Şafak Ayhan: Eğitim sürecini idare edemiyorlar

20.03.2021 - 10:52

Eğitim alanında yeniden kafaları karıştıran bir uygulama gündeme geldi. Şafak Ayhan’la bakanlığın öğretmenlerin yaz tatilinde gönüllü çalışması önerisi hakkında konuştuk.

Bakanlık okulların açılması için gerekli önlemleri aldı mı?

Şafak Ayhan: Son bir yıldır eğitim emekçilerinden öğrencilere kadar eğitimin tüm bileşenlerinin çekmediği sıkıntı kalmadı. İşsiz kalan taşeron okul çalışanından kantincisine, servis şoföründen kırtasiyecisine kadar insanlar bir an önce okulların gerekli önlemler alınarak açılması taraftarı. Ancak bir yıldır bir arpa boyu bile yol alınmadan dile getirilen ‘’gerekli önlemleri aldık okulları açmaya her an hazırız’’  söylemleri artık her iş kolunda olduğu gibi eğitim camiasında da karşılık bulmuyor, inandırıcı gelmiyor. Bakanlığın önlemlerimizi aldık dediği önlemlerse şunlar: Maske demeye bin şahidin lazım olduğu maskeden başka her şeye benzeyen bir bez parçası, sosyal mesafeye dikkat edelim yazıları, ha bir de ‘’çocuklar ellerimizi bol bol yıkayalım’’ yazan uyarı levhaları. 

Uzaktan eğitim konusuna hiç girmeyelim zaten. Bakan hâlâ, EBA’nın tıklanma oranının 18 milyar olduğunu, şu an Türkiye’nin öğretmen ve öğrencinin en çok yararlanma oranı ile dünyada birinci sırada yer aldığını söylüyor. Geçen senenin ortalarında uzaktan eğitimde ikinciydik, şimdi yararlanmada birinci olmuşuz. 18 milyon öğrencinin olduğu ülkede dağıtılan tablet sayısı 500 bin ve nasıl olmuşsa bu konuda da ‘’dünyanın kıskanılası bir ülkesi’’ olmuşuz bakana göre.

Okulları 2 Temmuz’a kadar açık tutmayı planlama nedenleri nedir?

Bunun nedenini bir dizi soru sorarak anlamaya çalışabiliriz. Örneğin, eğer uzaktan eğitimde dünyada birinci ve ikinci sıralar hep bize aitse ve bu konuda çok başarılıysak neden okulların açık kalma süresi uzatılıyor? Yoksa uzaktan eğitime kimse katılamadı da okulları açık tutarak müfredatta yetiştirilmesi gereken ancak yetişemeyecek olan konuların yetiştirilmesi mi arzulanıyor?

Ya da şunu sorabiliriz: Uzaktan eğitim başarılıysa neden okullarda ‘’telafi eğitimlerinin’’ hazırlıkları yapılıyor? Telafi eğitimi yapılacaksa uzaktan eğitim neden yapıldı?

Pandemi öncesinin Haziran ayının başlarında bile Güneydoğu ve Akdeniz bölgelerinde sıcaklıklar 40 dereceyi aşıyor. Böyle bir ortamda eğitim ve öğretime devam edilemez. Üstelik başka şehirlere mevsimlik işçi aileler ve çocukları zaten nisan ayından itibaren zorunlu olarak göç ediyorlar. Çalışmaya gittikleri şehirlerde bu çocuklar köylerde ekip biçmenin, ürün toplamanın en yoğun olduğu bu zamanlarda okula gidemez.

İki sorumuz daha olacak. Sizce iktidarın “normalleşme” eğiliminin bir devamı mı bu adım? Medyada yer alan öğretmen ücretlerinde artış yaşanacağı haberlerini nasıl ele alıyorsunuz?

Geçen yaz 1 Haziran’da ilan edilen “normalleşme’’ batmak üzere olan turizm patronlarını kurtarmak içindi büyük oranda. Turizmin en yoğun olduğu dönemlerde okulları açık tutmanın mantıklı bir izahı yok sahiden de. 

Malum medyada okullarla ilgili bir şey yaşansa hemen öğretmenler için ‘’ücretlerini de alacaklar, ücretlerinde artış yaşanacak’’ gibi yalan yanlış haberlere söylenecek çok bir şey yok. Yalan haber yapmanın bir bedeli olmalı aslında.

Okullar 2 Temmuz’a kadar açık olacak öğretmen de ücretini alacak diyorlar, peki ne olmasını bekliyorlardı. Öğretmen okula gidip anlattığı ders karşılığında ders ücretini alır. Başka ne olması gerekiyordu. Bunu insanlara devasa paralar ödeniyormuş gibi anlatmanın gazetecilik açısından değil ama işçi düşmanlığı açısından bir mantığı var tabii ki. MEB’de şu an bir öğretmenin (Pandemiden önce 40 şimdi 30 dakika) bir ders saatinde aldığı ders ücreti, vergilerin kesilmiş haliyle net 19 lira. Yani iki kilo salatalık parası.

Gerçekleri açıklamanın peşinde olan bir medya öğretmenlerin aldığı iki kilo salatalık parasını şişirmenin değil örneğin neden toplumun gerekli olan kesimlerinin aşılanamadığı haberinin peşinde koşardı. Aralık 2020‘de aşılanmanın başlanacağı söylenirken 2021 Mart ayının ortalarında hala seri aşılamaya geçilemedi. İki milyona yakın sayısıyla eğitim emekçileri büyük risk altındayken aşılanan eğitim emekçisi 80.000 kişi ve öğretmen harici kimseye aşılama yapılmıyor (servis şoförü, temizlik emekçisi, kantin görevlisi... bu insanlara aşı yok şu an). Okulları bu aşılama hızıyla 2 Temmuz’a kadar açık tutmak anlaşılır gibi değil.

Eğitimde fırsat eşitliği tartışması burada devreye giriyor değil mi?

Nasıl ki üniter anlayışta insanların dilleri, kimlikleri, yaşam farklılıkları göz önünde tutulmuyorsa eğitimde de bundan farklı şeyler olmuyor. Ağrı’nın bir köy okuluyla Kadıköy’deki bir ilkokulu aynı Kanun, Genelge ve Yönetmelikle yönetiyorsunuz. Müfredatı o bölgenin insanına o bölgenin koşullarına göre değiştirin. Laboratuvarı olmasını bırak okulunda mikroskop bulunmayan bir çocuktan deney yapmasını istiyor 8. Sınıf Fen Bilimleri ders kitabı. En yakın şehir merkezinin 100 km olduğu okuldaki çocuğa “bu hafta bir müze ziyareti yaparak deneyimlerini yazmalısın’’ diyor Sosyal Bilgiler ders kitabı...

İnsanların bedenlerine, tercihlerine göre ayrı ayrı gömlek dikmeniz gereken yerde bir tane gömlek dikiyorsunuz ve herkesin bu gömleğe girmesini kendisine uydurmasını bekliyorsunuz. Yerelin kendi sorunlarına kendince bulacağı çözümler her zaman en makul çözümlerdir. Binlerce km uzaktan insanların yaşantılarına karar vermek ne kadar ahlaki ve hukuksaldır? Bırakın her bölge, her toplumsal yapı kendisi ile ilgili kararları kendisi alsın. Şu koşullarda daha insanların bulundukları okulları, hastaneleri kendilerinin yönetmesine fırsat tanımayan zihniyetten, kendi kentlerini kendilerinin yönetmesine imkân tanımasını beklemek de oldukça ütopik olur. 

(Sosyalist İşçi)



Bültene kayıt ol