Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2020 yılı üçüncü üç aylık dönem büyüme hızını yüzde 6,7 olarak açıkladı. Büyüme rakamlarının arasında bir gerçek ortaya çıktı.
Çalışanların milli gelirden aldıkları pay geriledi, servet ve gelir dağılımı biraz daha bozuldu.
2020’nin 1.çeyreğinde büyüme hızı (Gayrı Safi Yurtiçi Hasıla-GSYH artışı) yüzde 4,5 olarak açıklanmıştı. 2. çeyrekte yüzde 9,9 küçülme yaşandı. Son açıklanan 3. Çeyrek rakamları ise Temmuz-Ağustos-Eylül döneminde yüzde 6,7 büyüme gerçekleştiğini söylüyor.
3. çeyrekteki büyüme, ağırlıkla bireysel tüketim ve harcamalardan kaynaklandı
Salgın nedeniyle yüz binlerce işyerinin kapalı olduğu, ya da çok düşük kapasite ile çalıştığı, milyonlarca kişinin işini kaybederek düzenli bir gelirden yoksun kaldığı bir süreçte tüketimin ve harcamaların yüzde 6,7 büyümeye yol açmasının en temel nedeni, iktidarın kamu bankalarına zararına dağıttırdığı ucuz krediler.
Kamu bankaları, Hazine’nin yoğun şekilde borçlanarak kendilerine aktardığı kaynakları, Cumhurbaşkanının talimatıyla Mayıs, Haziran, Temmuz aylarında, aylık yüzde 0,68 faizle önüne gelene kredi olarak dağıttı.
Kamu bankalarını ağır görev zararıyla baş başa bırakan ve zararın yükünü Hazine’ye, yani bütün topluma yıkan bu kampanyalarla 36 aydan 180 aya kadar (15 yıl) vadeli konut, otomobil, beyaz eşya, tatil ve ihtiyaç kredileri verildi, insanlar borçlandırılarak tüketim ve harcamaya yönlendirildi.
Dağıtılan ucuz kredilerin yarattığı kısmi canlanmaya karşılık, düşük faizli bu paraların önemli bölümü aslında döviz ve altın alımına gitti. MB ise dövizi düşük tutmak için kasalarındaki ödünç alınanlar dahil tüm dövizleri bozdurdu. Sonuçta kasalarda döviz eksi 30 milyar dolar olunca bu politikaya son verildi. Faizler yükseltildi, krediler kesildi.
4. Çeyrekte ekonomi tekrar daralma ve küçülmeye başladı. İktidarın elinde artık herhangi bir kaynak kalmadığını, 50 milyar dolarlık ek bir kaynak bulunamazsa, bu yılın eksi büyüme ile kapanacağını bugünden öngörebiliriz.
Dış ticaret ve devlet harcamaları büyümeye katkı sağlamadı
Yüksek döviz kurlarına ve on binlerce mal ve ürüne getirilen yüzde 50 düzeyindeki ek gümrük vergilerine rağmen ithalat yüzde 10 büyürken, ihracat büyümesi eksi yüzde 20. Dış ticaretin büyümeye katkısı eksi yüzde 12 olarak gerçekleşti.
Büyüme verilerinde dikkat çekici noktalardan birisi devletin nihai tüketim harcamalarının bu defa çok düşük olması. Devletin nihai tüketim harcamalarındaki artış yüzde 1 ile en alt sırada ve büyümeye katkısı yok denecek düzeyde. Yani devlet tüm kaynaklarını, bütçesini tüketmiş, kasası boşalmış, harcama yapacak takati kalmamış durumda. Oysa geçen yılın aynı döneminde devletin nihai tüketim harcamalarındaki büyüme yüzde 6,4 düzeyinde idi.
Büyümenin motoru kredili satışlarla desteklenen iç tüketim
Büyümenin altında yatan asıl unsuru oluşturan ucuz kredi pompalamalı iç talep ve özel tüketimdeki artışın büyümeye katkısı 18,5 puanla, yüzde 6,7’lik 3. çeyrek büyüme hızının üç katı.
Özel tüketimde en hızlı büyüyen kalem yüzde 61 ile otomobil, beyaz eşya, elektronik eşya vb. gibi dayanıklı tüketim malları. Öyle ki, geçmişte en yüksek büyüme hızlarının yakalandığı dönemlerde bile dayanıklı tüketim malları kaleminde bu oranda bir büyüme görülmüş değil.
İşçilerin milli gelirden aldığı pay yüzde 15 azaldı
GSYH’dan (Milli Gelir) alınan paylara baktığımızda vahim bir tabloyla karşılaşıyoruz. Türkiye ekonomisi 3. Çeyrekte yüzde 6,7 büyürken emek kesiminin payı (İşgücü ödemelerinin milli gelirden aldığı pay) yüzde 30’dan yüzde 26’ya gerileyerek 4 puan birden sert biçimde düştü. Bu düşüş, ücretlerde ortalama yüzde 15 kayıp demektir. Yani 2020 yılı başında ortalama 3 bin TL olan aylık işçi ücreti, 2500 TL’ye gerilemiş durumda.
Çalışanların milli gelirden aldıkları payın gerilemesi, aynı zamanda pek çok çalışanın gelirinin olmadığını, kendisine maaş-ücret ödemesi yapılmadığını yani işsiz kaldığını, işsizliğin patladığını gösteriyor.
Salgın devam ediyor, hükümet ekonomide tükenmiş durumda
Salgının boyutlarının yeniden hızlanmasıyla ortaya çıkan ve giderek ağırlaşan ekonomik tabloda, çalışanların, emek kesiminin GSYH’dan aldığı payın sert biçimde gerilemeye devam etmesi kaçınılmaz görünüyor. Gelir dağılımındaki bozulmanın hızlanması, işsizliğin ve yoksulluğun yaygınlaşması, aynı zamanda bir sosyal patlamaya da zemin yaratabilir. Açıklanan son salgın önlemleri, kısıtlama ve yasaklama kararlarında hiçbir ekonomik ve sosyal destek ya da hibe ve nakdi ödemenin olmaması, devletin kaynaklarının tükendiğinin ve çaresizliğin işareti.
İşçi örgütleri, sendikalar, krizin faturasını ödememek için acilen bir araya gelmeli, Emek Platformu benzeri yapılar oluşturmalıdır. Asgari ücretin adil bir şekilde belirlenmesi, zenginlerden ek vergiler alınması, salgına karşı korunma tedbirlerinin adil bir şekilde uygulanması gibi konularda taleplerde bulunmak için gösteriler örgütlemelidirler.