2015 yılında en az 1730 işçi yaşamını yitirdi: İş cinayetlerinin tamamı önlenebilir

25.01.2016 - 13:03

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi 2015 yılında yaşanan iş cinayetlerine ilişkin ayrıntılı rapor hazırladı. Buna göre iş cinayetlerinde yaşanan artış kadın, çocuk ve göçmen işçi ölümlerine de yansıdı. Güvencesiz çalışmanın yaygınlaştırılması ölümlerin ana nedeni olduğu belirtilen raporda, “İş cinayetleri kaza, kader ve fıtrat değildir, tamamı önlenebilir” dendi.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Ekim 2015 verilerine göre çalışma çağındaki nüfusun 58 milyondan fazla olduğu Türkiye’de işgücü nüfusunun 30 milyon 3 bin kişi, işgücüne katılma oranı erkeklerde yüzde 71,9 kadınlarda ise yüzde 31,8 olduğu belirtilen raporda, “Herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna bağlı olmadan çalışanların oranı ise yüzde 33,6 olarak gerçekleşti. Diğer yandan istihdam edilenlerin yüzde 20,4’ü tarım, yüzde 20’si sanayi, yüzde 7,6’sı inşaat ve yüzde 52’si ise hizmetler sektöründe yer aldı” dendi. Raporda bu nedenle sigortalı, sigortasız tüm işçilerin/çalışanların ölümlerinin iş cinayeti kapsamına girdiği kaydedildi. 

İşçi katliamı sürüyor

2015 yılında en az 1730 işçinin iş cinayetlerinde yaşamını yitirdiği belirtilen raporda, ölümlerin aylara göre dağılımı şöyle sıralandı: “Ocak ayında en az 128 işçi, Şubat ayında en az 85 işçi, Mart ayında en az 140 işçi, Nisan ayında en az 135 işçi, Mayıs ayında en az 167 işçi, Haziran ayında en az 155 işçi, Temmuz ayında en az 172 işçi, Ağustos ayında en az 160 işçi, Eylül ayında en az 177 işçi, Ekim ayında en az 144 işçi, Kasım ayında en az 130 işçi, Aralık ayında ise en az 137 işçi yaşamını yitirdi.”

2015 yılında yaşamını yitiren 1730 kişinin 1486’sının işçi, memur statüsünde çalışan ücretliler; 197’sinin çiftçi/küçük toprak sahipleri ve 47’sinin esnaf olduğu belirtildi. 

AKP'nin "fıtratı"

“Bu işin fıtratında var” söylemler ive Diyanet hutbeleri ile iş cinayetlerinin doğallaştırılması çabası sürdürülürken diğer yandan toplu işçi ölümlerinin devam ettiği belirtilen raporda, 10 Ocak’ta Trabzon yapımı süren HES tüneli inşaatında 5 işçi çığın altında kalarak, 29 Mart’ta Şanlıurfa’da Suriyeli mevsimlik tarım işçilerinin kiraladıkları minibüs devrilmesi sonucu 4’ü çocuk 12 işçinin yola savrularak, 6 Temmuz’da Manisa’da tarla işçilerini taşıyan kamyonetin  süt tankeri ile çarpışması sonucu 14’ü kadın 15 işçinin 5 Ağustos’ta İzmir Menemen’de viyadük inşaatında iskele çökmesi sonucu 4 işçinin, 11 Eylül’de Hatay İskenderun’da çoğunluğunu Suriyelilerin oluşturduğu inşaat işçilerini taşıyan kamyonun devrilmesi sonucu 7 işçinin, 14 Ekim’de Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yeni hizmet binasının inşaatında tavan çökmesi sonucu 4 işçinin ezilerek yaşamlarını yitirdiği belirtildi. 

Güvencesizlik öldürüyor

Ölümlerin ağırlıklı olarak özellikle inşaat, tarım ve taşımacılık işkollarında yaşandığı ifade edilen raporda, tarım/orman, taşımacılık ve gıda/şeker işkollarında iş cinayetlerinin geçen seneye göre sıçramalı artış gösterdiği belirtildi. Acil önlem alma çağrısı yapılan raporda, “İş cinayetleri mevsimlik çalışmanın, sendikasız, örgütsüz ve güvencesiz çalışma koşullarının hakim olduğu işkollarında yoğunlaşmıştır. Güvencesiz çalıştırma biçimleri (taşeronlaştırma, göçmen ve kaçak işçilik, kısmi süreli çalışma, esnek istihdam, ev işçiliği, mevsimlik işçilik ve geçici işçilik vb) en başta iş tanımını belirsizleştirdiğinden ve çalışma koşullarının belirlenme inisiyatifini işveren lehine büktüğünden dolayı, işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında da işçileri korunmasız bırakmıştır” dendi. 

Kadın işçi ölümleri artıyor

Raporda 2013 yılında 103 kadın işçi, 2014 yılında 131 kadın işçi, 2015 yılında ise 120 kadın işçi yaşamını yitirmiştir” dendi. Kadınların daha çok tarım, sağlık, eğitim, büro, gıda, tekstil, havacılık, belediye, ev içi gibi sektörlerde çalıştırıldığına işaret edilen raporda, “Diğer yandan kadınların iş cinayetleri ya saklanıyor ya da kayıt dışı çalıştıkları için görünmez kılınıyor. Ancak bizler SGK’dan daha fazla kadın işçi ölümü tespit etmemize rağmen yaşananların bir kısmına ulaşabildiğimizin bilincindeyiz” dendi. Raporda AKP hükümetinin son dönemde kadınlara yönelik açıkladığı program ve paketlerin, kadını yarı zamanlı çalıştırarak aile içine hapsetmeyi ve ucuz işgücünü kadın üzerinden yaygınlaştırmayı hedeflediği de belirtildi. 

"Çılgın projeler" öldürüyor

AKP iktidarıyla beraber “çılgın projeler”in bir sonucu olarak inşaat işçilerinin ölümünün arttığı kaydedilen raporda, “İnşaat sektörünün yıkımı; emeği, kenti ve doğayı kapsayan bir boyuttadır. Bir yandan işçiler kentsel dönüşüm, 3.köprü, AVM’ler, rezidanslar, baraj yapımı gibi devasa projelerde can verirken; bu projeler kentsel dokuyu ve doğayı da geri dönülemez bir biçimde tahrip etmektedir” dendi. 

Sektörlere ve nedenlere göre dağılım

2015 yılında yaşanan iş cinayetinin işkollarına göre dağılımı şöyle: “İnşaat, Yol işkolunda 426 işçi; Tarım, Orman işkolunda 405 emekçi; Taşımacılık işkolunda 236 işçi; Ticaret, Büro, Eğitim, Sinema işkolunda 101 emekçi; Belediye, Genel İşler işkolunda 93 işçi; Madencilik işkolunda 67 işçi; Metal işkolunda 61 işçi; Enerji işkolunda 47 işçi; Gıda, Şeker işkolunda 41 işçi; Savunma, Güvenlik işkolunda 36 işçi; çalıştığı işkolunu belirlenemeyen 34 işçi; Konaklama, Eğlence işkolunda 33 işçi; Sağlık, Sosyal Hizmetler işkolunda 30 işçi; Petro-Kimya, Lastik işkolunda 26 işçi; Gemi, Tersane, Deniz, Liman işkolunda 25 işçi; Çimento, Toprak, Cam işkolunda 22 işçi; Ağaç, Kağıt işkolunda 17 işçi; Tekstil, Deri işkolunda 12 işçi; 
İletişim işkolunda 9 işçi; Basın, Gazetecilik işkolunda 6 işçi; Banka, Finans, Sigorta işkolunda 3 işçi...”
İşçilerin en çok trafik kazaları, ezilme/göçük ve düşme nedenleriyle yaşamını yitirdiği bilgisi verilen raporda, iş cinayetinin nedenlerine göre dağılımına da yer verildi: “Trafik, Servis Kazası nedeniyle 506 işçi; diğer nedenlerden dolayı (kalp krizi, beyin kanaması, intihar, silikozis, kırım kongo kanamalı ateşi, karaciğer yetmezliği, sıtma, arı sokması, yılan ısırması, yıldırım düşmesi, silahlı saldırı veya vurulma, dana tepmesi, domuz saldırısı, mers virüsü, dövülme, tüberküloz) 357 işçi; Ezilme, Göçük nedeniyle 315 işçi; Düşme nedeniyle 277 işçi; Elektrik Çarpması nedeniyle 100 işçi; Zehirlenme, Boğulma nedeniyle 82 işçi; Patlama, Yanma nedeniyle 51 işçi; Kesilme, Kopma nedeniyle 22 işçi; Nesne Düşmesi, Çarpması nedeniyle 20 işçi...”

Gizlenen bir salgın: Meslek hastalıkları

Meslek hastalığı konusunda verilerin çok kısıtlı olduğuna dikkat çekilen raporda, 1730 işçinin 13’ünün meslek hastalığı nedeniyle yaşamını yitirdiği belirtildi. Raporda şu bilgilere yer verildi: “Her bin işçi için yılda 4 ila 12 yeni meslek hastalığı olgusu beklenmektedir. Yani Türkiye’de her yıl yaklaşık 120 bin ila 360 bin arasında işçi meslek hastalığına yakalanmaktadır. Türkiye’deki ortalama çalışma sürelerinin uzunluğu, güvencesiz ve esnek çalışmanın yaygınlığı göz önüne alındığında beklenen yıllık meslek hastalığı sayısının 300 binin üzerinde olduğu söylenebilir. Yine ILO verilerine göre meslek hastalıklarına bağlı ölümler, iş cinayetlerine bağlı ölümlerin yaklaşık 5-6 katı düzeyindedir. Türkiye’de her yıl en az bin 500 işçi iş cinayetlerine bağlı yaşamını yitirdiğine göre en az 10 bin işçi meslek hastalığına bağlı can vermektedir. SGK verilerinde ise Türkiye’de bir yılda meslek hastalığına bağlı ölüm en fazla iki elin parmakları kadar olmaktadır. ILO’nun tahminlerinin SGK verileri ile karşılaştırılması, Türkiye’de meslek hastalıkları tanı sisteminin olmadığının kanıtıdır.”

Çocuklar ölüyor ve sömürülüyor

Raporda çocuk işçi ölümlerine de yer verildi. Buna göre 2013 yılında 59, 2014 yılında 54, 2015 yılında ise 63 çocuk işçi yaşamını yitirdi. Son üç yılda iş cinayetlerinde yaşamını yitiren 176 çocuk işçinin 92’si tarım, 20’i inşaat, 14’ü ticaret/eğitim, 11’i metal, 6’sı gıda, 6’sı tekstil, 5’i konaklama/eğlence, 5’i taşımacılık, 5’i genel işler, 3’ü kimya, 2’si çimento, 1’i maden, 1’i iletişim, 1’i metal ve 1’i sağlık işkolunda çalışıyordu. 3 çocuğun ise çalıştığı işkolu belirlenemedi. Çocuk işçiliğin ana istihdam alanı tarım ve inşaat gibi mevsimlik işler olurken, diğer biçimini ise çırak ve stajyerlik oluşturdu. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ile sermayenin işbirliği çerçevesinde çocuklar organize sanayide ve fabrikalarda uzun çalışma saatlerinde, çok düşük ücretlerle çalıştırılmaya başlandı. Raporda “Çalışma sürelerinin bir kısmı teorik eğitime ayrılan çıraklar öğrenci sayılmakta, MEB’in belirlediği işkollarında çıraklık sözleşmesi yapılarak çalışmaktadır. Ki bunun yaşı 13’tür. Stajyer çocuk işçilerin notunun yarısını patron vermektedir. Bu koşulları yüzünden çok ve ucuza çalıştırılırlar. Hatta meslek okulları sanayinin fason işletmeleri haline gelmiştir. Çünkü Koç’un da dediği gibi ‘Meslek lisesi memleket meselesi’dir” dendi. 

Mesleki ve teknik eğitim vasıtasıyla çocukların işçileşmesinde bir ivme de 4+4+4 eğitim sisteminin oluşturduğu kaydedilen raporda Eğitim Sen’in hazırladığı “Çatışmaların Eğitim-Öğretim ve Öğretmenler Üzerindeki Etkisi Anketi”ne yer verildi: “Buna göre bu uygulamanın başlatıldığı 2011-2012 eğitim-öğretim yılında Türkiye’de sadece 45 özel meslek lisesi varken son üç yıl içinde kamu kaynaklarıyla yapılan doğrudan destek ve teşvikler sonucunda okul sayısı yaklaşık 10 kat, özel meslek liselerine giden öğrenci sayısı ise 17,5 kat gibi astronomik bir artış göstermiştir.”

Dinlenme hakkı tanınmayanlar: Emekli/yaşlı işçiler

Devlet kurumlarının emekli işçi ölümleri gibi bir çalışmasının olmadığına vurgu yapılan raporda, emekli olduğu halde çalışan, emeklilik yaşını beklediği için çalışmak zorunda kalan ve emekli olma hakkını sigortasız çalıştığı ya da sigortası düzenli yatırılmadığı için kazanamayan işçilerin çalışırken yaşamını yitirdiği belirtildi. Raporda “2013 yılında 189 emekli/yaşlı işçi, 2014 yılında 331 emekli/yaşlı işçi, 2015 yılında ise 444 emekli/yaşlı işçi yaşamını yitirmiştir” dendi. 

Savaş, göç ve şovenizm kıskacında: Göçmen işçiler

2000’li yıllarla birlikte Afganistan’da başlayan, Irak’ta devam eden, bölgeyi saran ve son olarak Suriye’de şiddetlenen savaş süreçleriyle birlikte Türkiye’ye yoğun bir göç yaşandığı ifade edilen raporda, “Bu göç hareketinin bir kısmı transit olmakla beraber artık kalıcı hale gelen milyonlarca göçmen bulunmaktadır. Bu durumun bir yansıması olarak ülkemizde göçmen işçi ölümlerine de rastlamaktayız” dendi. Raporda 2013 yılında 22 göçmen işçi; 2014 yılında 53 göçmen işçi; 2015 yılında ise 67 göçmen işçinin yaşamını yitirdiği bildirildi. Raporda ölen göçmen işçilerin 88’inin Suriyeli, 10’unin Gürcü, 10’unun İranlı, 8’inin Afgan, 5’inin Çinli, 5’inin Türkmen, 4’ünin Rus, 2’sinin Bulgar, 2’sinin Japon, 2’sinin Ukraynalı, 1’inin Amerikalı, 1’inin Endonezyalı, 1’inin Kırgız, 1’inin Moldovyalı, 1’inin Pakistanlı ve 1’inin Romen olduğu dile getirildi. Raporda Göçmen işçi ölümlerinin genel işçi ölümlerine oranının 2013 yılında yüzde 1,8 iken, bu rakamın 2014’ta yüzde 2,8’e, 2015’te ise 3,8’e çıktığı hatırlatıldı. 

Domino modeli nedir?

İş cinayetlerinin tamamının önlenebilir olduğuna dikkat çekilen raporda, şu bilgilere yer verildi: “Emek hareketinin diline kadar sızan bir söylem var. Yüzde 98 önlenebilir yüzde 2 kaçınılmaz. Bu söylemin kökeni 1932 yılına dayanır. Heinrich ‘domino modeli’nde kazaya neden olan süreçleri doğrusal süreçler olarak tarif etmiş ve sosyal çevre/atadan gelen özellikler, kişinin hatası, güvensiz davranışlar, mekanik ve fiziksel tehlikeler, kaza ve yaralanma şeklinde birbirini etkileyen domino taşları varsaymıştır. Bu modelin en önemli özelliği modelin tam da merkezine ‘insan hatası’nı koymasıdır. Hemen akla şu gelmektedir: Tazminat/sigorta davalarına kim bakmaktadır? Karar alma süreçleri nasıl verilmektedir? Hukuksal süreçler egemen sınıfın çıkarına kararlar vermemekte midir? Kaza raporları kimler tarafından, hangi bakış açısıyla hazırlanmaktadır vs. Teknoloji, bilgi, organizasyon, toplum, değerler ve diğer pek çok şeyi değişen bir toplumda değişime tabidir. Ancak, mesele iş cinayetlerini önlemeye geldiğinde çoğu uzman ve uygulayıcı hala domino modeline inanmaktadır. Domino modeli sonrasında çok sayıda ve kapsamda pek çok model ortaya konmuş ve işyerlerindeki ölüm ve yaralanmaların nedenleri irdelenmiş, ciddi bilimsel dayanakları olan kuramlar ortaya konmuştur. Bu kuramların ortak özelliği üretim sürecini bir sistem olarak ele almaları, bu sistemi de toplumsal sistemin bir alt sistemi olarak görmeleri ve incelemeleridir.

631 sayılı yasadan sonra arttı

2012 yılında çıkarılan 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği (İSG) Kanunu sonrası iş cinayetlerinin sona ereceği algısı oluşturulduğu kaydedilen raporda, “Oysa ne önlemler alındı ne sendikalaşma üzerindeki baskılar azaldı ne de sorumlular yargılandı. Bunun sonucu olarak iş cinayetleri artarak devam etti” dendi. Raporda yasa çıktıktan sonra 2013 yılında 1235 işçi, 2014 yılında 1886 işçi (301 işçinin öldüğü Soma katliamı gerçekleşti), 2015 yılında ise 1730 işçinin can verdiği hatırlatıldı.

(Evrensel)



Bültene kayıt ol