İktidarın ve temsil ettiği patronların ekonomik saldırısını püskürtmek için kitlesel 1 Mayıs gösterileri iyi bir fırsat olabilirdi. Fakat konfederasyonlar ayrı ayrı eylemler yaparak bu imkanı kullanmayı bir kez daha kaçırdı.
31 Mart yerel seçimlerinde Erdoğan ve ortaklarının yenilgisinin başlıca sebebi yürüttükleri ekonomi politikaydı.
Sandık kapandı, şimdi kartlar yeniden dağıtılıyor. İşçilerin bu gidişatı tersine çevirebilecek yegane aktör olarak ortaya çıkmaları hem bir gereklilik hem de uygun koşullara sahip.
İşçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs'ta birleşik gösteriler düşük ücret dayatmasına, geçim sıkıntısına, iş cinayetlerine karşı milyonlarca çalışanın sesini duyurduğu kürsüler olabilirdi.
Bu gerçeğe rağmen sendikal konfederasyonlar ayrı ayrı mitingler yapma planlarını duyurdu.
En fazla üyeye sahip Türk-İş, 1 Mayıs mitingini Bursa'da yapacak.
Hak-İş konfederasyonu Kocaeli'nde kutlama yapacak.
DİSK ve KESK ise İstanbul'da Taksim'de buluşma çağrısı yaptı.
Memur-Sen, Samsun'da miting yapacağını duyurdu.
Sendika yönetimleri arasındaki rekabet ve görüş farklılıkları, 1 Mayıs'ın ortak bir mücadele kürsüsü olmasının yine önüne geçti.
İşçilerin, emekçilerin, emeklilerin bugünkü ihtiyacı birleşik ve kitlesel 1 Mayıslardır. Fakat mücadele elbette bir günle sınırlı değil. Bundan ders çıkartıp, doğru olanı hayata geçirmek gerekiyor.
---
Taksim girişimine nasıl bakıyoruz?
1 Mayıs gösterileri hemen her şehirde yapılacak. Fakat en fazla nüfusa sahip işçi kenti olan İstanbul'daki 1 Mayıs, her zaman genelimiz için büyük önem taşıdı.
Yerel seçimlerden sonra aklıselim her işçinin beklediği, İstanbul'da kitlesel ve birleşik bir mitingdi. DİSK ve KESK bunu hazırlayabilir, mücadeleci Türk-İş sendikalarının da yer almasını sağlayabilirdi.
Fakat bu olmadı. Önce KESK, ardından DİSK ayrı girişimlerle Taksim Meydanı'na çıkma kararı aldı. Üyelerinin çoğunluğu ücretli emekçi olan TMMOB ve TTB gibi meslek odaları da bu girişime destek verdi.
Taksim çağrısı yapan emek örgütleri şu gerekçeyi sundular:
Taksim Meydanı, 2013'ten bu yana 1 Mayıs kutlamalarına kapatıldı. Anayasa Mahkemesi (AYM), geçen Aralık'ta verdiği kararda "1 Mayıs’ta Taksim’de olmak her işçinin, emekçinin hakkıdır" demişti. Dolayısıyla AYM kararı uygulamalıdır.
Teoride bu fikrin tartışılır bir yanı yok. Eğer Taksim Meydanı biz işçilere açılsaydı, yasaksız yıllarda olduğu gibi çok büyük bir gösteri düzenlenebilirdi.
Pratikte ise Taksim yıllardır devlet tarafından işçilere ve demokratik gösterilere kapatılmış durumda.
Nitekim İstanbul Valiliği, Taksim Meydanı'nı kapalı tutmakta ısrarlı. Üstelik iktidar bloku bırakın kararlarını uygulamayı AYM'nin yetkilerini ortadan kaldırmak ya da kapatmaktan söz ediyor. Yerel mahkemeler uzun süredir anayasaya göre en yüksek yargı organının kararlarını uygulamıyor.
Bu durumda 1 Mayıs'ta Taksim çağrısı yapan sendikalar ve örgütler, çeşitli noktalardan alana girmeyi zorlayacak. Fakat İstanbul'daki işçilerin çoğu bu yasak karşısında, demokratik-yasal bir miting olmadığı için o günü eylemsizlikle geçirecek.
Sosyalist işçiler olarak bu durumu kabul edilemez görüyoruz.
Elbette 1 Mayıs 1977 katliamını unutmadık.
Yasaksız 1 Mayıslarda Taksim'deki müthiş gösteriler, işçi hareketinin geleneğinde unutulmaz deneyimlerdir.
Sosyalist İşçi okurları da Taksim çağrısına uyacaktır.
Fakat İstanbul'un başka bir yerinde yüz binlerce kişinin katılabileceği ve sesimizi güçlüce duyurabileceğimiz 1 Mayıs mitingi imkanı varken bunun kullanılmamasını doğru bulmuyoruz..
Bu yaklaşımın artık son bulmasını, en geniş işçi ve emekçi kesimlerinin katılabileceği birleşik kitlesel gösterilerin hayata geçirilmesini istiyoruz.
---
Birlikte ve kitlesel 1 Mayıslara ihtiyacımız var
1 Mayıs, işçi sınıfının haklarını ve taleplerini dile getirmek için hem tarihsel bir öneme sahip bir gün olması hem de günümüzde de süregelen mücadelenin de bir ifadesi olması açısından önemli bir gün. Bu yıl da daha kısa çalışma saatleri, daha iyi ücretler, sendikalaşma, iş güvenliği, vergide ve ücretlerde adalet gibi konular, işçilerin 1 Mayıs'ta seslerini duyurdukları temel talepleri arasında. Bizler bu taleplerimizi kitlesel şekilde ve tüm sendikalar bir arada haykırmak istiyoruz. Birlikte mücadele etmek, önümüzdeki günlerde krizin faturasını işçi sınıfına çıkarmak isteyen sermayeye karşı sert geçecek mücadelede, umutlu olmamızı ve taleplerimizi kazanma yeteneğimizi ve güvenimizi sağlayacaktır.
Bu 1 Mayıs’ta daha adil, daha eşit bir toplum için taleplerimizi haykıracağımız gibi, İsrail’in 7 Ekim’de saldırıları ile başlayan, 40 binin üzerinde Filistinlinin ölümüne yol açan savaşını, katliamını da protesto eden ve Filistin halkı için acil ateşkes isteyen barış talebimizi de haykıracağız.
Berna - Eğitim Sen
---
İşçileri bölen fikirlere taviz yok
Hak mücadelesinde her zaman kitleselliğin öneminin altını çizmeye çalışıyoruz, çünkü talepler ne kadar çok kişi tarafından sahiplenilirse, karşılığını bulmak doğru orantılı olarak o kadar kolay oluyor.
Kitlesellik, tüm farklılıklarımıza rağmen bir araya gelebilmek ve bizden çalınanları geri alabilmemiz adına çok önemli. Günün sonunda bizi birleştiren şey, uğruna mücadele ettiğimiz ilkelerimiz, karşısında durduğumuz haksızlıklar olmalı.
İşçi sınıfını bölmeye çalışan her türlü milliyetçi, cinsiyetçi, fobik, ayrıştırıcı ve ayrımcı fikirlerin karşısında güçlü durabilmek çok önemli.
Sınıf bilincini oluşturabilmek, işçi sınıfının birliğini kurabilmek adına çok önemli. İşçi sınıfı, sadece fabrikada çalışan işçiler tarafından oluşturulmuyor. Çalıştığı yer veya pozisyon itibariyle kendisinin işçi sınıfından ayrıştığını düşünenlerin de aslında işçi olduğunun bilincinin yerleştirilmesi bu açıdan oldukça önemlidir.
Günün sonunda işçi sınıfının sömürüsü üzerinde yükselen egemen fikirlerin ezilebilmesi için, çoğunluk olan işçi sınıfının aynı talepler ve fikirler etrafında bir araya gelebilmesi bu açıdan oldukça değerlidir.
Dila Ak - DSİP
(Sosyalist İşçi)