Koronavirüs salgınıyla birlikte tüm dünyada milyonlarca “beyaz yakalı” işçi evden çalıştırılmaya başlandı. Bunların bir bölümü ilerleyen süreçte işyerlerine geri dönse de, başta eğitim sektörü olmak üzere pek çok sektörde çalışanların dönüşümlü ya da devamlı olarak evden çalışmayı sürdürdükleri görülüyor.
Bankacılık, sigortacılık, basın-yayın, bilişim gibi alanların yanı sıra hizmet sektörünün diğer bazı kollarında da “evden” ya da daha genel bir terimle “uzaktan” çalıştırılma belli bir ivmeyle yaygınlaşıyor.
Bazı analizler, işgücünün yüzde 25-30’unun 2021 sonuna evden çalışmaya devam edeceğini öngörüyor. Örneğin Google evden çalıştırma uygulamasını 30 Haziran 2021’e kadar uzattı, 200 bin çalışanından kendilerini buna göre ayarlamalarını istedi. Apple yönetimi ise şirketin önceki haline geri dönmeyeceğini, evden çalışma uygulamasının kalıcılaştırılacağını açıkladı.
Türkiye’de uzaktan çalışma pandemiye dek yaygın bir uygulama değildi. Avrupa İstatistik Ofisinin (Eurostat) 2018 verilerine göre AB ülkelerinde “evden çalışma” oranı büro personeli içinde yüzde 6’ya yaklaşırken, Türkiye’de bu oran yüzde 2’ler düzeyindeydi. Ancak pandemiden sonra başta eğitim, bilişim, bankacılık, medya gibi sektörler olmak üzere bu alanda hızlı bir değişim yaşandığı görülüyor.
Geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin en büyük holdingi olan Koç Holding, yaklaşık 100 bin çalışanı içerisinde 35 bin ofis çalışanının bundan sonra tamamen evden çalışacağını duyurdu. Koç Holding’den sonra, Sabancı Grubu’na bağlı Türkiye’nin en büyük 5. özel bankası Akbank da evden çalışmayı kalıcı hale getireceğini açıkladı.
Kapitalistler evden çalışmadan kazanç sağlıyor
Uzaktan çalışma, kapitalistler için en başta maliyet indirimi demek. Kira, elektrik, su, mobilya, araç-gereç, yemek, servis, ısınma gibi kalemlerde patronlar için maliyetler büyük oranda azalıyor. Örneğin ABD’de ortalama bir işyerinde patronun haftanın yarısında evden çalıştırdığı işçi başına 11 bin dolarlık (yüzde 20) yıllık kazancı olacağı hesaplanıyor.
Evden çalışma uygulamasında pek çok işçi 24 saat patronların kölesi haline geldi. Her an görüntülü toplantı/konuşma uygulaması, “pijamayla çalışma” hayallerini kısa sürede sona erdirdi.
Evde kesintisiz açık bırakılmaları zorunlu hale getirilen telefonlar ve bilgisayarlar aracılığıyla çalışanların günün 24 saati izlenmesi ve emre amade durumda tutulması, işçi sınıfının yüzlerce yıllık mücadeleleriyle elde ettiği günlük ve haftalık dinlenme süresi kazanımlarının, mahremiyet haklarının gasp edilmesi anlamına gelmektedir.
İşçilerin de tasarruf edeceği, koca bir yalan
Evden çalışmanın burjuvazi gibi işçilere de tasarruf sağlayacağı, mesela haftanın yarısını evden çalışarak geçiren bir Amerikan işçisinin yılda 3-4 bin dolar kazancı olacağı, iddia edilmektedir. Ama bu doğru değil.
Bu maliyet hesaplarında, işçinin evde çalışmaktan kaynaklı artan elektrik, su, telefon, ısıtma, kırtasiye gibi giderleri hiç hesaba katılmamaktadır. Üstelik uzaktan çalışma için şart olan bilgisayar, cep telefonu, internet bağlantısı vb. çoğu durumda şirketler tarafından karşılanmazken, şirketler çalışanların bu tür araçlarını fiilen gasp edip kendi üretim araçlarına dönüştürmektedirler. Öte yandan pek çok işçinin evi, bu tür bir iş için zorunlu olan çalışma koşullarını (ayrı bir oda, rahat bir çalışma ortamı, hızlı internet altyapısı gibi) sağlamaktan son derece uzaktır ve bu koşulları yaratmanın maliyeti de son derece yüksektir.
Bir araştırmaya göre; çalışanların yüzde 61’i evden çalışmaktan memnun değil, yüzde 65’i evden çalışırken işe odaklanma sorunu yaşıyor, yüzde 79’u mesai diye bir kavramın kalmadığını belirtiyor. Bu süreçte ev ve iş hayatının birbirine karıştığını söyleyenlerin oranı ise yüzde 71.
Evden çalışmada işçiler sürekli gözetim altındalar
İşçiler evde masa başında olduklarını kanıtlamak zorunda bırakılmakta, kameralı ya da kamerasız sürekli denetlenmektedirler. Bu durum çalışanlar üzerinde çok büyük bir psikolojik basınç yaratmaktadır. İşçilerin anlatıları, uzaktan çalışma fikrinin pek çok beyaz yakalıya ilk başlarda cazip geldiğini, fakat birkaç hafta sonra hiç de umdukları gibi bir tabloyla karşı karşıya olmadıklarını gördüklerinde bu sevincin yerini hayal kırıklığının ve gerginliğin aldığını gösteriyor.
Dayatılan koşullar sonucu ev hapsine dönen bu çalışma biçiminin işçiler üzerindeki tahribatı son derece ağırdır. Sadece zihinsel değil fiziksel hastalıklara da zemin hazırlayan yalıtılmışlık ortamında işçiler bir süre sonra yalnızlık duygusuna kapılmakta, sorunlar karşısında kendilerini çok daha çaresiz hissetmekte ve bu süreç ağır depresyonlara doğru ilerleyebilmektedir.
Kapitalizm altında teknoloji geliştikçe ücretli kölelik artıyor
Üretici güçlerin günümüzde geldiği gelişim düzeyi ortadayken, bizzat emeğin yarattığı bu olanaklarla bunların emeğin çalışma ve yaşam koşullarına yansıması arasında devasa bir uçurum bulunuyor. Meselâ makinelerin gelişmesiyle birlikte işçilerin iş yüklerinin azalması gerekirken, tam tersi oldu, ücretler düştü, çalışma saatleri uzadı, işçiler sadece gündüzleri değil geceleri de sermayenin esiri oldu. Günümüzde esnek çalışma adı altında hayata geçirilen pek çok uygulama, işçilerin çıkarına bir esnekliği değil ücretli köleliği dayatmaktadır.
Sendikal örgütlülük bakımından zaten dezavantajlı konumda olan beyaz yakalı işçiler, yalıtılmış koşullarda çok daha derin bir örgütsüzlüğe maruz kalmaktadırlar. Örgütlenme, dayanışma ve ortak mücadele koşulları iyice daralan işçiler, sermaye karşısında tümüyle savunmasız duruma düşerler.
Bilgisayar sistemleriyle, robotlarla, yapay zekâyla ve diğer gelişmelerle bilim ve teknolojinin ulaştığı mevcut düzey insanca yaşanabilecek bir düzenin tüm olanaklarını sağlamaya hazırken, kapitalist sistem altında bunlar üretenlerin kâbusuna dönüşebiliyor. Bu olanaklar örneğin iş saatlerinin düşürülmesi değil uzatılması için kullanılıyor, dolayısıyla işsizlik azalmak yerine artıyor; çalışma koşulları insanileşmek yerine insanlıktan çıkarılıyor; emekçiler için hayat ucuzlamak yerine daha pahalı hale geliyor.
İnsanca bir sistem için kapitalizm yıkılmalıdır
Kapitalizm sadece üretim alanını değil toplumsal hayatın her alanını insanlıktan çıkarmaktadır. Kapitalist sistem, üretim araçlarının mülkiyetinin bir grup azınlık tarafından ele geçirilmesine ve artı-değer sömürüsüne dayanmaktadır. İşçi sınıfının toplumsal kurtuluşa giden yolu açmak için kapitalist sömürü sistemini bir bütün olarak ortadan kaldırması gerekir.
İşçi sınıfı kapitalizmi yıkmak zorundadır.