Bir CHP milletvekilinin iktidara yönelttiği ulusalcı eleştiri sırasında sarf ettiği sözler, devletin en tepesinden sendika yönetimlerine uzanan bir milliyetçi cephe oluşturulmasıyla karşılık buldu.
CHP Milletvekili Ali Mahir Başarır'ın canlı yayında 'Tank palet fabrikasını Katar'a sattınız' içerikli kullandığı "Ordu satılmış" ifadesi iktidar tarafından alınarak, milliyetçi ve militarist bir kampanyaya dönüştürüldü. Başarır, canlı yayında sözünü düzeltip, özür dilese de çarmıha gerildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Senin milletvekilin kalkacak, benim silahlı kuvvetlerime edepsizce, alçakça hakaret edecek ve sen bunu kapıya koyamayacaksın."
Milli Savunma Bakanı Akar: "TSK'ya dil uzatanlara karşı hukuk çerçevesinde yapılması gereken ne varsa takip edeceğiz, gereğini yapacağız."
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler: "Bir milletvekilinin Silahlı Kuvvetlerimiz için 'satılmıştır' gibi bir ifadeyi kullanması hiç hoş olmamıştır, çok yanlıştır. İnanıyorum ki hukuk da bunun gereğini yerine getirecektir."
Kutuplaştırma
Başarır'a açılan davalar sonucu muhalefetin bir vekilliği daha düşürülebilir. Daha da önemlisi devletin en tepesinden, hâkim ya da muhalif medyaya, sosyal medyaya yayılan, milliyetçilik ve militarizm eksenli koyu bir cepheleşme gündemi kapladı.
Türkiye'nin sınır ötesi operasyonlarını ve tezkerelerini her zaman destekleyen, özelleştirmeleri savunan CHP, yerel seçimlerden bu yana Tank Palet Fabrikası'na Katar'ın ortak olmasını en temel itirazlarından biri haline getirdi. Muhalefetin ulusalcı çıkışlarının, aşırı sağ iktidar blokunun nasıl işine geldiği ise bugün görülüyor.
Şimdi hem Cumhur hem de Millet İttifakı'nda 'en orducu, en milliyetçi benim' rekabeti yaşanıyor.
Özelleştirmelere işçilerin çıkarlarını esas alarak itiraz etmeyen muhalefet, kutuplaştırmak için fırsat arayanlara bir koz verirken, sendikalı işçi ve memurların çoğunluğunu temsil eden sendika başkanları, patron örgütlerinin peşine takılarak Genelkurmay'a destek ziyaretinde bulundu.
Destek ziyareti
Milli Savunma Bakanlığı'nın web sitesinde yayınlanan habere göre:
"Bir televizyon programında Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik hakaret içeren sözler sonrası TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu başkanlığında TESK Başkanı Bendevi Palandöken, TİSK Başkan Vekili Celal Koloğlu, Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan, Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay, Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Önder Kahveci, Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın ve Türk Harb-İş Sendikası Genel Başkanı Alaattin Soydan'dan oluşan sivil toplum kuruluşu temsilcileri heyeti, Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar ve TSK Komuta Kademesi’ne destek ziyaretinde bulundu."
Genelkurmay Başkanı, milletvekiline karşı konuşmasını bu toplantıda yaptı. Sendikacılar ise şöyle açıklamalarda bulundu:
- "Allah ayağınıza taş değdirmesin" diyen Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay'ın ardından söz alan Türk Harb- İş Sendikası Genel Başkanı Alaattin Soydan sendika olarak "Söz konusu vatansa gerisi teferruattır" anlayışıyla hareket ettiklerini söyledi. (Harb-İş silah fabrikalarında çalışan işçilerin üyesi sendika ve üye sayısı olarak en büyük işçi konfederasyonu Türk-İş’e bağlı.)
- Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan: "Ne yapıp edip içerideki dayanışmayı, birlikteliği sağlamamız gerekiyor." (Hak-İş üye sayısı olarak ikinci büyük işçi konfederasyonu)
- Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın: "Bu ziyaretimiz bir destek ziyaretidir. Dolayısıyla moral bozmaya gerek yok. Bunlar bizi yıldırmaktan ziyade daha da sorumluluğumuzu artırıyor." (Kamu emekçileri içinde en fazla üyesi olan yetkili konfederasyon)
- Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Önder Kahveci: "Söz söylerken sözünüzün nereye gideceğini iyi hesaplayacaksınız." (ikinci büyük memur konfederasyonu)
Üyelerinin hakları ve talepleri için neredeyse hiçbir şey yapmayan, işçilerin aleyhine toplu sözleşmelere kolayca imza atan sendika başkanları, tam da asgari ücret için pazarlıklar başlarken masanın karşı tarafında oturan kapitalistlerle kol kola girip, koyu siyasal bir tartışmanın ortasına girebiliyor.
Türkiye'deki neredeyse hiçbir demokratik talep ya da hak arayışı konusunda kısacık ta olsa bir açıklama yapmayan, demokratikleşmeye destek vermeyen sendika yönetimleri, sanki bir devlet kurumu gibi iktidara destek veriyor ve kuvvet komutanlarıyla karşılıklı konuşabiliyor. Askeri vesayet dönemindeki 1990'lar ve 2000'leri akla getiren kareler verebiliyorlar. 28 Şubat muhtırasına TÜSİAD, TOBB ve TİSK ile kol kola girip destek veren sendikacıların tutumu hafızalardayken.
İşçileri bölüyorlar
Türk-İş, Hak-İş, Memur-Sen, T. Kamu-Sen çok sayıda üyeye sahip ve tabanlarında her görüşten emekçi var. Sendikacıların karargâh ziyareti ise tabanlarını böldüğü gibi bu tabanın talepleri için mücadeleyi değil patronlarla milliyetçilik temelinde uzlaşmayı seçtiklerini gösteriyor.
Bir burjuva ideolojisi olan milliyetçilik (ulusalcılık ya da en koyu militarist tonlarıyla), işçileri patronlarla ortak/her şeyden üstün kılınan bir çıkarda birleştirerek mücadeleden alıkoyar. Devletin yöneticiliği ile en tepede varılan uzlaşmalar, bir lütufmuş gibi emekçi sınıflara sunulur.
Sendikacıların patronlarla kol kola girmesi, sendikalardaki taban örgütlüğünün önemini ve gerekliliğini gösteriyor. Kıdem tazminatı hakkının gaspını tabandaki mücadele isteği ile fabrikalardaki eylemler engelledi. Daha fazlasını kazanmanın yolu ise sendikaları mücadeleye zorlayabilecek, işçileri birleştiren taban örgütlenmelerinin varlığına bağlı.