ODTÜ'de Aralık ayı başında başlayan grev, 11. gününde kazanımla sona erdi. Sosyalist İşçi gazetesi, mücadele günlerinde, grev sözcüsü Erdoğan Meral ile konuşmuştu.
ODTÜ’deki grev, geçtiğimiz hafta içinde, 11. gününde kazanımla sonuçlandı. Tez-Koop-İş’in talebi olan iş primi ve sorumluluk tazminatı sözleşmeye madde olarak konuldu, daha sonraki sözleşmeler için de bu maddelerin geçerli olacağı belirtildi.
Bunun yanında 1. grup işçileri 80 lira, 2. grup işçileri ise 75 lira brüt ek zam alacaklar. Başlangıç talebi ise 1. grup için 150 lira, 2.grup için 120 lira idi.
Sosyalist İşçi gazetesi, grevin ilk haftasının sonunda, grev sözcüsü Erdoğan Meral ile konuşmuştu.
Meral mücadelelerini şöyle anlattı:
Bizim burdaki grev sürecimiz, dördüncü ayın biri itibariyle toplu iş sözleşmeleri görüşmeleriyle başladı. Süreç işledi, görüştük. 7 ay geçti, 8 ay geçti, kamu protokolü çıktı, ama ücretlerimizin çok düşük olmasından dolayı biz burada bir şeylerin yapılmasından yanaydık. Ücretlerimizin bir şekilde artırılması amaçlanıyordu. Son aşamasına geldiğimizde bize hep şunu söylüyordu Kamu İşverenleri Sendikası (Kamu-İş), ‘Tamam biz size bir şeyler yapacağız.’ Ama net bir cevap yoktu, yapacağız, yapacağız, yapacağız… ama net bir cevap yoktu. İş son noktaya geldiğinde, grev aşamasına geldik, ‘Greve çıkıyoruz’ dedik, bizi çağırdılar. ‘Siz ne demek istiyorsunuz, ne yapmak istiyorsunuz?’ diye, biz ise teklifimizi açıkladık.
“Teklifimizi ciddiye almadılar”
Bizim teklifimiz şu: 2 gruba ayırdık üniversiteyi, 5 lira-4 lira diye, teknik personelin tamamını birinci gruba attık. Teknik personel dediğimiz, aşçısı, şoförü, teknik elemanları, ısı santrali, kreş öğretmenliği gibi böyle çok kritik noktaları birinci gruba; diğer büro personeli, garsonlar vs ikinci gruba diye böldük. Kendi içimizde böyle belirlediğimiz iki gruptu. O gruplardan, birisine 5 lira yevmiye, birisine 4 lira. Birisinin brütü 150 lira, diğerinin de 120 liraydı. Biz bu teklifi verdikten sonra teklifi hiç değerlendirmemişler ki! Bize daha sonra geri döndüler ve ‘Ya bu olmuyor’ dediler.
“Grev komitesini topladık”
O zaman burada grev komitesini topladık, ‘Arkadaşlar, 5 lira 4 lira dediğimizde küstüler, ikinci bir teklif götürelim.’ dedik. Eğer zam yevmiyemize gelecekse, birinci gruba 120 lira, ikinci gruba 100 lira olmasını hedefledik. Bir de yıpranma tazminatı adı altında bir grup oluşturarak, sözleşmeye yeni bir madde ekletmeyi amaçladık. Bunu da 100 lira ile 80 lira olarak belirledik. Kamu iş verenler sendikası apar topar bizi çağırdı. Biz umutlu gitmiştik, anlaşacağız, bitti gözüyle bakıyorduk. Saatlerce konuştuktan sonra bize teklifleri 1 liraydı.
Biz hep şunu gözlüyoruz. Bunlar süreci burada uzatıp mevzi kazanmak istiyorlarmış. Apar topar burdan İş-Kur’a gidiyorlar. Greve çıkılacağı anlaşıldığından dolayı üniversite içersinde, işçiler arasından 33 kişilik bir grubu kendi kafasına göre İş-Kur belirlemiş. Yasa gereği belirlenmiş. Bize o gece ‘33 kişi greve çıkamaz.’ dendi. ‘Neden?’ diye sorduğumuzda, ‘Yasa gereği böyle olacak.’ yanıtını aldık. ‘Tamam’ dedik. ‘Bunun sürecini de bildirmediniz, biz bunların hepsini yutuyoruz. Ama biz greve devam edeceğiz. Teklifimize ne diyorsunuz?’ diye sorduk. Hayır, hiçbir şey yok. Çağırıyorlar, ‘50 kuruş daha zam yaptık.’ Sanki çocuğun eline para verir gibi, biz size 50 kuruş daha veriyoruz. Dün rektörlük bizi çağırdı. 5 kişilik bir heyet olarak gittik. Genel sekreterimiz vardı, daire başkanımız vardı, rektör yardımcımız vardı. Bize hep şunu söylüyorlar, ‘Yahu işte uzamasın aman gidin bitirin bir an önce.’ Biz de diyoruz ki ‘Bunu bitirecek olan sizsiniz. Bitirmeniz için de şöyle şöyle yöntemler var. Ya dediklerimizi kabul edeceksiniz vereceksiniz bu zammı, öyle bitireceğiz, ya da siz Kamu İşverenleri Sendikasından çıkın, burada oturalım protokol imzalayalım. Bizim istediğimiz 120 lirayı 100 lirayı oturalım birlikte konuşalım. Bizi siz kamu iş verenler sendikasının kucağına attınız.’ Ama kamu işverenler sendikası zaten ODTü’yü sevmiyor. İşçisini de sevmiyor.
”İşverenler sendikası ODTÜ’yü sevmiyor”
Niye? Çünkü biz onların dediklerini yapmıyoruz, onların dediklerine uymuyoruz. ODTü’nün konumu belli. Aman ODTü’yü işçi nezdinde kırdıralım, kamu önünde de ODTü’yü küçük gösterelim. Biz bunların farkındayız, bunları biliyoruz. Ama ODTü’lü işverenden de şunu demelerini bekiyoruz: ‘Siz 120 lira istediniz, ama biz 100 lira veriyoruz. 100 lira istediniz, 80 lira veriyoruz.’ Bunu diyen yok. Yönetime anlatıyoruz anlatıyoruz anlamıyorlar.
Şimdi burada grev oluyor. Yemekhanelerde yemek çıkmıyor, onu da göremedi. ‘Aman yemekhanelerde öğrencilere yemek yedirelim.’ Yedirelim. Burslu öğrencilerimiz var. 1500 tane burslu öğrencimiz var bizim. Aralarından da zaten 800’ü yemeğe geliyor. Oysa ki sendika grev süreci boyunca 4000 kişilik günlük yemek çıkartıyor.
“Grevle dayanışmıyorlar”
Öğrenciye bedavadan yemek veriyoruz. Öğrenci de bundan memnun. Biz o süreci de yaşadık. Öğrenci memnun ama greve destek vermiyor. Yemekhanenin önünde veriyorduk, çadırda vermeye başladık şimdi. Şimdi hala aynı. Bugün biraz önce öğrenci temsilcisiyle görüştüm. Öğrenci temsilcisi beni algılayamamış hala. ‘Siz niye greve gidiyorsunuz, niye bize yemek vermiyorsunuz?’ diyor. Biz de dedik ki bizim istediğimiz bu. Öğretim üyeleri de böyle. Öğretim üyeleri zaten burda bir elit grup, kendilerini buranın sahibi zannediyorlar. İşçiyi görmezden geliyorlar. Biz bugün A1 kapısını kapattık. Gelenleri, misafirleri almıyorlar, CHP geldi onu almıyorlar. O zaman dedik biz yürüyelim.
“Çocuğuma ekmek götüreceğim”
Gittiğimizde öğretim üyesi bana diyor ki ‘yahu burası haydutça kapatılır mı?’ ‘Hocam biz açız,’ dedim. Benim istediğim 5 lira, bunu vermeyen gene ODTü yönetimi. O zaman dedim şunu yapın, gidin rektörlüğe söyleyin, gidin ‘uzlaşın bunlarla’ deyin. Ama diyor ‘Ben ders vermeye gideceğim.’ Ben de dedim ‘Ben de çocuğuma ekmek götüreceğim. Sen öbür taraftan dolanıp gidebilirsin. Ama ben buradan göndermem seni.’ Oysa ki o hocalar… ODTü çok sosyal demokrat. Kamu oyunun gözünde solcu, devrimci, her şey var. Ama en faşisti de ODTü yönetiminde var. ODTü yönetimi, gerçekten… Hocasıyla hacısıyla biz hiç görmedik devrimci hocalardı, şunlardı bunlardı, hiç çadırı ziyaret edenleri de görmedik. Öğrenci grupları gelmiyor mu, geliyor. Ben bu akşam çadırda kalmıştım. Gece saat 3.30’a kadar öğrenci gruplarımız geldi. Gece 3.30’da ben kendim gönderdim artık yeter gidin de siz de biz de istirahat edelim diye. Öğrenci geliyor. Öğrenci grupları içinde duyarlı olan öğrencilerimiz var. Ama bunun yanında da duyarsız olan çok öğrencimiz var.
“Gemileri yaktık”
Ben hep şuna benzettim bu öğrencileri. Bunların hepsi McDonalds bebesi. Kolejlerden geldiler. Babalarının parasıyla okuyor. Altlarında jeepler. Başka bir şeyleri yok bunların. Ama bana dokunmayın. Bana yemek verin. ODTü’nün süreci böyle. Biz gemileri yaktık, yola devam edeceğiz. Geri dönüşümüz yok artık bizim. Biz ya bu uğurda karlı çıkacağız, ya da… Ama biz hiçbir zaman eğilmeden bükülmeden çıkacağız buradan. Biz bu yola düştük, bizim dönüşümüz yok artık. Ben ODTü’nün 29 yıllık personeliyim. Aldığım, 1700 lira para. Biz diyoruz ki, eğer siz üniversiteleri baz alacaksanız İstanbul Üniversitesi var, Ankara Üniversitesi var, İstanbul Teknik var. Yüzlerce üniversite var. Getirelim ücretleri, ücretler bazında değerlendirelim, siz bize onu verin. Ankara Üniversitesi bunun yüzünden Kamu-İş Sendikası’ndan ayrıldı. Şimdi rektörlük hala şunu algılamamış. Dün yine anlattık. Üç saat anlatıyoruz. Diyoruz ki ‘Çıkın Kamu-İş’ten. Anlaşalım sizinle. Protokol imzalayalım. Biz bir ay sonra alalım bu ücretleri sizden.’ Ama yok hala algılayamadılar. Algılamak istemiyorlar. 7 ay sonra rektör bey gidecek. ‘Aman ben hiçbir şey yapmayayım, gideyim’ mantığı mı güdüyorlar artık… Ya da öğretim üyelerinden bir şey görmediler…
Önümüzdeki süreç işliyor, taşeron işçilerinin süreci de başladı. Bu grev uzadıkça eğer bizimle anlaşma yapılmazsa süreçte taşeron geliyor. Taşeron işçiler de greve çıktığı zaman burda zaten hayat durmuş olacak. Temizlik yapılmayacak. Yemekhanelerde yemek çıkmayacak, taşıt çalışmayacak, ısı, santral, elektrikler hepsi bizde. Yani hayatı biz durdurduk. Taşeronla birlikte bugün hayat durmuştu aslında üniversitede. Ama bunlar hala algılayamıyorlar. Ya bizi görmezden gelmek istiyorlar, ya da başka bir şey var bu işin içersinde. Bize baskı yapabilirler mi? Yapamazlar. Ben üniversitenin 29 yıllık işçisiyim. Bana hadi seni işten atıyorum diyemez. Onu da beceremez, yapamaz da zaten onu. Biz burda şalterleri indireceğiz, hayatı durduracağız. Başka yolu yok.
Röportaj: Özge Karakale & Canan Şahin