İktidar grev yasağında ısrarcı. Yasaklanan grev sayısı 17'ye ulaştı. İşçiler grev yasaklarına karşı nasıl tutum almalı? Bu dosyayı Çağla Oflas ve Faruk Sevim hazırladı.
Petrol İş Sendikası’nda örgütlü, Mersin Soda Sanayi ile Kromsan ve Tuz İşletmeleri fabrikalarında çalışan işçiler toplu iş sözleşme süreci sonunda grev kararı aldılar. İşçiler önce işveren tarafından zorunlu ücretsiz izne çıkarıldı, ardından Cumhurbaşkanı kararıyla Milli güvenlik ve genel sağlık gerekçesiyle grev haklarından oldular. Soda işçileri yine de üretimden gelen güçlerini kullanma ve direnme kararı aldılar. Çeşitli sektörlerden sendika temsilcileri ve aktivistleri grev yasağını değerlendirdi.
Enflasyon almış başını gidiyor. Gerçek enflasyonu uzmanlar “yüzde 30 ile 50 arasında” diye açıklıyor.
Açlık sınırı 4 kişilik bir aile için aylık 2448 TL, yoksulluk sınırı 7973 TL. Bu gelirleri Türkiye toplumunun yüzde 80’i elde edemiyor, 70 milyon insan açlık ve yoksulluk sınırının altında bir gelirle yaşıyor. İşçi sınıfının ise yüzde 90’ı açlık ve yoksulluk sınırının altında gelir elde ediyor.
10 milyondan fazla insan işsiz, iş bulamıyor, herhangi bir gelir elde edemiyor.
Ücretli çalışanların yarısı açlık sınırının altına inmiş olan asgari ücrete, ayda 2325 TL’ye çalışıyor.
Bütün bu olumsuz koşullarda, ücretlerini enflasyon karşısında ezdirmemek için sendikalaşan ve toplu sözleşme yapmaya çalışan işçilere hükümet engel oluyor, grevlerini yasaklıyor.
Grev işçi sınıfının üretimi durdurmasıdır, patronlara karşı elindeki en önemli silahtır. İşçiler grev yaptığında, patronlar satacak ürün bulamaz. Patronlar ve hükümet, grevler için “bedeli millet öder, bu yüzden olmaz” diyorlarsa bilinmelidir ki, milletten kastettikleri kendileridir, kendi çıkarlarıdır. Grev hakkı, geçmişi yüzyıllara dayanan, hem anayasal hem de evrensel bir haktır.
Grev hakkımızın elimizden alınması, özgür bir şekilde toplu sözleşeme yapabilme hakkımızın elimizden alınması demektir. Grevsiz toplu sözleşme hakkı bir “hiç”tir.
Geldiği günden bu yana grev ertelemelerini alışkanlık haline getiren hükümet, grevlerimizi yasaklayarak, toplu sözleşme hakkımızı elimizden alıyor ve bizlere “patronlar size neyi layık görüyorsa ona razı olacaksınız” diyor. Bu, alınteri dökerek, emeği ile geçinen işçiye sefaleti reva görmektir.
İşçilerin, sadece ve sadece patronları koruyan, işçinin alınterini gözetmeyen, anayasal bir hakkın kullanımını engelleyen grev yasaklama kararlarını tanımaması, buna karşı mücadele etmesi gerekir.
Hükümetin bu güne kadar 17 grevi yasaklamış olması, artık bunu bir alışkanlık haline getirdiğini ve en küçük grev girişimini bile yasaklayacağını göstermektedir. Yasaklara hemen şimdi DUR demek gerekir.
Grev yasakları, işçilerin hiçbir sorumluluğunun olmadığı ekonomik krizin ve salgın krizinin faturasını işçi sınıfına yüklemenin aracıdır. Buna son vermek için grev yapmak gerekir.
Grev yasakları kazanana kadar sürdürülecek grevlerle aşılabilir. Türkiye işçi sınıfı grev hakkını tekrar kazanmak zorundadır.
“Emek örgütleri topyekûn bir duruş sergilemeli”
Grev yasal hak olmasına rağmen “milli düzeni bozucu nitelik” taşıdığı gerekçesiyle, işverenlerin talebiyle yasaklanabiliyor. Aynı işveren işçilerin grev kararı almasından dolayı üretimi durdurarak işçileri ücretsiz izne çıkarabiliyor. Ne milli düzen bozuluyor ne de devlet bu duruma karşı ses çıkarıyor.
Maden işçilerinin, kâr hırsı yüzünden alınmayan tedbirler nedeniyle uzuvlarını kaybetmesi, ciğerlerinin çürümesi ve hayatlarını yitirmeleri yetmiyormuş gibi, alın terlerine çökülerek ücretleri ve tazminatları gasp ediliyor. Devlet yetkilileri sessiz kalırken, işçiler Bağımsız Maden İşçileri Sendikası öncülüğünde, alacakları için mücadele edince, devlet patronlara kol kanat gererek işçilerin karşısına dikiliyor. Devleti yöneten sermaye sahipleri, aynı gemideyiz safsatasıyla lüks içinde yaşarken, işçilere fakirliği övüp, fakir olmanın kıskanılacak bir mertebe olduğunu telkin edebiliyorlar.
“Sendikalar topyekûn bir duruş sergilemeli.” Hem Petrol-iş Sendikası hem de Bağımsız Maden İş Sendikası yalnız bırakılmamalı. Emek örgütlerinin ortak mücadele edebileceği koşullar oluşturulmalı ve topyekûn bir duruş sergilenmeli. Emeğe karşı saldırıları ancak, emek örgütlerinin güçlerini bir araya getirmesi, harekete geçmesi ve dayanışmayı büyütmesiyle durdurabiliriz.
Şivan Kırmızıçiçek (Petrol-İş Sendikası)
“Artık konfederasyonlar elini taşın altına koymalı”
Grev yasakları, toplu pazarlık sürecinde tek pazarlık gücümüzün elimizden alınması anlamına geliyor. Sağlık sektöründe zaten grev yasakları vardı. Şimdi sürecin daha genele yayıldığını görüyoruz. Önceleri Bakanlar Kurulu ya da Cumhurbaşkanı kararıyla milli güvenlik gerekçe gösterilerek getirilen grev yasakları şimdi pandemi bahane edilerek genel sağlık gerekçesiyle getirilmekte. Toplu sözleşmeyi fiilen ortadan kaldıran grev yasakları, sürecin işverenin dayattığı şekilde sonuçlanmasına yol açıyor. Sendikaların elini kolunu bağlayan bir saldırıyla karşı karşıyayız. Sendikaların varlığının hedef alınması karşısında ortak hareket edilmeli. Ancak, konfederasyonlar kıdem tazminatına yönelik saldırıda bile bir araya gelemiyorlar. Bu sendikaların önündeki en önemli açmaz. Sendikal hareketteki bölünmeyi aşmak zorundayız. Bu, zor süreçte sendikalara her zamankinden daha çok iş düşüyor. Sendikaların içini boşaltan bu saldırılara karşı bir duruş geliştirmemiz zorunludur. Artık konfederasyonların elini taşın altına koyması gerekiyor.
Nedime Yıldırım (Sağlık İş Sendikası)
“Tek yol mücadele”
Ekonomik ve pandemi krizinin faturası çalışanlara kesiliyor. İşverenler, onların temsilcisi seçilmiş ve seçilmemiş yöneticiler kârların korunması için ne gerekiyorsa yapıyorlar. Anayasaya aykırı davranabilen bu anlayış, işçilerin hak arayışına bile tahammül edemiyor. Adana ve Mersin’de grev yasaklayanlar, Soma’da yürüyüş yapan işçileri gözaltına alıyor. İzmir’de sağlık çalışanlarının basın açıklamasına yasak getiriyor. Yıllardır üyelerinin ve halkın haklarını savunan meslek odalarını terörist ilan ediyorlar. Biliyorlar ki hak arayışı ve ekonomik talepler için yapılan eylemleri engelleyemezlerse, bu krizden kendileri daha çok etkilenecek. Bu nedenle eylemlerin büyümesini, birleşmesini engellemeye çalışıyorlar.
Krizin faturasını ödememek için, yasaklara rağmen mücadeleyi yükseltmekten başka yolumuz yok. Sendikaların, işçi hareketinin tüm bölünmüşlüğüne rağmen somut talepler etrafında, birleşik bir mücadeleyle kazanmamız mümkün olacaktır.
İzmir’den bir sağlık çalışanı
“Gün dayanışma, birlikte mücadele ve en küçük mücadeleye sarılma günüdür”
İktidar uzun zamandan beri grevleri yasaklıyor. Yasaklanan grevler işçi sınıfını geçici bir süre durdursa da artık daha çok birleşik mücadelenin önemine vurgu yapılıyor. 1980 darbesinde grev, toplu sözleşme ve sendikal faaliyetlerin yasaklanması nedeniyle, işçi ve emekçi sınıflar çok ağır yenilgi almıştı. Ama işçiler bazen sevk eylemleri, basın açıklamalarıyla, bazen de grevlerle darbenin etkilerini kırdılar. 1986’daki NETAŞ direnişi bu karanlık ortamı yırtarken 1991 yılında Zonguldak maden işçilerinin Ankara yürüyüşü 12 Eylül darbesini darmadağın etti. Bu grevlerin kazanması ve işçi sınıfının önünün açılıp kazanımlar elde etmesinde, dayanışma ve birlikte mücadelenin payı çoktur. İktidar pandemi ve ekonomik krizin faturasını işçilere kesmek istiyor. Belki geçici bir süre için başarılı olacaktır. Ama unutmamak gerekir ki işçi sınıfının zincirlerinden başka kaybedecek hiçbir şeyi yoktur. Gün dayanışma, birlikte mücadele ve en küçük mücadeleye sarılma günüdür.
Can Şahin (Eğitim Sen)
“Grev yasakları anti-demokratik sürecin bir parçası”
Grev yasakları bütün yetkileri Cumhurbaşkanlığı’nda toplayan anti-demokratik bir sürecin parçası. Daha önce de grevler defalarca yasaklandı. Covid-19 salgınının fırsata çevrildiği, ücretlerin 1.000-1.200 TL’ye gerilediği koşullarda başka türlüsü olamazdı. Sermayenin bütün isteklerinin tek tek yerine getirildiği bir süreç yaşanıyor. Anayasal bir hak olan grev ve toplu sözleşme hakkını tanımayan bir durum söz konusu. Seçilmiş belediyelere kayyum atanması, tutuklanan milletvekilleri, sendikal hakların gaspları bir bütün olarak antidemokratik uygulamaların parçası. Bütün bir muhalefet hizaya sokulmaya çalışılıyor. Baroya müdahale edildi. TTB Covid-19 enfekte sayısında halkın yanıltıldığını söyledi diye terörist ilan edildi. Grev yasakları, pandemiyi bahane eden sermayenin işçi sınıfına yönelik çok daha büyük saldırılarının gerçekleşeceğinin habercisi. Bu süreç aynı zamanda sendikaların da işlevsizleşmesine yol açacaktır. Tüm sendikalar bir araya gelip, süreci tersine çevirmeliyiz.
Haydar Canpolat (Deriteks Sendikası)
(Sosyalist İşçi)