekonomik kriz ve daralma olarak gösterildi. Ancak bu, görünürdeki gerekçeydi. İşveren, ağır çalışma koşulları altında meslek hastalıklarına maruz kalmış, “düşük verimli”, sendikal deneyime sahip işçiler yerine genç ve örgütsüz işçileri tercih etti. Bunu nereden anlıyoruz? Bizim işten çıkarılmamızın ardından farklı bölgelerde taşeron işçiler işe alındı. Şişecam 2015 yılında 3,1 milyar kâr ettiğini açıkladı. Bu rakamlar kriz gerekçesi olamaz.

- Bütün bu olup bitenler karşısında sendika ne yaptı?

İşten çıkarılma sürecinde işverenin isim listesi gizli tutuldu. Sendika tarafından bu listelere müdahale edildi. Sendika kendi yakınlarını korurken, muhalif grupta yer alan işçilerin işten çıkarılmasına göz yumdu. İşten çıkarılma aşamasında öncelikle teşvik uygulaması yapıldı. Bu uygulamaya göre, istifa eden işçilere kıdem tazminatının belli bir oranında rakam önerdiler. Bu öneriyi kabul eden işçiler, istifa dilekçeleri imzalarlar ve herhangi bir hak talep etmezler. Biz Mersin ve Eskişehir’de atılan 36 kişi, istifa dilekçelerini imzalamadık. Çünkü hem haksız yere işten atıldığımızı düşünüyorduk hem de hukuki yollarla kazanacağımız tazminatın bize önerilen rakamdan çok daha fazla olduğunu biliyorduk. "İşveren sendika ile anlaştı. Razı olmazsanız, teşvikten de olursunuz” şeklindeki baskı politikaları işçiler üzerinde etkili oldu. Sonuçta işten atılan 212 kişiden 183'ü istifa etmeye razı oldu. 36 kişiden 18’i de işe dönme mücadelesi verdi.

Kristal İş Genel Merkez Yönetimi, fabrikalarda mevcut sendikal yönetime muhalefet eden kişilerden de kurtulmak için bir fırsat yakaladı. Mevcut genel merkez yönetimine karşı adaydık. Şahsen ben fabrikada liste çıkarmış ve kıl payı kaybetmiş bir kişiyim. Ayrıca sendikal faaliyetlerde bulunduğum için yevmiye kesimi ve işten uzaklaştırma cezası aldım.

- Bu süreçte sizinle birlikte çalışan arkadaşlarınız nasıl tutum aldılar?

İlk zamanlar Mersin’deki sendika yönetiminin nispi bir desteği vardı. Örneğin vardiyadan çıkan işçiler eve gitmiyordu. Bir vardiya boyunca fabrikanın bahçesinde hep birlikte bekliyorduk. Bu yaklaşık 5 gün böyle devam etti. İşveren baskıları sonucunda genel merkez yönetiminin direnişe destek vermeme çağrıları yerini buldu. Ve sendikacılar direnişten ellerini, ayaklarını çektiler. Fabrikada çalışan, sendikadan bağımsız bize destek olan işçilerle kaldık. Fabrika önünde direniş çadırımız vardı. Çadıra ziyaretçiler geldi. Fabrika önünde kitlesel basın açıklaması yaptık. Fabrika giriş çıkışları kapatıldı. Hem kamyonlara hem de personel çıkışlarına bir müddet izin verilmedi. Bunun yanında Mersin şehir merkezinde de basın açıklaması yaptık. Bu haksızlığın önünde kitlesel bir şekilde durmaya çalıştık. Ancak genel merkez yönetiminin basıncı nedeniyle işçilerin desteği azaldı. Sendikanın müdahalesi sonucunda direnişimiz kırıldı.

- Sonra ne yaptınız?

Direnişin yanında siyasi girişimlerimiz oldu. Bildiğiniz gibi Şişecam Fabrikası, İş Bankası’na bağlı bir kuruluş. İş Bankası’nda CHP’nin belli bir hissesi var. İşten atılan işçiler arasında da CHP’li işçiler var. Bu kanalla CHP ile iletişime girdik. Mersin’deki Petrol-İş, Yol-İş, TÜMTİS gibi sendika genel başkanları vasıtasıyla Şişecam ile görüşüldü. Bir çözüm yolu bulunmaya çalışıldı. Tüm bu görüşmeler, Kristal İş Genel Merkezi’nin haberi olmadan yapılıyordu. Çünkü engel oluyorlardı. Bu görüşmeler de belli bir çözüm olmasına rağmen genel merkez engelledi.  

- İstanbul’a gelmeye nasıl karar verdiniz?

Direnişimizin 44. gününde kamuoyunun dikkatini çekmek için açlık grevi yaptık. 48. gün 8 kişi İstanbul’a geldik. Önce genel merkeze gittik ve yöneticilerimizle görüştük. Onlara görevlerini hatırlattık. Sendika üyesi olduğumuzu, yıllarca sendikal faaliyetlere katıldığımızı, işten atılan işçilerin arasında eski sendika yöneticilerinin, genel kurul delegelerinin olduğunu, bunun karşılığında muamelenin bu olmaması gerektiğini anlattık. Çözüm önerilerimizi sunduk. Hâlâ bugün bile teşvik verildiğinde ayrılmak isteyen insanlar var. Kendi isteğiyle işten ayrılan insanların yerine, haksız yere işten çıkarılan insanların alınabileceğini söyledik. Mersin'de soda sanayi fabrikasında 30 kişilik kadro açığının bulunduğunu, orada çalışma şansı yaratılırsa, kapılarının açık olduğunu söylediler. Sendikanın tek yapması gereken işverenle görüşmekti. Genişletilmiş Başkanlar Kurulu toplandı ve bizi dışarı atmaya karar verdiler. Bir gün önce de özel güvenlik şirketiyle anlaşarak sendikaya yerleştirdiler. Sendikadan attıkları gün, çevik kuvvet ve TOMA da sendika binasının önünde bekledi. Bize kaba kuvvet ve kesici aletlerle saldırdılar.  

- İşten atılmalardan sonra çalışma koşullarında ne gibi değişiklikler yaşandı?

İşten çıkarıldıktan sonra fabrikada fazla mesailer başladı. 5 kişilik makineyi 4 kişi yapmaya başladılar. İşçilerin izin ve rapor kullanmasına izin vermediler. Tüm bunlar, eleman sayısının yetersiz olmasından kaynaklanıyor. Bizim yaptığımız işleri yapmak için taşeron şirketlerle anlaştılar. Sendikalı işçiler yerine örgütsüz, ucuz ve genç işçileri yerleştirdiler.  

- Yani tüm bu süreçler sendikanın bilgisi dahilinde işletildi öyle mi? Peki çadır kurma süreciniz nasıl gerçekleşti?  

Sivil toplum kuruluşlarının destekleri ile küçük bir minibüs kiraladık. Açlık grevindeydik. Gönüllüler, sağlık çalışanları, hem ekonomik hem sağlık hem de moral desteği verdiler. 20 gün minibüsle dolaştıktan sonra çadır kurmaya karar verdik. Çadır kurmak pek çok açıdan avantajlıydı. Çadıra gece müdahale ettiler. Valiye şikâyet ettiler. Çevik kuvvet ve belediye zabıta ekibi çadırı imha etti. O zaman da polis marifetiyle yaptılar. Bizim eve döneceğimizi düşündüler ve direncimizin kırılmasını beklediler. Fakat inadına o soğuk geceyi korunaksız bir şekilde geçirdik. Biz hem işe dönme mücadelesi veriyoruz hem de bize uygulanan haksızlığa ve zulmün son bulmasını istiyoruz.

Bu direnişi sonuna kadar götürmeye, bu kirli sendikacılığı ifşa etmeye çalıştık. Cam işçisinin bu yaşananların karşısında tepkisiz kalmaması gerektiğini anlattık ki, bu da etkili oldu. İşçilerden tepki aldılar. Bu tepkilerden korktukları için bize fiili müdahalede bulunamadılar.

Ama işveren ile pazarlıklar yapmaktan da geri durmadılar. Lüleburgaz fabrikasına 140 geçici işçiyi genel kurulda genel merkez lehine oy kullandırmak üzere işe aldılar.

- Çadırda birçok yeni dost edindiniz...

Belediye işçileri, öğrenciler, KESK, bilgi işlem çalışanları, aktivistler, siyasi partiler ziyaret etti. Renault ve SCA işçileriyle buluştuk. Birçok toplantılara katıldık. Forumlar düzenledik. Bizim işçi profilimiz MHP’li ya da milliyetçi muhafazakâr yapıdadır. Çok azımız solcu ya da devrimcidir. Başlangıçta bu arkadaşlar bu yapılara mesafeli durdular. Özellikle de HDP’lilerin çadıra gelmesini istemiyorlardı. Onlardan yemek, su, herhangi bir destek gelmesini istemiyorlardı. Ancak direniş süresi uzadıkça, kimin işçinin dostu kimin sermayenin dostu olduğunu anladılar.

- 140 gün sonra geriye baktığınızda kazanımlarınız neler oldu?

Aslında çok şey kazandık. Birincisi kişisel kazanımlar. Sınıf mücadelesi ve dayanışması bize güven verdi. Bir emekli ağabeyimiz bir maaşını bağışladı. İnanç ve birlikte mücadele, pek çok potansiyelimizi açığa çıkardı. Daha önce bu tür eylemlere katılmayan, bir basın mensubuna demeç vermeyen insanlar, inisiyatif alabilir, konuşabilir hâle geldiler.

Cam işçisi için kazanımlar oldu: İşten çıkarılmalar bizimle sınırlı kalmayacaktı. Gebze’de 133 işçinin işten çıkarılacağından bahsediliyordu. Ancak direnişimizin uzun sürmesi, cam işçisinin uyanışını tetikleyeceği korkusuyla, 46 işçi çıkarıldı. 46 işçi de kendi isteğiyle ayrıldı. Trakya ve Bursa’da da işten çıkarmaların olacağını söylediler. Bugüne kadar böyle bir şey yaşanmadı. Bu da bizim direnişimiz sayesinde durduruldu

Cam işçisi içinde mevcut yönetime karşı var olan muhalefetin de genişlemesine yol açtı. Sendika yönetiminin hukuksuz uygulamaları var. Sendikal muhalefetin hukuksal anlamda da mücadelesi devam ediyor. Şu an merkez yönetimi rahat, tek taraflı yaptığı delege seçimlerini geçerli sayarak şube kongresi yapmayı planlıyor. Bunların hepsi yargıdan dönecek. Bunlar kısa bir sürede sonuçlansaydı genel merkez yönetimi değişecekti, ki bu da bizim işimize geri dönmemiz için avantajlı bir durum yaratacaktı.

- Son yıllarda işçiler, sendikalara, patronlara duydukları kadar öfkeli. Sendikaların işverenle işbirliği yapması ya da uzlaşmacı tavırları aşağıda mücadele eden işçilerin öfkelenmesine neden oluyor mu? Öte yandan bu durum sendikal bir kriz de yaratıyor? Bu durumun aşılması nasıl mümkün olacak?

Birbirini tekrarlayan sendikal anlayışlar ve devamı olanlar, olacağına hiç olmasınlar. Mevcut genel merkez yönetimi 2004 yılında seçildiğinde, büyük umutlarla gelmişti. Geçmiş yönetimin uzlaşmacı tavrını eleştirmişti. Şişecam işçisine pek çok güzel şey vadetti. Geldikten sonra süreç içinde bürokratik bir yapılanmaya dönüştü. Sahip olduğu nimetlere öyle alıştı ki, bunları kaybetmemek için her şeyi yapar hâle geldi.

- Bu durumda gelecek yönetimle ilgili hiçbir kuşku duymuyor musunuz?

Gelecek yönetimin böyle olmayacağını umut ediyoruz. Muhalefet iki yıl önce bir manifesto yayınladı. Manifestoda genel başkan maaşlarının en yüksek işçi maaşını geçmeyeceğini, genel başkan süresinin iki dönemden fazla olmayacağını, sendikanın mali tablosunun şeffaf olacağını, gereksiz harcamaların yapılmayacağını, örgütlenme çalışmalarının artacağını, fabrikada taşeron işçiliğin ortadan kaldırılacağını belirttiler. Bunlar Kristal İş sendikası içinde mücadele etmek isteyen herkesin talepleri. Bu nedenle muhalefetin mevcut yönetimden çok daha iyi olacağını düşünüyoruz.

- Bildiğiniz gibi Kürt illerinde süren çatışmalar nedeniyle yüzlerce insan yaşamını yitirdi. Öte yandan batıda patlayan bombalar nedeniyle insanlar can güvenliğinden endişe duymaya başladılar. Tüm bu çatışma ve savaş ortamı, işçi sınıfı mücadelesini nasıl etkilemekte?

Aylardır süren çatışma ortamı emek hareketini geriye itiyor. Bunun çözümü bulunacaktır. Ancak çözüm barışçıl olmalı, etnik ve mezhepsel, insanların evrensel haklarını düzenleyecek şekilde verilmelidir. Bu sendikaların, sivil toplum kuruluşlarının ve siyasi partilerin görevidir. Ancak bu şekilde işçi sınıfı mücadelesine odaklanılabilir. Aylardır sürmekte olan çatışmalar, Renault ve SCA işçisinin mücadelesini gölgelemiştir. Çatışmaların durduğu, barışın hâkim olduğu bir zeminde işçi hareketinden ve sendikal demokrasiden daha fazla söz edebiliriz diye düşünüyorum.

- Mersin’e döneceğinizi belirttiniz. Bundan sonra ne yapacaksınız?

Bu sarı sendikaya karşı mücadele tek başına bizim işimiz değil. Bu süreçte bu mücadeleyi yükselttik ve yaygınlaştırdık. Bu anlamıyla misyonumuzu yerine getirdiğimizi düşünüyoruz. İşe dönme mücadelesini memleketimizde daha etkin bir şekilde vereceğimizi düşünüyoruz. Orada daha kitlesel ve etkin eylemlilikler sürdürmeye devam edeceğiz. Eğer bu mücadele cam işçisi tabanını yayılırsa ve atılan 18 işçi geri alınırsa, bu hem bizim hem de cam işçisi için bir kazanım olacak.

Röportaj: Çağla Oflas



Bültene kayıt ol